Türkiye’nin gündemini uzun süredir meşgul eden Hrant Dink davasında karar açıklandı ancak, bu karar kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Kararı protesto için gösteriler düzenlenirken, sosyal medya da büyük bir infial oluştu. Biz de bu kararı geçmişte İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Genel Başkanı iken silahlı bir saldırıya maruz kalan BDP eski Milletvekili Akın Birdal ile Yeni Şafak yazarı Salih Tuna’ya sorduk.
TÜRKİYE ÖTEKİLER İÇİN TEHLİKELİ OLMAKTAN ÇIKARILAMADI
Hrant Dink davasında verilen kararın vicdanları tatmin edip etmediğini sorduğumuz BDP eski Milletvekili Akın Birdal; şunları söyledi:
“Karar, daha önceden bu örgütlerin korunduğuna dair filmlerin tekrarı oldu. Eski tas, eski hamam. Mahkeme, Türkiye’de insan hakları var diyenlere yine güçlü bir yanıt verdi. Tabi bu, sürece uygun bir karar. Tersi olsaydı, bir umut doğardı. Hrant yüzükoyun yatıyor, oradan kaldırılamadı. Hukuk dışı yapılar gene korundu. Burada karar, bu yapıları koruyucu, inkarcı ve cesaretlendiricidir. Geçtiğimiz yasama döneminde TBMM’de kurulan İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun raporunun aynen bir benzeri çıktı. Yani Hrant’ın yaşam hakkı bir tetikçi tarafından yok edilmiş. Bu anlayış mahkemede de görüldü.
Bir de 2015 (Ermeni olaylarının) yıldönümü, Türkiye için tehlikeli bir kavşak. Yüzleşme ve özür dilemek ki, Hrant Dink davası bunun için bir fırsattı, bu da heba edildi. Ötekiler, muhalifler ve farklı olanlar için Türkiye tehlikeli olmaktan çıkarılamadı. Bu dava bitmemiştir deniliyor, doğru. Ogün Samast ve Yasin Hayal’de serbest bırakılarak bitirilmiş olacak.”
HUKUK DIŞI YAPILAR KORUNUYOR
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in davanın bitmediği ve temyize gideceği yönündeki açıklaması ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Vicdanlar tatmin olmadı” değerlendirmesinin davayla ilgili bundan sonraki süreci nasıl etkileyeceğine dair görüşlerini de sorduğumuz Akın Birdal, şöyle konuştu:
“Bunlar, ciddiyetten uzak açıklamalar. Geçtiğimiz dönemlerde de oldu. Bu özel yetkili mahkemeleri kaldırırsınız, özel yetkili savcıları kaldırırsınız. Adil yargılanma ve savunma hakkını burada gerçekleştirirsiniz ve hukuk dışı yapıların üzerine gittiğinizi kararlılıkla gösterirsiniz. Ne yazık ki olmadı.”
Geçmişte kendisine yönelik de bir silahlı saldırı olduğunu hatırlattığımız Akın Birdal, önümüzdeki yıllarda hukuk dışı yapıların sonunun getirileceğinden umutsuz olduğunu belirterek; “Bana yönelik saldırı yapanların hepsi dışarıda. Bir tanesi Ergenekon davasından içeride, Semih Tufan Günaltay. Bir tanesi Kaşif Kozinoğlu ki, geçenlerde “kalp krizi”nden öldü dendi. Bu yapılar bugüne kadar korundular. Bence Türkiye’nin kendisiyle yüzleşmesi ve o hukuk dışı yapıları tasfiye etmesi gerekiyor. Soğuk savaş sonrası bütün ülkeler bu yapıları tasfiye etti ama bizde o örgüt bağları koruyor.” diye konuştu.
VİCDANLARA SİNMEYEN BİR KARAR
Sanıklardan Erhan Tuncel’in bile saldırının Ergenekon bağlantısı olmadan mümkün olmayacağı şeklinde ifade vermesine rağmen, davada Ergenekon bağlantısı bulunmadığı yönündeki karar verilmesini nasıl değerlendirmek gerektiğini sorduğumuz Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, şunları söyledi:
“Yazılan çizilenlerden anlaşılacağı gibi bu karar, Ecevit’in bir dönem dolaşıma sunduğu “içime sinmedi” ifadesinden hareket ederek söylersek kamuoyunun içine, vicdanına sinmeyen bir karar oldu. Ve bu doğrusunu isterseniz sadece Erhan Tuncel’in biraz önce zikretmiş olduğunuz ifadesinden değil, bu davanın bütün serencamını göz önüne aldığımızda bir yıldan beri soru işaretleri var ve bu soru işaretlerinin hiçbirisi bu kararla vuzuha kavuşmuş olmuyor. Tam aksine daha fazla sorular sormayı icbar ediyor.”
Bu soruların dava boyunca neden sorulmadığı şeklinde sorumuza ise Salih Tuna, şu şekilde cevap verdi:
“Aslında bu sorular kimi entelektüeller, kimi köşe yazarları tarafından soruluyor. İlk günden itibaren Yeni Şafak gazetesinin köşe yazarı Ali Bayramoğlu bunları büyük bir hukukiyetle soruyor. Aynı şekilde diğer gazetelerde de soran vicdanlı kalemler var ve doğrusunu isterseniz Türkiye bu anlamda, sivil toplum kuruluşları olsun; yazarı, çizeri olsun; entelektüelleri olsun bu anlamda üç beş çatlak sesi bir tarafa bırakacak olursak sınavı geçmiştir. Yani Hrant Dink’in bir güvence olarak görmüş olduğu güvercinlere karşı bu toplumun göstermiş olduğu şefkat, sivil toplum kuruluşlarından aydınlarına kadar ekserisinde tezahürü söz konusu oldu. Ama biz bunu aynı zamanda yargıda da görmek istiyoruz. Yargıda da bunun yansıması olması gerekiyor. Doğal olan da budur.
Türkiye’de büyük bir alt üst oluş yaşanıyor ve bu alt üst oluşun en hassas en kırılgan yanı herhalde Hrant Dink davasında gelip düğümleniyor. Zaten bu davada bütün bu vicdanların biraz önce söz konusu ettiğiniz kamu vicdanını tatmin edici şekilde sonuçlanırsa artık Türkiye; eski Türkiye ve yeni Türkiye diye iki ayrılır. Bu bakımdan çok önemli bir kırılma noktasıdır Hrant Dink davası. Bu karar kimseyi tatmin etmemiştir, elbette beni de tatmin etmemiştir.”
DAVA ÇOK SÜRMEZ TEKRAR AÇILIR
Hükümet kanadından gelen açıklamaların davayla ilgili bundan sonraki süreci nasıl etkileyeceğine dair görüşlerini de sorduğumuz Salih Tuna, şöyle konuştu:
“Şimdi şunu göz önünde bulundurmamız gerekir, Türkiye’de her şey siyasi iktidara mal ediliyor. Yani yargı bir karar alıyor “vay seni, vay seni” diye parmaklar sallanmaya başlıyor. Madem öyle; siyasi iktidardan bağımsız olan Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere, Başbakan Erdoğan da İlker Başbuğ’un tutuklu yargılanması konusunda bir şeyler söyledi. Ama bu söylenenlere rağmen dün İlker Başbuğ hakkında alınan bir karar var. Demek ki, her şeyde siyasi iktidar belirleyici oluyor gibi bir tanımlamanın yanlış bir tanımlama olduğu ortaya çıkıyor. Bunun birçok örneği var ama en yakın zamanda önümüzde duran İlker Başbuğ örneğiyle bunu söylüyorum.
Sizin belirtmiş olduğunuz bakan açıklaması da siyasi iktidarın aslında Hrant Dink davasının çözümü konusunda daha adım atılması gerektiğini gösteriyor. Verilen kararın kamu vicdanında bir karşılığı olmadığı şeklindeki değerlendirmeyle ilgili olarak siyasi iktidar da aynı şeyi düşünüyor. Zaten siyasi iktidar kamu vicdanından bu kadar ayrı düşüyorsa orda bir meşruiyet sorunu yaşanır. Siyasi iktidarın böyle bir meşruiyet sorunu olduğunu düşünmüyorum. En azından Başbakanı bildiğim için böyle söylüyorum. Ve bu dava kapansa da, çok uzun bir süre almaz tekrar açılır.
Şunu söylemek istiyorum; biz Müslüman insanlarız, bu toplumun çok büyük bir bölümü Müslüman. Geçenlerde Taraf gazetesinde Markar Eseyan bir yazı yazmıştı. Onun üzerine de laflamıştık, dedesi ona durup durup; “Torun” dermiş, “Müslümanlar iyidir.”
Evet, Müslümanlar iyidir. Müslümanlar iyi olduğu için Ermeniler’le, Rumlar’la bin yıldır bu topraklarda olduğu gibi, Kudüs’te de üç dini çerçeveleyen bir toplumsal konsensus, barış içinde yaşamayı başarmışlardır.
RAKEL DİNK’İN GÖZYAŞI DİNENE KADAR DAVANIN ARKASINDAYIZ
Biz o iyi Müslümanlardan olduğumuzdan dolayı Rakel Dink’in gözyaşı dinene kadar biz bu davanın arkasında durmak zorundayız. Yani orada bir baba, bir eş yatıyor ve orada bütün güvercinlere merhamet duyan insanların merhametine adanmış bir hayat duruyor. O hayatın hesabını sonuna kadar sormak zorundayız. Bu bizim boynumuzun borcu. Aynı zamanda Müslüman olmanın da bir gereği. Onun için ben defaatla altını çiziyorum; bu iş oldu bittiye getirilerek kapatılacak bir dava değil. Herkes son noktaya kadar tatmin olmak durumunda. Zaten yargı kararları tatmin edici olmak durumundadır. Ve bir zorunluluğu yoktur ama hukukun ahlaktan bağımsız işlemesi de hiçbir zaman mümkün değildir.”
Vicdanlar tatmin olmadan Hrant Dink davasının kapanmayacağını belirten Salih Tuna, “Bakın Dersim’den bugüne ne kadar zaman geçti, bir düşünün. Niye hala konuşuyoruz bunu? Çünkü ne yaparsanız yapın, hangi resmi tarihle, nasıl bir maval okursanız okuyun insanların vicdanı rahat etmediği sürece gelirler bunu sorarlar. Bu böyledir. Biz hala Kerbela’da Hüseyin’i sormuyor muyuz? Hasan’ın hakkını sormuyor muyuz? Bu böyledir. Kamu vicdanı tatmin olmak durumundadır.” diye konuştu.
on5yirmi5.com