Müdürlüğümüz, Anadolu Platformu, Anadolu Öğrenci Birliği, Eğitim-Bir-Sen, Aksa Eğitim ve Dayanışma Vakfı, Eyüp Belediyesi, Fatih Belediyesi, Ensar Vakfı ve Bilim Koleji’yle birlikte düzenlenen ‘’Yeni Dönem, Yeni Öğretmen, Yeni Nesil’’ konulu 9. Öğretmen Sempozyumu 25‐26 Nisan tarihlerinde İstanbul’da Bilim Koleji Konferans Salonunda gerçekleştirildi.
Türkiye’nin değişik illerinden gelen 700 kişiden oluşan gönüllü eğitimcilerimiz, iki gün boyunca İstanbul’da bir araya gelerek ve eğitimde Yeni Türkiye’yi geleceğe taşıyacak yeni dönemi, yeni öğretmen profilini ve yeni nesli konuştu.
Programın ilk oturumu İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız´ın selamlama konuşmasıyla başladı. Özel Öğretim Kurumları Müdürü Ömer Faruk Yelkenci´nin moderatörlüğünü yaptığı, “Yeni Dönem” başlıklı birinci oturumda ilk olarak Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman Doğan konuştu. Doğan, “Cumhuriyetten Günümüze Eğitimi Serencamı” başlıklı konuşmasında şu açıklamalarda bulundu.
Programın “Yeni Öğretmen” başlıklı ikinci oturumu İstanbul İl Milli Eğitim Müdürümüz Dr. Muammer Yıldız´ın moderatörlüğünde başladı. Yıldız, çocukların ve gençlerin teknolojiyi ve sosyal medyayı, yetişkinlerden çok daha iyi kullandığını belirterek, “biz eğitimciler olarak çok zor bir döneme girdik” dedi. Yıldız, “Eğitiminden öğretiminden sorumlu olduğumuz çocuklarımız teknolojiyi bizden daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla bu konuda bizlere büyük görevler düşüyor. Özveriyle çalışan sizlerin şahsında tüm eğitimcilerimizi, öğretmenlerimizi tebrik ediyoruz, teşekkür ediyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Programda “Medeniyet Tasavvurunda Öğretmen ve Okulun Yeri” başlıklı bir konuşma yapan Esra Erdoğan Albayrak, şu açıklamalarda bulundu;
“İslam medeniyet tasavvurunda eğitimin amacı, insanı insan makamına taşımaktır. İnsan, çevre ve toplum üçgeninde medeniyet inşa edilir. Medeniyetten söz edebilmek için topluma ihtiyaç vardır. Nerede bir sosyal hayat varsa orada medeniyet mümkündür. Öğretmenlik peygamber mesleğidir. Zira Hz. Peygamber, ben insanlığa muallim olarak gönderildim, buyurmaktadır. Öğretmen, müderris, hoca… Ne dersek diyelim. Öğretmenin misyonu şahsiyet oluşturmaktır. Ruhu biçimlendirmek, zihniyet ve kimlik inşa etmektir. Eğitimin amacı öncelikle kişilik terbiyesidir.”
Nasıl bir okul? Nasıl bir öğretmen? Her iki soru da esasında temel bir başka soruya yönlendiriyor bizi- nasıl bir insan??
Aslında tarihsel olarak da okul ve öğretmen insana yüklenen misyon etrafında şekillenmiştir. Her medeniyet insana yüklediği varoluşsal anlam ve misyon çevresinde bir eğitim ve terbiye metodu geliştirmiş farklı modellemelere gitmiştir.
Dolayısıyla eğitim ile medeniyet arasında hep yakın bir ilişki olmuştur. Her medeniyet kendi ideal insanını yetiştirmek üzere bir eğitim sistemi inşa etmiştir. Sözgelimi Batı medeniyetinin ideal insan tanımı, rekabet edebilen, başarıya odaklı, bir hedefe kilitlenmiş, akıl merkezli bir profilken, Doğu medeniyetlerinde sabır, erdem, ahlak gibi manevi değerleri merkeze alan, hedeften çok yola odaklanmış bir insan tipi tasavvur edilmiştir. İslam medeniyetinde ise
Yaratıcısının yaratılmışların en şereflisi olarak tarif ettiği, yeryüzünde kendine halife olarak seçtiğini buyurduğu yüce bir emaneti yüklenmiş insan yetiştirmek için kurgulanmıştır eğitim…
Bu mantık içinde ögretmen bir yol gösterici, nasihat edici olmustur herseyden evvel… Öğretmen bütüncül biçimde talebesine yaklasan ve onu bir müşteri gibi degil insan olarak akıl- beden- ahlak üçlüsünü gözeterek dünya ve ahiret imtihanına hazirlayan kişi olarak görülmüştür.
İslam medeniyeti tasavvurunda ise eğitimin temel amacı insanı ihsan makamına çıkarmaktır. Her an Allah´ı görüyormuş gibi, Allah´ın tecelli eden tüm sıfatlarını okuma gayreti içinde olan bir hal lisanı hakimdir bu eğitim modelinde.
Bu makam tek başına bireyi baz almaz, bireyin toplumla ve çevreyle olan ilişkisini de düzenler. İnsan-çevre-toplum üçgeninde medeniyet inşa edilir. İbn Haldun´a göre medeniyetten sözedebilmek için toplum gereklidir. Nerede bir sosyal hayat varsa, orada medeniyet vardır. Medine´nin bir toplumsal sözleşme üzerine inşa edilmesinin esprisi de budur.
Oysa Batı için medeniyet, ilerlemeci tarih anlayışının dayattığı bir basamaklar silsilesidir. İlk basamağı ilkellik temsil eder. Nihai nokta ise bugün batının temsil ettiği liberal kapitalist sistemdir. ´Tarihin sonu´ tezi bu nedenle ortaya çıkmıştır. Batı kendi dışındaki dünyanın, yani doğunun nihai hedefinin batının bugün ulaştığı nokta olduğunu iddia eder. Bu tez zımnen, batı medeniyetinin ideal bir düzeni temsil ettiğini söyler. Batının medeniyet algısı içinde, teknoloji merkezi bir konumda yer alır. Sanayi devriminden bu yana tüm teknolojik gelişmeler batı zihniyetinin taşıyıcısı, ama aynı zamanda dönüştürücüsü olmuştur.
Oysa İslam medeniyeti şefkat, merhamet ve tüm bunların özünü oluşturan aşk medeniyetidir. Ve kaynağı ilahidir. Eğitimden, gündelik hayata herşey bu kaynaktan beslenir.
“Medeniyet tasavvurunda öğretmen ve okulun yeri” konusu da, bu çerçevede ele alınması gereken bir konudur. Daha spesifik olarak öğretmen ve okul meselesine odaklanacak olursak, biraz geleneksel eğitim tarihine gözatmak gerekir. Herşeyden önce okul konusu, fiziki mekan, müfredat ve içindeki hoca ve talebeden oluşan insan unsurunu birlikte düşünmemizi gerektirir. Medeniyetimiz içinde eğitimin tarihini Hz. Peygamber´den başlattığımızda, Peygamber mescidinin eğitimden ibadete ve hatta tüm sosyal karşılaşmalara mekan olduğunu görürüz. Tamamen olmasa da, medresenin camiden ayrı bir mekan halinde örgütlenmeye başlaması hicri 3.yy´dan itibarendir. Bu süreç zarfında İslam dünyasında eğitim-öğretim müstakil bir kurum olmak yerine mescidler, alimlerin evleri gibi yerlerde gerçekleştirilmiştir. ve eğitim için müstakil bir yapıya ihtiyaç duyulmamıştır.
İlk kurumsallaşmaların sünni dünyada biraz da Fatımi egemenliğindeki Mısır´da, Şiilerin propaganda merkezi olan darül-ilimlere tepki olarak gerçekleştiği görülür. Ve zamanla ´okumak´ anlamındaki, ´derese´ kökünden gelen medrese, yani ´ders okutulan yer´ler oluşmaya başlar. Medreselerin camiden ayrı resmi bir kurum olarak ortaya çıkışları 10.yy. Karahanlılar dönemine rastlar ve Selçuklular döneminde Nizamülmülk ile zirveye ulaşır. Osmanlı medreseleri ise İslam medeniyetinin en olgun eğitim kurumlarının örneklerini ortaya koyar.
Osmanlı medeniyet tarihinde genel olarak eğitim kurumları sıbyan mektepleri ve medreseler olarak iki türlü ele alınabilir. Sıbyan mekteplerinde çocuklara Kuran okuma, namaz kılma, dua etme, yazı yazma yanında hesap yapma, coğrafya ve tarih gibi temel bilgiler verilir. Medreselerde ise kelam, mantık, belagat, lügat, nahiv, hendese, hesap, heyet, felsefe, tarih, coğrafya yanında Kuran-ı Kerim, hadis, fıkıh gibi ilimler birlikte okutulmaktadır. Miftah medreselerinden sonra dereceleri ifade eden kırklı, hariç, dahil medreseler ardarda gelmekte, yüksek öğretimi ifade eden sahn-ı seman medreseleri en üstte bulunmaktadır.
Esra Erdoğan Albayrak´ın ardından Prof. Dr. Muhittin Ataman, “Toplumsal Duyarlılık ve Eğitimci”başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Ataman, “Eğer bir toparlanma sürecine gireceksek bu kesinlikle eğitimden, yüksek eğitim düzeyinden, üniversiteden başlamak zorunda” dedi. Ataman, insani yönden zayıf ancak eğitimli bireylerin “aydın cehaleti” tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını söyledi. Ataman, bu durumun modern eğitim kurumlarının bir sonucu olduğunun altını çizdi.
2. Oturumda Son olarak Yrd. Doç. Dr. Şeyma Altın “Öğretmenin Yeterliliği” konusunda sunumlarını gerçekleştirdi.
Program kapsamında çeşitli üniversitelerde görev yapan ve alanında uzman öğretim üyelerimiz ile eğitim konusunda sözü olan aydınlarımızın ve eğitimcilerimizin katıldığı sempozyum, panel, sunum, forum ve atölye çalışmaları şeklinde yapıldı.