İSLAM, ŞEFKAT VE MERHAMETİ EMREDER
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz
şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen
onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın senin etrafından dağılıp
giderlerdi…”
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Merhamet
edene Rahmân da merhamet eder. Siz yerdekilere
merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet
etsin.”
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam, şefkat ve merhamet dinidir.
Rabbimizin güzel isimlerinden biri de “er-Rahmân”dır.
O, merhametin yegâne kaynağıdır. Allah’ın bütün
peygamberleri birer rahmet elçisidir. Ümmeti olmakla
şeref bulduğumuz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s),
âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberdir.
Kıymetli Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), şiddetin yerine
şefkati, nefretin yerine merhameti inşa etmiştir. O,
canlı cansız her varlığa şefkat ve merhametle
davranmıştır. Bir cana kıymanın bütün insanlığa
kıymakla, bir gönlü incitmenin, Rahmân’ın arşını
yıkmakla eşdeğer olduğunu bize o haber vermiştir.
Dini, dili ve rengi ne olursa olsun her insanın hürmete
layık olduğunu; canının, kanının, malının ve
haysiyetinin dokunulmaz olduğunu bize o öğretmiştir.
Savaşın da bir ahlakı olduğunu; masum canlara, hatta
çevreye ve hayvanlara zarar verilmemesini bize o
göstermiştir.
Aziz Müslümanlar!
Ne yazık ki, Allah Resûlü (s.a.s)’in bize miras
bıraktığı merhamet öğretilerinden gün geçtikçe
uzaklaşmaktayız. Ailede, işte, trafikte, hâsılı gündelik
hayatın içerisinde şiddetin her türlüsüne üzülerek
şahit olmaktayız. Maalesef şiddetten en çok kadınlar,
çocuklar ve yaşlılar etkilenmektedir. Oysa ki kimden
gelirse gelsin, kime yönelik ve hangi gerekçe ile
yapılırsa yapılsın, şiddetin hiçbir çeşidi kabul
edilemez. Şiddeti meşru gören hiçbir söz, tutum ve
davranış kendine Kur’an ve sünnette yer bulamaz.
İslam’a göre şiddet, zulümdür, kul hakkı ihlalidir.
Ağır bir vebaldir, büyük bir günahtır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Şiddet, insanlığın en büyük düşmanıdır.
Kendisine şiddet ve nefreti esas alanlar, insanlık
ailesine en büyük kötülüğü yapanlardır. Bu büyük
kötülüğün en acı örneklerinden biri bugün Filistin’de
yaşanmaktadır. Hak ve hukuk tanımayan zalimler,
Filistinli kardeşlerimize şiddetin her türlüsünü reva
görmektedir. Mabetler, hastaneler ve okullar vahşice
bombalanmakta; Müslümanlar, baskı ve şiddetle
vatanlarından koparılmaktadır. Vicdan yoksunu
caniler, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden Gazze’de
büyük bir soykırım gerçekleştirmektedir. Filistin’de
insan hakları, çocuk hakları, eğitim hakları gibi en
temel haklar, işgalci zorbalar tarafından ayaklar altına
alınmaktadır. Bu hakları savunduklarını iddia edenler
ikiyüzlü tavırlarıyla yaşanan bu katliamları
görmezlikten gelirken, insaf ve vicdan sahibi
insanların sayısı yeryüzünde her geçen gün
artmaktadır. Unutulmamalıdır ki, şiddet hiçbir
kimseyi ve toplumu başarıya ulaştırmaz. Gazze’de
masum insanları katledenleri, dünyada hüsran,
ahirette ise can yakıcı bir azap beklemektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:
“Kıyamet günü en ağır azaba uğrayacak olanlar,
dünyada insanlara azap edip, şiddeti reva
görenlerdir.”
Değerli Müminler!
İnsanların gönlüne şefkat ve merhamet
tohumlarını ekenlerin başında anne babalar ve
öğretmenler gelmektedir. Öğretmenlerimiz,
geleceğimizi imar etmek için canla başla çalışan
fedakâr insanlardır. Evlatlarımızı iyiye ve güzele
yönlendirmek, milli ve manevi değerlerine bağlı,
çevresine ve insanlara faydalı kişiler olarak yetiştirmek
için var güçleriyle gayret gösteren cefakâr insanlardır.
Bu vesileyle bizleri ilim, irfan ve hikmetle
buluşturan, bu günlere gelmemize vesile olan bütün
öğretmenlerimizi hürmet ve minnetle yâd ediyorum.
Ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık,
afiyet ve huzur diliyorum.
Hutbemi, “Ben ancak bir muallim olarak
gönderildim.” buyuran Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “Allah’ım! Huşû
duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda
vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan
sana sığınırım.”