Ashaptan Bir Yıldız: Hz. Tufeyl

Dinler
Derleyen: Gülay Gümüş Hz. Tufeyl Bin Amr Yemen taraflarında mamur ve verimli bir beldede oturan Devs kabilesine mensuptu. Bu kabilenin en seçkin, en itibarlı ve akıllı kişilerindendi. Kendisi şâ...
EMOJİLE

Derleyen: Gülay Gümüş

Hz. Tufeyl Bin Amr Yemen taraflarında mamur ve verimli bir beldede oturan Devs kabilesine mensuptu. Bu kabilenin en seçkin, en itibarlı ve akıllı kişilerindendi. Kendisi şâirdi. Ticâretle, alış-verişle meşgul olurdu. Bu vesile ile Mekke’ye gidip gelirdi. Hac mevsiminde Mekke’ye geldiği bir sırada Müslüman oldu. Hz. Tufeyl Bin Amr’ın İslamiyeti seçme hikayesi ise şöyledir:

Peygamberimiz (s.a.v.), Mekke’de İslâmiyeti açıkça yaymaya başladığı yıllarda, gece gündüz insanlara nasihat veriyor, onları İslam dînine davet ediyordu. Mekkeli müşrikler ise, Resûlullah’ın (s.a.v.) bu gayretini boşa çıkarmak için hiç durmadan uğraşıyorlardı. O’nun anlattıklarını kabul edip îmân edenlere her türlü yalan, iftira ve işkenceyi reva görüyorlardı.

Müslümanların, çok sıkıntı içinde oldukları ve kâfirlerden çok eziyet çektikleri bir zamanda, Hz. Tufeyl bin Amr, Mekke-i Mükerreme’ye gelmişti. Bunu gören müşriklerin önderleri, hemen onun yanına gittiler ve dediler ki:

 “Ey Tufeyl! Sen, bizim memleketimize geldin. Aramızda ortaya çıkan Abdulmuttalib’in yetiminin şaşılacak bir çok halleri vardır. Kur’ân-ı Kerîm diye söylediği sözleri sihir gibidir. Oğlunu babasından, kardeşi kardeşten, kocayı karısından ayırıyor! Ortaya attığı fikirlerle, ortalığı karıştırıyor. Onun sözünü işiten oğul babasına bakmıyor, O’na tâbi oluyor. Artık kimse birbirini dinlemeyip, Müslüman oluyorlar. Korkarız ki, bizim başımıza gelen bu ayrılık belâsı, seninle kavminin başına da gelir. Sana nasihatimiz olsun. O’nunla sakın konuşma. Ne O’na bir söz söyle, ne de O’nun sözünü dinle. Anlattıklarına kulak asma! Çok dikkatli ol. Burada fazla da kalma. Hemen çekip git!”

Bundan sonrasını Tufeyl Bin Amr (r.a.) şöyle anlatıyor: "Yemin ederek söylüyorum, bu sözü o kadar çok söylediler ki, O’nunla konuşmamaya, O’nun sözünü asla dinlememeye karar verdim. Hatta Kâ’be’ye girdiğim zaman, ne olur, ne olmaz belki sözlerini duyarım endişesiyle kulaklarıma pamuk bile tıkamıştım. Ertesi gün, sabahleyin Kâ’be’ye gittim. Gördüm ki, Resûlullah (s.a.v.) Kâ’be’nin yanında durmuş, namaz kılıyordu. Ona yakın bir yerde durdum. Cenâb-ı Hakkın hikmeti olarak Kur’ân-ı Kerîmden okuduklarından bazısı kulağıma gitti. İşittiğim sözleri, o kadar güzel buldum ki, kendi kendime:

Ben, iyiyi kötüyü ayırt edemiyecek bir adam değilim. Hem de şâirim. Bunun söylediklerini ne diye dinlemiyeyim? Sözlerini güzel bulursam O’nu kabul ederim, güzel gelmezse terk ederim” dedim ve bir tarafa gizlenip, Resûlullah (s.a.v.) namazını kılıp evine dönünceye kadar orada bekledim. Evine girinceye kadar peşinden gittim. Evine girince, ben de girdim ve

Yâ Muhammed! (s.a.v.) Ben bu diyara geldiğimde, senin kavmin bana şöyle şöyle dediler. Senden uzak durmamı istediler. Beni, o kadar korkuttular ki, ben de senin sözünü işitmemek için kulaklarıma pamuk tıkadım. Ama Allahü teâlâ’nın hikmeti olacak ki, bana senin okuduklarından bir miktarını işittirdi. Onları pek güzel buldum. Şimdi sen, bana ne söyleyeceksen bildir! Kabul etmeye hazırım” dedim. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana İslâmiyeti anlattı ve Kur’ân-ı Kerîmden bir miktar okudu. Yemin ederim ki, ömrümde bundan daha güzel söz asla işitmemiştim. Hemen orada Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldum.

O anda dedim ki: “Yâ Resûlallah! Ben, kavmimde sözü dinlenen itibarlı bir kimseyim. Onlar benim sözümden dışarı çıkmazlar. Gidip onları da İslâm dînine davet edeyim. Dua ediniz de, Allahü teâlâ benim için bir alâmet, bir kerâmet buyursun! Böylece o alâmet, kavmimi İslâmiyete davet ederken bana bir kolaylık, yardım olsun!” Bu ricam üzerine Resûlullah efendimiz: “Ey Allah’ım! Onun için bir âyet, alâmet yarat!” diye duâ buyurdu.

Bundan sonra Mekke’den çıkıp kendi beldeme döndüm. Karanlık bir gecede, kavmimin oturduğu su başına bakan tepeye vardığım zaman, hemen alnımda kandil gibi bir nûr peyda oldu. Çıra gibi ışık vermeye başladı. O zaman duâ edip: “Allahım! Bu nuru alnımdan başka bir yere naklet! Devs kabilesinin cahilleri görüp de, dîninden döndüğü için Allah, onun alnında ilâhi bir ceza olarak bunu çıkardı, sanmasınlar!” dedim. O nur, hemen elimdeki kamçının ucuna gelip kandil gibi asıldı.

Kabilemin yurduna yaklaşıp da, yokuştan aşağıya inmeye başladığım sırada orada bulunanlar, elimdeki kamçının başında kandil gibi parlayan nuru birbirine gösteriyorlardı. Bu vaziyette yokuştan aşağıya inip evime geldim. Yanıma ilk önce, ihtiyar olan babam gelip, beni bu halde gördü. Bana olan sevgisinden dolayı boynuma sarıldı. Babam çok yaşlıydı. Ona dedim ki: “Ey babacığım! Eğer evvelki halin üstüne kalırsan, ne ben sendenim, ne de sen bendensin!” Bu sözümü işitince babam şaşırdı ve “Sebebi ne, ey oğlum!” diye sordu.

Ona cevap olarak: “Ben, artık Muhammed aleyhisselâmın (s.a.v.) dînine girip müslüman oldum” dedim. Bunun üzerine babam da: “Oğlum, ben de senin girdiğin dîne girdim. Senin dînin, benim dînim olsun!” deyip, hemen Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu. Bundan sonra İslâm dîninden bildiğimi ona öğrettim. Sonra yıkanıp temiz elbiseler giydi. Daha sonra yanıma hanımım geldi. Ona da aynı şeyleri söyledim. O da kabul edip müslüman oldu.

Sabah olunca Devs kabilesinin içine çıktım. Bütün Devslilere İslâmiyeti anlattım. Onları da bu dîne girmeye davet ettim. Fakat onlar, bu daveti kabullenmede ağır davrandılar. Hatta çok zaman muhalefet ettiler. Günah ve kötülük olan işlerinden uzak durmadılar. Hatta göz, kaş hareketleri yaparak benimle alay etmeye başladılar. Faiz ve kumara düşkünlüklerinden beni dinlemediler, İslâmiyete uymaktan kaçındılar. Allah’a ve Peygamberine âsî oldular.

Hz. Tufeyl bin Amr, diyor ki: "Bir müddet sonra Mekke’ye gelip kavmimi Resûlullah’a şikâyet ederek: “Yâ Resûlallah! Devs kabilesi Allah’a âsî oldular. İslâma girmeleri için yaptığım davetimi kabul etmediler. Onların aleyhinde beddua et de, helâk olsunlar!” dedim. Herkese şefkat ve merhameti çok olan Peygamberimiz, ellerini açıp kıbleye dönerek: “Yâ Rabbi! Devs halkına doğru yolu göster de, onları İslâm dînine getir!” diye duâ buyurdu. Bana da: “Kavmine dön! Onları güler yüzle ve tatlı dille İslâmiyete davet etmeye devam et! Kendilerine yumuşak davran!” buyurdu. Hemen dönüp memleketime geldim. Devs halkını İslâma davetten hiç boş kalmadım. Ebû Hureyre’den başka, bu davetimi kabul edip, îmân eden olmadı. Buna rağmen, insanları İslâmiyete davetten geri durmadım."

Tufeyl bin Amr (r.a.) Mekke’nin fethinde Resulullahın (s.a.v.) maiyetinde bulundu. Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’nin fethinden sonra Huneyn’de Hevâzinlileri bozguna uğratıp Tâif üzerine yürümek istediği sırada, Tufeyl bin Amr’ı (r.a.) da, Huzâalılar ile Devslilerin beraber tapındıkları Zülkeffeyn adındaki putu yakmaya gönderdi.

Bu put, Amr bin Humame’ye ait olup, ağaçtan yontulmuş ve içi boştu. Bunlar Kâ’be’yi hac edip döndükten sonra Zülkeffeyn’in yanına uğrayıp, hürmet ve tazim vazifelerini yerine getirmedikçe, evlerine girmezlerdi.

Kendi halkından bir grupla, Zülkeffeyn’in yanına gitti. Putu yakmak istediğinde, Zülkeffeyn’e bir zarar gelirse Tufeyl’in başına bir kötülük geleceğine ve ona bir yıldırım çarpacağına inanan kadın, erkek ve çocuklar orada toplandı. Fakat Tufeyl, onların gözü önünde putu ateşe verdi. Ateş tutuşup alevlendikten sonra da şu mısraları söyledi: