Rus Çarı I.Nikola döneminde Rus dış politikasına damga vuran en önemli olaylardan bir diğeri ise 1853’te patlak veren Kırım savaşıdır. 1850’lerde III.Napolyon Fransa’da imparatorluk makamına geldi. III.Napolyon Fransa’da iktidarı ele almasına müteakiben ülkesini dış zaferler kazanmak suretiyle dünya siyasetinde önemli bir aktör haline getirmek istedi. Bu idealini gerçekleştirmek amacıyla din temelli bir siyaseti ön planda tuttu ve bu kapsamda Ortdokslara karşı Katoliklerin hamisi olduğunu iddia etti. Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden olan Kudüs oldukça büyük bir önem arz ediyordu. Çünkü bu şehirdeki yerler hem Müslümanlarca, hem Hristiyanlarca, hem Yahudilerce kutsal kabul ediliyordu. Durumun bu olmasından sebep pek çok imparatorluğun ilgisi ve dikkati Kudüs’ün üzerindeydi. 1530’lardan itibaren Fransa, Osmanlı’dan aldığı imtiyazlar sonucunda Katolikler, Ortodokslar karşısında oldukça avantajlı bir konum elde etmişti.
Ancak bu durum zaman içerisinde Katoliklerin karşısında ki Ortodoksların lehine döndü. Kutsal yerlerde Ortodokslar, Katoliklere nazaran daha çok imtiyaz sahibi oldu. Bu durum karşısında Katoliklerin hamisi konumunda bulunan Fransa çok narahat oldu. Katoliklerin eski imtiyazlarını istemesi ‘’Kutsal Yerler Sorununun’’ ortaya çıkmasına sebebiyet vermesine sebep oldu. Fransa Katolik hamiliği, Rusya Ortodoks hamiliği iddiasıyla bu meseleye dahil oldu ve bu iki ülke meselenin kendi lehlerinde çözümü için aralarında büyük bir rekabete girdi. Hristiyanlarca Hz.İsa’nın doğum yeri olduğuna inanılan Beytüllahim Kilisesi’nde gerçekleşen bir olay bu sorunun daha da derinleşmesini sağladı. 1847’de bu kilisede bulunan gümüş yıldızı kayboldu ve bu olay sonrasında Ortodokslar ve Katolikler karşılıklı olarak birbirlerini suçladılar. Bu olay iki taraf arasında ki gerilimi tırmandırmakla beraber 1853’te gerçekleşecek Kırım savaşına giden yolda atılan ilk adım oldu.
Bu olaydan sonra Rusya ve Fransa, Osmanlı’ya yönelik tahakkümlerini arttırdılar. Buna göre Fransa Katolikler lehine daha çok imtiyaz, Rusya ise 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca anlaşmasına bağlı kalınmasını istedi. Osmanlı bu ahvalde Rusya ile ters düşmeyi ve sorunun daha fazla büyümesini asla istemiyordu. Kendisi açısından risk arz eden bu durumları önleme adına Osmanlı hükümeti, tüm mezheplerin temsil edildiği bir komisyon kurmaya karar verdi. Bu şekilde tarafların istek ve sorunları ortaya çıkmış olup bunlara bir çözüm aranabileceği ümit edildi. Ancak ne Katolikler bunu kabul etti, ne de Ortodokslar. Bu gelişmeden sonra bu kez Osmanlı, Müslümanlardan müteşekkil bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonda ki görüşmelerin sonucunda beş maddelik bir manifesto yayınladı. Bu manifestoya göre eski imtiyazlar devam ettirilecek, Kamame Kilisesi, Hz.Meryem’in mezarı, Beytüllahim Kilisesi tüm grupların ortak kullanımına sunulması kararlaştırıldı. Ancak bu kez Rusya ve Fransa bu manifestoyu kabul etmedi. Bu gelişmeden sonra Sadrazam Mustafa Reşit Paşa azledildi ve İstanbul’daki Fransız elçisi geri çağrıldı.
Büyüyen kriz ortamında İmparator I.Nikola, Bahriye Nazırı Mençikov’u sorunun görüşülmesi adına Osmanlı’ya gönderdi. Mençikov, Kudüs’teki kutsal mekanlar hususunda Ortodoksların taleplerinin kabul edilmesini ve Fener Rum Patrikhanesi’ne yeni imtiyazlar tanınmasını talep etti. Osmanlı açısından bu talepler kabul edilemez bulunmakla birlikte, Fransa ile yapılan anlaşmalara aykırı bulundu. Osmanlı, Rusya’nın kendisine yönelik tahakkümünü İngiltere ve Fransa’ya bildirdi.
Bununla birlikte Osmanlı hükümeti, İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale’ye gelmesini istedi. İngiltere o an için donanma göndermedi ancak Fransa ivedilikle donanmasını Çanakkale’ye gönderdi. Takip eden süreçte iki ülkenin elçileri ivedilikle Osmanlı’ya geldi. İngiliz Büyükelçisi Lord Straford Canning Osmanlı’ya, Rusya’nın tekliflerinin hemen reddedilmemesini ve Rusya ile diplomasiye devam edilmesini önerdi. Fransız Büyükelçisi De La Cour, Rusya temsilcisi Mençikov ile iletişime geçerek müzakerelerin yeniden başlamasını sağladı.
Osmanlı, Rusya ve Fransa’nın arasında gerçekleşen müzakereler sonucunda geçici bir anlaşma sağlandıysa da bu durum meselenin nihai çözümü anlamına gelmedi. 5 Mayıs 1853’te Mençikov yeni bir ultimatom yayınladı. Bu ültimatom Osmanlı’daki Rum kiliselerinin Rus kilisesine dönüştürülmesi ve Ortodoks Hrıstiyanları için Rusya himayesini talep etti. Osmanlı bu ültimatomuda İngiltere ve Fransa’ya bildirdi. Bu ültimatomun müştereken yeniden müzakere edilmesi karara bağlandı. Ancak Rusya bundan hiç memnun olmadı ve savaş hazırlıklarına başladı. 19 Mayıs 1853’te Osmanlı, Rusya’ya karşı bir ültimatom yayınlayarak taleplerinin reddedildiğini bildirdi. Mençikov İstanbul’dan ayrılmak üzereyken İstanbul’daki yabancı devletlerin elçileri son bir kez müzakere edip sorunu çözmeye çalıştılarsa da bu bu çaba sonuçsuz kaldı. 21 Mayıs 1853’te Rus elçisi İstanbul’u terk etti. Bu sıcak gelişme üzerine artık Rusya ile savaş kaçınılmaz bir hâl aldı.
6 Haziran 1853’te I.Nikola tarafından hazırlanan ve Osmanlı ile Rusya arasında ki siyasi ilişkilerin kesildiğini bildiren bir mektup Rus görevlilerce Osmanlı hükümetine ulaştırıldı. Bu mektubun geldiği esnada Osmanlı Anadolu ve Rumeli’de kara ordularını güçlendirip, Mısır’dan yeni savaş gemileri getirmekle meşgul oldu. Temmuz 1853’te Rus ordusu Mareşal Gorçakov komutasında Bükreş’e girdi. Ancak Rusya bu harekatın bir savaş değil Osmanlı’nın Ortodokslara haklarını iade etmesini sağlama adına bir girişim olduğunu ifade etti. Rusya’nın girmiş olduğu bu savaşı Fransa ve İngiltere kendi çıkarları açısından büyük bir tehdit olarak kabul etti. Avusturya ise bu savaşın Avrupa açısından yıkımla sonuçlanmaması ve barışın tesisi için Viyana’da bir konferans düzenledi.
Viyana’da düzenlenen bu konferansta Osmanlı ve Rusya’ya nota verildi. İmparator I.Nikola bu notayı üzerinde bir değişiklik yapılmaması şartıyla kabul edeceğini bildirdi. Osmanlı ise bu notayı başkent İstanbul’da incelemeyi istediğini duyurdu. Çünkü bu notada Osmanlı’daki Ortodoks Hrıstiyanların Rusya tarafından himaye edildiği ve yine Ortodoksların haklarının Rusya tarafından korunduğu belirtilmekteydi. Notada belirtilen bu husus Osmanlı tarafından kabul edilemezdi. Çünkü Rusya dünya siyasi arenasına çıkmazdan çok önce ki zamanlarda da Ortodoksların hakları Osmanlı tarafından korunmaktaydı.
Osmanlı İmparatorluğu bu notayı kabul etmedi ve Rusya’ya savaş ilan etti. Akabinde Rusya’ya savaş ilan edildiği büyük devletlerle bildirildi. Bu savaşla İngiltere ve Fransa’da Osmanlı, muazzam bir kamuoyu desteğine sahip oldu. Avrupa’nın muhtelif yerlerinde Osmanlı’nın Rusya karşısında hak mücadelesi verip Katoliklerin haklarını koruduğu hususunda yazılar yayınlandı. Osmanlı başkentinde de savaşın lehine gösteriler düzenlendi.
Tüm bunlar olurken Serasker Ömer Paşa 133 bin askerden müteşekkil ordusu ile Tuna boylarına gönderildi. Buna paralel olarak Abdülkerim Nadir Paşa komutasında bir ordu Kafkaslara gönderildi. Buna mukabil Rusya’da Kafkaslara 160 bin asker gönderdi. Serasker Ömer Paşa, Tuna boylarında ki 150 bin kişilik Rus ordusunun komutanı Gorçakov’a Eflak ve Boğdan’dan çekilmesi gerektiğini bildirdi. Ancak Gorçakov tarafından bu teklif reddedildi. Bunun üzerine Tuna bölgesinde ki Osmanlı ve Rus orduları arasında muharebe başladı. Bu muharebenin sonucunda Osmanlı orduları Küçük Eflak’ı Rusya’dan geri aldı. Diğer taraftan Kafkaslarda ki Osmanlı ordusu da Rusya’ya karşı taaruza geçti. Ancak Kafkaslarda ki Osmanlı orduları Rusya karşısında başarısız oldu ve Arpaçay’a kadar çekilmek zorunda kaldı. 1854 yılında savaş sürerken Osmanlı ordusu Tuna boyunda ki Çatana’da Ferik Ahmed Nazır Paşa komutasında ki Osmanlı ordusu Rus ordusunu bozguna uğrattı. Rus ordusu bozguna uğradıysa da savaşmaktan vazgeçmeyerek Osmanlı ordularının Bulgaristan’a kadar çekilmelerini sağlayacak yeni bir karşı saldırı başlattı. Ancak bu karşı saldırı da başarısız oldu. Tüm bu başarısızlıklar üzerine I.Nikola, Gorçakov’u görevinden aldı ve yerine Mareşal Paskieviç’i atadı.
Durumlar bu iken Osmanlı, Fransa aracılığıyla I.Nikola’ya barış teklifinde bulundu. Ancak Rusya, Osmanlı karşısında mağlup bir durumda olduğu için bu teklif I.Nikola tarafından kabul edilmedi. I.Nikola bu teklifi kabul etmemiş olmakla beraber Fransa ve İngiltere’nin Müslüman Osmanlı ile işbirliği yaptığı için Hristiyanlığa ihanet ettiğine dair bir bildiri yayınladı.
Savaşın devam ettiği esnada Osmanlı donanmasına ait bir gemi filosu Batum’daki Osmanlı birliklerine erzak ve mühimmat götürmek için yola çıktı. Bu filo Rus donanmasının karakol gemileri tarafından takibe alındı. Rus karakol gemileri bu filonun kendisine karşı koyacak güçte olmayacağını anlayınca Sivastopol’dan yardım talep etti. Filo Kasım 1853’te Sinop’ta demirledi. Filonun demirlediği gün hava oldukça sisliydi. Bunu fırsat bilen Rus gemileri Sinop’a yaklaşarak filoyu ateş altına aldı. Filonun askerleri karşılık verdiyse de Rus tarafı her bakımdan daha üstün ve avantajlıydı. Burada ki muharebe de Osmanlı filosu tahrip edildi ve şehri korumak amacıyla yerleştirilen bataryaların neredeyse tamamı yok edildi. Bu muharebe savaşın gidişatının Rusya’nın lehine değişmesine sebebiyet verdi.
Rus donanmasının yapmış olduğu bu eylem İngiltere ve Fransa donanmaları İstanbuldayken gerçekleştirildi. Bundan dolayı bu eylem İngiltere ve Fransa’ya meydan okuma anlamına geliyordu. Sinop’ta gerçekleşen bu saldırı üzerine Avrupa’daki diplomatik girişimler arttırıldı. Osmanlı isteklerini Viyana’daki büyük devletlerin elçileri vasıtasıyla Rusya’ya bildirdi. Buna göre Osmanlı, Rusya’dan Eflak ve Boğdan’ı boşaltmasını talep etti. Rusların bunu yapmasına karşılık Osmanlı’da Ortodoks Hristiyan tebaasına yeni hak ve imtiyazlar tanımayı kabul etti. Ancak I.Nikola bunu kabul etmemekle kalmayıp, ordusuna Tuna nehrinin daha aşağılarına inmeyi emretti. Bu gelişme üzerine İngiltere ve Fransa sessiz kalmadı ve Ocak 1854’te İstanbul’da demirli donanmasını Karadenize çıkardı. İki devlet Rusya’dan askerlerini Prut Nehri’nin gerisine çekmesini talep etti ve bunun gerçekleşmemesi halinde Odessa’da demirli Rus donanmasına karşı hareketi geçileceği bildirildi. İngiltere ve Fransa ne kadar kararlı bir tavır sergilemiş olsa da bu tavrın Rusya üzerinde caydırıcı bir etkisi olmadı. Buna paralel olarak Rusya bu eyleme İngiltere ve Fransa’daki büyükelçilerini çekerek yanıt verdi. Yine İngiltere ve Fransa, Rusya’dan Eflak ve Boğdan bölgesinden çekilmesini talep etti.
Ancak bu hususta da Rusya’dan müspet bir cevap gelmedi. Bu gelişme üzerine 27 Mart 1854’te İngiltere ve Fransa, Osmanlı’nın yanında savaşa girdiğini açıkladı. Nisan ayında Avusturya, Prusya, İngiltere ve Fransa’nın elçileri Viyana’da bir konferans düzenledi. Bu konferansta büyük devletlerce İngiltere ve Fransa tarafından Rusya’ya verilen nota kabul edildi. Bu notada Osmanlı’nın toprak bütünlüğü ve Avrupa dengesi içerisinde daha sağlıklı bir şekilde yer alması gerektiği savunuldu. İlerleyen günlerde İngiltere ve Fransa, Osmanlı ile ittifak anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile iki devlet kara orduları ile Osmanlı’yı desteklemeyi taahhüt ediyordu.
Haziran 1854’e gelindiğinde Balkan cephesinde işler Osmanlı açısından oldukça iyi gidiyordu. Serasker Ömer Paşa, Silistre’de Rus ordusunu mağlup etti. Bu mağlubiyet üzerine Rus ordusu, Tuna nehrinin kuzeyine çekilmek zorunda kaldı. Ancak buna karşın aynı başarılar Kafkaslarda gösterilememiş olup, Doğubeyazıt Rus orduları tarafından işgal edildi.
Savaşın devam ettiği günlerde Avusturya tarafından Rusya’ya karşı sert bir ültimatom yayınlandı. Bu ültimatomda Rusya’nın ivedilikle Eflak ve Boğdan’dan çekilmesinin gerektiği ve yine Rusya’nın Balkanlarda ilerleyip gerçekleştireceği yeni işgallerin Avusturya tarafından tarafından savaş sebebi sayılacağı belirtiliyordu. Girilen savaş Rusya’yı çok müşkül bir duruma sokmuştu. Bu ahvalde Avusturya ile girilecek bir savaş yeni cephelerin açılması anlamına geliyordu ve bu durum Rusya’yı daha da zora sokacaktı. Bunlardan sebep Rusya, Avusturya ile savaşmayı göze alamayarak kendisine karşı yayınlanan ültimatomu kabul etmek zorunda kalarak, Eflak ve Boğdan’dan çekildi. Rusya’nın çekilmesine müteakiben 14 Haziran 1854’te Osmanlı ve Avusturya arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile Avusturya Eflak ve Boğdan’ı işgal ederek, bu bölgede tüm seyrüseferleri kontrol ettiğini ve bölgeden taraflardan kimsenin geçişine müsaade edilmeyeceğini bildirdi. Avusturya’nın bu hamlesi ile Rusya’nın Balkanlarda askeri harekat anlamında manevra sahası kısıtlandı. Rusya’nın Balkanlarda ki askeri harekat alanının kısıtlanması, büyük devletlerin bu ülkeyi nihai barışa zorlamak için attıkları ilk adım oldu. Bunun üzerinden fazla zaman geçmeden Rusya’yı nihai barışa zorlama adına ikinci ve en mühim adım İngiltere ve Fransa tarafından atıldı.
Nihai barış çabaları kapsamında İngiltere ve Fransa, Kırım üzerinden Rusya’ya karşı taaruza geçti ve 1853’te başlayıp, 1856’da sonlanacak savaşın en şiddetli kısmı bu taaruz ile başladı.(33) Bu taaruzu savaşın dönüm noktalarından birisi haline getiren en önemli husus, İngiltere ve Fransa’nın savaşa dahil olmasıyla bu savaşı Osmanlı ile Rusya arasında ki tek boyutlu bir savaş halinden çıkarıp çok boyutlu bir savaşa dönüştürmesidir. 20 Eylül 1854’te İngiltere ve Fransa 80 savaş gemisi, 267 nakliye gemisi, 30.000 Fransız, 21.000 İngilliz, 60.000 Osmanlı askerinden müteşekkil, İngiltere, Fransa, Osmanlı müşterek ordusunun çıkarmasıyla savaşın Kırım’daki bölümü fiilen başladı. Müşterek ordunun en temel amacı Kırım’daki Sivastopol şehrini ele geçirmekti. Kırım’a çıkarmanın gerçekleştiği gün müşterek ordu Alma’daki Rus kuvvetlerini yendi. Bu galibiyetten dolayı müşterek ordu avantajlı gibi görünse de bu durum fazla uzun sürmedi. Zira Rus ordusu, düşmanın eline geçmemesi için donanmasını batırmıştı. Bu durum şehrin deniz tarafının kapatılmasına sebebiyet verdi. Müşterek ordu bu kez Sivastopol’u karadan kuşatma girişimine başladı. Bu girişime İtalyan topraklarında kurulmuş olan Piyomente devleti de 15.000 kişiden müteşekkil askeri birlik ile müşterek orduya destek verdi. 1855 kışı boyunca Sivastopol kuşatması devam etti. Ancak savaş devam ederken 2 Mart 1855 I.Nikola vefat etti. Yerine oğlu II.Aleksandr geçti ve bir süre daha savaş devam etti. 10 Eylül 1855’te Müşterek ordu Sivastopol’a girdi. Sivastopol’a girildikten sonra şehirde tahribata uğradı. Serasker Ömer Paşa, Rus ordusunu Eupatori’de yenilgiye uğrattı. Bu yenilgiden sonra Rusya, savaşı devam ettirecek gücünün olmadığına ikna olarak barış girişimlerine başladı. İmparator II.Aleskandr ateşkes istedi. Aralık 1855’te bu istek üzerine müttefik devletler barış şartlarının ne olduğunu bildirdi. Bu şartlar Eflak ve Boğdan üzerinden Rus himayesinin kalkması, Tuna’nın ve ağzının serbestliği, Karadeniz’in tarafsız hale getirilmesi, Osmanlı sınırları içindeki Hristiyan ve Müslümanlara, Avrupa garantisi altında yeni haklar verilmesi şeklinde sıralanıyordu. İmparator II.Aleksandr bu şartları kabul etti ve 1856’da Paris’te barış görüşmeleri başladı.