Rüya, tüm zamanların en ilgi çekici konularından birisidir. Bu makale rüyayı önce psikoloji açısından sonra da İslam Maneviyatı olan Tasavvuf açısından ele alıyor.
Ali Rıza Bayzan’ın yazısına göre, rüya büyük bir çoğunlukla uykuda gerçekleştiği için önce uyku üzerinde duracağız. Uyku, bilincin geçici olarak ortadan kalkmasıdır. Ancak uyku esnasında beyin tam olarak uyumaz, bazı uyarıcılara karşı duyarlılığını korur. Uyku sadece insan için değil hayvanlar için de hava, su ve besin kadar önemli bir gereksinimdir. İnsan yaşamının yaklaşık üçte biri uykuda geçer. Genel sağlıkta bir problem doğduğunda doğrudan uykuyu etkiler. Uyku düzenindeki bir bozukluk da genel sağlığı ve günlük yaşamı etkiler. Uyku bozuklukları en çok beyni etkiler. Genel olarak uykusuz kalan kişide üçüncü günden itibaren davranış bozuklukları görülür. Tedirginlik, sıkıntı, taşkınlık ve bilinç bulanıklıkları, algı ve düşünce bozuklukları belirir.
Uykunun dört evresi vardır:
* Uyku ile uyanıklık arası evre,
* Hafif uyku evresi,
* Delta evresi: Derin uyku evresi de denilir. Bedenin dinlenmesi bu aşamada gerçekleşir ve beden sağlığı ile yakından ilgilidir.
* Rem evresi: Rüyaların çoğunluğu bu devrede görülür. Ruhsal dinlenme bu evrede gerçekleşir ve ruh sağlığı ile yakından ilişkilidir.
Önce birinci sonra ikinci basamak uykuya daldıktan 30–45 dakika sonra ilk delta evresi gelir. Uykuya daldıktan 70–90 dakika sonra ilk REM /rüyalı uyku evresi ortaya çıkar. Rüyaların süresi 9 ile 28 dakika arasında değişmektedir. İnsan yatar yatmaz veya uyur uyumaz rüya göremez. Birinci ve ikinci evrede de kişi rüya gördüğünü sanabilir; ancak bunlar rüya değil hayaldir. Gecenin ilk yarısı delta, son yarısı REM uykusu açısından zengindir. Bu nedenle sabaha karşı daha çok rüya görürüz. REM‘in toplam süresi uykunun toplam süresinin dörtte biri, beşte biri kadardır. Normal uyku süresince yaklaşık 5- 6 kez rüya görülür.
Uykunun işlevi hakkında iki temel tez vardır:
* Uyku beynin ve bedenin pasif bir dinlenmesidir. Buna göre uykuda organizmanın tüm işlevleri ve tepkileri yavaşlar. Başta beyin olmak üzere bütün sistemler tam bir dinlenme durumuna geçer.
* Uyku, aktif bir çalışmadır. Bu görüşe göre beyin uykuda da çalışmasını sürdürür. Uyanıkken öğrenilenler ayıklanır, gruplanır, depolanır.
Rüyaların çoğu görsel imgelerden oluşur. Bu bakımdan doğuştan görme yeteneği olmayan insanlar görsel içerikli rüya göremezler. Her üç rüyadan biri renkli, diğerleri siyah-beyaz film gibidir. Her insan rüya görür. Rüya görmemek diye bir şey söz konusu olamaz. Ancak herkes rüyasını anımsamayabilir. Bu kişiler bile, rüya gördükleri esnada uyandırılırlarsa rüyalarını hatırlayabilirler.
Psikolog Robert Ornstein rüyaların önemini şöyle vurgulamaktadır:
“Yaşamımızın uyuyarak geçen üçte birlik bölümünün kendimizi keşfetmek için bir fırsat olabileceğini hiç düşünmeyiz. Rüya bilincinin, yaşamımızın geri kalanını zenginleştirmesine imkân verecek psikolojik ve kültürel mekanizmalardan yoksunuz.”
Ünlü psikolog Alfred Adler (ö. 1937), eski çağlardaki insanların rüyaların yorumlanması ile bizden daha çok ilgilendiğini vurgular. Aynı zamanda, eski çağlarda ortalama bir insanın, rüyaların dilini bugünkü ortalama insandan daha çok anladığını belirtir. Pek çok modern psikoloğa göre rüyalar, ruhsal durumumuz hakkında bize önemli bilgiler verir. Alfred Adler’in de dediği gibi,
“Rüya bir yerlerde bir ateş yandığını gösteren bir dumana benzer. Usta bir oduncu dumanı dikkatle izleyebilir ve ne çeşit bir odunun yandığını söyleyebilir.”
Sûfî Gelenekte Rüya
Tasavvufta rüyalara büyük önem verilir. Tasavvufi açıdan rüya üzerine çalışmalar yapan kendisi de sûfi yolunun bir izleyici olan Llewellyn Vahughan-Lee, tasavvufi perspektiften şöyle yazmaktadır:
“Rüyalar, kendimizi görebileceğimiz aynalar gibidirler. Saklı benliğimizi yansıtırlar kendi doğamızın gerçek yüzünü açığa vururlar. Rüyalar sayesinde bu tanıdık ama yabancı ülkeyi bilir hale gelebiliriz. Uyandığımız zaman, rüyalarımız geri dönüp içeri girebileceğimiz bir kapı aralığı, ruh arazisine atılacak bir adım olabilir. Her maneviyat yolcusu için, kendi yolunu bulması gereken içsel arazi budur. Manevi rehber; ruhun büyük okyanuslarından, dağlarından ve nehirlerinden aşırarak derinliklerdeki gizli mahzenlerine götürür. Bizler, Batı’da çok uzun zamandır, sadece dış dünyaya baktık; öyle ki, içe giden bu büyük yolculuğunu unuttuk. Oysa gerçek güzelliğin ve gizemin bulunacağı yer iç dünyamızdır.”
Ünlü İslam filozofu İbn Haldun’a (ö. 1406) göre rüyaların farklı üç kaynaktan Allah’tan, meleklerden ve şeytandan gelebileceğini belirtir. İbn Haldun’a göre,
* Allah’tan gelen rüyalar apaçık olur ve yorum gerektirmez.
* Meleklerden gelen rüyalar tabir gerektirir.
* Şeytandan gelen rüyalar ise karışık olur.
İbn Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinde rüya yorumunu, tefsir, hadis gibi dini bilimler arasında sayar.
Kübreviye tarikatının piri Necmüddin Kübra rüya yorumu konusunda şu örnekleri veriyor:
“Mesela adi bir düşman köpek suretinde, haysiyetli bir düşman aslan şeklinde, büyük bir adam dağ biçiminde, padişah deniz tarzında, faydalı bir adam meyveli ağaç şeklinde, faydasız adam meyvesiz ağaç biçiminde, fayda ve rızk yemek halinde, dünya necaset ve koca karı vaziyetinde… tasavvur edilir, böyle suretlerde görülür. Tabir ilmindeki sır budur.”
İslami Geleneğe göre,
“Tabir kitaplarına bakmakla, yani taklit yoluyla rüya tabir edilmez… Çünkü rüya tabiri, şahıs ve zamanlara göre farklılık gösterir.” “İbn Sirin’in tabirlerinden faydalanarak yaptıkları gibi rüya tabiri ilmi kitaplardan öğrenilmez. Kitaptan alınan bilgilerle rüya tabir etmek haram olup tabir ancak zaman ve şartları kavrama ve “mana”ları anlama yoluyla olur.” (Muhammed Abdülhay el-Kettani, et-Teratibul’l-İdariyye/Hz. Peygamber’in Yönetimi, çev., Ahmet Özel, İstanbul-1990, İz Yay., I/142 vd)
İbn Haldun rüyalardaki simgeleştirmeye dikkat çekmektedir: Büyük sultanın deniz biçiminde, yılanın düşman biçiminde, kadınların çanak ve kap biçiminde algılanabileceğini belirtir. İbn Haldun’a göre rüyasında deniz ve yılan gören kimsenin bunun anlamını bilemeyeceğini, tabirin ancak erbabınca yapılabileceğine işaret eder. Tabirde, benzetme ve karinelerin öneminin altını çizer.
Bu konuda İbn Haldun’un aynı imgelerin kişinin durumuna göre çok farklı biçimlerde yorumlanabileceğini şöyle örnekler:
“Deniz, bir hadisede sultana, diğer bir hadisede dargınlığa, üçüncü bir hadisede kaygıya ve işlerin karışmasına delalet eder. Yılan bir hadisede düşman, diğer birinde sır saklamak, üçüncü bir hadisede hayat diye karine ve işaretlere göre tabir ve düşleri kanunlarına uygun olarak tevil eder.”
İbn Haldun, rüya tabirinde dikkat edilmesi gereken noktaları belirttikten sonra şunu vurgular: “… bu gibi şeylere dikkat etmediği takdirde tabiri karışır ve tabir kanun ve kaideleri altüst olur.”
Tasavvuf geleneğinde rüya yorumunda nefsanî ve ruhani haller ve makamlar ön planda tutulur. Niyaz-ı Mısri’nin rüya ve yorumu hakkındaki yazdıkları bu bağlamda anılmaya değer:
“Mısrî, rüyaları nefsin yedi mertebesine göre açıklar; bu mertebelerin her birinde rüyaları farklı şekilde yorumlar. Ta’bîrâtü’l-Vâkı’ât’ta rüya yorumları, nefsin mertebeleri, yedi gezegen ve Allah’ın yedi ismine göndermeler içerir. Bunlar, eserdeki şu sözlerden anlaşılmaktadır: “(Göklerde yedi gezegen yıldızının dönmeleri, Allah’ın yedi ismine mazhar olmalarındandır. Yedi yıldız, ilâhî isimlerin hararetiyle dönerler; onların dönüşüyle gökler (dahi) dönerler. Büyük şeyhler, sûfîlere yedi yıldızın dönmesine sebep olan yedi zikir isimlerini telkin ederler; O kadar (çok) yıldızı ve gökleri döndüren (bu) isimlerin insanın yastık kadar (küçük) vücudunu döndürmesine şaşılmamalıdır. Eğer talip, gayret gösterip (zikrini) sürdürdüğü isimle çok meşgul olursa; o isim onu, meşgul olduğu (derece) kadar döndürür.)” … (yedi esmâ-i usûliyye: Lâilâhe İllallah, Allah, Hû, Hakk, Hayy, Kayyûm, Kahhâr) göndermeler vardır.”
Ruh sağlığımız, beden sağlığımız üzerinde son derece etkilidir. Çünkü hastalıklarımızın önemli bir kısmı psiko-somatik karakter taşır; yani hastalıklarımızın her ne kadar bedensel olsa da kökeninde psikolojik faktörler yatmaktadır. Gastrit, ülser ve hipertansiyon örneğinde olduğu gibi. Öyleyse ruh sağlığımız açısından rüyalarımıza gereken değeri vermemiz gerekiyor. Allah’ın her gün ortalama 2.5 saat rüyayı bize boşu boşuna gösterdiğini söylemek saçmalık olur.