Allah’a ulaşmak engel tanımaz

İslam
Gülizar Baki’nin haberi Ortopedik engelli veya âmâ biri nasıl ibadet eder? Cemaatle namaz kılabilir mi? Engelli olmak ibadetlerden muaf olmak demek midir? Kullukta engel tanımayanlar...
EMOJİLE

Gülizar Baki’nin haberi

Ortopedik engelli veya âmâ biri nasıl ibadet eder? Cemaatle namaz kılabilir mi? Engelli olmak ibadetlerden muaf olmak demek midir? Kullukta engel tanımayanları merak ettik. 36 yıldır cuma namazlarını kaçırmayan ve âmâlara Braille alfabesiyle Kur’an öğreten Adil Altınkaya ve ortopedik engelli bilgisayar mühendisi Rıfat Kılıç ile görüştük.

Ortopedik engelli Rıfat Kılıç anlatıyor: "16 yaşında liseden arkadaşlarım cami avlusunda abdest alırken kendi kendime; "ben neden namaz kılmıyorum?" diye sormaya başlamıştım. Sürekli kullandığım "uzun yürüme cihazını" çıkarıp namaz kılamam dediğimi hatırlıyorum. Onlar abdest uzuvlarını yıkayabiliyor ama ben yıkayamazdım, ayağımdaki cihazı çıkarıp abdest almak çok sıkıntı verici bir durumdu. Arkadaşlarım namaz kılarken ben onları izlerdim. Sonra araştırmaya başladım ama benim gibi engelli birinin nasıl ibadet edebileceği konusunda hiçbir kaynağa ulaşamadım. 1990’lı yıllar ki internet yok. Dini kaynaklarda bir engellinin nasıl ibadet edeceğine dair çok fazla bilgi de yok. Namaz hocası kitapları da mesh kavramından öteye gitmiyordu. Eğer ayağını yıkayamıyorsan mesh giymen lazım. Çorap üzerine mesh yapabilmen için ise ayağında sargı olması lazım. Eeee benim gibi ayağında cihaz kullanan ama bu cihazı sadece yatarken çıkarabilen biri mesh giyemiyor, mesh giyse ayakkabı giyemeyecek ve sadece cihaz üzerine çorap giyebiliyor, ne yapayım hocam?

Sonra şunu anladım, mesh konusunda takılmak gerek. Kendimi vicdanen nasıl rahat hissediyor isem, bana nasıl kolay geliyor ise o şekilde abdest aldım ve namazıma başladım. 20 yıldan bu yana namazımı eda etmeye gayret ediyorum." Ülkemizdeki engelli vatandaşların ibadet hususunda yaşadıkları aşağı yukarı Kılıç’la aynı.

Hacettepe İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu Adil Altınkaya’nın mesela, üniversiteden mezun olana kadar dini bilgisi köyde ailesinden öğrendiği kadarmış. Fizyoterapist eşinin hastalarından biri, Albay Tekin Arıburun’un eşi Pakistan’dan onun için Braille alfabeli Kur’an-ı Kerim getirtince hayatı değişmiş. Kendi öğrendikten sonra Adil Bey, âmâların Kur’an öğrenmesi için çalışmalar yapmış. Son yıllarda ise Erkam Matbaası’nda Braille alfabesiyle Kur’an-ı Kerim ve meali hazırlıyor.

"Cemaati sırtından yakalıyorum"

Adil Bey, Antalya’da oturuyor. Ama yılın iki ayında işi gereği İstanbul’da. Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı’nın misafirhanesinde kalıyor. Matbaa İkitelli’de. İstanbul’u bilenler mesafenin ne kadar uzun, ulaşımının da zor olduğunu düşünmeye başlamıştır bile. O da diyor ki: "Adil, böyle işe gidip gelebiliyor, alışveriş yapıyorsa neden cumaya gidemesin? Arkadaşlarım arasında pazara gideler var. Onlara da soruyorum pazara gidiyorsun da cumaya gelince, "âmâya cuma farz değil?" diyorsun, olur mu? Elhamdülillah 36 yıldır cuma namazlarımı kaçırmam." Peki, camide cemaatin nerede olduğunu ve kıbleyi nasıl buluyor? Eğer daha önce gittiği camiyse kolay. İlk defa gittiği ve Süleymaniye, Fatih gibi büyük camiyse birilerine soruyormuş. Tabii komik anıları da var, cemaati sırtından yoklamak gibi.

"Şehirlerarası yolculuklarımda da namazlarımı kılarım"

İbadet etmeyi hayatının vazgeçilmezi olarak gören Adil Bey, Kur’an’da sık sık gücü yettiğince, olabildiğince kelimelerinin geçtiğini hatırlatıp diyor ki: "Sakatların ibadetinde bu ilke geçerli. Yapabildiğin kadar ibadeti yapacaksın. Muafiyet yok. Bakara Suresi’nin son ayetinde, "nefsinize ağır gelen yükle yüklemeyiz" diyor Allah. Engelinizin el verdiği kadarıyla yükümlülüğünüzü yerine getireceksiniz. Mesela böbrek hastasıysanız oruç tutmuyorsunuz ama namazınızı kılmalısınız." Bu bilinçledir ki şehirler arası yolculuklarında namazını mutlaka kılarmış. 22 yıldır âmâlara Kur’an öğreten Adil Bey, onlara nasıl namaz kılacağını da öğretiyor. Elini nasıl bağlayacağı, ayağının nasıl duracağını birebir ilgilenerek anlatıyor.

"Dünya bir tiyatro sahnesi, ben engelli rolünü oynuyorum"

Bilgisayar mühendisi Rıfat Kılıç da "Yaradanına ibadet etmek sağlam bir insanın asli vazifesi olduğu gibi engelli birinin de vazifesi." diyor. Kılıç, namazını tabureye veya sandalyeye oturarak kılmıyor. Normal bir insan nasıl ibadet ediyorsa aynı şekilde ibadet ediyor. Sadece "yaş ilerler ve bel, diz ağrıları namaza engel olmaya başlarsa o zaman tabure veya sandalyeye oturma ruhsatını kullanırım. Şimdilik hakkımı saklı tutuyorum." diyor.

Dünyayı bir tiyatro sahnesine benzeten ve herkesin Allah’ın biçtiği rolü oynadığını söyleyen Kılıç diyor ki: "Bana engellilik rolü biçilmiş. Ben de bu engellilik rolünü en iyi şekilde oynamaya gayret ediyorum. Camiye iki ayağı olmayan ve sürünerek giren engelli kardeşime bakarak halime şükrediyorum. Umuyorum ki çevremdeki insanlar bana ve diğer engelli arkadaşlarıma bakıp hallerine şükrediyorlardır. Eğer bana veya başka bir engelliye acıyorlar ise asıl acınacak durumda olan kendileridir."

Engelliler sabır makamında

Engellilerin sabır makamında olmalarının iki yönü var. Biri engellerine sabretmeleri, diğeri de onların ibadet etmeleri için gerekli fiziki şartların olmaması. Rıfat Kılıç, "Maalesef camilerimize engelliyi bir kenara bırakın sağlam insanlar bile girerken zorlanıyor." diyor. Eli ayağı sağlam birinin bile kolaylıkla abdest alamadığı ortamlarda engelli bir vatandaş nasıl abdest alabilsin? Bu anlamda mimar ve mühendislere büyük görev düştüğünü vurguluyor. Avrupa’ya gittiğinde oralardaki camilerde hiçbir engelle karşılaşmadığına dikkat çeken Kılıç, "Eğer bir engelli fiziki imkansızlıklardan dolayı bir mekâna giremezse oraya ruhsat vermiyorlar. Bizde öyle mi?" diyor.

Peygamber Efendimiz’in âmâ imamı

Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş, Peygamber Efendimiz’in, engelli sahabilerle yakından ilgilendiğini ve onları toplumun içinde aktif fertler olmaları yönünde desteklediğini söylüyor. Asr-ı Saadet’in hem engelli fertlerin kendileriyle barışık olmaları hem de toplumla bütünleşebilmeleri yönüyle örnek teşkil ettiğini söyleyen Yenibaş şunlara dikkat çekiyor: "Muaz b. Cebel ve Abdullah b. Ümmi Mektum gibi pek çok sahabinin engellilik durumları değil ibadetlerine, hayatın içinde faydalı olmalarına engel teşkil etmemişken, günümüzde bütün uzuvları sağlam ve sağlıkları yerinde olan kimselerin farz olan ibadetlerinde bile tembellik göstermeleri oldukça düşündürücü ve kendimizi sorgulamamız gerekir.

Hz. Peygamber ayağından sakat Muaz b. Cebel’in dine hizmet etmesi için o günün şartlarında oldukça uzak sayılabilecek olan Yemen’e göndermiş.

Âmâ sahabi Abdullah b. Ümmi Mektûm’un evi mescide uzaktır ve kendisini götürecek kimsesi bulunmadığı için namazı evinde kılabilmek için Allah Resûlü’nden müsaade ister. Hz. Peygamber, camiye gelmesini ister. Onun toplumdan kopmasına izin vermez.

Hz. Peygamber, Medîne dışına çıktığı zaman, Abdullah b. Ümmi Mektûm’u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır.

Zaman