Oslo Süreci olarak bilinen Kürt Sorunu’na dair ilk çözüm sürecini başlatan bürokrat olarak bilinen Emre Taner ilk kez kamuoyunun karşısına çıktı.
Türk istihbaratının bir önceki bir numarası hem FETÖ hem PKK ve Barış Süreci hem de MİT’le ile ilgili önemli bilgiler verdi.
“Birçok gizli servis 1975’ten beri Gülencilerle ilgileniyor”
Emre Taner, 1960’lı yıllardan beri MİT tarafından takip edilen Gülen yapılanmasının Fethullah Gülen’in İzmir Aliağa vaizliğine atanmasıyla yabancı istihbarat servislerinin radarına girdiğini söyledi.
“1975’li yıllarda yabancı ülkelerin birçok servis mensubu, diplomat kisvesi altında bunlarla ilgileniyorlar. Amerikalıları ve başkalarını görüyoruz. Aranan iyi huylu, iyi yüzlü İslam arayışı. Bunu Fethullah Gülen üzerinden denemeye başlıyorlar. Temaslar başlıyor. İzliyoruz gözlüyoruz. Ziyaret tarzında yürüyen faaliyetler var ama terör yok. 80’li yıllarda İslam’la birlikte Türklük şuuru başlıyor. Ülke içinde ve dışında okullaşma artıyor. Tabiri caizse misyoner faaliyeti gibi çalışıyorlar. Çok ucuz maaşlarla lejyoner gibi büyük gayretlerini görüyoruz.”
Taner’e göre, Nur cemaatleri 12 Eylül Darbesi’ne karşı çıkarken Gülen cemaati destek verdi.
“12 eylül Darbesi grubun nurculuk platformundaki ayrışmasını arttırıyor. Bu evet’in onlara faydaları olmuştur. Sıkıyönetimden en az zararla onlar çıkmıştır. En önemli gelişimini bu dönemde sağlamıştır. Çok ciddi bir dış destek bulmuştur hiçbir İslamcı grup bu ölçüde destek bulamamıştır. Geleceğe dönük potansiyel bir tehdit olarak tarafımızdan izlenmiştir. Yaygın bir kadro hareketinin devlet kurumlarında yer alması tarafımızda tereddüt bırakmıştır. MİT tarafından kaydı ihtiyatla izlenmeye devam etmiştir.”
“ABD’ye gitmesi Gülen’i rahatlattı bizi zora soktu”
CHP milletvekili Aykut Erdoğdu’nun “Gülen yapılanmasının herhangi bir gizli servisle paslaşma paylaşması var mıdır” şeklindeki soruya verdiği yanıt dikkat çekiciydi.
“Fethullah Gülen ABD’ye gittikten sonra örgütün karar ve noktası ABD’ye taşındı. Orada da yaparlar. Orada ne olup bittiğini tam bilemedik. Onun ABD’ye gitmesi onu rahatlatmış bizi zora sokmuştur. Bazı bilgileri almakta sıkıntıya girmişizdir. Yıllardır orada yaşayan örgüt lideri küresel sermayenin izdüşümüdür. Hava bulutluysa yağmur yağacak demektir.”
Taner: Başbakan’a “bundan sonraki hedef sizsiniz” dedim
Taner, devletle Gülen cemaati arasındaki ilk ayrışma olarak CHP milletvekili İlhan Cihaner’in Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak başlattığı cemaat soruşturması üzerine o kentte görevli 3 MİT mensubunun gözaltına alınmasını gösterdi.
“2009 yılı bize göre ilk kırılma yaşanıyor. Bu işle ilgili bakanlar üzerime yürüdüler. Erzincan fevkalade önemli. Bizim refleksimizi ölçtüler. Başbakan’a (Erdoğan)‘bundan sonraki hedef sizsiniz’ dedim. Ama kendileri arkadaşlarımızın gözaltına alınmasını ‘gerçekler çıksın ortaya diye bir kanaat var’ diyerek kabul etti. Karşılık alamadım.
Erzincan olayını tarafımızı dağıtma çabalarının başlangıcı olarak değerlendiriyorum. Bunu Diyarbakır ve Batman olayları izliyor. 7 Şubat’ın bir diğer amacı gizli servisi tepeden vurmak iş yapamaz hale getirmek. İstenen canlı kaynaklar üzerinden iş yapan yapıyı işlevsiz kılmak ve tasfiye etmektir. Böylelikle (cemaat) yeni nesil bir terör örgütü olmaya başlıyor.”
“MİT ülkenin namusudur, FETÖ sızması benim çalıştığım dönemde sıfıra yakın”
Eski MİT Müsteşarı, bugün FETÖ olarak adlandırılan cemaat yapılanmasının biri Erdoğan’dan önce diğeri Erdoğan döneminde olmak üzere iki kez birlikte çalışma teklifinde bulunduğunu ancak bu talebi net bir şekilde reddettiğini söyledi.
“Benim çalıştığım dönemde FETÖ’nün sızması sıfıra yakındır. Ondan sonrası yeni yönetimin konusudur. 3 tane 5 tane olabilir. Son dönemde girişlerin fazla olduğuna dair bir izlenim vardır. Ama MİT temiz kalmış örgüttür. Mit bu ülkenin namusudur, onun başındaki de o örgütün namusudur. ‘yüzlerce okulu var, dünyaya yayılmış, Amerikan istihbaratı kullanıyor, biz de kullanalım’ dendi. Gülen de bize yanaştı. Himaye arıyordu. Himaye paradan puldan öte bir motiftir. Hami vaziyetine geleceğimiz için kabul etmedik.”
Daha önce komisyona konuşan Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “1992’den itibaren maalesef MİT Müsteşarlığı’ndaki askeri kadrolar azaltıldı ve neredeyse sıfır noktasına getirildi. Ben 2004’tü diye hatırlıyorum Genelkurmay İkinci Başkanı oldum, Hilmi Özkök’e dedim ki “Bizim en azından bir kadro almamız lazım. Bizim için önemli olan silahlı kuvvetleri ilgilendiren konular var. Sonra da bu konunun Genelkurmay Başkanı tarafından Başbakan’a götürüldü diye biliyorum ama sonuç alamadık. Özellikle bu silahlı kuvvetlere sızma konusunda TSK’yı uyandıracak kim derseniz MİT’tir. Bakın söylüyorum, MİT’ten bize cemaat konusunda tek bir rapor gelmedi” şeklinde sözleri de soruldu.
“Org. Özkök 2005’te MİT’e 50 kurmay subay ve bir müsteşar yardımcısı atamak istedi, kabul etmedik”
“Askerler bu teşkilatın içine siyaset sokmamıştır, çok rahat çalıştık” diyen Taner’e göre, MİT’in sivilleştirilmesi yine de bir zafiyet yaratmadı.
“1992 yılından sonra doğal olarak ve doğru olarak MİT sivilleşme sürecine girdi. Bu istihbaratın zafiyetine sebebiyet vermemiştir. 2005 yılında müsteşar olduğumda Sayın Özkök, asker müsteşar yardımcısı atamak ve 50 kurmay albay vermek istedi. Biz bunu kabul etmedik. Diğer ilgili kurumlar da sıcak bakmamıştır.
Kuruluşunda itibaren askerin kontrolünde olan teşkilat askerin elinden çıktığı izlenimi ortaya çıkmıştır. Ama bu doğru değil. MİT doğrudan başbakana bilgi verir. Aldığı bilgileri devlet kurumlarına haftalık aylık arzlarla sunar. Hiç bilgi verilmemiş tavrını tasvip etmek mümkün değildir.”
Taner, bu bilgileri verse de MİT’in kışlalarda istihbarat çalışması yapamadığı için subayların cemaatçi olup olmadığı hakkında bilgi sahibi olmasının beklenemeyeceğinin de altını çizdi.
“15 Temmuz FETÖ olayı değil gizli servisler olayıdır”
Bunları söyleyen Taner, 15 Temmuz öncesinde MİT’in böyle bir kalkışmadan haberdar olmamasını ise istihbarat zafiyetle açıklarken dış desteğe de dikkat çekiyor.
“15 temmuz gören gözler görmüştür. Özeleştirimizi erkekçe yapmalıyız. Fethullah Gülen’in 15 Temmuz’da ihtilale sebebiyet vereceğini alamadık. Oturup konuşalım. Onların arzu ettiği şekilde ete kemiğe büründürülmüş bilgi verilemedi. Bazı kurumsal eksiklikten ötürü bazı bilgiler alınamadı.
15 Temmuz öncesinde bilinmese bile sonuçları ile bir büyük faciadır. Ama ikinci, üçüncü, dördüncü darbeden endişe ediliyorsa FETÖ kısa kalır. Arkasında küresel aklın mutlaka göz ardı edilmemesi gerekir. Dış destek çok önemli. Gizli servisin yönetiminde olur bu akıl. Bu FETÖ olayı değil, servisler olayıdır. Ona göre tertipli değiliz. Arkasındaki hadiseyi çözemedik.”
“Darbe başarısız olursa sonrasında suikast gelir”
Eski MİT Müsteşarı, milletvekillerinin soruları üzerine bu tarz bir darbeyi siyasi suikastin takip edebileceği uyarısında bulundu.
“İstihbari literatürümüze göre, darbe başarısız olursa sonrasında suikast gelir. Darbe zor iş kolektif faaliyet ister. Bu kadarını söyleyebilirim eski tecrübelerime binanen. DEAŞ gibi örgütleri ilave ederseniz çok şey olabilir. Daha özel önlemler alınması lazım. Darbe bu ölçüde şiddetli olunca önlem de o şiddette oldu bu zamanla tasfiye edilecektir. Erken bir doğuma sezaryene müdahale etmişler ama hasta öldü.”
“MİT’e jandarma, polis ve askerden bilgi gelmez”
Türkiye’de istihbarat faaliyetinin yalnız MİT tarafından değil Jandarma ve Emniyet tarafından da yürütüldüğüne dikkat çeken Emre Taner, Türkiye’deki istihbarat faaliyetinin MİT şemsiyesi altında toplanması gerektiği görüşünde.
“44 sene bu teşkilatta çalıştım, 7 yıldır emekliyim. 51 yıldır MİT’in eksikliği konuşulur. İstihbarat eksikliği kurumlaşma eksikliğinden kaynaklanıyor. Ülkemizde istihbaratın merkezi anlamda patronu belli değildir. Kağıt üzerinde MİT vardır. Hesap sorulacağı zaman MİT akla gelir. Bugün kırsalı en iyi kontrol eden jandarmadır. Şehirler ve kent merkezi polisin elindedir. Güvenlik istihbaratın büsbütün sorumluluk altına alırsanız 1000’lerce polise karşı 2 3 4’lerle çalışan MİT. Güvenlik istihbaratının adı konmalıdır. Çok seslilik ve çok başlılık bize çok zarar vermiştir. MİT’e askerden jandarmadan polisten bilgi gelmez. Devlet içinde devlet birbirini kontrol etmeye çalışıyordu 2000’li yıllarda. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın adı ‘Merkezi Devlet İstihbarat Teşkilatı’ olmalı.”
“Yabancılar, Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye Oslo Süreci’ni başlattık”
Emre Taner’in hem açış konuşmasında hem de kendisine yöneltilen sorularda en öne çıkan ikinci konu Çözüm Süreci ve PKK meselesi oldu. Parlamento devreye sokulsaydı çözüm sağlanırdı diyen eski müsteşar önce Oslo sürecini izah etti.
“Diyarbakır’da doğdum, olduk Kürt. Halbuki Kürt de değilim Kürtlere karşı da değilim. Kan dursun istedik. Devreye girişimizin sebebi budur. Sayın Gül, Sayın Erdoğan hayattadır. Devletin aklı ile yola çıkılmıştır. Risk aldık. Korkmadık hala da korkmuyorum. Biz Oslo sürecine ‘yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın’ diye girdik. Şöyle bir baktık ne kadar yabancı servis varsa PKK ile iç içe. İstedikleri gibi konuyu alıyorlar veriyorlar zavallı Türkiye kenardan seyrediyor. ‘Olmaz, biz baş başa kalmalıyız, problemi kendimiz çözmeliyiz’ dedim. Onlar tabii ki aleyhmize olacak çok taraflı çok yanlı bir konferansa götürmek istiyorlardı. Oslo’ya bu yüzden gidildi, Oslo ihanet değildir.”
“Habur ihanet değildi”
Taner, Oslo Süreci olarak adlandırılan Barış Süreci’nin ilk ayağını Kandil, Batılı istihbarat örgütleri ve FETÖ’cülerin engellediği görüşünde.
“Gizli servisler mayınlı araziye girer, mayını temizler ondan sonra siyaset girer. İç ve dış bazı mihraklar tarafından çözüm süreci yürümesin diye istendi. Yabancılar çözüm olduğu taktirde Türkiye’nin bölgesinde bu problemi çözmüş kanatlanmış bir ülke olsun istemediler. Örgütün içinde bazı kişiler ürktü. Ben bunlarla yüz yüze görüştüm. 500’ün üzerinde yönetici kadro ‘biz ne olacağız’ dediler. ‘Gidin İsveç’te Norveç’te oturun’ dedik. Ama hangi parayla? O gün dağa çıkanlar, 55-60 yaşında. Dağda emeklik yok, dağda ölüm var. Önlerine doğru düzgün bir yol harita koyamadık. Belli bir yere geldi Habur’da tıkandı Habur ihanet değildi.”
“Türkiye’nin başına ne bela geliyorsa Avrupa’dan geliyordur”
Habur’da siyaseti rahatsız eden şov görüntülerini FETÖ’cü polislerin teşvik ettiğini savunan Eski MİT Müsteşarı, Oslo’daki görüşmeleri sızdıranlara ilişkin de tahmini açıkladı.
“Kim sızdırdı? Oslo’da masanın başında oturan Norveç gizli servisi hattını bağlamış, İngiliz bağlamış. Türkiye’nin Kürt meselesini çözmesini istemeyenler sızdırmıştır. Cemaat çözüm sürecinin mevcut hükümet eliyle başarılmasından rahatsızdı. Habur sürecinin bozulmasında da FETÖ’cü polislerin rolü var. Çocuklarınız gelecek diye aileler gitti. Orada bir oyun oynandı. Tersine infiale kaptırdılar. Polisin yönlendirdiği yönünde bilgiler aldık. Para Avrupa’da, beyin İmralı’da, silah Kandil’dedir. Hepsinin ağırlığı ayrıdır. ‘Teminat verin dağdakileri indirelim’ dendi. Böyle bir güvenceyi bir anda veremezsin. Zaman içinde terör duracak, silahlar susacak, İmralı’dakinin hayatı gözden geçirilir. Sonra süreç iç ve dış mihraklar sayesinde boğuldu.1970’lerde de Türkiye’deki örgütlerin arkasında batılı servisler vardı Moskova yoktu. Biz söyledik ama kimse kabul etmedi. Türkiye’nin başına ne bela geldiyse Avrupa’dan geldi ve geliyor.”
Terörün siyasi amaçlara ulaşmak için kullanılan bir vasıta olduğunu belirten Emre Taner, Türkiye’nin bu konunun aynı zamanda sosyal bir problem olduğu uyarısında da bulunuyor.
“Bölgemizdeki hudutlar İngiltere ve benzer ülkeler tarafından cetvelle çizilmiştir. Şimdi o hudutlar kendi doğal sınırlarını çizmeye çalışıyor. Makedonya 2,5 milyon ama devlet. Adam ‘30 milyonum benim devletim niye yok?’ diyor. Kürt kadınına ulaşamadığınız sürece bu meseleyi çözemezsiniz.”- VOA