Başbuğ’un Tutuklanması 1960’ın Rövanşıdır

Olaylar
ENGİN DİNÇ’in haberi Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, ‘İnternet Andıcı’ davasında tutuklandı ve ‘darbe’ davaları kapsamında şu ana dek cezaevi...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’in haberi

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, ‘İnternet Andıcı’ davasında tutuklandı ve ‘darbe’ davaları kapsamında şu ana dek cezaevine gönderilen en yüksek rütbeli isim oldu.

Türkiye dün akşamdan bu yana bu önemli davayı ve etkilerin tartışıyor. Biz de bu konuda Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak, Prof. Dr. Mehmet Altan ve eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman’ın görüşlerine başvurduk.

ERGENEKON’UN DÖNÜP İNTİKAM ALACAĞI ENDİŞESİ BİTTİ

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un İnternet Andıcı davasında tutuklanmasını, Türkiye’de ileriye doğru atılmış bir adım olarak gördüğünü belirten gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak, “Karar, doğru yönde ileri doğru atılan bir adım. Şimdi sıra Evren ve Şahinkaya’da. Ardından sıra Büyükanıt, Karadayı, Çevik Bir’e gelebilir. Bu işin ucu Demirel’e, Sezer’e kadar uzanabilir.

 Sırada daha, media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK çevrelerinde, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı siyaset aktörlerinin gözaltı süreci var. Örtülü KİT’ler konusu var. Devlet içinde varlığını sürdüren hala derin yapılar var!
 
Başbuğ’un tutuklanması Erdelhun’dan sonra bir ilk. O gün darbeciler bir Genelkurmay başkanını tutuklamışlardı, bu gün darbeye teşebbüsten bir Genelkurmay başkanı tutuklanıyor. Bu 1960’ın rövanşıdır.
 
12 Eylül davası, 12 Eylül anayasasının meşruiyetini de tartışmalı hale getirecek. Onun için anayasa değişikliği kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelecektir diye düşünüyorum. Bu konuda meclisin bir karar vermesi gerekir.
 
Başbuğ artık oradan zor çıkar. Tek suçu internet andıcı değil çünki. Özellikle Muhsin Yazıcıoğlu suikasti davası açıldıktan sonra, asker, sivil, politikacı, birçok kişinin sanık durumuna düşeceğini düşünüyorum. Başbuğ’un tutuklanması ile, Ergenekon’un dönüp intikam alacağı endişesi de artık hayal olmuştur.”
diye konuştu.

BAŞBUĞ’A MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN ÖLÜMÜ DE SORULACAK

Başbuğ’un mahkemeden tutuklanma yönünde bir karar çıkacağını beklemediğini belirten Abdurrahman Dilipak, Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldüğü helikopter kazasının da Başbuğ döneminde olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Tutuklama beklemiyorlardı sanırım. Çünki savunma belgeleri ile gelmişlerdi ve bunun orduda infiale sebep olacağını düşünüyor olabilirler. Başbuğ’un tanık olarak dinlenmesini istiyorlardı. Ama bu plan geri tepti.

Öyle anlaşılıyor ki, bu defa da Yüce Divan’da yargılansın diyecekler. Buna Mahkeme karar verecek. Ancak, darbe yapmak, iktidara karşı komplo kurmak Genelkurmay’ın görevi değil ki, görevini istismar ederek suç işlemiş oluyor. İddia bu olunca adli yargıda yargılanması gerek.

Kaldı ki, bana kalırsa Başbuğ adı diğer davalarla da ilişkili hale gelecek. Yazıcıoğlu suikasti onun görevde olduğu zamanda oldu. Başbuğ’a sorulacak çok soru olsa gerek. Orada olaydan hemen sonra gelen, inerken yere çakılan bir helikopter var. Helikopter Akdeniz’deki bir NATO gemisinden kalkıyor. Ardından Malatya’dan kalkan iki helikopter daha var. TSK’nın, Jandarmanın bu olaylardan bilgisiz olması mümkün değil bana kalırsa…”

KİMSE YARGI-SİYASET İLİŞKİSİ KONUSUNDA CHP’DEN DERS ALMAZ

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbuğ’un tutuklanmasına yönelik eleştirilerini de değerlendirmesini istediğimiz Abdurrahman Dilipak, “Brifingli yargıçlar döneminden Türkiye bu günlere geldi. Birileri ayaklarının altından zeminin kaydığını görüp, sıranın kendilerine gelmesinden endişe ediyor olabilirler. Kılıçdaroğlu ne zaman ağzını açsa, söylediği söz başına iş açıyor. Tam da Seyfi Oktay davasının açıldığı bir zamanda bu iddiaların bir anlamı yok. Kimsenin yargı-siyaset ilişkisi konusunda CHP’den ders almak isteyeceğini sanmıyorum.” diye konuştu.

Abdurrahman Dilipak, Başbuğ’un tutuklanmasının ardından sıranın 27 Nisan e-muhtırası vb. suç unsuru taşıyan olaylara gelmesinin mümkün olup olmadığı yönündeki tartışmalar hakkında ise
“Sırada daha birçok isim var. Büyükanıt, Karadayı, Yirmibeşoğlu, Çiller, Yılmaz, Demirel, Ağar, Sezer, Çevik Bir. Ve daha birçok isim…” dedi.

Abdurrahman Dilipak, Başbuğ’un tutuklanmasının TSK içinde nasıl bir etki yapacağı şeklindeki sorumuza ise şu cevabı verdi:
“Belli çevrelerde derin bir kaygı, hayal kırıklığı, işin ucunun kendilerine dokunma endişesinin sebep olduğu tedirginlik. Öbür tarafta normalleşmenin getirdiği rahatlama, göreve odaklanma, darbe kamburunun getirdiği yorgunluktan kurtulma, halkla barışma, kucaklaşma ortamının sağladığı heyecan, umut. Halkı ile davalı bir ordu olabilir mi? Şimdi taşlar yerine oturuyor. Süreç normalleşiyor. Gelişmeler doğru yönde, ileri doğru.”

TÜRKİYE’DE TABULAR YIKILIYOR
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklandığı davayı değerlendiren Star Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mehmet Altan ise, “Buradaki sanıkların hepsi hükümeti yıpratmaya, bir kara propaganda yapmaya yönelik internet sitelerinin Başbuğ tarafından verilen emir istikametinde yapıldığını söylüyorlar.  Yani herhalde bu kanıtlar güçlü ama tabi nihayetinde bunu ortaya çıkaracak olan mahkeme süreci.” diye konuştu.

Başbuğ’un tutuklanmasını tabuların ortadan kalması olarak yorumlayan Prof. Dr. Mehmet Altan ayrıca, “Bugüne kadar Türkiye’nin dokunulmazları vardı şimdi o dokunulmazlar yavaş yavaş ortadan kalkıyor.  Ama bunun sağlıklı olması için bir suç iddiası varsa herkese eşit mesafede, hukukun ilkelerinin işletilmesiyle bu mümkün olabilecektir. Onun için bunu bir Türkiye’nin tabularının ortadan kalkması olarak yorumlamak lazım.” dedi. 

HUKUK SİSTEMİ ATEŞ OCAĞA DÜŞÜNCE ELEŞTİRİLİYOR

Başbuğ hakkında verilen tutuklama kararına yönelik eleştirileri de değerlendiren Prof. Dr. Mehmet Altan, “Hukuk sisteminin Türkiye’de çok zafiyetli olduğu her zaman söyleniyor. Yani herkes için bu eleştirileri daha evvelden de yapabilme olanağı vardı ama ateş ocağa düşünce bunlar dile getiriliyor. Ben 1 yıldır yazar söylerim, 2010 yılında da Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok mahkum olan ülke oldu. Yani Türkiye’de hukuk sisteminin zafiyeti çok açık. Ama Türkiye’de insanlar kendi başları derde girince eleştirmeye başlıyorlar. Sisteminin tümümün zafiyetlerini, hatalarını, adaletsizliklerini söylemiyorlar. Onun için tutuklama süreleri de dahil adalet sisteminin çok ağır zafiyetlerinin olduğu çok açık."  diye konuştu.

Hali hazırda devam Ergenekon ve Balyoz davalarına ek olarak bu davanın da Türkiye’nin demokratikleşmesine katkısı olup olmayacağını sorduğumuz Prof. Dr. Mehmet Altan, “Demokratikleşmesini sağlıyor mu bilmiyorum. Sivilleşmesini sağlıyor da, demokratikleşmesini sağlaması için kurumların ve rejimin demokratikleşmesi lazım. Türkiye’de eski bir genelkurmay başkanının sivil bir mahkeme tutukluyor ama bir şekilde 12 Eylül’ün yasaları yürürlükte. Onlarda hiçbir köklü değişiklik yapılmıyor onun için bunu bir demokratikleşme olarak algılamıyorum. Belki askeri vesayetin bir ölçüde geriletilmesi olarak algılanabilir ama rejimin demokratikleşmesiyle çok birebir irtibatlı değil. Çünkü bütün mevzuat tek parti rejiminden, 12 Eylül’den kalma ve o konuda ciddi bir şey yapılmıyor. Ayriyeten de kimine dokunuluyor kimine dokunulmuyor. 27 Nisan e-muhtırası gözümüzün önünde fiilen yaşandı, buna ait bir sanık yok mesela… Sistemi demokratikleştireceksek ilke ve kurallar üzerinden gideceksek olması gerek. Ama bu zamana, zemine, insana göre değişen bir mevzi ileri ve olumlu adımlarsa o zaman başka.” diye konuştu. 

BAŞBUĞ’UN TUTUKLANMASI NORMAL KARŞILANMALI
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanmasının normal karşılanması gerektiğini dile getiren eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman da, sitemiz için davayla ilgili süreci değerlendirdi. Başbuğ hakkında iddia edilen suçların göreve ilişkin suçlar olmadığını ve Başbuğ’un Yüce Divan’da değil, normal mahkemede yargılanacağını dile getiren Yücel Sayman,  “TCK’nın 314. maddesinde belirtilen suçlar, göreve ilişkin suçlar değil. Onun için adli mahkemelerde yargılanması gerekir. Askeri mahkemelerde yargılanması için 345. madde var. Bu gibi göreve ilişkin olmayanlar suçlar general bile olsa normal mahkemelerde yargılanır. Sadece Genelkurmay ve Kuvvet komutanları açısından Anayasa Mahkemesi’nde yargılama yolu açıldı ama sadece göreve ilişkin suçlar için. Son anayasa değişikliği bu öngörüyor. İlker Başbuğ bu suçları işlemiştir, işlememiştir başka ama iddia edilen suç göreve ilişkin bir suç değil.  Silahlı Kuvvetlerin Hükümeti devirme ya da Genelkurmay başkanına yönelik böyle bir örgüt kurma iddiasının, göreve ilişkin bir davranış olmadığını söylememiz gerekir.” dedi.

KİMSE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN 5 DAKİKA BİLE MAHRUM EDİLMEMELİ
Türkiye’de hukuk sistemi açısından verilen tutuklama kararlarını da eleştiren Yücel Sayman, “Özgürlük bakışım açısından delillerin karartılması ya da kaçma ihtimalinin bulunması tutuklama nedeni olmamalıdır. Çünkü siz bir kişiyi özgürlüğünden beş dakika bile mahrum edemezsiniz. Onun özgürlüğünü kısıtlamanız, kuvvetli delillerle bir suç işlemekte veya işlemekte olan suçu devam ettirme ihtimali varsa mümkündür. Şimdi delilleri karartma durumu varsa siz ona göre yargı örgütlenmenizi yapın. Polis delilleri toparlasın, savcılar bu konuda açık bırakmasın. Sadece polise bırakılmasın bu iş. Kaçma tehlikesi varsa kaçırtmayın, yakalayın. Bunun yanı sıra başka önlemlerde alabilirsiniz. Evde kalmak, yeni yasal düzenlemelerle ev hapsi, belirli yerden çıkmamak, toplantılara katılmamak, belirli kişilerle görüşmemek gibi tedbirler getirebilirsiniz. Tutuklamak bence hiç kimse açısından fazla uygulanmamalı. Ama Türkiye’deki devlet anlayışı, devlet pratiği ve yargılama sistemi sebebiyle ne yazık ki yargıçlar, devlet söz konusu olduğu taraf oluyor ve milleti korumak anlayışıyla çok bol tutuklama kararları veriyor. Ama sistem onu gerektiriyor. Başka türlü davranması beklenemez. Daha özgür yorum yapan yargıçlar, siyasi olarak bunu yaptıkları gerekçesiyle ya görevden alınıyorlar, ya başka yere atanıyorlar. Sistem yargıçları böyle davranmaya mecbur bırakıyor.” diye konuştu.

ASKERİ VESAYETİN YERİNİ SİYASİ İKTİDAR ALIYOR
Türkiye’de gelinen noktada, askeri vesayet kalksa bile 12 Eylül anayasasının hala yürürlükte olmasından dolayı halk üzerinde hala bir vesayet olduğunu belirten Yücel Sayman, bu konuda şunları söyledi:
“Vesayete ilişkin tüm kurumlar kalkmadıkça, halk üzerindeki vesayet kalkmaz. Benim açımdan da bu vesayeti Silahlı Kuvvetler mi kullanıyor, yoksa siyasi iktidar mı kullanıyor fark etmez. Halk üzerinde siyasi iktidarın kullandığı vesayetle, askeri iktidarın kullandığı vesayet arasında ben niye bir tercih yapmak zorunda bırakılayım? Bu demokrasiye aykırı bir şey. Halk üzerindeki vesayetin işleyişini sağlayan birçok kurum var. Bu kurumları işleten, sahip olan, işleten ister silahlı kuvvetler olsun, ister siyasi iktidarın kendisi, hükümet olsun fark etmiyor. Yeni anayasa bunun için gerekli. Vesayet işleyişini ve kurumlarını ortadan kaldırmak gerekiyor. Devlet böyle yapılanmalı.”

Yücel Sayman, İlker Başbuğ’un tutuklanmasının Türkiye’de demokrasi açısından bir kırılma olup olmadığı yönündeki sorumuza ise şöyle cevap verdi:

“Tutuklanmasından çok yargılanması önemli. Suçları eğer kanıtlanabiliyorsa, delilleri varsa –demokrasinin kendisi değil bu ama- demokrasi açısından önemli bir adım görülebilir. Ama önemli olan vesayet ilişkileri ve onları düzenleyen kurumların bulunması. Devlet 82 anayasasında bunun üzerine kurulmuş. Bunları tartışmadan, bunları ellemeden halk üzerindeki vesayeti kaldırmazsınız.”

On5yirmi5.com