Derleyen: Muhammed Akaydın
Beraat Kandili nedir?
Şaban ayının ondördüncü gününü onbeşinci gününe bağlayan gecesi Beraat Gecesi‘dir. Osmanlı İmparatorluğu’nda II. Selim‘den itibaren minarelerde kandil yakılmasıyla kandil adını almıştır.
Aslı “Berâettir.” Beraat sözlükte, “bir zorluktan kurtarmak ve berî olmak” demektir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle mübarek gece; günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle Beraat gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de Rahmet gecesi gibi adlar da verilmiştir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde Beraat Gecesi’yle ilgili şöyle demiştir:
“Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır.”
“Şaban’ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ve ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
‘İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım.
Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim.
Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.’
Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder."
Peygamber Efendimiz başka bir hadis-i şerifinde Beraat Gecesi’ni şöyle anlatmıştır:
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi:
– Ya Muhammed (s.a.v.), başını semaya kaldır. Sordum.
– Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı:
– Bu gece, Allah-u Teâlâ, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanlar dışında hemen herkesi bağışlar. Meğerki bağışlayacağı kimseler, büyücü, kâhin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olmasın. Bu kimseler tevbe edinceye kadar Allah-u Teâlâ onları bağışlamaz.
Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail (a.s) yine geldi ve şöyle dedi:
– Ya Muhammed (s.a.v.) başını kaldır!
Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış. Cennetin birinci kapısında bir melek durmuş şöyle sesleniyor:
– Ne mutlu bu gece rükû edenlere…
İkinci kapıda duran melek şöyle sesleniyordu:
– Bu gece secde edenlere ne mutlu…
Üçüncü kapıda duran melek şöyle sesleniyordu:
– Bu gece dua edenlere ne mutlu…
Dördüncü kapıda duran melek şöyle sesleniyordu:
– Bu gece Allah’ı zikredenlere ne mutlu…
Beşinci kapıda duran melek şöyle sesleniyordu:
– Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu…
Altıncı kapıda duran melek şöyle sesleniyordu:
– Bu gece Müslümanlara ne mutlu…
Yedinci kapıda duran melek ise şöyle sesleniyordu:
– Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahları bağışlansın…
Bunları gördükten sonra, Cebrail‘e (a.s.) sordum:
– Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak?
Cebrail (a.s.) şöyle dedi:
– Ya Muhammed (s.a.v.), Allah-u Teâlâ, bu gece, Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azad edinceye kadar.”
Beraat Gecesi’nin özellikleri nelerdir?
1. Bütün hikmetli işlerin ayrımına başlanması…
2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere oranla kat kat sevaplı olması…
3. İlâhi rahmetin bütün âlemi kuşatması…
4. Allah’ın af ve bağışlamasının artması…
5. Peygamberimize (s.a.v.) tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması.
Beraat Gecesi’nde nasıl ibadet etmeliyiz?
Gecenin manevi değeri dolayısıyla bu geceyi, namaz kılarak, Kur’an okuyarak, zikir çekerek ve günahlara tevbe ederek geçirmek lazım. Bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlar yapmanın sevabı çok fazladır.
İşlenen hayırlı amellerin sevabı başka zamanlarda on ise, Beraat Gecesi’nde yirmi bindir. Mesela başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur’an harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir.
Bu bakımdan Beraat Gecesi’nde tam bir ihlâsla gayret gösterip ibadet ettiğimiz takdirde elli bin senede yaptığımız ibadetin sevabını bu gecede almış oluruz.
Bu yüzden elden geldiği kadar Kur’an okuyarak, tevbe ederek ve Hazreti Peygambere salavat getirerek bu geceden kârlı çıkmalıyız.
Beraat Gecesi için örnek bir dua
Euzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm
Bismillahi’r-rahmani’r-rahîm
Ey bizleri varlığa erdiren, var olmadaki sonsuz zevki gönüllerimize duyuran, Güzeller Güzeli Rabbimiz!
Sana sonsuz hamd-u senalar olsun.
Kâinatın Efendisi Hazreti Peygambere sonsuz salât-u selam olsun.
Gufranla ufkumuzda tüllenen şu mübarek beraat ve gufran gecesinde bir kere daha dergâh-ı ilahînin önünde el açıp yalvarıyoruz:
Ya İlâhe’l Âlemin!
Bize verdiğin isteme duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin sonsuz genişliğindeki kapına dayanıyor ve şu mübarek Beraat Gecesi’nde bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman ve icabet buyur ey Rahîm-u Rahman!
Ey Çaresizlerin Çaresi!
Senin dualara icabet etme mecburiyetin yoktur ama bizim ona ihtiyacımız, hissettiklerimizden de çoktur. Bütün dileklerimizi kabul buyur ve bunların kabulünü vicdanlarımıza duyur. Aç ve yalnızlıkla tir tir titreyen kalplerimizi iman ve itminanla doyur.
Ciddi bir yol almış sayılmasak da yıllardır hep yollardayız. Ufkumuz gam ve kederle tülleniyor. Önümüzdeki engebeler beşer takatini aşkın görünüyor. Ümmet-i Muhammed perişan, derbeder ve ızdırap içinde… Müslümanlık gelenek ve göreneklerin darlığına mahkûm… Mücadelelerin esası da çıkarlar, menfaatler, ırkî mülahazalara dayalı. Sen bizlere çıkar yol lutfeyle ya Rabbi!
Ya Rabb!
Önümüzdeki şu upuzun hayat yolculuğunda, bizi kendi idrak ve ihsaslarımızın darlığıyla baş başa bırakma; akıllarımızı inhiraf ve sürçmelerden, nefislerimizi cismaniliğin baskılarından, gönüllerimizi de hevâ ve heveslerin öldürücü oklarından sıyanet eyle. Kapının kullarını; ilimde kibir ve gururdan, ibadette riya ve gafletten ve duygularına renk arttıran ülfetten koru. Sen’in yolunda yürüyor gibi görünüp Sen’den uzaklaşmak, gurbet atmosferinde iç içe firkat yaşamak, hep rızadan söz edip gazap arkasından koşmak ne acıdır! Sen bizi kazanç yolu sanılan bu tür haybet vadilerinde ömür tüketmekten muhafaza buyur ya Rabbi!
Ey Günahları Bağışlayan!
Şu mübarek gece hürmetine bizleri bağışla, öyle bir dünyada hayata gözlerimizi açtık ve öyle bir âlemde yaşıyoruz ki, önümüzde tuzak, arkamızda tuzak; uğrayıp geçtiğimiz her yerde nefis, şeytan ve aynı takımdan binlerce ifrit ağını germiş av bekliyor; yol boyu yüzlerce fitne ocağı ve isi-dumanı gelip sinelerimize oturuyor. İnayetine ihtiyacımız açık, çaresizliğimiz her halimizden belli; bizleri yara-bere almadan hedefe ancak Sen ulaştırabilir ve bu güne kadar sonsuz defa çatlamış, kırılmış ruh dünyamızı da ancak Sen tamir edebilirsin. İçimizi Sana döküyor, kusurlarımızı Sana açıyor ve bize yeniden insan olma yollarını göstermeni diliyoruz ya Rabbi!
Ey Kendisine Yükselen Elleri Boş Çevirmeyen!
Bir süre ayrı düştükten sonra dönüp Sana gelenleri kovmayacağını vaat ediyorsun. Sana yönelenlere hep “Gelin, gelin” diyorsun. Ey Rabb! Böyle emekleye emekleye sürünmeyi de gelme kabul edeceksen, müsaade buyur “Biz de geldik” diyelim. Geldik ve Sana, yolların amansızlığını, nefis, şeytan ve hevânın imansızlığını, bizim de dermansızlığımızı şikâyet ediyoruz. Bilhassa, her zaman hatalara açık duran, mâsiyetlere meyyal bulunan ve ululuğuna karşı hep saygısız davranan, serkeş nefsimizi Sana şikâyet ediyoruz. Sen bizleri nefsin ve şeytanın şerrinden muhafaza buyur ya Rabbi!
Bizleri büyük-küçük hatalardan, günahlardan ve emirlerine karşı isyan kokan tavır ve davranışlardan arındır ya Rabbi!
Dilimizi yalandan, gıybetten, Senin sevmediğin, hoşnut olmadığın bütün kirli sözlerden temizle. Kalplerimizi gösterişten ve iki yüzlülükten muhafaza buyur ya Rabbi!
Her hâl ve tavrımızı rızan istikametinde eyle. Niyetlerimizi ihlâslı kıl ve bize lutfettiğin bütün şeylerde de bereket ihsan eyle ya Rabbi!
Ey Talihsizlerin Sığınağı, Ey Acizlerin Güç Kaynağı, Ey Dertlilerin Tabibi, Ey Yolda Kalmışların Yol Gösterini!
Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lutfuna kalmış… İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik. Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır. O kapı Sen’in kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.
Ey Her Duada Bulunana İcabet Eden Ululuk Tahtının Sultanı!
Şu mübarek Beraat Gecesi’nde binler, yüz binler Sen’in karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve “Biz geldik” diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız işlere değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda şeytan ve avanesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade eder ki! Sen her şeyin hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.
Ey Yüceler Yücesi!
Sen biliyorsun, biz de bunun farkındayız; ömrümüzün hasenat kefesi bomboş, pek çoğumuz itibarıyla bir ihlâs bezginliği içindeyiz. Çoğumuz gafil, bedbin, dünsüz-yarınsız sefil birer hâlzede gibi aktüalite ile iç içeyiz. Her hâlimizde âlâyiş, gösteriş, köpük köpük hevâ ve heves; sürekli zevk u sefâya, makama, mansıba, şöhrete, şana ve dünyevî hülyalara oynuyoruz.
Ey Rabb!
Ellerimiz-ağızlarımız, gözlerimiz-kulaklarımız, dillerimiz-dudaklarımız yaradılış gayelerinden fersah fersah uzak ve âdeta nankörlüğe kilitli; eller yasak meyvelerde, ağızlar harama açık duruyor; gözler başkalarının kusur müfettişi, yalan revaçta, hıyanet sıradan bir şey, hakkın ismi var sadece; adalet “ayyâd-ı bîinsaf”ların hazırladığı kapanların önüne saçılmış birkaç dane gibi bir şey; vefa Kafdağı’nın arkasında, ahde hürmet unutulup da bir köşede kalmış; buna karşılık haksızlık firavunları utandıracak dorukta…
Bütün bunlara rağmen ya Rabb, bizi bize bırakmaman en büyük dileğimiz. Kendimiz edip kendimiz bulsak da, Sen bizlere lütfunla muamelede bulun ya Rabbi!
Dua edenlere cevap veren Sen, ızdırapları dindirip ihtiyaçları gideren Sen, devrilenleri kaldırıp doğrultan Sen, çatlayıp kırılanları sarıp-sarmalayıp tedavi eden de Sen’sin! Senden ayrı kalışımız ruhumuza renk attırdı; nefsanîlik ve gaflet, ibadetlerimizin mânâ ve özünü alıp götürdü; samimiyetsizlik dualarımızın kolunu-kanadını kırdı. Sinelerimiz bomboş, düşüncelerimiz tutarsız, kalbî ve ruhî hastalıklarımız bizi yere sermek üzere… Var eden Sen’sin, yok eden de Sen; uzak tutan Sen’sin, yaklaştıran da Sen; Sen bizi biz etmeseydin biz bu duyduklarımızı duyamaz ve bize imanın neşesini tattırmasaydın şu söylediklerimizi mırıldanamazdık. Verdiklerin vereceklerinin referansı; diliyor ve dileniyoruz, bize yakınlığını duyur ve benliğimizde Sana karşı yaklaşma heyecanları uyar.
Ey Yüceler Yücesi!
Efendimiz Hazreti Muhammed’e, aile efradına ve bütün ashab-ı güzînine salât u selam ederek bunları Senden dileniyoruz; dualarımızı kabul buyur ya Rabbi!
Amin amin amin… Velhamdü lillahi Rabbil alemin
El-Fatiha