Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki Diyanet İşleri Başkanlığı “Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri” töreninde konuştu.
Erdoğan, “Gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığım döneminde, gerek 11 yıllık Başbakanlık döneminde, belki sayısı bine ulaşan açılış merasimlerine katıldım. 81 vilayette, hatta dünyanın birçok şehrinde açılışlar yaptık. Küresel boyuttaki projelerin, tarihi nitelikteki eserlerin, kimi zaman sayısı 400-500 kalemi bulan hizmet ve yatırımların toplu açılışlarına iştirak ettik. Açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki, bugün, bu salonda şahit olduğum merasim, benim için son derece farklı, son derece müstesna bir anlam ifade ediyor. Bugün, 30 yıllık hummalı bir çalışmadan hasıl olan, 44 cilt hacmindeki bir büyük eserin, bir müstesna eserin Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin tamamlanmış olma gururunu, şerefini hep birlikte yaşıyoruz” diye konuştu.
Bir ülke için, bir millet için, yol yapmanın, köprüler, tüneller inşa etmenin, vatandaş için hastaneler, sağlam ve sağlıklı konutlar inşa etmenin, çocuklar için okullar, üniversiteler inşa etmenin hiç kuşkusuz son derece önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, barajlar, enerji santralleri, havalimanları, hızlı tren hatları kurmanın, uçaklar, gemiler, denizaltılar yapmanın, ekonomiyi büyütmenin, aktif, barışçı dış politika gözetmenin, sosyal politikalar üretmenin, elbette ki çok mühim olduğunu vurguladı.
Erdoğan, bütün bunları yaparak, güçlü ve büyük bir ülke inşa edebilineceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Ancak, sadece bunları yaparak, asla ve asla bir medeniyet inşa edemezsiniz. Medeniyetin özü, taş değildir, kum değildir, beton değildir. Medeniyetin özü, asfalt değildir. Medeniyetin özü, güçlü silahlar hiç değildir. Hatta medeniyetin özü, tek başına insan dahi değildir. Medeniyetin özü, aşktır ve o aşktan hasıl olan ilimdir. İşte bizler bugün, bu salonda, medeniyetin özü olan aşkın ve ilmin müşahhas hale gelmiş, adeta ete kemiğe bürünmüş haline şahitlik ediyoruz. 44 cilt ve 17 bin maddeden oluşan, 30 yıllık emeğin, göz nurunun neticesinde ortaya çıkan bu muhteşem eserin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum.”
Erdoğan, 30 yıl içinde, bu muhteşem eserin oluşumuna zemin hazırlamış tüm ilim adamlarına, siyasetçilere ve idarecilere teşekkür ederek, bu eserin vücuda gelmesini temin eden Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Türkiye Diyanet Vakfı’na, İslam Ansiklopedisi Genel Müdürlüğü’ne, İslam Araştırmaları Merkezi’ne, bu kurumların tüm yönetici ve mensuplarına şükranlarını sundu.
“2 bine yakın ilim adamı birikimlerini koydu”
Başbakan Erdoğan, Türkiye’den ve Türkiye dışından 2 bine yakın ilim insanının, bu esere birikimlerini koyduklarını aktararak, tüm alimlere gönülden teşekkür ederek, 30 yıllık süreçte hayatını kaybeden ilim insanlarına rahmet diledi.
Böyle büyük bir esere, hiç kuşkusuz çok sayıda insanın emek verdiğini dile getiren Erdoğan, editöründen musahhihine, mürettipinden mücellidine, dizgicisinden bilgisayar operatörüne, matbaa çalışanlarından, odacı, şoför, temizlikçilere kadar, bu muhteşem eserin inşasında alın teri olan herkesi tebrik etti.
Kuşkusuz her eserin, her kitabın değerli olduğunu ifade eden Erdoğan, ancak İslam Ansiklopedisi’nin, bir kitap olmanın çok daha ötesinde, kadim medeniyetimize ayna tutan bir eser olma niteliğini taşıdığını anlattı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu 44 ciltlik külliyat, bir büyük medeniyetin, bir sevgi, aşk ve ilim medeniyetinin 1435 yıllık serencamını, seyahatini, serüvenini ve birikimini ihtiva ediyor. Her şey, bir mağarada, sevgililer sevgilisine, alemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber efendimize, ‘oku’ emriyle başlamıştı. Hazreti Peygamber ümmiydi, okuma yazma bilmiyordu. İşte o ilk ilahi mesajla, hem Hazreti Peygamber, hem de onun vasıtasıyla bizler, çok önemli bir gerçekle tanışma bahtiyarlığına eriştik. İlim, okuma yazmayla değil, gözle değil, harfle değil, kalple, yani gönülle kazanılabilen bir değerdir. Bugün artık tamamlanmış olan, çok büyük bir coğrafyanın ortak medeniyetini, altını çizerek ifade ediyorum, sadece özetleyen bu 44 ciltlik muhteşem eser, okuma yazma bilmeyen, ümmi bir peygamberin kalplere nakşettiği ilmin bir neticesidir. Ümmi bir Peygamber, ilk olarak ‘oku’ emrine muhatap olmuş ve işte oradan, böyle büyük, böyle zengin bir medeniyet teşekkül etmiştir. İlim, bizim medeniyetimizde, aklın ibadeti olarak görülmüştür.”
“İlim ve bilim aynı değildir”
İlim ve bilimin aynı olmadığını belirten Erdoğan, alim ve bilginin, birbirine tıpatıp aynı kavramlar olmadığını söyledi.
Erdoğan, ilimin, en başta, eşyanın hakikatini tespit etme gayesini taşıdığını, kişinin çok okuması, çok şey biliyor ve çok malumat sahibi olmasının, onun ilim sahibi ve alim olduğu anlamına gelmediğini anlatarak, şöyle devam etti:
“Hani derviş Yunus diyor ya, ‘İlim en başta kendini bilmektir. Marifet olmadan ilim, ilim olmadan irfan olmaz’. Kişi kendini bilirse, Rabbini bilir. Rabbini bilen, eşyanın hakikatine mazhar olur. Bugün birçokları çıkıp, ‘böyle bir ansiklopediye artık ne gerek var’ diye sorabilir. Soranlar da yok değil, var. İnternete giriyoruz, arama sayfalarına kelimeyi, kavramı yazıyoruz, önümüze milyonlarca kaynak ve veri çıkıyor. Aslında artık herkesin yazar olduğu bir çağda yaşıyoruz. Başta twitter olmak üzere, birçok mecrada, bilgisayarı ve interneti olan herkesin yazı yazabildiği, cesaretle fikir serdedebildiği bir asırda bulunuyoruz. İşte ilim ve bilim farkını, özellikle internet bağlamında tekrar tekrar tefekkür etmek, tezekkür etmek, genç nesillere de bu önemli farkı çok iyi anlatmak durumundayız. İnternet bilgi verebilir, internet herkesin görüş ifade etmesi için bir mecra olabilir. Ama ilim, bunun çok çok ötesinde, bunun çok üzerinde bir yerdedir. İlim aşkı yoksa, ilim de yoktur. Marifet yoksa, kendini bilme yoksa, eşyanın hakikatine vakıf olma yoksa, ilim de yoktur. Bilgi, kişiyi hikmete taşımıyor, insanın gönlüne, kalbine hitap etmiyor, orada şimşeklerin çakmasına vasıta olmuyor, kişiyi halden hale çevirmiyorsa, o ilim değildir, olsa olsa malumattır. İslam Ansiklopedisi’nin, bana en çok heyecan veren yanı da işte budur.”
Başbakan Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin her cildinin kendisine heyecan veren bir eser olduğunu söyledi.
İslam Ansiklopedisi’nin her cildinin, sayfalarının, harflerin, mürekkebin ötesinde bir anlam taşıdığını ifade eden Erdoğan, kendisinin de her cildini takip ettiğini dile getirdi.
Erdoğan, İslam Ansiklopedisi’nin içindeki bilginin dahi ötesinde bir anlam ihtiva ettiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Bütün medeniyet tarihimizde olduğu gibi, bu eserde de ilim öne çıkıyor, aşk öne çıkıyor, eşyanın hakikatini bilme gayesi öne çıkıyor. Bu eserde, bir medeniyetin birikimi kadar, bir medeniyet tasavvuru, bir medeniyet muhayyilesi öne çıkıyor. Biz tarihimizle her zaman gurur duyduk ve gurur duyuyoruz. Zaferlerimizle, kahramanlığımızla, inşa ettiğimiz şehirlerimizle, imar ettiğimiz camilerle, külliyelerle, köprülerle, medreselerle, çeşmelerle her zaman gurur duyduk ve gurur duyuyoruz ama asıl gurur duyacağımız eser, işte bu ilmi eserlerdir. Asırlar içinde, yapılan nice yollar bozuldu, inşa edilen nice binalar çöktü, imar edilen nice şehirler harabeye döndü ama işte bu eserin muhtevası, bir medeniyetin birikimi, bugünlere kadar ulaştı, Allah’ın izniyle asırlar boyunca da büyüyerek geleceğe ilerleyecek. Her kitap, bir tek kitabın daha iyi anlaşılabilmesi içindir. Bunu göreceğiz. İşte bugün, tamamlanan 44 ciltlik bu eser, o bir tek kitabın anlaşılması yolunda eminim ki nice nesillere rehberlik edecek, yol gösterecek, ışık tutacaktır. Bir kez daha bu eserde emeği olanları kutluyor, Allah sizlerden razı olsun, Rabbim emeklerinizi inşallah karşılıksız bırakmasın diye niyaz ediyorum.”
“İslam medeniyeti hiç kuşkusuz yazı medeniyetidir”
Erdoğan, İslam medeniyetinin hiç kuşkusuz bir yazı medeniyeti olduğununa işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, bizlere şu hadiseyi naklediyor: Ensar’dan bir zat, Resulullah’a geliyor ve hafızasının zayıf olduğunu, hadisleri aklında tutamadığını söylüyor. Hazreti Peygamber, eliyle yazma işareti yapıyor ve ‘Sağ elini yardıma çağır’ buyuruyor. İşte o andan itibaren, kalem, medeniyetimizin en temel unsuru haline geliyor. Öyle ki kalem, kılıcı kesecek, kılıçtan çok daha üstün olacak bir güce ulaşıyor.
Bağdat, bugün bile eşine rastlanamayan kütüphanelere sahip oluyor. Endülüs, bir kitap ve kalem medeniyeti, yani bir ilim medeniyeti olarak tarihin akışına yön veriyor. Bir kitap aşığı olan Ali Emiri’nin naklettiğine göre, Diyarbakır’da, 1 milyonun üzerinde kitaba sahip kütüphane bulunuyordu. Konya, Bursa, Edirne, İstanbul, zaferlerden çok kitabın, mürekkebin, kalemin başkenti olarak öne çıkıyor.
1589 yılında, bir Fas elçisi İstanbul’u tasvir ederken şunları söylüyor; ‘Çok yeri dolaştım, bu kadar kitabı bir arada yalnızca bu şehirde, İstanbul’da gördüm’ diyor. Ben burada şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Moğollar, İslam şehirlerini tek tek istila ettiklerinde, kütüphaneleri ateşe vermiş, binlerce ciltlik eseri yok etmişlerdi. Bağdat’ta, eşi benzeri olmayan nice kitap kül oldu. Endülüs’te, aynı şekilde, bir medeniyetin hafızası, kitapları yakmak suretiyle yok edilmek istendi. Yakın tarihte, ‘Tek Parti’ döneminde, ülkemizde şehirlerin, kasabaların ortasına kitapların yığılıp yakıldığını büyüklerimizden dinledik. İşte en son, Saraybosna’da, o muhteşem, o tarihi kütüphane hedef alındı ve yine çok sayıda eserin külü Saraybosna semalarını kararttı.”
“Biz başka bir şeyi yitirdik…”
Bağdat’ta, kütüphane yakıldığında, bazılarının umutsuzluk içinde “Bağdat gitti, her şey bitti” dediğini hatırlatan Erdoğan, “Öyle olmadı… Kitapların yakılması, müşahhas hafızanın yok edilmesi, medeniyet yürüyüşünü durduramadı” dedi.
Erdoğan, İmam Gazali’ye atfedilen bir hadiseyi de konuşmasında aktararak, “İmam Gazali, ilim öğrenme yolunda, Cürcan kentinden Tus kentine giderken, eşkıya yolunu kesiyor, ne var ne yok çalıyor. Gazali, eşkıyanın arkasından koşuyor ve adeta yalvarıyor, ‘İşinize yaramaz, kitaplarımı bana geri verin’ diyor. Eşkıya reisi, ‘Bunlar nedir, ne yapacaksın bunları?’ diye soruyor. Gazali de o kitaplar için memleketini terk ettiğini, bütün bildiklerinin o kitaplarda olduğunu söylüyor. Eşkıya reisi; ‘Bu nasıl bir ilim ki kitapların yok olduğunda kaybolup gidiyor’ şeklinde cevap veriyor. Bu Gazali’nin hayatını değiştiriyor” diye konuştu.
Kitaplar kaybolup gittiğinde, medeniyetlerin yürüyüşlerinin durmadığını vurgulayan Erdoğan, “Kitaplar yakılsa bile, yok olsa bile, medeniyetlerin hafızaları silinmez. Bağdat’ın kütüphaneleri yakıldığında, Endülüs bir kitap ülkesi haline dönüştü. Endülüs’ün kitapları yakıldığında, İstanbul bir kitap şehrine dönüştü ama -dikkatinizi çekiyorum- İstanbul’un kütüphaneleri yakılmadı, İstanbul’un kitapları yok edilmedi. İstanbul’un kitapları başka yerlere de taşınmadı, biz başka bir şeyi kaybettik. Günde sadece 1 saat uyuyup, 23 saat çalışan alimlerimiz vardı.
Bir tek kitabın peşine düşüp, deve üzerinde çöller geçen, ülkeler geçen, aylarca evinden uzakta kitap arayan sevdalılarımız vardı. Bir alimin dizinin dibine oturan, bütün hayatını ilme ve o alime vakfeden talebelerimiz vardı. Bütün bir İslam coğrafyası, kütüphanelerini, kitaplarını değil, aslında ilme olan aşkını, sevdasını, şevkini yitirdi.
Kitaplarla arasındaki irtibatı yitirdi. Kitapları okumak için lazım olan dilini yitirdi. Kitapların hepsine sahip olsa da kitapları anlayacak harflerini yitirdi. En önemlisi de bütün bir İslam coğrafyası, ilim noktasında öz güvenini yitirdi. Doğu’nun alimleri zikredilmeden, felsefenin, tıbbın, astronominin, matematiğin tarihi yazılamaz. İslam alimlerinin isimleri ve katkıları zikredilmeden, mimarinin, geometrinin, cebirin, sosyolojinin, fiziğin, kimyanın, biyolojinin tarihi yazılamaz” değerlendirmesinde bulundu.
“Bunların hepsi birer başlangıç”
Öz güveni yüksek, cesur, gururlu, tarihini, ecdadını, kendi medeniyetinin ruh kökünü tanıyan bir gençlik bulunduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“İşte bu gençlik, medeniyetinin özü olan ilmi tevarüs ederek, İstanbul’daki, diğer şehirlerdeki milyonlarca el yazması eserle artık irtibat kurmaya başladı. İrtibat kurarak, sorarak, sorgulayarak, inanıyorum ki geleceği inşa edecek. Hiç umutsuz olmayacağız. Asla karamsar olmayacağız. Bizim ecdadımız Moğol istilasını, Haçlı istilasını, Fetret dönemini atlattı, Çanakkale’den, Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkmayı başardı.
Bütün kitaplarımız yakılsa, bütün kalemlerimiz kırılsa, bütün harflerimiz çalınsa da bizim medeniyetimiz kendi kendisini yeniden inşa etmeyi her seferinde başardı. Aşkı ve özü muhafaza ettiğimiz sürece inanın, yine yapacak, yine başaracağız. Yaşadığımız fetret gelip geçer, maruz kaldığımız ihanetler hiç şüpheniz olmasın milletin engin feraseti karşısında eriyip yok olup gider.
Bu medeniyet öyle bir medeniyettir ki yalancı peygamberleri, sahte velileri, içi boş, kalbi boş, zihni boş alim müsveddelerini bünyenin virüsü reddettiği gibi reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkum etmiştir. İlmi iktidar vasıtası olarak görenleri bu medeniyet yine mahkum edecektir. İlmi bir sihir gibi bir efsunlama vasıtası gibi görenleri bu medeniyet yine reddedecektir. İlmi güç için, şantaj için, şebekeleşme ve örgütlenme için bir istismar aracı olarak kullananları bu medeniyet hiç kabullenmemiştir. Göreceksiniz yine kabullenmeyecektir.