İlişkileri geliştiren en büyük unsur, bölgenin gelecek vadeden ekonomik potansiyeli oldu. Halen Kuzey Irak’ta 1500’e yakın Türk şirketi faaliyet gösteriyor. Türkiye’nin bölgeyle ticaret hacmi yılda 8 milyar doları buldu, Kürt Yönetimi’nin ithalatının yüzde 80’ini Türkiye’den giden ürünler oluşturuyor.
Türkiye ayrıca 2010 yılında Erbil’de bir konsolosluk açtı.
Bölgenin tahmini 40 milyar varillik petrol rezervi ve zengin doğal gaz yatakları da, enerji koridoru olmayı amaçlayan Türkiye’nin iştahını kabarttı. Kürt yönetimi içinse Türkiye, küresel ekonomiye açılan kapı oldu.
Ancak, Türkiye’nin Kürt yönetimiyle doğrudan kurduğu bu yakınlık son dönemde Amerika’yı kaygılandırmaya başladı. Nitekim Türk şirketlerinin Erbil yönetimiyle imzaladığı son petrol anlaşmaları da Bağdat’ı kızdırmış durumda.
On yıl önce bu ilişkileri samimi bir şekilde teşvik eden Washington, şimdi bu sıcak bağların Bağdat’daki merkezi yönetim pahasına yürütülüyor olmasından, Irak’ı bölecek bir aşamaya gelmesinden ve Maliki hükümetini yalnızlaştırarak İran eksenine itmesinden kaygılanıyor.
Bölge uzmanı ve Lehigh Üniversitesi profesörlerinden Henri Barkey, bu kaygıları yersiz buluyor: “Burada bence Amerikan hükümeti hatalı davranıyor, Türk hükümeti doğru davranıyor. Irak-Kürt hükümetinin Türkiye’ye doğal gaz ve petrol ihraç edebilmesi gayet normal bir şey. Şu anda aslında Bağdat hükümeti bunu önlüyor. Bunu önlemesinin tek sebebi, Kürtler’in bağımsızlık isteyeceği düşüncesi. Biraz da Kürtler’in üzerinde kendi kontrollerini genişletmek istiyorlar. Halbuki Irak Kürdistanı’nın aslında Bağdat’la bağları oldukça güçlüdür. Çünkü Bağdat’tan 13 milyar dolar para alıyorlar. Bu Kuzey’den ihraç edilecek birkaç ton gazla ve petrolle değişecek bir şey değil. Burada Bağdat daha rahat davranmış olsaydı, bu kriz gelişmezdi. İşin ilginç tarafı Bağdat bir şekilde Kuzey Iraklı Kürtler’i itmekle meşgul, onları kazanmak için hiçbir şey yapmıyor.
Halbuki onları kazanmaya çalışsa, nasılsa bir federal ülke Irak şu anda. Bence Kürtler ayrılmak istemiyorlar. Kürtler de anlıyorlar, sırf bir ülkeye bağımlı olmak, mümkün olduğu kadar fazla çıkış noktaları olması. Denize kıyıları yok. Etrafındaki ülkelerin çoğu tarihsel açıdan düşmanca davrandı onlara. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar fazla ilişki içinde olmak istiyorlar. Onun için Irak’tan kopmak istemiyorlar. Ama Irak hükümeti kendileri hor görüp uzaklaştırıyor kendisinden. Ben Amerikan hükümetinin Irak’a daha fazla baskı yapmasını bekliyordum. Tam tersini yapıyorlar. Bu açıdan bence Türk hükümeti haklı, Amerikan hükümeti haksız.”
Merkezi Irak hükümeti özerk Kürt Yönetimi’nin tek yanlı yaptığı petrol ve doğal gaz anlaşmalarını yasadışı ve egemenliğinin ihlali olarak görüyor. Bunun yanı sıra Ankara’nın yakın zamana kadar PKK’yla mücadele amacıyla yürüttüğü Irak hava sahasındaki uçuşlar, Iraklı muhalefet liderleriyle yaptığı görüşmeler ve Türk yetkililerin Bağdat’a uğramadan doğrudan Kuzey Irak’ta yürüttüğü temaslar, iki ülke arasındaki gerginliği arttırdı. Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Ankara’yı içişlerine karışmakla suçladı.
Henri Barkey: “Ankara-Bağdat ilişkileri bir dereceye kadar bence Maliki’ye endeksli. Maliki’nin yerine kim gelecek? Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti herhalde daha sürecek. Halbuki Irak’taki değişim çok daha önemli olabilir. Irak’ın sorunu iç politika. Kendi Kürtleri, kendi Sünnileri’ne nasıl davranılması konusunda sorunlar yaşandığı için, başka bir lider, başka bir hükümet Irak’ta bu durumu değiştirebilir. Nitekim Türkiye onun için İyad Allavi’yi istiyordu. Türkiye haklı mıydı, değil miydi bilmiyorum, ama değişik bir liderin, değişik sonuçlar vereceğini tahmin ediyordu ki, o açıdan bence haklı çıktı. Maliki çok daha Sünni-Şii bölünmesine oynayan bir lider olarak çıktı. Şu anda Bağdat-Ankara ilişkileri bence çok zorlanacak. Bilhassa Suriye kötüleştikçe daha da zorlanacak.”
Ankara ve Bağdat ilişkileri özellikle 2011 sonunda Amerika’nın Irak’tan çekilmesinden sonra daha da geriledi. Çekilmeden bir gün sonra hakkında tutuklama kararı çıkarılan Sünni Devlet Başkan Yardımcısı Tarık el Haşimi’nin Türkiye’ye sığınması, ilişkilerin gerilmesinde önemli bir paya sahip. Öte yandan Irak’ın içinde yeniden baş gösteren mezhep çatışmaları da Maliki’yi zor durumda bıraktı. Mezhep çatışmalarının tırmanmasını dış mihraklara bağlayan Maliki, bazı demeçlerinde Türk hükümetini de ülkesinde mezhep ayrımcılığını körüklemekle suçladı.
Henri Barkey: “2011’de Başbakan Erdoğan Irak’a gittiği zaman yaptığı önemli hamlelerden biri de Necef’e gitmekti. Şii halkına bir açılımdı bu, kendisinin mezhepsel bir lider olmadığını gösteriyordu. Bundan bence çok gurur duyuyordu. Erdoğan’ı mezhepsel politika izlemeye zorlayan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat oldu. Maalesef Esat direndiği müddetçe, daha fazla kan gövdeyi götüreceğine göre, bu mezhepsel çatışma daha da büyüyecek ve Türkiye’nin daha mezhepsel bir tavır takınması çok mümkün. Bunun iç politikaya tesiri de var. Hükümetin buna dikkat etmesi gerekiyor.”
Amerikanın sesi