Nahid Fıratlı kimdir?

Biyografi
1909 yılında Girit’te doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul’un Kandilli semtinde okudu. Erenköy Kız Lisesi mezunu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Öğre...
EMOJİLE

1909 yılında Girit’te doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul’un Kandilli semtinde okudu. Erenköy Kız Lisesi mezunu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi.

Öğretmenlik hayatına, Ankara Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak başladı. Öğretmenliğe, Edirne Lisesi ve Haydarpaşa Erkek Lisesi’nde devam etti.

İlk eşi, milli eğitim müfettişliği ve Devlet Güzel Sanatlar Müdürlüğü gibi görevlerde bulunan eğitimci Halil Vedat Fıratlı idi.

İlk eşinden ayrıldıktan sonra ikinci evliliğini (1955) yılında şair Arif Damar‘la yaptı. 

İki evlilik arasında Orhan Veli ile bir ilişki yaşadı. Onun şiirlerinin ilk okuyucusu oldu. Bu ilişki, 1950 yılında şairin ölümü ile son buldu. 

Yaprak dergisinin çıkmasında, maddi manevi katkıları oldu. Orhan Veli ölmeden önce içinde daha önce hiç yayınlamadığı şiirleri de bulunan iki şiir defterini “öldükten sonra yayınlaması ricası”yla kendisine teslim etti. 

Evi, ömrünün son günlerine kadar yazar ve şairlerin toplantı mekanı oldu. Edebiyatçılar, onun cuma sofralarında biraraya geldi.

Türk edebiyatında, Can Yücel, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas, Orhan Veli, Ece Ayhan, Turgut Uyar ve Cemal Süreyya gibi bir çok isimle kurduğu yakın dostluk ilişkileriyle tanınandı.

17 Mayıs 2002 tarihinde, 93 yaşında öldü. Feriköy Mezarlığı’na gömüldü. 

HAKKINDA YAZILANLAR

Şairlerin mıknatısı toprağa karıştı…
Radikal 21/05/2002 
SEYHAN ERÖZÇELİK

Nahid Fıratlı, 93 yaşındaydı.
Edebiyat öğretmeni, şairlerin dostu, Orhan Veli’nin hocası, esin kaynağı, sevgilisi, Arif Damar’ın eski eşi Nahid Fıratlı dün sessizce son yolculuğuna uğurlandı

İSTABUL – Nahid hanımı kaybettik. Artık yok. O ünlü cuma sofraları da yok. Cumartesi günleri baş başa verip kaynattığımız, dedikodu yaptığımız saatler de yok. Şimdi biz, nereye kadar varız? O bizim öğretmenimizdi. 

Yirmi yıl öncesine dönüyorum. 
Edip bey, İskender, ben, başkaları. Sofra hazırlanıyor. Hazırlıyoruz. Nahid hanımın yaramaz kızlarıyla beraber. İlk defa tanımışım. Hepimizi azarlardı. Hepimizin yeri belliydi: “Sen şuraya otur, sen de şuraya, buraya oturma, bilmemkim gelecek…” 

Yanındaki iki sandalyeyi, o gün kimlere misafirperverlik yapacaksa, onlara ayırırdı. Ben o sandalyelerde çok oturdum. Nilgün de oturdu. Mustafa da… Mustafa’yı çok haşlardı. Kızardı ama çok da severdi. Şimdi hiçbiri yok. Birbirlerine kavuştular. 

Ece’ye de kızardı. Ama Ece’yi çok severdi. Huysuz, hırçın olduğu için. Arif’e medeni bir bağlılığı vardı, saygılıydı. Arif de kibar olduğu için. 
Düşünüyorum da, huysuzları ve hırçınları, galiba, çok severdi. Yani hepimizi. Şairlik de zaten, nedir ki, huysuz ve hırçın olmaktan başka… 
Süreya onun evinde ağladı! 

Sofrasının zaman zaman suiistimal edildiği olmuştur. Yaşlı bir hanımın evinden bir saatte kalkıp gitmek gerekir değil mi! Şunu söylediğimi hatırlarım: “Hadi, gidin artık.” Giderlerdi. Ben, sofrayı toplardım. Sonra, oturur, kouşurduk. Sarhoş olduğumu ve sonradan hatırlamayacağımı bildiği 
için, bana her şeyi anlatırdı. Anlattı. 
Ertesi gün, “Ben bir şeyler biliyorum ama ne?” derdim kendi kendime. 

Cemal Süreya’yı ağlarken gördünüz mü? Ben gördüm. Nahid hanımın evinde. Ağlatmadık ki, kendisi ağladı, çocukluğunu hatırladı. 

Hiçbir öğrencisi Nahid hanımı yalnız bırakmadı. Bunlara, Can’ın ikizi Canan hanım dahil. Diyelim ki, bu zamanlar, cuma akşamlarının, cümbüşlü, hakikaten cümbüşlü, şarkılı, dedikodulu, o haftanın siyasi durumu, yeni çıkmış bir şiir.. ile dolu zamanları. 

Telefonu olmadı. Herhangi bir müzik aleti olmadı. Zaten, şarkıları bizler söylüyorduk. Zaten, randevuları, kim ne yapmışları, bizler iletiyorduk. Telefona gerek yoktu. Bir de, cumartesi günleri, rakı içmezken Ankara’nın iğde ağaçlarını konuşurduk. 

Bir de, bunlar var. Kütüphane gözlerimin önünde: Yılmaz Güney, Che Guevera resimleri… O zamanlar yetmiş yaşındaki bir hanımın evinde. 
Nahid hanım, ‘adam’ severdi. 
Dostlarını severdi. Aşklarını severdi. Arkalarında durdu. Mertti. 

Hepimizi besledi. Hepimizi sevdi. Toprağı bol olsun. Ruhu şad olsun. Ki olacaktır. Zaten, kavuştu aşkına. Hepimizin başı sağ olsun. Cumhuriyet, temel direklerinden birini kaybetti. 

Birçok şairin âşık olduğu kadın 

Sabahattin Ali’den Can Yücel’e, Cahit Sıtkı Tarancı’dan Edip Cansever’e ve kendisi için çok özel anlamı olan ‘garip’ Orhan Veli’ye kadar pek çok şairi kendisine âşık etmiş olan Nahid Fıratlı, 1909’da Girit’te dünyaya geldi. 

Dedesinin köşkünde özgür, hoşgörülü bir ortamda büyüyen Fıratlı, ilk ve ortaokulu Kandilli’de okudu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitiren ‘Nahidhanım’, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nnden mezun oldu. Öğretmen açığı yüzünden Ankara Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak başladığı öğretmenlik hayatı, sürgün edildiği Edirne Lisesi ve Haydarpaşa Lisesi’nde devam etti. İlk kocası Halil Vedat Fıratlı’dan ayrılan Nahid Fıratlı daha sonra Arif Damar’la evlendi. İlk eşinin soyadını kullanan Fıratlı, yaşamını Kurtuluş’taki evinde sürdürüyordu.- biyografi.net