Başbakan Erdoğan, “20’nci yüzyıl tarihini Türkiye Cumhuriyeti’ni dışarda tutarak yazmak ne kadar imkansızsa 21’inci yüzyıl tarihini de Türkiye’siz şekillendirmek o kadar imkansız” dedi.
Alman Dış Politika Enstitüsünde “21. Yüzyılda Türkiye, Avrupa ve Dünya” temalı konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB üyelik sürecine ilişkin, “Esasen, dünyamızın son yıllarda şahit olduğu önemli hadiseler, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini, Türkiye’nin AB üyesi olmasının hayatiyetini net bir şekilde ortaya koydu” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, “Küresel finans krizi, Arap uyanışı, Suriye ve Mısır meseleleri başta olmak üzere çok sayıda gelişme, aslında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne değil, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye olan ihtiyacını hepimizin görmesini sağladı” dedi.
“Siyasi istikrara yönelik saldırı yapılmak istendi”
17 Aralık’ta Türkiye’de, ekonomiye, siyasi istikrara, demokratik kazanımlara yönelik yeni bir örgütlü saldırı yapılmak istendiğini söyleyen Erdoğan, “Kararlı ve dik duruşumuz sayesinde, özellikle de halkımızın desteğiyle, bu saldırıyı da etkisiz hale getirdik” diye konuştu.
Erdoğan, “İki ay sonra, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler, Türkiye için tarihi nitelikte bir dönüm noktası olacak” dedi.
“21’inci yüzyıl tarihini Türkiye’siz şekillendirmek imkansız”
Başbakan Erdoğan, “20’nci yüzyılın tarihini, Osmanlı Devleti’ni, ya da Türkiye Cumhuriyeti’ni dışarda tutarak yazmak ne kadar imkansızsa 21’inci yüzyılın tarihini de Türkiye’siz şekillendirmek o kadar imkansızdır” dedi.
“Ortadoğu’da vicdanlar yaralandıkça, vicdanlardaki adalet duygusu zedelendikçe, bunun tüm dünyaya bedeli de ağır oluyor” diyen Erdoğan, “Şu anda, Suriye içinde Yermuk’ta, bir şehrin topyekün cezalandırılmasını, bir şehrin bütünüyle açlık ve sefalete terkedilmiş olmasını hiç duymayabilirdik. Biz bunu yapmadık, yapamayız. Tarih, bize bunu yapma hakkı vermiyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan Gezi olaylarıyla ilgili bir soruya, “Şimdi gezi olaylarını söylüyorsunuz. Siz Frankfurt’taki, Hamburg’daki eylemler yaşandı. Bizim polisimizde mukayese edilemeyecek şekilde görüntüler yaşandı. Bu görüntüler benim elimde var. Bunları nereye koyacaksınız?” dedi.
Başbakan Erdoğan, Alman Dış Politika Enstitüsünde, “21. Yüzyılda Türkiye, Avrupa ve Dünya” temalı konuşma yaptı. Konuşması sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Erdoğan şunları söyledi…
SORU-CEVAP
Soru: Faiz oranının yoğun artışı Türkiye’de bir krize neden olabilir mi? Yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili Türkiye’de güvenin tesisi için neler düşünüyorsunuz?
Erdoğan: Dünyada özellikle 2012–2013 değerlendirdiğimizde bir ekonomik krizin olduğu ortada. Bu kriz esnasında Türkiye mali disipliniyle zaten bu ekonomik krize, aynı şekilde krize giren bir ülke olarak bu süreci yaşamadı. Bizler istikrar ve güven sayesinde aynı kararlılıkla yüzde 4 gibi bir büyümeyi ortalama olarak bu 2013’ün ilk üç çeyreğinde yakaladık, dördüncü çeyreğin neticeleri yok ama, 3,8 ile bunu tamamlayacağız. Ki 3,8 de şu anda dünya geneline baktığınız zaman ilk beş içerisinde yer alıyor. İlk beş içerisinde yer alması da Türkiye’nin nerede olduğunu göstermesi bakımından çok çok önemli. Bir şeyi özellikle ifade etmem lazım. Bu son 17 Aralık’ta yaşanan olaylarla ilgili çok ciddi dezenformasyonun etkisi altında olduğunuzu görüyorum. Türkiye’de bir yolsuzluk olayının olduğu, bunu eğer kişisel olarak değerlendiriyorsan bu ayrı bir konudur. Ama bunu yönetimde bir yolsuzluk olayı olarak değerlendirirseniz bu yanlış bir tespittir.
Biz Gezi olaylarını yaşadık. Gezi olaylarının olduğu mayıs ayında önce nelerin olduğunu bilmenizi isterim. Örneğin o ay içerisinde Türkiye üçüncü havalimanı ihalesi denilen ve yıllık yolcu kapasitesi 100 milyonun üzerine çıkan, dünyanın ilk üç havalimanı arasında yer alacak bir ihaleyi gerçekleştirdi. Bunun maliyeti 42 milyar dolar. Buna devlet olarak biz bir kuruş para koymuyoruz. Sadece 20 yıl kullanım hakkını veriyoruz. Her şeyi kendileri harcayacaklar. Beş Türk ortağın bir araya gelerek yapacağı bir havalimanı olayın.
Yine aynı süre içerisinde 2,5 milyar dolara mal olarak bir üçüncü köprüyü yaptırıyoruz. İstanbul İzmir arasında yapılmakta olan ve üç saate düşürecek olan bir otoyol. Ve bunun üzerinde dünyanın sayılı asma köprülerinden birisi kuruluyor. Bu arada yine Marmaray’ın açılışının yapıldığı bir ay. Yüksek hızlı trenin aynı sürece rastladığı bir süreçte ortaya böyle bir şey çıkıyor.
Ortaya çıkan olayda ne var? deniyor ki, burada çevrecilik açısından bir adım atılıyor. Neymiş o? 12 ağaç oradan sökülüyor, başka yere dikiliyor. Bu gerekçe gösterilerek bu tür adımlar atılıyor. Bunlar tabi çevreci bir iktidara karşı aslında sadece dereyi bulandırmaktan başka bir şey değildi. Zira bizim 2 milyarı aşkın fidan ve ağaç diken bir iktidar olduğumuzu dostlarımızın bilmesi lazım. Tüm esnafın halkın cam çerçeve ticarethanelerini böyle bir noktaya getirmek herhalde demokratik bir tavır değildir. Demokraside haklar sandıkta aranır. Hiçbir zaman molotofla sopayla aranmaz diye düşünüyorum.
Bir ülke ihracatını 36 milyardan 152 milyar dolar acıkan bir iktidar yolsuzluklarla buraya gelebilir mi? Diyoruz ki bakın 3 Kasım 2002’den bu yana üç genel seçim, iki yerel seçim, iki referandum yaşadık. Başarıyla çıktık. Şimdi 30 Mart’ta yine bir seçim yapacağız. Eğer halk bizi burada birinci parti olarak çıkartıyorsa, demek ki bu iktidar dürüsttür.
Tabi ki hasımlar olacaktır, sevmeyenler olacaktır. Bu da demokrasinin güzelliğidir diye düşünüyorum.
AZINLIKLARIN HAKLARINI KORUMAK ESASTIR
Soru: Çok doğrudan bir soru. Siz Türkiye’nin insani hedeflerinden bahsettiniz dış politikada. Bu Türkiye’de polisin, gezi parkındaki göstericilere karşı nasıl bağdaştırabiliriz? Siz demokrasinin seçimler sandık üzerinden geçer dediniz, fakat seçimler bir çoğunluğun, AK partili bir çoğunluk. Ama toplum içerisine onu seçmeyenlerin de dahil edilmesi gerekiyor. Bu güçlerin seçimler esnasında diyaloğa nasıl katmayı düşünüyorsunuz?
Demokraside şüphesiz ki azınlıkların haklarını korumak esastır. Ama orada çoğunluğun tek başına iktidar yaptığı bir yönetimi de azınlığa hiçbir zaman ezdirmemek en doğal haktır. Öyle kalkıp da biz çoğunluğun azınlığa egemen olmasını istemesek de, azınlığın da çoğunluğa baskıcı egemen, şiddete başvurmak suretiyle evet diyemeyiz.
DEDİLER Kİ HAYIR İSTEMEYİZ
Şimdi gezi olaylarını söylüyorsunuz. Siz Frankfurt’taki, Hamburg’daki eylemler yaşandı. Bizim polisimizde mukayese edilemeyecek şekilde görüntüler yaşandı. Bu görüntüler benim elimde var. Bunları nereye koyacaksınız? Orada gezi mezi olayı da değil. bakın Taksim’de çok farklı düşüncelerim vardı. Türkiye’de, bir tane opera binası yoktur. Taksim’de bir kültür merkezini opera binası yapma hevesi vardı. Bunu bizim iktidarımız yapacak diye, dediler ki hayır yaptırmayız dediler. Burası deprem tehdidi altında bir yer. Gezi parkı denilen yeri, kışlaydı. Büyük şehirlerde müzeler vardı. Biz aynı kışlayı inşa edelim, bunun üzerine şehir müzesi haline getirelim istedik. Dediler ki hayır, istemeyiz. Şimdi bu özellikle geçmiş dönemlerde kominist rejimlerde olan yaklaşım biçimiydi. Yeni bir şey yapacaksanız buna her zaman karşı çıkarlardı. Biz bunları yapmak istiyoruz.
BİZ BUNUN ADIMLARINI ATTIK
Hiçbir iktidarın yaptığını biz yaptık. Nedir? Ne kadar gayri menkulleri varsa, vakıflar genel müdürlüğüne devredilmişti. Biz bunları meydana çıkardık. Şu ana kadar 2,5 milyar TL değerindeki gayri menkullerini biz devrettik. Mor Gabriel kilisesi bir sorundu biz çözdük. Sümela Manastırı kapalıydı, biz açtık. Tarsus’ta biz açtık. Azınlığın haklarını korumak budur. Biz bunun adımlarını attık.
Bölücü terör örgütü ve yanlı terör örgütleriyle adımlar varsa, müsaade edin de güvenlik güçleri yapılması gerekenleri yapsın. Bunlar da hiçbir zaman standartların dışında değildir.
“İSTEKLERİNİN BİR KABUL EDİLEBİLİRLİĞİ YOKTU”
Soru: Burada tabi protestoların ilginç yönü, gösteri yapanlar, seçmenleriniz arasında da vardı. Tabi ki katılım konusunda da bütün medyalarda tartışılan konular var. Mesela halkın, sadece hükümetin hediyelerini kabul etmek değil de, şehrin politikalarına katılım sağlamalarını hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bize bu tür politikalara katılmak için gelenlerin teklifleri gördük. Onların tekliflerinin dışında, adeta kanun yapıcı noktada kendilerini görme, yani yasama organının yapması gerekenleri, kendilerini yükselttiğini görüyoruz. Bir şehrin vatandaşın öyle taleplerde bulunur ki, bunun bir kabul edilebilirliği olur. Ama bu yoksa, bu konuda yetki kimdedir? O şehrin meclisindedir. O şehrin meclisi bununla ilgili kararı alır. Fakat çok daha farklı şekilde, eğer merkezi yönetimi bu ilgilendiriyorsa, federal meclisi ilgilendiriyorsa, burada da yasama organı bununla ilgili adımı atar.
Eğer halkın iradesine saygı duyacaksak, halk ne dersek o olacaksa, o zaman biz yasama organının çıkaracağı bu yasalara uymak zorundayız. Burada halkın iradesini kazanamayanların, halkın iradesi üzerinde şiddetle egemenlik kurmayı gerektiriyor ki bu demokrasilerde kabul edilemez.
“ŞU AN MEVCUT SİSTEM BELİRLİ BİR GRUBUN YA DA HAREKETİN OLUŞTURDUĞU SİSTEM DEĞİLDİR”
Soru: Birtakım yapılardan bahsettiniz, belirli bir konuma gelip Türkiye’ye zarar veren yapılardan, Gülen hareketi örneğin, siz onlara yardımcı olduğunuzu da söylediniz, askeri durumda onlar yardımcı oldu. Dershaneler konusunda düzenleme yapıldı, şu anda muzdarip olduğunuz bu sistemi hükümet olarak siz ortaya koymadınız mı?
Erdoğan: Şu an mevcut sistem belirli bir grubun ya da hareketin oluşturduğu sistem değildir. Bunlar STK’ların da içinde olduğu bir sistemdir. En son referandum yüzde 58 ile olmuştur, her grup var. Burada önemli olan şey şudur. Özellikle yargı ve yürütmenin güvenlik ayağında belirli bir paslaşmasının olması, devlete karşı bir eylem oluşturulması sözkonusudur. Böyle bir adıma sessiz kalınması sözkonusu değildir. Daha önce de mafya-çete ayağı vardı. Biz bunu çökerttik, daha sonra da bu tip örgütlenme çıktı, bunun önünde dershane meselesi vardır, tavrımız şuydu, devlet okulları, dershaneler, kolej vardı. Dershanelere para ödüyorlar, vatandaşım bana soruyor, devletin okulu varsa dershane neden var diyorlar, belirli süreler verdik, bu sürelere rağmen vazgeçme olmadı, burada ciddi bir rant vardı, bundan rahatsız oldular, siz mi bunu yapıyorsunuz diye böyle bir süreç başlatıldı, biz buna müsaade edemeyiz. Emniyet, diğer kurumlardaki, yargıdaki paralel yapılanma farklı bir boyuta girecektir. Burada çirkin durum şudur, şantajlarla, dinlemelerle birçok yargı mensubu, işadamları tehdit altına alınmıştır. Ya bizimle hareket et ya da elimizde belgeler var, akıbetinin ne olacağını anlarsın diyorlar, bunu bakan arkadaşlarımıza, milletvekillerimize yaptılar. Biz buna müsaade etmeyiz, bedeli ne olursa olsun çözüm olacak, 30 Mart bunun dönüm noktasıdır.
“TÜRKİYE’DE TUTUKLU BULUNAN GAZETECİ SAYISI 5, BİLEMEDİNİZ 10’DUR”
Soru: Sayın Başbakan tabi seçimler çok önemli, peki bu paralel yapıların açığa çıkartmak gerekiyorsa serbest çalışan bir medya önemli değil mi, en fazla tutuklu bulunan gazeteci Türkiye’de görünüyor.
Erdoğan: Başbakan’a, ailesine her türlü hareketi yapan medya Türkiye’de var, bakanlara, aile bireylerine küfrü yapabilen medya Türkiye’de var. Şu an en çok Türkiye’de dediniz, normal basın mensubu bir elin sayısını geçmez, diğerleri terör örgütleriyle irtibatlıdır, silahlı yakalanmıştır. Bunlar hep size dezenformasyon yapılmak suretiyle size aktarılıyor. Brüksel’de de bunu açıkladım, sarı basın kartı olanların sayısı 5 ila 10 arasındadır. Biz Avrupa’da pek çok basın mensubunun tutuklu olduğunu biliyoruz, kaynağından alın, bunun en önemli kaynağı Adalet Bakanlığı’dır.
“SINIR TANIMAYAN GAZETECİLER, GERÇEKTEN DE SINIR TANIMIYOR”
Soru: Bazen Sınır Tanımayan muhabirlerden de bilgi almak önemli.
Erdoğan: Sınır Tanımayan Muhabirler, gerçekten sınır tanımıyorlar. Sınırı da hukuk içerisinde yaparsanız anlamı var ama hukuku dışı olursa geçerliliği yok.
“SURİYEDE BM GÜVENLİK KONSEYİ’NİN GÖREVİNİ YAPMASI LAZIM”
Soru: Çok önemli sorunlar var, Suriye’de 160 bin ölüden bahsettiniz, Türkiye önemli yardımlar yaptı, Türkiye nasıl bir rol oynamak istiyor, bu trajediyi azaltmak için ne yapmak istiyor, İran’la bağlantılı bir rol oynayabilir mi?
Erdoğan: Biz BM Güvenlik Konseyi’nin ne geçici ne daimi üyesiyiz. Geçici üyelerin zaten önemi yok, daimi üyelerden birisi isterse bloke eder. Rusya ve çin, insanlık trajedisi yaşanıyor ama bloke ediyorlar. Şu an BM Mültecilr Konseyi Başkanı, Avrupa’nın 30 bin Suriyeli almasını istiyor ama bunu bile Avrupa şu anda kabul edemiyor, sadece 18 bin Suriyeliyi alabiliriz diyorlar. Bizdeyse 700 bin Suriyeli var. Şunu sormak hakkım değil mi? Ey Avrupa siz burada insanı, vicdani olarak, şu 55 bin fotoğraf karesini gördükten sonra, bu tablodan sonra buradaki insanları konvansiyonel silahlara, varil bombalarına nasıl bırakırsınız? Hala bu insanları kabul etmemek, onlara bu imkanın tanımamak acaba vicdani midir, insani midir? BM Güvenlik Konseyi’nin attığı bir adım var mı, yok, şu anda 5 üyenin 5’i de, Cenevre-1’de gördük, 2’de de görüyoruz. Bir netice de alınamayacak. Ben geçen hafta İran’daydım, söylenen bir şey var, önce terör örgütlerini temizleyelim, dedim ki sivrisinek öldürmekle bataklık kurutulmaz, Beşar Esed’in buradan alınması, burada hemen seçimlere gidilmesi lazım, Baas rejiminden kurtularak çok partili seçimlere gidilmesi lazım. Oradaki terör örgütleriyle de mücadele edelim, BM olarak karar alalım, ABD, Rusya, Çin, Almanya, Fransa vb. karar alalım, Suriye’de halkın iradesi egemen olsun. Soruyorlar, Esed giderse yerine kim gelecek, halk kimi isterse. Liderler büyük olayları doğurur, bazen de büyük olaylar liderleri doğurur. Lider meydana gelir, ortaya çıkar. Olaya böyle yaklaşmamız lazım. Süratle BM Güvenlik Konseyi görevini yapması lazım. Bu çok açık ortada.
“UMARIM BÖLGESEL BARIŞI SAĞLARIZ”
Soru: Suriye ile ilgili olarak Rus Dışişleri Bakanı Lavrov Esad’ın gitmesiyle ilgili istekli olmadığını duyduk, sayın Zarif buradaydı, Hizbullah terör örgütü değildir dedi, sivrisinek değildir sanırım İranlılar için. Türkiye’nin etki yapması bakımından bütün taraflar olarak bunları bir araya getirerek ne yapabilir Türkiye?
Erdoğan: Gerek şahsım, gerek dışişleri bakanım ne yapmamız lazım, bölgedeki tüm ülkelerle ilişki halindeyiz ama diğer ülkelerden aynı şey gelmiyor. Biz Putin ile görüştük, Dışişleri Bakanım Davutoğlu Lavrov ile görüştü, ABD ile görüştük, Kerry ile, en son Münih’te görüştük ama kararlı durmak lazım. Biz 700 bin Suriyeliye kapımızı açtık, biz en çok bunu yaparız. Putin ile görüşünce “Biz Beşar Esad’ın avukatı değiliz” diyor, açık açık diyor. Umarım adımları atar, bölgesel barışı sağlarız.