Röportaj: Emre Çakır
Yaklaşık dört gündür PKK’nın Abdullah Öcalan’dan sonra lideri konumunda olan Murat Karayılan’ın İran tarafından yakalandığı haberlerini konuşuyoruz. İki defa flaş olarak gündemimize giren ancak daha sonra resmi makamlarca yalanlanan Karayılan’ın yakalanma haberleri ne anlam ifade ediyor? Eğer Karayılan yakalandıysa kim yargılayacak? Eğer yakalanmadıysa bu haberler niçin çıkıyor? Bu yaşanılanları bölgeyi iyi bilen ve Karayılan ile iki kez görüşmüş bir gazeteci ile konuştuk. Türkiye Gazetesi Muhabirlerinden Adem Demir bize son günlerde yaşadıklarımızın ne anlama geldiğini açıkladı. Demir’e göre Karayılan yakalanmadı. Çünkü Karayılan’ın etkin olduğu nokta Irak… Coğrafi koşullarda düşünülürse Irak- İran sınırı yaklaşık 500 km’lik bir alan. Yani İran’ın Irak’a girip Karayılan’ı yakalaması zayıf bir ihtimal. Demir ayrıca şu bilgiyi de veriyor, “Karayılan en az 50 kişilik koruma timi ile geziyor. Bir saldırı düzenlendiyse en az 500 militan ölmeli. Hani bu ölü militanlar?”
İşte sizler için gerçekleştirdiğimiz o röportaj ve son gelişmeler;
Emre ÇAKIR: Son birkaç gündür medyada PKK elebaşlarından Murat Karayılan’ın yakalandığı haberleri geçiyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu haberleri.
Adem DEMİR: Şimdi birincisi Türk basını özellikle de devletin resmi televizyonu ve haber ajansı bu işte çuvalladı. Keşke basın olayın bir tarafıymış gibi davranmasa ve bu kadar sübjektif yaklaşmasaydılar. Ancak ben Karayılan’ın yakalandığına dair haberlerin bilinçli çıkartıldığını düşünüyorum. O da şundan dolayı; PKK için 15 Ağustos çok önemli bir tarihtir. Çünkü PKK ilk eylemini 15 Ağustos 1984 yılında Şemdinli ve Eruh’da gerçekleştirdi. Her sene bu tarihte PKK kitlesi çeşitli kutlamalar yapılıyor. Bu seneki festivallerde PKK’nın büyük eylemler düzenleyeceği sinyalleri veriliyordu. İstihbarat örgütlerin bunun bilgisini aldığı için böyle bir şey gündeme getirdiler. Terör örgütü, Karayılan’ın yakalandığı iddiasıyla kendi derdine düştü.
E.Ç: Neden gündeme getirdiler?
A.D: Karayılan’ın yakalandığı haberini devlet psikolojik savaş yöntemi olarak kullandı. Bu çok doğaldır. Devletler bunu yapabilirler. Yakalanma olayından sonra birçok canlı yayın yapıldı. Pek çok kişi üstelik önemli şahıslar TV’lere bağlanarak yakalanmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundular. Toplumda bir algı oluşturulmak istendi. Bölgeyi ve süreci bilen gazeteciler ise daha uygun bir dil kullandılar. Neticede olayı doğruymuş gibi kabul edenler sınıfta kaldı, daha esnek bir dil kullananlar bu işi kurtardılar. Devletin, İran ile işbirliği içinde gerçekleştirdiğini düşündüğüm bu psikolojik savaş yöntemi başarıya da ulaştı. Böylelik de belki de PKK’nın yapmayı planladığı eylemler önlenmiş oldu.
E.Ç: PKK Kürtlerin tek temsilcisi mi?
A.D: Mesele şudur ki PKK 30 yıldan beri var olan bir örgütü. Onlar kendini Kürt Özgürlük Hareketi olarak algılıyorlar. Ancak uluslar arası kuruluşlara göre bu yapı kesinlikle bir terör örgütü. Bende öyle görüyorum. Kürtlerin küçük bir kesimi PKK’ya destek veriyor. Bunu BDP’nin oy oranlarından anlayabiliriz. Ki BDP’ ye giden her oyun PKK’nın potansiyel kitlesi olduğu anlamına da gelmiyor. Bu ülkede yapılan kamuoyu araştırmalarına göre 15 milyon Kürt yaşıyor. Bunların 8 milyonu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun 19 ilinde, diğerleri ise Akdeniz ve Batı’da yaşıyor. Dolayısıyla PKK ve BDP Kürtlerin tek temsilcisi değildir. Ama önemli bir kitleyi temsil ettikleri bir gerçektir. Ama kendilerini tüm Kürtlerin temsilcisi gibi lanse ediyorlar. Bu da rahatsız edici bir girişim. Örneğin benim temsilcilerim değiller.
E.Ç: Sizce Karayılan yakalanmalı mı?
A.D: Bence sadece Karayılan değil, diğer üst düzey kadroları da yakalanmalıdırlar. En azından bunların ellerinin tetikten çekilmeleri sağlanmalıdır. Yaptığım görüşmelerde örgütün üst düzey kadroları da ellerini tetikten çekilmesi gerektiğine inandıklarını söylüyorlardı. Şiddetin çözüm olmadığını ifade ediyorlar. Bunu ifade eden örgütün artık şiddet eylemlerine başvurmaması gerekiyor. Bunu söylemesine rağmen şiddette ısrar ediyorlarsa ortada çok büyük bir çelişki var demektir. PKK’nın bu tezadı bitirmesi lazım. PKK artık ya “Ben artık bu şiddetin bir tarafı olmayacağım” diyecek ya da “Benim tek çözüm yolum şiddettir” diyecek. İnsanlarda ona göre tavır alacaklar. PKK ikirciklikli bir politika izlediği için insanlarına asla güven vermiyor.
E.Ç: Karayılan yakalandıysa kim yargılar?
A.D: Karayılan veya bir başkası yakalandığında bence İran yargılayacak daha sonra müzakereler aşamasında ‘Verilsin mi? Verilmesin mi?’ tartışılacak. Öncelikle İran kendi hukukunu uygulayacaktır. ‘İran’ın hukuku ne’ diyecek olursanız? Tabı ki idamdır. Bundan önce birçok PJAK’lıyı idam ettiler.
E.Ç: Başbakan’ın ‘Sabrımız taşıyor. Ramazandayız diye ses çıkarmıyoruz’ tarzındaki sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?
A.D: Terörle mücadelede 1994-1995’lere gidiyoruz anlayışı yerleşmeye başladı. Bu çok ürkütücü. Son derece keyif kaçıran bir hadisedir. Çünkü söz konusu yıllar terörün en çok kan döktüğü ve en fazla faili meçhullerini yaşandığı yıllardır. Başbakanın veryansınları haklıdır. Gerçekten Kürt sorunu 1984’ten 2009’a kadar hep sümenaltı edildi. Ama AK Parti kuruluş felsefesinde bütün sorunlardan kurtulmayı öne aldı. 2009’da önce Abdullah Gül’ün ‘İyi şeyler olacak’ demesi. Başbakan’ın Kürt açılımı….
E.Ç: PKK bu açılımların neresinde, nasıl bir tavır içinde kendi içerisinde?
A.D: PKK bu adımları kendisini tavsiye olarak algıladı ve şiddeti öne çıkardı. Bu da Başbakan’ı rahatsız etti. Başbakan şöyle düşünüyor. “Bu güne kadar birçok kimsenin cesaret edemediği işleri yaptım.” ‘Başka Başbakanlar bu konuda ağızlarını açmadılar. Ama ben mecliste ‘analar ağlamasın’ dedim. Milletvekillerine hitaben ‘sizin hiç çocuklarınız alındı mı’ dedim. ‘Dersim katliamdır’ dedim. ‘Devlet hatalar yapmıştır’ dedim. Bu kitle beni anlamıyor. Kesinlikle şöyle kıyaslıyordur Başbakan. Yani Başbakan terör örgütüne şunu demek istiyor: mademki siz atılan demokratik adımlardan ve ortaya konulan iyileştirici adımlardan anlamıyorsunuz. O zaman ben de sizin anladığınız dilden konuşacağım. Yani şiddeti şiddetle bastıracak. Ben bu mesajı anlıyorum başbakanın sözlerinden.
E.Ç: Ülke yeni bir şiddet sarmalına girer mi?
A.D: Hayır. Geçmişte yapılan hatalara düşülmeyecek. Devlet zihniyeti değişmiştir. Bütün sorunların uzlaşma ile çözüleceğini vurguluyorlar. Örgüt bunu görmek istemiyor. Veya görünce panikliyor. Eğer demokratik adımlar peşi sıra gelirse örgütün kendi beslendiği zemin olan kan ve şiddeti kaybedeceğinden dolayı zorluk çıkartıyorlar. Her olumlu adımda bazı eylemler yaptılar.
E.Ç: Dağdaki insanların psikolojisi nedir. Bir dağ bir de şehir psikolojisi tahlili yapsanız bize…
A.D: O dağa çıkan insanlar da bu ülkenin vatandaşları. Bu ülkenin kimliği var onları ceplerinde. Onları yok ederek değil kazanarak çözülmeli. Şunu gözden kaçırmamak lazım. Bizim güvenlik güçlerinin öldürdüğü teröristin yakını devlete düşman oluyor. Bunun tersi de oluyor her şehit ailesinden Kürt’e düşman olanlar var. Bu tavır toplumda ayrışmaya sebep veriyor.. Bu tehlikelidir. Türkiye toplumu iç içe geçmiştir. Bütün renkleriyle iç içe geçmiştir. İç içe geçmiş toplumda ‘öl ve öldür’ mantığı ile değil, ‘yaşa ve yaşat’ mantığı ile sorunları çözmemiz gerekli. 30 yıl hep ‘öl ve öldür’ mantığı kullanıldı. Bu çözüm getirmedi.
E.Ç: PKK hiç bitti mi bu ülkede
A.D: Genelkurmay başkanları söyledi: ‘PKK’yı 6 defa bitirdik.’ Her seferinde daha çoğaldılar. Evet şiddetle bitirdik diyebilirsiniz. Biri gider yerine birileri gelir. PKK’yı bir kanser virüsü olarak algılayalım. Sizin o virüsten ameliyatla kurtulmanız lazım. Eğer öyle de bitmez ise kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi sürdürülmeli. Eğer bunları yapmazsanız o virüs kendini yenileyecek. Sizin modeliniz şiddet değil anlaşma olmalı. Zaten demokratik açılımla birçok şey düzeldi. Demokratik açılım ile şu kesinlikle kazanılmıştır; insanlar kimliklerini rahatlıkla ifade ediyorlar. Bir insan rahatlıkla ben Kürdüm, ben Aleviyim diyebiliyor. Ve insanlar etnik kimlikleriyle dalga geçebiliyorlar. Korku duvarlarını büyük kısmını aştık. Aşamayanlar eğitim seviyeleri düşük, kompleksi insanlardır.
E.Ç: Kürtler yeni bir vatan mı istiyor? Özerklik konusunda ne düşünüyorsunuz?
A.D: Bu sorunda makul olan istekleri vereceksin. Makul olmayanları açıklayacaksın. ‘Ben Apo’yu serbest bırakamam’, ‘Özerklik denilen saçmalığa evet diyemem’. ‘Bir dakika’ ya diyeceksin. Başbakan haklı olarak diyor zaten. Bunu Kürtler de söylüyor. Bölgede ayrılmak isteyen Kürtlerin oranı yüzde 9… Federasyon isteyen Kürtler ise yüzde 7… Bu ülkede ayrılmak isteyen Kürt yoktur. Ben kendimden örnek veriyorum. Biletle dolaştığım ülkede pasaportla dolaşacak kadar aptal değilim. Ben İstanbul’un güzelliğini kimseye bırakmam. Van ne kadar doğduğum memleketim ise de İstanbul’da doyduğum memlekettir. İstanbul’u Van’dan daha çok seviyorum.
E.Ç: Yani Türkiye önderliğinde bir yapıdan bahsediyorsunuz
A.D: Küçük bir Kürdistan hiçbir Kürdün işine yaramaz. Küçük bir Türkiye de hiçbir Türkün işine yaramaz. Dolayısı ile hepimizin işine yarayan daha güçlü bir Türkiye arzusunda olmalıyız. Biz birlikte inşa edebilirsek çok daha güzel günlerimiz olacak.
E.Ç: Kandil’e kaç defa gittiniz?
A.D: Tamamıyla haber amaçlı olarak Kandil’e 5 defa gittim 2 defa Karayılan ile 1 defa da Mustafa Karasu ile görüştüm. Zaman zaman oradaki bazı kişilerle de görüştüğüm oluyor. Karayılan olayında da görüştüm. Bana yakalanmadığını söylediler. Kürt sorunu çözmek için çok çalışmamız ve sabretmemiz lazım. İnsanlar şöyle düşünüyor Kürt açılımı oldu teröristler silah bırakıp hemen inecekler. Asla böyle olmaz. O insanlar oraya piknik yapmaya gitmediklerini düşünüyorlar.
E.Ç.: Peki dağdaki insanlar nasıl ikna edilecek?
A.D: Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük ve güçlü bir devlettir. Yani 5 bin insan bu devleti yıkamaz. 30 senedir dağdalar yıkamadılar, yıkamazlar. Öldürmekle de insan bitmiyor. 5 bin 10 bin kişiyi öldürüyorsunuz onların yerini yenileri alıyor. Demek ki şiddet kesinlikle çözüm değil. Öldürmekle de sorunlar hal olmuyor. 5 bin insan istiyor diye 15 milyon insan bölünüyoruz havasına girmez. Bunlar politik taleplerdir. Bu iş affetmeden olmaz. Devlet oradaki kendi vatandaşı için yeni sayfa açmak zorunda. Devlet diyeceki “Türkiye içinden çekilin. Sınır dışına çıkın. Ve en az bir sene boyunca sizden kaynaklı bir nedenden dolayı bir vatandaşımın burnu bile kanamayacak. Eğer bu olursa ben de devlet olarak sizi affedebilirim. Yani sizler için temiz bir sayfa açabilirim. 5 yıl içinde suç işlemezseniz siciliniz temizdir. Bu süre içerisinde sizi teknik ve fiziki takip olarak edeceğim eğer suç işlerseniz de sizi geçmişinizle yargılayacağım” demeli.