Korku’nun Ortadoğu tarihi boyunca bir terbiye kırbacı nasıl olduğunu, “haber7.com”daki yazısında kaleme alan Metin Boşnak, korkunun “Devlet kanalıyla girilemeyen akıl alanlarına da Şeytan ile sokulduğunu anlattı.
İşte o yazı;
Devlet kanalıyla girilemeyen akıl alanlarına da Şeytan ile sokulur korku. Tanrı korkusu diye başlayan fasılların çoğu bu bölgede Şeytan korkusunu, Şeytanı tanrılaştırarak yapar.
Korku Ortadoğu tarihi boyunca bir terbiye kırbacı oldu hep.
Tiran korkuttu, devlet korkuttu, hükümet korkuttu, din korkuttu.
Hâsılı Ortadoğu korkuyla idare edilen bir bölgedir.
Demokrasi bile korkutur bu bölgeyi…
Korkunun geleneği korku terbiyesi ile oluşur.
İkna zordur. Zaman alır. Bilinç gerektirir.
Korku ise, çabuk mesafe kat ettirir.
Az zaman alır. Bilinç dışıdır, bilinçaltına zerk edilen türdendir.
Can korkusu, özgürlüğünü kaybetme korkusu, geçim korkusu da böyledir.
Korku girince zihinlere, güdülemek kolaylaşır. Çünkü korku, insanın ve diğer canlıların da tanıdığı bir içgüdüsel duygudur. O gelince medeniyet namına neler varsa, insan aklından duygularından ne varsa uzaklaşma başlar, insan kültürel bir varlıktan natürel bir varlık alanına siner korkuyla. Kanun, nizam, yasal diğer düzenlemeler kalkar, onunla birlikte akılcı düşünce de kalkar. Yerini sadece hayatta kalma dürtüsü kalır. Duygu ve aklın sadece ona kitlenmiş işleyişi kalır. Doğrular, yanlışlar gider, yerini sadece, doğrusu yanlışı olmayan ama sadece ayakta ya da hayatta kalma güdüsü var olur. Ve insan diğer canlılardan—o kadar iftihar ettiği—farklarını, üstünlüklerini bir yana bırakır ve ortak noktalara yakınlaşır.
Devlet kanalıyla girilemeyen akıl alanlarına da Şeytan ile sokulur korku. Tanrı korkusu diye başlayan fasılların çoğu bu bölgede Şeytan korkusunu, Şeytanı tanrılaştırarak yapar. Sağında Şeytan, solunda Şeytan, arkanda, önünde Şeytan sarar insanları. Ve alan o kadar genişler ki sanırsınız, Şeytan her şeye hükmeden olmuştur. Onunla beraber de günah keçisi kılınır Şeytan. Artık ne kadar soyut kötü şey varsa, ondan bir müstakil evrensel şer olur Şeytan. Şeytan’ın totemleşmesi böyle olmaktadır.
Peki, Şeytan nedir? Eski metinlere bir bakalım. Tevrat’ta Tekvin bahsinde “Şeytan” kavramı geçmez. Şeytan sonraki bap ve dönemlerde ortaya çıkan özellikle bir kavram. "S-T-N" İbranice kökenli bir kavram. “Gizleyen, karşı duran anlamında. Yani gerçeğe karşı olmak veya direnmek bir tür Şeytanlık oluyor. Gerçeklerin inkârı bir tür Şeytanlıktır yani.
"Işık getiren" anlamındaki "Lucifer" Latince kökenli. "Beelzebub" ise "sineklerin tanrısı" anlamında William Goldin’in eserine (Lord of the Flies) başlık olan, Filistinlerin tanrısına Yahudilerin verdikleri İbranice isim. Kelimelerin semantiği bazen genişler, daralır tarihte. İbranice Satan “düşman” anlamında, muhalif anlamında “Satan.”
Tevrat’ta zaten Şeytan işlevi gören yılan vardır. Nedeni de çeşitli olmakla beraber ziraat toplumunun hep muhatap olduğu bir hayvan, sinsi, zehirli vs. –her yılan zehirli ya da aynı oranda tehlikeli olmasa da. Tevrat’ta yılanın temsil ettiği güç ile Yehova arasında açık bir muhalefet yok. Aslına bakarsanız, Yehova otoriter “iyi” tanrıyı, yılan sinsi, kurnaz “kötü tanrıyı” ifade ediyor. Ateşsiz bir Zerdüştlük var ortada yani. Yehova ise insanlara ve onların elde etmek istedikleri ve kendine tehdit saydığı bir bilgi ve “hayat” kaynağını insanlardan uzak tutmak istiyor. Burada birinci yenen şey “iyilik ve kötülük bilgisinin ağacının" meyvesi. Dolayısıyla Yehova ile insan rekabeti var ortada.
Bazen Şeytan ideolojik bir adam kazanma ya da düşman üretme mekanizması da oluyor/oldu. Ortaçağda bu mezhepler ve dinler arasında, ülkeler arasında sıklıkla kullanılan bir kavrama dönüştü. Rönesans’ın Şeytanı papalıktı. Papalığa göre, İslam ve Türklerdi. Ortaçağın Şeytanı Hıristiyan âleminde eski Yunan kültürü idi. Rönesans sonrası Katolik dünyası Şeytanı oldu Protestanlar ve özellikle Amerikalı protestanların. 19. Yüzyılda kapitalizm Şeytandı Proletere. 20 yüzyılda Şeytan hem coğrafi hem entellektüel olarak politik ve iktisadi iktidarların hem kendileri hem rakipleri oldu. Amerikan Bağımsızlık Savaşında İngilizler Şeytandı.
Şeytan’a kendini ideolojik kimliklerini yükleyenler, ventrilog mantığıyla karnından konuşanların demokrasininin ürünüdür. Fikir ya da ideoloji kendi olarak çıkamayınca, kılık şekil değiştirip bizzat muhalif olduğuna ya eklemlenir ya da muhaliflerinin metoduyla çalışırken bizzar muhalifinin kendisi olur… Antitez yoktur; ya tez vardır ya da onun karşıtı görünen “tez artı bir.”
Zaten birşeyin muarızı ona en yakın olan haline gelince iş bitmiştir. Bu anlamda Şeytan yenilenlerin kahramanı değil, yenenlerin korkusuyla yenilenlerin bazen ferdi bazen kültürel olarak teselliye dönüştürdükleri bir günah keçisi, iradesizlik bahanesi, her iki tarafı idare etme gerekçesi, yenilmişin kendisinden güç alan kendi gücünün farkında olmamakla, kötülüğün cazibesine kapılmak arasındaki endişelerin tümü ya da birkaçıdır.
Bunun için Şeytanla uğraşmaktan Allah’ın istediklerine mecali kalmıyor insanların. Şeytan yerine kendini taşlamak da çabası. Yılanın farklı kültürlerde ortak tanımlanmaları ve Sümerlere atfedilen Asurlu destanı Gılmamış ise uzun bir zaman ve inceleme isteyen konu.
Hasılı…
Ne Şeytan’ın totemi ne korkunun heykeli…
haber7.com