Başbakan Erdoğan, Kızılcahamam’da düzenlenen AK Parti 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nın kapanış oturumunda yaptığı konuşmada, iki gün boyunca yoğun bir şekilde gerçekleştirdikleri istişarelerin, ülke, millet ve demokrasi adına hayırlar getirmesi temennisinde bulundu.
12 yıllık bir parti olduklarını ancak 21. istişare toplantısını gerçekleştirdiklerine işaret eden Erdoğan, bu toplantılarda, partinin, ülkenin, demokrasinin ve insanlığın meselelerinin etraflıca ele alındığını anlattı.
Hükümet olarak her kesime kucak açtıklarına vurgu yapan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhuriyet tarihimizde, özellikle de demokrasi tarihimizde, farklı kesimlere bu kadar kulak veren, gözünü ve kulağını açtığı kadar, gönlünü de bu kadar farklı kesimlere açan bir başka hükümet olmamıştır. Her söz, her görüş, her öneri ve her eleştiri bizim için eşi bulunmaz değerdedir. Herkesin aynı şeyi düşündüğü, aynı cümleleri kurduğu bir dünya, takdir edersiniz ki son derece sıkıcı, renksiz, tek düze bir dünya olurdu. Hiç kuşkusuz, bizim belli ilkelerimiz var, politikalarımız var, belli sınırlarımız ve çizgilerimiz var. Ama bu, başkalarını dinlememize engel değil. Politikalarımızı daha da zenginleştirmek, toplumun tüm kesimlerini çok daha samimi şekilde kucaklayabilmek, bize oy verenlerin olduğu kadar, bize oy vermeyenlerin de hukukunu savunmak için, kendi aramızda ve toplumun tüm kesimleriyle istişarelerimizi, diyaloğumuzu artırarak sürdüreceğiz. 21. istişare toplantımızı da işte böyle bir anlayışla gerçekleştirdik. Bu İstişare toplantımızın tekrar hayırlara vesile olmasını Rabbim’den niyaz ediyorum.”
Yarın önemli bir gün
Başbakan Erdoğan, yarın İslam coğrafyası için son derece önemli bir günün idrak edileceğini, Muharrem ayının 1’i olması hasebiyle, Hicri yılbaşının kutlanacağını belirterek, şöyle konuştu:
“Hicri 1435 yılına girerken, bu yeni yılın, ülkemiz, milletimiz, tüm İslam coğrafyası için hayırlara vesile olmasını, özellikle de mazlumlar için kurtuluşun, necatın, refah ve huzura hicretin kapılarını aralamasını Allah’tan niyaz ediyorum. Tabii, muharrem ayıyla birlikte, önemli bir yıldönümüne daha inşallah erişecek ve o yıl dönümünde de yine ellerimizi semaya açmak suretiyle hayırlara vesile olmasını dileyeceğiz. Evet… Miladi 680 yılında, Hicri 10 Muharrem 61 yılında, Hazreti Hüseyin ve Ehli Beyt, Kerbela’da önce susuzluğa mahkum edilmiş, ardından tarihin en acı katliamı gerçekleşmiş, o mübarek insan, Hazreti Peygamber’in (SAV), arşın küpelerinden biri olarak vasıflandırdığı, Efendimiz Hazreti Hüseyin ve ailesi şehit edilmişti. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi, Hazreti Hüseyin Efendimiz’in, onun ailesinin ve Ehl-i Beyt’in üzerine olsun. Rabbim inşallah bizleri onların şahitliğine mazhar eylesin.”
“Sünni kardeşlerim muharrem orucu tutmaz diye bir şey yok”
Alevi vatandaşların da tutacağı Muharrem oruçlarının da kabulünü temenni eden Erdoğan, “Tabii Sünni kardeşlerim muharrem orucu tutmaz diye bir şey yok. Aynı şey Sünni kardeşlerim için de geçerli. Tüm oruçları kabul eylesin Rabbim, sofralarındaki bereketi ve milletçe aramızdaki muhabbeti artırsın diyorum” ifadesini kullandı.
“Hazreti Hüseyin, herkes için örnek bir şahsiyet”
Hazreti Hüseyin’in, Hazreti Peygamber Efendimiz’in torunu, Ashab-ı Kiram’ın bir büyüğü, Ehl-i Beyt’in bir mensubu olarak, herkes için örnek bir şahsiyet olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle dedi:
“Hayatı, yaşam tarzı, sözleri, öğütleri, hepimiz için bugün de rehberlik yapıyor, bugün de yolumuzu aydınlatıyor. Ancak, Hazret-i Hüseyin’in, yaşamı kadar şehadeti de bizlere çok önemli, hem de hiç unutulmayacak dersler verdi. Kerbela faciasının üzerinden 1374 yıl geçmiş olmasına rağmen, Kerbela’nın tam olarak anlaşılmadığını, Hazreti Hüseyin’in şehadeti tercih ederek vermek istediği mesajın hala tam olarak alınmadığını görüyor ve bu eksikliğin acısını tüm coğrafyamızda yaşıyoruz. Hazreti Hüseyin bize, haksızlık karşısında eğilmenin zillet olduğunu, esaret olduğunu, onursuzluk olduğunu öğretti. Hazreti Hüseyin, bize haksızlık karşısında susmanın, dilsiz şeytan olmak olduğunu öğretti. Hazreti Hüseyin, bize onurlu bir ölümün, yani şehadetin, onursuz bir duruştan, onursuz bir teslimiyetten ve boyun eğişten çok daha değerli olduğunu öğretti.
Ama şu hususun altını da özellikle çiziyorum; Hazreti Hüseyin, Kerbela’da, inandığı dava uğruna başını verirken, bize, kardeş kavgasının ne kadar büyük bir acı, ne kadar derin bir yara olduğunu da öğretti. Hazreti Hüseyin’in şehadetinden, Kerbela faciasından intikam, öfke, nefret, husumet, ayrışma çıkaranlar, kardeş katlinin caiz olduğu sonucunu çıkaranlar, açık açık söylüyorum, Hazreti Hüseyin’i anlamamıştır, Kerbela’yı anlamamıştır, Ehl-i Beyt’i hiç anlamamıştır. Hazret-i Hüseyin, kahramanca ruhunu teslim ederken, arkasında bir tefrika bırakmayı değil, kesinlikle ve kesinlikle arkasında kanla yazılmış bir ders bırakmayı temenni ediyordu.”
Şam’daki Yezid
Kerbela’da yaşanan facianın ardından bugün geniş coğrafyada yeni ‘Kerbelalar’ın içlerini acıttığını, yüreklerini sızlattığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Suriye’de iki yıldır devam eden çatışmalarda 130 binden fazla insan hayatını kaybetti, 7 milyondan fazla insan evini terk etmek zorunda kaldı. şu anda 600 bini aşkın insan bizim ülkemizde sığınmacı olarak yaşıyor. Gurbete gidenler ayrı bir acı yaşıyor, Suriye’de kalanlar çok ayrı bir acı yaşıyor. Suriye’nin her köşesinde her gün, her an adeta mini bir Kerbela yaşanıyor. Şam’daki Yezid, kendi halkına, kendi vatandaşına her gün yerden ve gökten ölüm gönderiyor. Şimdi birileri çıkmış, bize ‘susun’ diyor. ‘Görmeyin, duymayın, hissetmeyin’ diyor. ‘Bırak kalsın’ diyor. Allah aşkına susarsak, görmezsek, duymazsak oradaki acıyı yüreğimizde hissetmeksek yarın biz Hz. Hüseyin’in yüzüne nasıl bakarız. Bizim her meselede safımız bellidir. Biz tarihimiz boyunca hiçbir zaman Yezidler’in tarafında olmadık. Bundan sonra da Yezidler’in tarafında olmayacak, Hz. Hüseyin’in safında yer almaya devam edeceğiz.”
Erdoğan, yaşanılan acıların bir Sünni-Şii çatışması olmadığını, bir hak ve batıl çatışması olduğunu dile getirerek, Suriye gibi Mısır’da da farklı bir acının yaşandığını, kardeşin kardeşi acımasızca katlettiğini gördüklerini, hak ve hukuk arayışlarının silahla karşılık bulduğuna üzülerek şahitlik ettiklerini söyledi.
Rabia işareti
Mısır’ın meselesinin sadece Mısırlıların değil, insanlığın meselesi olduğunu ifade eden Erdoğan, Rabia işareti yaparak “Bu Rabia işareti, sadece Mısır halkının haklı davasının işareti değildir. Bu Rabia işareti, dünyanın her yerinde artık haksızlığa dur işaretidir. Bu Rabia işareti, dünyanın her yerinde zulme, baskıya, ölümlere, katliamlara yeter işaretidir. Bu Rabia işareti, artık dünyanın her yerinde ‘darbeye dur’ işaretidir” diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye olarak safına, inancına, etnik kökenine, diline, derisinin rengine, özellikle de mezhebine bakmadan dünyanın her yerinde sadece ve sadece hakkı savunmaya devam edeceklerini belirterek, “Biz bitaraf olamayız, bitaraf olan bertaraf olur. Biz Türkiye olarak her zaman hakkın yanında olduk, haklının yanında olduk. Yine hakkın ve haklının yanında olacağız. Defalarca ifade ettim, eğer bugün Mısır’da oyları hiçe sayılan, kendilerine darbe yapılan eğer Tahrir’dekiler olsaydı, Türkiye hiç tereddüt etmeden onların haklarını savunacaktı. Türkiye’nin ilkleri bellidir. Türkiye seçimle iş başına gelmiş yöneticilerin sadece seçimle gönderilmesini savunur” dedi.
Sandık namustur
AK Parti’nin Genişletilmiş İl Başkanlığı toplantısında verdiği örneği anımsatan Erdoğan, Mersin’e bağlı Arslanköy’de 1947 yılındaki seçimlerde hile yapılınca “sandık namusumuzdur” diyen köylü kadınların kendilerine tarihi bir sorumluluk yüklediğini ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Her yerde sandık namustur. Türkiye’de olduğu kadar dünyanın her ülkesinde sandık namustur. Ama egemen güçlerin ‘benim istediğim yerde namustur, benim istediğim yerde değildir’ yaklaşımı bize yol çizemez, çizmemelidir. Biz de Türkiye olarak sandığın namus olduğunu hem içeride hem de dışarda en güçlü şekilde savunmaya devam edeceğiz. Hiç kimse Türkiye’nin bu tarafsız ve barışçıl tutumundan rahatsız olmasın. Yaşanabilir bir dünya, kardeşlik, dostluk ve barış içinde bir yeryüzü hayalinden başka hiçbir hayal, hiç bir niyet taşımıyoruz. Burada içeride Türkiye’yi dönüştürürken, Türkiye’yi hayalleri ve hedefleriyle buluştururken, özellikle de dışarda değişim ve dönüşümün önemli bir unsuru olmak için samimi bir mücadele veriyoruz. Allah imkan verdiği sürece, millet arkamızda durduğu sürece Türkiye için olduğu kadar dünya mazlumları için de çalışmaya, mücadele etmeye, sesimizi yükseltmeye ve hakkı söylemeye devam edeceğiz.”
Cesur olmak zorundayız
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, teşkilatından onlara iftira atanlardan daha fazla cesur olmalarını isteyerek, şunları kaydetti:
“Üstad Necip Fazıl’ın ifade ettiği gibi; herkes, sağına soluna bakmadan, ‘ben varım’ diyebilecek cesarette olmak zorundadır. ‘O çalışıyor, öyleyse benim çalışmama gerek yok’ diyen, hem kaybetmiştir, hem de bu emaneti maalesef yere düşürmüştür. Biz, bütün teşkilat olarak, bize iftira atanlardan çok daha fazla cesur olmak zorundayız. Onların görevi yakıp, yıkmak, bizim görevimiz daha fazlasını yapmak, bunu böyle bilin. Onlar kışkırtmada ne kadar yürekliyse, biz, sakinleştirmede o kadar yürekli olmak zorundayız. Alçakların, şerefsizlerin cesareti kadar namusluların cesareti olmazsa o zaman kaybederiz. Bunu hiçbir zaman unutmayacağız. Onların sorumluluğu yok. Onların sırtında yumurta küfesi yok. Onların omuzlarında milletin emaneti, ellerinde milletin sancağı yok.
Biz, hem sorumlu olmak, hem omuzlarımızdaki emaneti, elimizdeki sancağı muhafaza etmek, hem de onlardan daha cesur olup, daha cüretkar olup, daha yürekli olup, saldırılarına göğüs germek zorundayız. Onlar, gayri meşru yollara, teröre, silaha, şiddete, taşa, molotofa, yağmacılığa, barbarlığa başvursa bile, biz, meşruiyet içinde kalmak, hukuk içinde kalmak, ağırbaşlı olmak, ama aynı zamanda da cesur olmak zorundayız. Durarak olmaz. Hatta defansta kalarak olmaz, biz ofansif olacağız.”
AA