‘F’ kalevye Kullananlar Muhafazakar mı?

İnternet
Pınar Öğünç’ün haberi   Okullarda ve kamu kurumlarında F klavye mecburiyeti konuşulurken sorduk: Bu hararetli tartışmanın temelinde ne var? Bir kuşak çatışması mı? Bir modernlik-muhafazak&a...
EMOJİLE

Pınar Öğünç’ün haberi

 

Okullarda ve kamu kurumlarında F klavye mecburiyeti konuşulurken sorduk: Bu hararetli tartışmanın temelinde ne var? Bir kuşak çatışması mı? Bir modernlik-muhafazakârlık çekişmesi mi? Bir ‘milli’ dava mı?

 

İnternette F’den Q’ya yahut tersi yöne klavye çevirmek üzerine malumat veren kaç site var inanamazsınız… Bir garanti daha verebilirim; kalabalık bir ortamda mevzuu açın. Tartışmanın harareti, herkesin sol üstteki harfine göre kullandığı klavye çeşidini rasyonalize etme gayreti, fanatizme varan tarafgirliği hayrete düşürecek sizi. “Ama F’yle (Hatta umumiyetle Ef olarak telaffuz edildiğinden Ef’le) daha hızlı yazılıyor”, “Tabii ki Q. Gittiğin yabancı bir ülkede ne olacak!”…

Çok bu topraklara özgü bir kamplaşma… Sonuçta F klavye, dünya genelinde Latin harflerini kullanarak özel olarak tasarlanmış dört klavyeden biri. Tasarlanırken Türkçe alfabe, harflerin kullanım sıklığına göre parmaklara paylaştırılmış. Diğer tarafta ise dünyanın büyükçe bir kısmıyla bizi buluşturan, seferi halde elinizi ayağınıza dolaştırmayan küresel bir gereç,

 

Q klavye var. Türkçe’nin sağdan sola mı, soldan sağa mı yazıldığından emin olmayan birtakım Batılı şuursuzlara anlatma derdi de yok. Bizzat yaşanmıştır.

 

Son 10 yılda yerel lezzet F klavyenin 100 kullanıcıdan sadece 10’unun tercihi olduğu, çıkartma yapıştırmak gibi iptidai yöntemlerden yana değilseniz hakiki bir F klavye temin etmenin müşkülatı açık. Konuyu tekrar gündeme getirense . AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem’in okullar dahil, tüm kamu kurumlarındaki bilgisayarlarda sadece F klavye kullanılmasına yönelik çalışma başlattıklarını açıklaması. 2011 yılında ansızın F klavyeyi mecbur kılmak ne kadar mantıklı, ne kadar lüzumlu? Neden bir mecburiyet elzem?

 

Bu sadece bir klavye meselesi mi?

 

Küçük bir yoklama yaptık, konuya dair fikrini merak ettiklerimize sorduk: Siz hangi klavyecilerdensiniz? Fanatik misiniz? Bu son kararı nasıl yorumluyorsunuz? Bu hararetli tartışmanın temelinde ne var? Bir kuşak çatışması mı? Bir modernlik-muhafazakârlık çekişmesi mi? Bir ‘milli’ dava mı?

 

Füruzan: ‘Sosyal yükleme yapmamalı’

Bence bu temelde bir alışkanlık meselesidir. F klavyeye alışanlar F’de yazar, Q klavyeye alışanlar Q’da… Bu kadar sosyal yüklemeler yapmamak gerekir. Eco ne diyor e-kitap için? “Haydi canım, kitap her zaman olacak” diyor. Tekerleğin bulunduğu zamandan beri her şeyin tekerlek üzerine, dönüş üzerine hesaplanması gibi bu da. Çok ayrı bir konu değil. Alışkanlıklar bazen sosyal yüklemelerden daha farklı sonuçlar çıkarabilir. Ben sadece bunu diyeceğim, hatta hangi klavyeyi kullandığımı bile söylemeyeceğim.

 

‘Bendeki sohbet kimsede yok’

 

Klavye sorunsalını konuşmak için akla gelen ilk isimlerden değil, tamam. Fakat Twitter âlemini keşfeden Melih Gökçek’in klavyesi başka bir biçimde son birkaç haftanın gündeminde. Haliyle milli meseleden bir miktar uzaklaştık da…

“Ben beş yaşında daktilo öğrenmeye başladım. Rahmetli babam avukattı, yazıhanesini o yaşta ben beklerdim, mübalağa etmiyorum. Beş yaşımda yazmaya başladım ben. On parmak değil de iki parmak yazarım; kendi kendime öyle öğrenmişim. Gazeteciyken de öyle devam ettim. Şimdi Q’ya geçmeye kalksam, bir-iki sene uğraşmam gerekir.

Zaten bilimsel olarak F klavyeyle daha hızlı yazılabileceği ortaya konuyor. Gerçekten bilimsel olarak böyleyse, dünya da F klavyeye dönüyorsa bizim de geçmemizde hiçbir mahsur yok. Benim çocuklarım Q kullanıyor ama eskiden Q yoktu, eski kuşak nereden bilsin?

Bu bir bilim konusu, çok fikir beyan etmeyi doğru bulmuyorum. Bana belediyecilik sorun. Ama Twitter mesaimde hızlı olmamda tabii ki klavyenin etkisi vardır. Süratli değilimdir, tuşlara bakmadan yazamam ama hiç de fena değilimdir. Bakın, Twitter anlatabilirim.

Benim hiç uyumadığımı düşünen var ama ben zaten hep 3’le 6 arasında uyurum. 12’ye kadar işlerimle meşgulüm, 12’yle 2 arasında da Twitter’dayım. Aslında bunu da erkene çekmek istiyorum, çünkü her saatin ayrı bir müdavim tipi var. 8’in, 9’un müdavimiyle, gece 1’in, 2’nin müdavimi aynı değil. Bak, 16 günde 24 bin takipçim olmuş. Bu ciddi bir rekordur. Hiç takip ettin mi bilmiyorum, bendeki sohbet kimsede yok. Resmen tatlı tatlı birbirimize giriyoruz. Artık alışıyorlar da bana, ilk girdiğimde hakaret eden, çok afedersiniz sövenler vardı. Şimdiye kadar sadece iki kişiyi blok ettim. Avukat bakıyor onlara. Senin rumuzun ne Twitter’da? Tweet atsana bana…”

 

Tanıl Bora: ‘Milliyetçi-muhafazakâr bir takıntı’

 

Açıkça F’ciyim. Daktilo neslindenim, o zamandan öyle alıştım. Fanatik sayılmam. Misafir olduğum Q klavyelerde, dilimi ağzımın ucuna kıstırıp tırıs tırıs gidebiliyorum. Ama F’de dörtnala koşarken tırısa niye razı olayım? Fanatik değil pragmatiğim.

Okul ve kamu (hele okul!) mecburiyetlerinin önemli bir kısmı gibi saçma. Diyelim çocuğun evindeki bilgisayar Q klavye, çocuk Q klavyede sosyalleşmiş, niye F’ye geçmeye zorlansın? Klavye değil işlev önemli. Çok dilli, çok klavyeli toplum!

Kuşak çatışması olduğunu sanmıyorum zira benim gibi ‘F kökenli’ nesilden birçokları bu arada Q’ya geçebildi. Milliyetçi-muhafazakâr bir kasılmanın burada belirleyici olduğunu düşünüyorum. ‘Medeniyet evrensel ama kültür milli’ formülünü mekanikleştirerek takıntı haline getiren anlayışın devamı… Erken Cumhuriyet döneminin muhafazakâr düşünürlerinden İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun ‘Türke Doğru’ adlı bir kitabı vardır. Her bir şeyin ‘Türk gibi’sinin peşine düşer o kitapta. Jestlerimiz, mimiklerimiz bile buna uymalıdır, ‘Türk gibi kımıldamak’ lazımdır mesela ona bakılırsa. Bu da böyle bir milliyetçi-muhafazakâr takıntı sanki. ‘Yerli ve milli klavye’ hassasiyeti… Dil duyarlılığını anlarım. Bilgisayar yazışmalarında ş’lerin, ğ’lerin araya kaynamasına ben de bozuluyorum, hatta harflerin şapkalarına ısrarla sahip çıkıyorum. Ama F klavyenin ‘yapısal olarak’ Türkçeye uygunluğu hakkında söylenenleri de hiç ikna edici bulmuyorum.

 

Necmiye Alpay: ‘Neyi Türk sayıyorlarsa ondan yana olanlar’

 

Ne derece bilimsel bilmiyorum, F klavyenin Türkçe alfabenin beynimizle, sinir sistemimizle ilişkisine daha uygun olduğuna dair bir tez var. Sinir bilim anladığım bir dal olmadığından tezin doğruluğundan emin değilim, ama dediklerinizin hepsi geçerli gibi geliyor bana. Bazı insanlar dil konusundaki bütün tartışmalarda milliyetçi, hatta şoven bir tavırla, neyi Türk sayıyorlarsa ondan yana duruyorlar. F klavye meselesi de öyle.

Ben F’yle başladım; 30-40 yıl olmuştur. Sonra bir iş yerimde F klaveye daktilo vermedikleri için Q’ya geçtim biraz gayret ederek. Çok uzun süredir sadece Q’yla yazıyorum; şimdi F’yle yazın deseniz, güçlük çekerim.

F klavyeye Ef klavye denmesi de bir o kadar ilginç. İngilizce ikinci dil olarak hayatımıza girdiğinden, NTV’yi, IBM’i de İngilizce telaffuz ediyoruz. Sadece Türkçe’nin değil, bütün dillerin İngilizceleşmesi gibi bir mesele var.

Bir yandan bu bir mücadele; bir yanı milliyetçilik, bir yanı sinir bilim, bir yanı hegemonya karşıtlığı… Dünyadaki hegemonyaya karşı bir tavır olarak güzel geliyor. Tabii sürdürülebilir kılmak önemli; bunun teknik olanaklarını sağlayabilecekler mi? Benim Q’ya geçtiğim sırada piyasada F klavye bulmak bir dertti. Sonra Q klavyelere Türkçe harfleri ekleyerek bir güzel önümüze koydular, pek itiraz edecek halimiz kalmadı. Piyasada yeteri kadar F klavye bulunursa fena olmayabilir.

Ama beni müthiş rahatsız eden bir yan da var. Olaya hegemonya karşıtlığı, anadil sevgisiyle değil, milliyetçi, şoven, hatta yabancı düşmanı bir gözle bakan pek çok kimse var. Biraz zorlarsanız F’ye dönersiniz, ama mesele başka. Belki de ikisini de ortalıkta tutmak lazım; hem ikisine de ihtiyaç var, hem de çokkültürlülüğümüze bu yakışır.

 

Radikal