Kul hakkı nedir?

Dinler
Kur’ân-ı Kerim’de pek çok ayette kul hakkı üzerinde önemle durmaktadır. Allah’ın emir ve yasaklarının hemen hemen dörrte üçü kul hakkı ile ilgilidir. Busebeple, Allah’a kulluk, yalnızca bel...
EMOJİLE

Kur’ân-ı Kerim’de pek çok ayette kul hakkı üzerinde önemle durmaktadır. Allah’ın emir ve yasaklarının hemen hemen dörrte üçü kul hakkı ile ilgilidir. Busebeple, Allah’a kulluk, yalnızca belli ibadetleri yerine getirmek değil, aynı zamanda insan haklarına da büyük saygı duymaktır. Aksi takdirde insanların birarada kardeşçe yaşamaları, devletler kurmaları mümkün olmaz.

Toplumun kaynaşması, kötülüklerden uzak, kardeşçe yaşayışın sağlanması için kul haklarına saygılı olmak o kadar önemlidir ki, Allah her türlü günahı affettiği halde, kul hakkını affetmiyor.

İhanet etmek, utandırmak, küçümseme, mala ve cana zarar vermek, alış verişte aldatmak, dargın durmak, iftira etmek, arkasından konuşmak, laf taşımak,dedikodu yapmak, anarşi çıkarmak, dini ve milli değerlere saygısız davranmak kul hakkını zedeleyen davranışlardandır.

Peygamberimez: “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” buyurur.

ANNE HAKKI

İnsan varlığının gerçek sebebi yani yaratıcısı Allah Teâlâ Hazretleridir. Ancak, görünen sebebi ise anne ve babadır. Anne ve baba arasında ise öncelikle annenin fonksiyonu daha fazla ve çektiği zahmetler daha çoktur. Yüce Rabbimiz buyurur ki:

Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl olur. Bana ve anne-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana’dır.”

O halde, dokuz ay gibi uzun bir süre çocuğunu karnında taşımak, doğumdan sonra belli bir zamana kadar emzirerek büyütürken uykusunu bile terkedecek kadar sıkıntılara katlanmak bakımından anne hakkı baba hakkından önce geçmektedir. Onun için, iyilik yapma ve kendisine iyi davranma bakımından anneye üç defa öncelik tanınmış,dördüncüde babaya hak tanınmıştır.bu anlayış, aynı zamanda bir kadın olması bakımından anneye ne kadar değer verildiğini göstermesi yönünden önemlidir.

Kadınlarda dikkat çekecek kadar belirgin olan ortak özelliklerden sevgi, şefkat ve merhamet duygusu, anne olduktan sonra özellikle yavrusu üzerinde yoğunlaşmaktadır.bu yönü ile de anne, babadan öne geçmektedir. Dikkat edilirse çocuklar, bir sıkıntı veya korku anında çoğunlukla annelerine sığınırlar. Bu da annelerin şefkat, merhamet ve koruyuculuklarının fazla olduğunun belirgin ifadesidir.

Çocukların terbiyelerinde, dillerinin, dinlerinin öğretiminde ve sosyal bir varlık olmalrında anne, ilk yıllarda babaya göre daha fazla katkıda bulunmaktadır. Bütün bunlardan dolayı anne hakkı nem kazanmaktadır.

BABA HAKKI

Herşeyden önce baba ailenin reisidir. Babaya itaat, diğer insanlara göre daha çok gereklidir.

Ailenin geçimi çoğunlukla babanın sorumluluğu altındadır. Bu bakımdan da baba aile içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir.

Aile içinde baba, gücü ile otoritenin temsilcisidir. Bilhassa erkek çocuklara bu yönden örnek olan baba, ailenin bütün fertlerinin koruyuculuğunu da üstlenmiş durumdadır. Onun için çocuklar babalarına şükran borçludurlar. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Hiç bir evlat babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulup, satın alır ve hürrüyetine kavuşturursa müstesna…” İşte ancak o zaman babasının hakkını ödeyebilir.

Zamanımızda kölelik söz konusu olmadığına göre, belki babasını düştüğü çok önemli maddi ve manevi sıkıntılardan kurtarabilen, ölüme kadar da saygıda kusur etmeyen, böylece hayır duâsını alabilen evlat ancak ona karşı borcunu ödemiş olabilir. Esasen hadiste baba hakkının önemi vurgulanmaktadır.

 AKRABA HAKKI

Aile fertlerimizden sonra öncelikle ilişki kuracağımız kişiler akrabalarımızdır. Akrabalık ilişkilerinde, yakından uzağa doğru bir gidiş gözetilir.

Biz müslümanlar, Yüce Rabbimizin ve Sevgili Peygamberimiz emirlerini her zaman baştacı etmeliyiz. Onlar ne emretmişlerse onu benimseyip, uygulamalıyız. Neleri yasaklamışlarsa onlardan da kaçınmalıyız. Yüce Rabbimizin ve Sevgili Peygamberimizin baştacı etmemiz gereken emirlerinden birisi de;akrabalarla ilgilenmek, darlık ve bolluk zamanlarında her an onlarla birlikte olmaktır. Akrabalarımızla her fırsatta ziyaretleşmek, maddîve manevîkonularda yardımlaşmak aslî görevlerimizdendir. Çünkü akrabaların birbirleri üzerinde karşılıklı hakları vardır.

Akrabalarımızla ilgimiz sadece onların iyi günlerinde, bolluk, şan, şöhret zamanlarında olmamalıdır. Kötü günlerinde, yoksulluk, düşkünlük, ihtiyarlık dönemlerinde de dostluk ve akrabalık bağlarımızı sürdürmeliyiz.

Onları sadece bayramlarda,düğünlerde ve özel günlerde değil, fırsat bulduğumuz her zaman ziyaret etmeliyiz, gönüllerini almalıyız. Uzakta iseler, zaman zaman mektupla, telefonla hatırlarını sormalıyız. Hasta oldukları zaman yakın-uzak demeden ziyaretlerine gitmeliyiz.öldüklerinde ise cenaze merasimlerine katılmalıyız.

ARKADAŞ HAKKI

Arakdaşlık, iki veya ikiden fazla insan arasında belli süre içersinde oluşan karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan ilişkilerin adıdır. Arkadaşlık çok küçük yaşta başlıyabildiği gibi hayatın her döneminde yeni yeni arkadaşlıklar kurulabilir.arkadaşlığın süresi çok kısa sürebileceği gibi ömür boyu da sürebilir.

Peygamber Efendimiz, “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” buyurmuştur. Atalarımız ise, “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” demişlerdir. Demek ki arkadaşlar birbirlerini önemli ölçüde etkilemektedirler. Arkadaşlar arasında karşılıklı etkileşim, genellikle güçlü kişiliği olanın baskın olması şeklinde gerçekleşir. Şayet iyi huylu, ahlâklı ve güçlü kişiliği olan baskın olursa, arkadaşlık ilişkileri iyi ve olumlu yönde gelişir. Ahlâkça zayıf olan baskın olursa, o zaman da ilşkile olumsuz yönde gelişir ve arkadaşlar hoş olmayan bitakım yönlere veya maceralara doğru sürüklenirler. Onun için arkadaşında hoş olmayan ve kendisi sonu belirsiz maceralara sürükleyecek tavır ve davranışlar farkeden birisi, önce onu bu tür olumsuzluklardan vazgeçirmeğe çalışmalıdır. Daha iyi, dürüst ve ahlâklı davranması için kendisini ikaz etmeli ve pna bu konuda yardımcı olmalıdır. Arkadaşlık bunu gerektirir.

KOMŞU HAKKI

Aile ve akrabalarımızdan sonra bize en yakın olan komşularımızdır. Dinimizin bize öğrettiği güzel davranışlardan birisi de komşularımıza saygılı olmaktır.

Çevremize şöyle bir göz atacak olursak görürüz ki ev, tarla, dükkân, yazıhane komşularımız olduğu gibi, iş yerinde tezgâh komşumuz, sınıfımızda sıra komşularımız da vardır. İnsanlar arasında sağlıklı bir şekilde komşuluk ilişkilerini düzenlemek için dinimiz bazı hükümler getirmiştir. Peygamberimiz bu hükümleri şöyle özetler:

Yardım etmek, borç para istediinde vermek, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine katılmak, sevinçli anlarında tebrik, üzüntülü anlarında teselli etmek gibi.

Peygamberimiz (A.S.): “Komşusu şerrinden emin olmayan kimse mümin değildir.” buyurur. Ve ayrıca “Komşusu aç iken evinde tok duran kimse, gerçek mümin değildir.” diye de buyurmuştur.

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.”

 YOKSUL VE YETİM HAKKI

Müslümanlık, fakirlere ve yetimlere iyidavranmamızı, onlara özenle yardımda bulunmamızı emrediyor. Allah’ın bize yardım ve merhameti, bizim insanlara özellikle yoksullara karşı davranışımıza bağlıdır. Sevgili Peygamberimiz bu konuda: “İnsanlara yardım etmiyene Allah yardım etmez.” buyurmuştur.

Gözümüze kaçmakta olan bir küçük sinekten gözü korumak için nasıl hem elimizle, hem de göz kapaklarımız ile gözümüze yardım ediyorsak; insanlar da birbirlerini korumalı ve birbirlerine böyle yardım etmelidirler. Bunu Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle demiştir: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir oranı rahatsız olursa diğer organları da bu yüzden acı duyarlar.”

Yetimler, bu koruma ve yardıma en muhtaç olan kimselerdir. Bu yardımlaşma ile toplumda sıkıntılar azalır, mutluluklar çoğalır. Dinimiz, yetim ve yoksulların haklarını korumaya özel bir önem vermiştir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz: “Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyen yoksulu da sakın azarlama.” ; “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyen şüpesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”

KUL HAKKIYLA İLGİLİ AYETLER

 “Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?”

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma”

“O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”

“Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah’tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler”

“Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin”

“Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir”

“Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak”

“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır”

“Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görendir”

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir”

“Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır”

” Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir” 

“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir”

“(Erkek ve kadından) her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından (hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir”

“Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah’ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah’ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir”

“Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?”

“Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız”

“İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın”

“Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti”