Hakan Fidan köşe yazarlarının baş gündemi oldu

Olaylar
İşte o yazılar…  Yaşar Taşkın Koç – Yeni Şafak – Fidan’a bakmaktan ormanı görememek… Mossad’ın tepe yöneticiliğine Tamir Pardo’un atanması Türkiye’...
EMOJİLE

İşte o yazılar… 

Yaşar Taşkın Koç – Yeni Şafak – Fidan’a bakmaktan ormanı görememek…

Mossad’ın tepe yöneticiliğine Tamir Pardo’un atanması Türkiye’yi rahatsız etti.

Milli Savunma Bakanı, ‘Pardo’nun geçmişte ordu operasyonlarına özel hizmet vermiş birisi olması Ortadoğu için tedirgin edici’ açıklamasını yaptı.

Adının açıklanmasını istemeyen Türk Dışişleri üst düzey yetkilisi, ‘Mavi Marmara olayının sıcaklığı dururken Pardo’nun atanması kaygılarımızı artırıyor’ dedi.

Açıklamalar üzerine MİT, Emniyet ve Genelkurmay istihbaratlarına yakın kaynaklar da rahatsızlıklarını gazeteler aracılığıyla sızdırdığı yorumlarda belli etti.

Özellikle askeri istihbaratın kilit isimleri Katalan kökenli Pardo’nun ayrılıkçı Kürt hareketini destekleme eğilimlerinin ciddi bir tehdit olduğunu vurguluyor.

Yazının devamı için tıklayın!

Yalçın Akdoğan – Star – Bir oy, bütün oyunları bozar

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik karalama kampanyasının arkasında yatan saik nedir? Asıl hedefe konulan kimdir, yapılmak veya değiştirilmek istenen nedir? Türkiye’nin Suriye politikası mı, İran politikası mı, İsrail politikası mı, çözüm süreci mi, askeri ihaleler mi? Türkiye mi hedefe konuluyor, AK Parti iktidarı mı, MİT mi? 

Değiştirilmek istenen politika hangisidir veya hedefteki aktör kimdir? Tek tek meselelere bakınca her konuda bir rahatsızlık olduğu anlaşılıyor, her aktör bir nebze hedefe konulmuş görünüyor. O zaman meselenin tek tek bu konular veya bu aktörler olmadığı, asıl bunların birleştiği noktaya bakmak gerektiği söylenebilir. İşte o nokta Başbakan Erdoğan’dır. Hem tüm bu politikalar onunla ilişkili, hem Türkiye’nin ve AK Parti’nin geleceğinde en önemli isim Erdoğan… Fotoğraf karelerini değiştirmekle uğraşmak istemeyenler filmin yönetmenini hedef alıyorlar.

O.K. Cengiz, Radikal’deki yazısında şu tespiti yapıyor: “Asıl hedef, başta Amerikan yönetimi olmak üzere, bütün Batı’ya AK Parti hükümeti ve Erdoğan’ın birlikte çalışılması mümkün olmayan, güvenilmez, fanatik ve radikal bir İslamcı olduğunu kanıtlamak.”

Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde, tüm bu politikaların devam edeceğini, süreçleri geri çevirmenin imkansız olacağını düşünüyorlar. Bu yüzden içeride ve dışarıda organize bir kampanya yürütülüyor. İçerideki kampanyanın temasını ‘otoriterlik’, dışarıdaki kampanyanın temasını ‘batı karşıtlığı ve İslamcılık’ oluşturuyor. 

Yazının devamı için tıklayın!

Adem Yavuz Arslan – Bugün – Fidan’a saldırının hedefi ne?

ABD’nin etkili iki gazetesi Wall Street Journal (WSJ) ve The Washington Post’ta arka arkaya MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedefe alan makaleler çıktı.

Her iki makale de Türkiye kamuoyunda ‘bilinen isimler’ce yazıldı.

Özellikle WP’deki yazıyı kaleme alan ‘one minute’ olayının yaşanmasına neden olan moderatör David İgnatius’ın Türkiye’ye bakışı biliniyor. 

Peki bu ‘makaleler’ neden yazıldı, bir başka ifadeyle düğmeye kim ve neden bastı? 

WSJ ve WP gibi iki önemli gazetede bu tür ‘sıra dışı makaleler’in çıkması üzerinde kafa yormayı gerektiren bir husus.

Yaygın kanı ‘MİT’in dış istihbarat alanında güçlenmesinden ve izlenen bağımsız dış politikadan duyulan rahatsızlık sebebiyle’ bu kampanyanın başladığı şeklinde.

Yine “çözüm süreci’nde İmralı ile kurulan direkt temasın bazı çevrelerin elinden PKK kartını almasından duyulan” rahatsızlığın da bunda rolü olduğu iddia ediliyor.

Yazının devamı için tıklayın!

Mehmet Ocaktan – Akşam – Diren Kandil David Ignatius geliyor

MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında Washington Times, Wall Street Journal, Washington Post ve bir sürü İsrail gazetesinde tehdit ve iftira dolu yazıları okuduğumda, bu durumun çok uluslu Kandil terör tesislerinin baronları tarafından son günlerde yapılan “Demokratikleşme Paketi ile çözüm süreci bitmiştir” açıklamalarıyla bir paralellik arz ettiğini gördüm. 

Ve gayri ihtiyari, “Diren Kandil David Ignatius yardıma geliyor” deme ihtiyacı hissettim. 

Malum, çözüm sürecinin başladığı ilk günden bu yana hem ulusal hem de uluslararası ölçekte barışa giden yolu dinamitlemek için çok sayıda komplo ve sabotajın devreye sokulmaya çalışıldığını gördük. Çünkü çözüm, sadece otuz yıldır yaşadığımız kanlı bir sorunun bitmesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel bir aktör olmasının da önünü açacak bir süreçtir. 

Dolayısıyla, Wall Street Journal ve Washington Post’taki Neocon çapulcularının Hakan Fidan’a yönelik tehditlerini Türkiye’nin son dönemdeki ‘Milli duruş’una karşı bir girişim olarak okumakta yarar var. Zira Türkiye, AK Parti iktidarıyla birlikte hem dış politika hem de istihbarat anlamında özellikle ‘İsrail lobisi’nin ezberini bozan stratejik hamleler yapıyor. 

Bugün Amerika ve Avrupa basınında salya sümük ağlayan ve Türkiye karşıtlığı üretenler Hakan Fidan’ın yönettiği MİT’e nüfuz edemediler, çözüm sürecinde kapının dışında kaldılar. Bu onların hiç alışık olmadıkları bir durum. Türk istihbaratının kendilerinden bağımsız hareket etmesi kanlarına dokunuyor kısacası… 

Kuşkusuz, her yönüyle kirli bir Neocon izi taşıyan bu kampanya, Türkiye istihbaratının, İsrail açısından ‘başına buyruk’ davranmasının ötesinde ABD-İran yakınlaşmasını hedefleyen bir İsrail rahatsızlığını da içerdiği muhakkak. 

Yazının devamı için tıklayın!

Mümtaz’er Türköne – Zaman – Politikanın istihbaratı

Tarih kendini farklı kalıplarda tekrar eder. Aktüaliteye yoğunlaşanlar farklılığı, tarihte kaybolanlar kalıpları önemser. 

Gerçek, ikisi arasında bir yerde durur: Yaşanan tarih size ilham verir; ihtimallerin sınırlarını gösterir. Aktüaliteyi ancak bu sınırlar içinde bir yere yerleştirirseniz kendinize göre değiştirme veya etkileme imkânı bulabilirsiniz.

ABD, stratejik geri çekilme içinde. Tıpkı İngiltere’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı gibi. Stratejik geri çekilme, bir hesaba dayanan ve gücü iktisatlı kullanan bir tasfiye projesidir. Bu geri çekilmenin dayandığı ekonomik gerekçeler yıllardır konuşuluyor. Zarar eden bir şirketin küçülerek yeniden kâra geçmesi gibi bir durum söz konusu. Bizim için sonucu önemli: Tekrar bu coğrafyanın sakinleri baş başa kalıyor. Dünyanın en sorunlu bölgesinde at izinin it izine karıştığı çok sert ve çetrefil bir ilişkiler ağı oluşuyor.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedef alan kampanya bu çetrefil ilişkiler ağını haber veriyor. Tartışmanın istihbarat kısmı, uzmanların işi. Bize sadece yeni bir dünya kurulurken nelere hazır olmamız gerektiğini hatırlatıyor. 

Yazının devamı için tıklayın!

Gülay Göktürk – Bugün – Ateşli “bağımsızlıkçılar” nerelerdesiniz?

Dün Amerikan merkez medyasının Hakan Fidan’a karşı başlattığı kampanyanın arka planı ile ilgili düşüncelerimi yazdım ve İsrail-ABD hattında ortaya çıkan rahatsızlığın sebeplerini özetlemeye çalıştım:

AK Parti, ABD’nin 50 yıldır gelip giden iktidarlarla kurmaya alışık olduğu ilişki biçimine uygun davranmıyor; “Uydu müttefik” rolünü kabul etmiyor; dış politikasını kendisi belirliyor; Ortadoğu’da bağımsız ve etkili bir oyuncu olmak istiyor; IMF’ye bağımlılık dönemini sona erdiriyor; milli savunma sanayiini güçlendirerek savunma gücünü bağımlılıktan kurtarıyor; kendi milli istihbaratını güçlendirip bağımsızlaştırıyor; Batı’nın İsrail konusunda sürdürdüğü çifte standardı deşifre ediyor; Birleşmiş Milletler sisteminin adaletsizliğini teşhir edip daha adaletli bir dünya talep ediyor… Ve bütün bunlar, hem İsrail’i, hem de -dış politikasında bir numaralı önceliği hâlâ İsrail’in çıkarlarına veren- ABD yönetimine, stratejik müttefikine “ayar verme” ihtiyacı doğuruyor, dedim…

Peki İsrail’i ve ABD’yi rahatsız eden bu tablonun Türkiye’de en fazla kimleri gururlandırması gerekirdi?

Ya da şöyle soralım: Bu tablo yüzünden ABD basınının hışmına uğrayan Hakan Fidan ve AK Parti hükümetine en fazla destek çıkması gereken kimlerdi?

Türkiye’nin en “ateşli” bağımsızlıkçıları öyle değil mi?

Ama bakıyoruz, Ulusalcılar’dan, Milliyetçiler’den, “Millici Güçler”den, Mustafa Kemal’in askerlerinden ses seda çıkmıyor… Olayı görmezden geliyor, gazetelerinde tek satır bahsetmiyorlar.

Neden böyle pıstılar dersiniz?

Yazının devamı için tıklayın!

Tamer Korkmaz – Yeni Şafak – Enseye tokat

‘Böyle giderse, Ortadoğu’da ne ABD kalır ne de İsrail!’ diyerek, bir anlamda ‘alarm zili’ çalan Zbigniew Brzezinski idi.

(MSNBC’deki Morning Joe’da, Eylül 2011)

‘Sam Amca’nın yaşlı kurdu’ ABD ve İsrail ikilisinin Ortadoğu’da izole edildiklerinden yakınıyordu ve uzun vadede bölgenin dışına itilmekle karşı karşıya kalacaklarına dikkat çekiyordu!

***

Brzezinski, Amerikan dergisi National Interest’e verdiği röportajda da (21 Haziran 2013) ‘ABD’nin Ortadoğu’da ne denli güç kaybettiğini’ anlatıyordu.

Başkanlık kampanyasında ‘akıl hocalığını’ yapmış olduğu Obama’nın Suriye politikasına ‘Biz neden Esad gitsin diye aniden bir karar verdik ki!’ diye eleştiri getiriyordu!

Tam da burada; Obama’nın Şam Rejimi’ni vurmaya niyetlendiğini, ancak sonradan geri adım attığını, ‘Derin ABD’den gelen baskılar sonucu buna mecbur kaldığını hatırlıyoruz.

Yazının devamı için tıklayın!

Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak – İsrail’le iptal edilecek gizli anlaşma

28 Şubat’ın en güçlü isimlerindendi.

Medya patronlarının dahi zar-zor randevu alarak görüşebildikleri Çevik Bir’le randevusuz görüşebilen ender isimlerden birisiydi.

Öyle ki, Savunma Sanayii’ndeki ihalelerde kendisine sorun çıkaran, önemli bürokratları görevden aldırmayı başarmıştı.

O günlerin efsane ismiydi Gila hanım.

İsrail ordusunda görev yapmış, operasyonlara katılmış, binbaşı rütbesiyle ordudan ayrılmış bir isimdi.

Gücünü 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir’den alıyordu.

Batmak üzereyken 28 Şubat sürecinde Türk generallerin verdiği ihalelerle iflastan kurtulan İsrail’in milli silah şirketi IMI’nın Türkiye Temsilcisi’ydi.

Ankara’da görev yaparken İsrail, askeri istihbaratının önemli bir ismi olduğu tahmin edilirdi.

Gila Hanım savunma ihalelerini takip ederken, İsrail’den her 6 ayda bir Türkiye’ye gelen silah sanayii uzmanları ise başta Savunma Sanayii Müsteşarlığı olmak üzere silah alımlarının yapıldığı birimleri bir müfettiş edasıyla kontrol eder giderlerdi.

Silah alımları sadece Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından yapılmazdı, Kuvvet Komutanlıkları’nın doğrudan alımları vardı.

Yazının devamı için tıklayın!

Mehmet Y. Yılmaz – Hürriyet – Sorun Hakan Fidan değil

BAŞBAKAN Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Fidanımızı yedirmeyiz” dedi.

Konu, ABD basınında çıkan yazılarda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, İran ile işbirliği yaptığına ilişkin iddialar.

İddiaya göre MİT, İsrail hesabına çalışan 10 İranlı ajanın adını İran gizli servisine bildirmiş.

Doğru mudur, değil midir, önümüzdeki kısa vadede yanıtını alabileceğimiz sorular değil.

Ama şunu söyleyebiliriz: Eğer Türkiye’nin çıkarları için öyle yapmanın daha doğru olduğunu düşünmüşse bunu yapabilir.

Cengiz Çandar, “Ortadoğu’da her şey mümkündür” diye yazmış, ben genelliyorum: İstihbarat dünyasında her şey mümkündür, dünyanın bu bölgesinde de mümkündür, öteki ucunda da.

Bu tür haberlerin yayınlanması ve bu tartışmanın başlaması da esasen Amerika ve İsrail’in “Hakan Fidan’ı yeme çabası” da değildir.

Hakan Fidan’ı görevden aldırsalar ne değişecek? Yerine yenisi gelir, aynı politikayı sürdürebilir.

Mesele, Obama yönetimini Ortadoğu’daki tercihleri konusunda sıkıştırmakla ve temel olarak Amerikan iç politikası ile ilgili olmalı.

Bu tür haberlerin, yorumların asıl etkisi, Türkiye’de değil, Amerika’da ortaya çıkar çünkü.

Konuya doğru teşhis koyarsanız, onun karşılığında önlem almanız da mümkün olabilir.

“Adamımı yedirmem” diye yola çıkıyorsanız, varabileceğiniz yer de orası olabilir, daha fazlası değil.

Yöneticilerimiz belli ki kendilerini “kabilecilik” ruhundan sıyırıp meselelere yukarıdan bakabilme becerisine sahip değiller.

Yazının devamı için tıklayın!

Murat Belge – Taraf – MİT üstüne tartışmalar

Şimdi de İsrail ajanını İran’a bildirme iddiasıyla MİT gündemde. Aslı her neyse, bu olay “uluslararası casus piyasası”nı ilgilendiren bir olay. Bir süre önce de “PKK ile görüşmeler” münasebetiyle MİT yetkilileri hakkında dava başlatmak istemişlerdi, hükümet durdurmuştu (yasal değişiklik yapma yoluyla). O olay ağırlıkla bir “iç piyasa” olayıydı.

Arada ufak tefek başka olaylar da var. MİT bir süredir gündemde. Hakan Fidan’ın adı sık sık basında. Böyle şeylere hiç aklım ermez ama belli ki burada bir çekişme dönüyor; birilerinin çıkarları mı, her neyse, burada düğümlenmiş.

Ben “eski günleri” hatırlıyorum, şöyle elli yıl öncesini. Hatırlamak insanı şaşırtıyor: “Nereden nereye!” diyorsun.

“Öcü”, “umacı” falan… Yaramazlık eden çocuğa söylenir, “Bak, şimdi ‘umacı’ gelecek,” denir. Oda yaramazlığını keser… Kesmez aslında, çünkü kimbilir kaçıncı kez söyleniyordur, “umacı”nın geleceği. Oysa gelen giden yoktur.

“MİT” ise, çocuk değil, büyük korkutma sözüydü. Zaten o adı telaffuz ederken sesini kısardın. “Mah’tanmış…” Bunun üstüne bir sessizlik çöker, herkes “açık vermiş olabilir miyim?” diye şöyle bir aklından geçirirdi.

Yazının devamı için tıklayın!

Sedat Laçiner – Star – ‘İsrail kaynaklı’ saldırılar

Batı basınında Türkiye karşıtı haberlerin sayısında belirgin bir artış var. Son olarak Washington Post ve WSJ gazetelerinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında iddialar ortaya atıldı, Fidan bir anlamda Batı karşıtı ve marjinal bir kişi olarak gösterilmeye çalışıldı.

Haberlerin İsrail kaynaklı ve Fidan’ı yıpratmaya dönük olduğu söyleniyor. Bunlar kısmen doğru tespitler, ancak gerçeğin tamamı değil. Çünkü mesele ‘İsrail kaynaklı’ olmanın ötesine geçti, ABD ve küre ölçeğinde faaliyettebulunan bazı Musevi ağlarının işi haline geldi.

Hedefte Hakan Fidan’ın ve MİT’in olduğu tespiti de gerçeğin sadece bir kısmı. Hedefte sadece Fidan değil Başbakan

Erdoğan ve hükümeti de var. Daha önce de çeşitli vesilelerle izah etmeye çalıştığımız üzere Erdoğan Hükümeti ve

Türkiye marjinal gösterilmeye çalışılıyor. Bir anlamda Erdoğan’dan yasal bir Üsame Bin Ladin, Türkiye’den ise bir tür İran, Hizbullah veya Hamas çıkarılmaya çalışılıyor.

Yazının devamı için tıklayın!