“Rapor alma süreci bilimsel değil”

Çocuk Eğitimi
Gizem Gül’ün röportajı İlkokula bu yıl başlayacak 66 ayını dolduran çocukların kayıtları otomatik olarak yapıldı. Ancak 66-72 aylık çocuğu olan anne babalar, çocuklarını okula başlatıp başlatmam...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

İlkokula bu yıl başlayacak 66 ayını dolduran çocukların kayıtları otomatik olarak yapıldı. Ancak 66-72 aylık çocuğu olan anne babalar, çocuklarını okula başlatıp başlatmamakta kararsız. Bir kısım veli para ve hapis cezasına rağmen çocuklarını okula göndermeyecek, bir kısmı cezalardan çekindiği için istemeyerek de olsa çocuklarını gönderecek. Öte yandan çocuklarını okula gönderme konusunda olumlu düşünen veliler de var. Ancak onların da kafalarında bu konuya dair çokça soru işaretleri var. Biz de bu yıl ilk defa uygulanacak olan bu sistemi ve okul öncesi eğitim meselesini Uzman Pedagog Adem Güneş ile konuştuk.

66-72 aylık çocuğu olan bir anne ve baba çocuklarını okula gönderip göndermeme kararını nasıl vermeli?

Çocuk gelişimi uzmanlarının ortak kararı 66 aylık bir çocuğun ilkokula başlayacak okul olgunluğu olmadığı yönündedir. Okul olgunluğu derken güncel tartışmalarda yer alan ve çocuk doktorlarının yaptığı gibi, düz çizgi üzerinde yürütme veya kalem tutup yazı yazma becerisinden bahsetmiyoruz. Okul olgunluğu; sembol kullanabilme ve eşya ve olaylar arasında ilinti kurabilme özelliğinden bahsediyoruz.

Nasıl yani biraz açar mısınız?

Şöyle ki, örneğin 4-5 yaşındaki bir çocuk eline aldığı kalemi çok güzel kullanabiliyor olabilir. Ancak siz ona bir “ev” çiz dediğinizde çocuk kargacık burgacık bir şeyler yapar. “Bu nedir?” diye sorduğunuzda da size “bu bir ev” cevabını verebilir ki bu çok normal bir cevap. Çünkü bu yaştaki bir çocuk ev diye dışarıda gördüğü görüntüyü sembolleştireceğini bilmez, çocuk ancak hayalindeki şeyleri ev diye önündeki kağıda karalar… İşte bu okul olgunluğunun sembol kullanabilme özelliğinin bir parçasıdır veya bu yaştaki bir çocuğa matematikteki rakamları gösterdiğinizde ve bunları toplayarak bir işlem yaptığınızda çocuk sizin ne yaptığınıza anlam veremeyebilir.

Anlıyorum ama bunlar 5 yaş grubu çocuklarda eksik ise, çocuk bunları okulda tamamlayarak eğitimini alamaz mı?

Bu soru işte can alıcı bir sorudur. Zira bu yaş grubu çocuğa siz onun gündeminin dışında bir şey öğretmezsiniz. 5 yaş grubu çocuk ancak öğrenmek istediği şeyi merak gücü ile öğrenir.  Yoksa “gel sana şimdi sana harfleri ve rakamları öğreteceğim” diye onun ilgi alanının dışında bir şeyi öğretmeye çalışırsanız sorunlar yaşarsınız, çocuk tepki verir.

Ama biz biliyoruz ki, Avrupa’da birçok ülkede okula başlama yaşı 4-5 yaş civarında oluyor. O halde onlar nasıl başarıyor bu işi?

Sanırım Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanıldığı nokta da işte burası oldu. Zira geçenlerde Sayın Bakan bir açıklama yaptı ve “Dünya’da bu işi 4 yaşından itibaren yapan ülkeler varken neden bizim ülkemizde kıyametler koparılıyor” diye sitemde bulunup Hollanda’yı örnek verdi; “Hollanda’da çocuklar 4 yaşında ilkokula başlıyor” diye açıklamada bulundu. Bakan Bey’in Hollanda’dan örnek vermesi doğru bir tercihti, zira Hollanda eğitim sistemi dünya ülkelerinde bir motor güce ve bilimsel derinliğe sahiptir. Ancak, Sayın Bakan’ın eksik bilgilendirildiğini düşünüyorum. Zira Hollanda da çocuklar ilkokula 4 yaşından itibaren başlıyor gibi görünse de ilk iki yıl “Kleuterschool”a ismi ile anılıyor. Kleuterschool; “Çocukluk Dönemi Okulu” diyebiliriz. 1985 yılından bu yana uygulanan ve Flaman Modeli olan bu okul modeli Almanya’da, Amerika, Belçika’da ve Fransa tarafından da örnek alınmış ve uygulanıyor. Örneğin Fransa’da bu model École Maternelle’ olarak isim almıştır. Bu modelin özelliği şu; çocuk ilkokula 4 yaşında başlıyor ve ilkokulun birinci ve ikinci sınıflarını sosyal hayata hazırlık olarak geçiriyor. Bilişsel eğitim 3. sınıfta başlıyor.

Yani bizdeki ilkokul birinci sınıf Avrupa eğitim sistemine göre 3. sınıf mı oluyor?

Evet, öyle. Örneğin, benim kendi çocuklarım Hollanda’da 4. sınıfa giderken Türkiye’ye geldi ve Türkiye’deki denkliği ilkokul 2. sınıfa verildi. Yurtdışındaki büyükelçiliklerin eğitim ateşeliklerinden bu bilgiler edinilebilir.

Peki, bu arada Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’de bu yıl eğitime başlayacak olan çocukların ilk 6 ayını oyun grupları şeklinde geçireceğini söyledi…

Ancak burada şu fark var; okul öncesi öğrencilerine ilköğretim öğretmenleri görevlendiriliyor.

Tek fark bu mu?

Hayır tek fark bu değil. Bunun da ötesinde, çok önemli bir ayrıntı daha var ki, ülkemiz okul öncesinin trajedisidir… Ülkemizde okul öncesi kurumlarında maalesef modern eğitim sistemlerine ait hiçbir program uygulanmıyor.

“Eğitim modeli” derken neyi kast ediyorsunuz, Türkiye’de bir tek eğitim modeli var o da Milli Eğitim’in hazırladığı ortak müfredat mıdır?

Evet, ülkemizdeki okul öncesinin dünyadan kopukluğudur bu. Ülkemiz eğitim sistemi “müfredat merkezcidir” ve tek tip müfredat bütün ülke sathına zorunlu olarak uygulanıyor. Halbuki modern dünya “çocuk merkezli” eğitim modellerini uygulamaktadır. Müfredat merkezli eğitim modelleri artık çağımıza uygun değildir…

Kimi çocuğun matematik becerisi yüksektir, kimisinin görsel zekası…

Düşünün lütfen, Talim ve Terbiye Kurulu ortak bir müfredat hazırlıyor ve milyonlarca çocuktan bu ortak müfredata ayak uydurması bekleniyor. Bu çocuklara haksızlık değil midir? Zira her çocuğun gelişim süreci birbirinden farklıdır. 1982 yılında Howard Gardner insanların farklı zekâ türleri olduğunu ortaya koyarak eğitim sistemlerinin değişmesine neden oldu. Öyle ya, bazı çocuklar vardır ki, matematik becerisi yüksektir, bazı çocukların görsel zekası… Kimisinin müzik duyarlılığı varken kimisi lider olabilecek sosyal zekaya sahiptir… Siz şimdi bütün bunlara tepeden inme bir müfredat sunarsanız, Mevlana fıtratına sahip bir çocuğu ezer geçersiniz ya da Fatih fıtratında bir çocuğu kalabalıklar arasında göremezsiniz.

Batı’da eğitim "çocuk merkezli" 

İşte bu nedenle, batı dünyası eğitimini “müfredat merkezli” olmaktan çıkardı “çocuk merkezli” olmasını sağladı. Buna göre okullar Milli Eğitim’in belirlediği ana amaçlara ulaşmak için kendi eğitim modellerini kendileri seçme ve uygulama özgürlüklerine sahipler. Örneğin kimi okul “Montessori Eğitimi’ni uygularken, kimi okul “Waldof” eğitim sistemini, kimisi de Dalton veya Freinet modelini uyguluyor. Buna göre çocuklar bazı okullarda sanat becerisinin üzerinden yaşama hazırlarken, bazıları soyut kavramları somut eğitim araçlarına çevirmek sureti ile çocukla oyun oynar gibi eğitim faaliyetlerini yürütüyorlar. Böyle olunca, çocuk kendi doğasına uygun bir eğitim alarak “kendisi gibi olmanın” keyfi ile yaşama hazırlanıyor. İşte buna “çocuk merkezli” eğitim diyoruz ki, işte Batı’daki ilkokulun ilk iki yılı bu şekilde geçiyor. Ülkemizde maalesef henüz dünyanın en bildik ve bilimsel başarısı ortaya çıkmış eğitim modeli olan Montessori Eğitim Modeli dahi bilinmiyor.

Çocuğun zihnindeki okul ortamı ile gerçektekinden çok farklı

Bu arada başka bir soruya geçmek istiyorum, acaba çocukların bu konudaki kararı ne kadar dikkate alınmalı?

5 yaş grubu çocuk okula zaten gitmek ister ancak onun zihnindeki okul ortamı çok farklıdır. O oyun oynayıp zıplayacağı, canı sıkılınca eve geleceği, yani kurallarının kendisi tarafından belirlenen zevkli bir yer olarak hayal eder. Ancak gerçek böyle değildir, çocuk ilkokul trenine bindiğinde varış istasyonuna ancak 18-20 yaşında varıyor. Bu trenin bir ara istasyonlarda durağı yok, biraz duralım da nefes alayım, azıcık okula ara vereyim diye bir şey yok. Bütün bunları çocuklar bilmiyor. O yüzden veliler çocuğun henüz yaşamı tanımadığı bu dönemde onların çocuksu bir halde “ben okula gitmek istiyorum” sözünün gerçek yaşamdan kopuk olduğunu bilmeliler.

MEB’in böyle bir rapor yayınlaması hata

Milli Eğitim Bakanlığı 66-72 aylık çocukların gelişim özelliklerini yayınladı. 60-72 aylık çocuklardan beklenen ve olması gereken gelişimsel özellikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani bu listeyi ben de gördüm ve çok üzüldüm. Bu liste kendisini kendi tedavi etmeye çalışan bir kişinin internetten “şu hastalığın özellikleri şunlardır” listesi gibi olmuş. Bir kişi kendinde gördüğü belirtiler ile kendine bir hastalık teşhisi koyması doğru olur mu? Cilt kanserinin belirtisi ciltteki kızarıklıklardır yazısını okuyan birisi kendi sivilcelerini kanser sanıp korkuya düşmez mi? Tıpkı bunun gibi, okul olgunluğunu bir liste halinde yayınlaması da o derece yanlış olur. Okul olgunluğu bir uzmanlık bilgisi gerektirir. Bunun için çocuk psikologları ve pedagogları uzun süren uzmanlık eğitimi alıyorlar. Böylesi bir listeyi yayınlamak hata oldu.

Veliler sağlık kurumlarından çocuklarının fiziksel ya da zihinsel olarak yetersiz olduğuna dair alacakları raporla, birinci sınıf yerine anaokuluna gönderebilecekler. Bu rapor çocukları psikolojik yönden etkiler mi? Bir diğeri de bu durum öğrencilerin sicillerini işlenip, daha sonra onlar için olumsuz bir durum teşkil eder mi?

Maalesef bir başka hata da, çocukların okul olgunluğunu ölçmek ve değerlendirmek için “Çocuk Doktorları” ve “Psikiyatr”lar devreye sokuldu. Bunlar art arda gelen yanlışlar. Çünkü, çocuk doktorları psikolog değil ki, onu okul olgunluğunu ölçsün… Ki televizyonlarda gördük, hekim arkadaşlar çocukları düz çizgide yürütmek ve tek ayak üstünde durup durmadığını kontrol ederek okula hazır ya da değil diye raporlar yazmaya başladılar. Bu oldukça yanlış ve bilim dışıdır. Yüzbinlerce çocuğun böylesi bir rapor almaya zorunlu hale gelmesi de ülkemiz açısından sıkıcı bir süreç oldu. Bu konuda “çocuk psikoloğu” “Çocuk Gelişim Uzmanları” ve “Pedagog”lar ile işbirliği yapılmalı, hekimler ile aileler karşı karşıya getirilmemeli, Alınan bu raporların ileride bu çocuğun yaşamında hangi dönemde ortaya çıkacağını da henüz bilemiyoruz. Bundan on yıl sonra bu tartışmalar unutulduğunda bir çocuk lise çağlarına geldiğinde okul müdürünün eline “zihinsel yeterliliği geridir” diye bir rapora bakacak olsa, o çocuk için acaba ne düşünür? Bütün bunları şuan bilemiyoruz.

Sağlık kurumları tarafından çocukların 1. sınıfa başlayıp başlamaması gerektiğine karar verecek raporların istismar edilip doktorun görüşü doğrultusunda değil de, anne ve babanın isteği doğrultusunda verilmesi söz konusu olur mu?

Maalesef şuan süreç öyle işliyor. Çocuk doktorlarının “okul olgunluğu ölçme” yetkisi olmadığı halde bu çocuklar onlara havale edildiği için doktorlar aileleri dinleyerek tanı koyuyor veya rapor yazıyorlar. Bu bilimsel bir süreç değil, ailenin tepkiselliğinin çocuğa yansımasına doktorlar alet ediliyor.

Çocuklarını 1. sınıfa başlamak konusunda yeterli görmeyen anne babaların dikkate aldıkları bir konu da tuvalet eğitimi. 66 ayını dolduran bir çocuk tuvalet eğitimini kazanmış olur mu? Bu konuda anne ve babalar endişe etmekte haklı mı? Ayrıca okulların fiziki şartları bu yaştaki çocuklar için ne kadar uygun?

66 aylık bir çocuk normalde tuvalet alışkanlığını kazanmış olur ancak tuvalet hijyeni ve kişisel bakımı konusunda yetersizdir. Çocuklar tuvalete girdiklerinde genital temizliklerini kim yapacak? İlkokulun büyük çocukları ile aynı tuvaleti kullanırken tuvalet kenarlarındaki kirliliklerden kendilerini ne kadar koruyabilecekler? Bu sorular çözüm bekliyor maalesef…

66 aylık çocukların okula gönderilmesiyle ilgili olarak üst gelir grubundaki eğitimli kesimin göndermeme yönünde, orta ve alt gelir düzeyindeki ailelerin de okula gönderme yönünde bir eğiliminin olduğu görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Evet bunu bizler de gözlemliyoruz. Şuan yeni bir sistem deneniyor. İlkokul birinci sınıflarda yığılma olacak. Kimi çocuklar 60-70 kişilik sınıflara yerleştirilecek. Gündemi iyi takip eden veliler çocuklarının bu yıl okula başlamasını uygun bulmuyorlar ve “bekle gör” diye düşünüyorlar. Halbuki, gündemi ve uzmanları iyi takip edemeyen bir başka grup var ki maalesef onlar da bırakın 66 aylık çocuklarını okula yazdırmayı, yasa gereği veli iznine tabi olan 60 aylık çocukları bile okula vermek için okul yönetimlerine baskı yapıyorlar.

Eğitimin en önemli sac ayaklarından biri olan öğretmenlerin durumunu değerlendirirseniz neler söylersiniz? Eğitim kadrosunun da bu konuda çekinceleri olduğu biliniyor. Bu durum eğitimi nasıl etkiler? Ayrıca öğretmenleri 66 aylık çocukların eğitime başlaması noktasında yetkin görüyor musunuz?

Okul öncesi çağdaki bir çocuğun sınıf öğretmenleri tarafından eğitilmesini doğru bulmuyorum.

Son olarak söylemek istediğiniz veya mesajınız var mı?

Şunu söyleyebilirim ki, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ülkemiz için bir şanstır. Yılların hantal yapısına bürünmüş MEB’i radikal kararlar alamayacak olan bir bakanın düzeltmesi mümkün değildi. O yüzden kendisini takdir ediyor ve başarılı olması için dua ediyorum. Çünkü onun başarısı ülkemizin eğitim reformuna erişmesi demektir. Ancak burada bir husus dikkatlerden kaçıyor gibi geliyor bana. Sayın Bakan’a ve onun icraatlarına dönük “önyargılı” bir muhalif cephe var ve bakanlıkta ne yapılsa bu muhalif cephe birden harekete geçiyor ve oldukça gürültülü bir halde muhalefet yapıyor. Ancak bütün bunların yanı sıra, bir de hiçbir ön yargısı olmadan bakanlık icraatına yapıcı katkı sağlayan görüşler var ki, bunca gürültü arasında herkes aynı kefeye konuluyor. Bakanlık bu yapıcı katkı sağlayan görüşleri ayırt edebilmeli ve ülkemiz çocuklarına gelecek hazırlanmasında birikimi olan kişilerle irtibat halinde olunmalıdır. 

Çocukların okula başlama yaşı ne olmalı? haberini okumak için tıklayın!

On5yirmi5