Enes Günaslan: Sistemden Çıkın

İnternet
WhatsApp’ın kullanıcı sözleşmesi, gündemi bir süre işgal etmişti. Bir savunma hattı oluşturma adına küçük bir farkındalık yaratmış olabilir. Yerli yazılımlara yönelik iyimser göçler elbette sevindiric...
EMOJİLE

WhatsApp’ın kullanıcı sözleşmesi, gündemi bir süre işgal etmişti. Bir savunma hattı oluşturma adına küçük bir farkındalık yaratmış olabilir. Yerli yazılımlara yönelik iyimser göçler elbette sevindirici ama işin esasına yönelik yaklaşımlar her zamanki gibi ıskalanıyor. Bilgi çağından dezenformasyon çağına geçişin teknik ve trajik hikayesine odaklanmamız gerekiyor.  Bu yazıyı kaleme almaya sebep aslında bu odaklanmaya yardımcı olabilecek bir belgesel film. 2020 Netflix yapımı Sosyal İkilem (The Social Dilemma). Yazının mahiyetini bir çeşit film analizi olarak kabul edebilirsiniz. Söz konusu olan sıkı bir senaryo diliyle yazılmış güçlü bir yapım. Bu belgeselde, sosyal ağların insanlar üzerindeki tehlikeli etkileri, kendi yaratımları konusunda uyarılarda bulunan teknoloji uzmanlarının eşliğinde ele alınıyor. Belgesel ünlü tragedya yazarı Sofokles’in “Ölümlerin hayatına giren tüm büyük olaylar beraberinde lanet getirir” sözüne atıfla başlıyor. Bir ekşi sözlük yorumcusunun ifadesine göre Netflix’in sosyal medyayı kazığa oturtan tek belgeseli. Belgeselin merkezinde 1985 doğumlu eski bir Google çalışanı var. Tristan Harris. Stanford mezunu. Teknoloji etiği uzmanı. Daha önce Google’de Tasarım Etiği Mühendisi olarak çalışmış. (Center For Humane Technology / İnsancıl Teknoloji Merkezi)’nin kurucusu. Bu merkezin çalışmalarını sitesi üzerinden inceleyin Sosyal Medya olgusu üzerinde esaslı işler yaptıkları şüphesiz.

Yapımda birçok konuda birtakım soruların yanıtları aranıyor. Akıl sağlığı ile sosyal medya kullanımı arasında nasıl bir bağlantı var? 10-14 yaş aralığındaki herhangi bir genç neden telefonundan TikTok uygulamasını asla silmek istemiyor? Gençler neden filtreli fotoğraflardaki gibi görünmek için estetik istiyorlar? Sahte haberler çağında bir salgınla başa çıkmanın yolu nedir? Daha birçok soru.

Teknoloji endüstrisi söz konusu olduğunda mizahi boyutu olan şu sözün altını biraz daha kalın çizmemiz gerekiyor: Ürün için bir ücret ödemiyorsa ürün sensin. (If you’re not paying for the product, then you are the product.) Malum teknoloji devleri dikkatimiz için inanılmaz bir rekabet halindeler. Dikkatimizi ürün olarak reklam verenlere satıyorlar.  Asıl istenen, davranışlarımızdaki ve bakış açımızdaki aşamalı hafif ve belli belirsiz değişim.  Asıl ürün bu. Para kazanabilecekleri tek yer burası. Rezervlerindeki verilerle şirketlerin hayallerini cezbediyorlar. Şirketlere bir reklam verdiklerinde, reklamın işe yarayacağını dair garanti veriyorlar. Onların işi bu. Kesinlik satıyorlar.

Öncelikle bu işte başarılı olabilmek için muhteşem öngörülerine sahip olmalısınız.  Muhteşem öngörülere sahip olabilmeniz için elinizde çok veri olmalıdır.  Pek çok insan buna gözetim kapitalizmi diyor. Bu süreç internet ve teknoloji şirketlerini insanlık tarihinin en zengin şirketleri haline getirdi.  Tam olarak hangi görsele baktığımız kaydediliyor.  Ama asıl önemli olan ne kadar süre baktığımızda.  İçe dönük bir insan mısınız yoksa dışa dönük biri misiniz?  Kişilik tipiniz nedir? Gece geç saatlerde ne yapıyorsunuz? Hepsini biliyorlar.

Pek çok insan verilerimizin satıldığını düşünüyor.  Facebook gibi devasa şirketlerin verileri satarak elinden çıkarması ticari açıdan şirketin yararına olmaz.  Peki ne yapıyorlar bu verileri?  Hareketlerimizi öngören modeller oluşturuyorlar.  En iyi modele sahip olan kazanıyor.  Bu modellerle kişinin yapabileceği şeyleri öngörebiliyorlar ve reklamın dozunu ona göre belirliyorsunuz.  Yani sizi hangi tür duyguların tetikleyebileceğini ön görebiliyorlar. Bütün şirketler de bu düzeyde bir kesinlik var.

Belgesel, bu teknoloji şirketlerinin 3 temel esas üzerine çalıştığını vurguluyor.  Birincisi ekran sürenizi artırma.  İkincisi büyüme hedefi, yani kullanıcı sayısını artırma.  Üçüncüsü ise mikro reklam hedeflerini gerçekleştirme.    Bu dünyada ne zaman iki kişi çevrimiçi bağlantı yapsa,  bunun finansını sağlayan üçüncü bir kişi var.  Bu üçüncü kişinin diğer iki insanı manipüle etmesi için ücret ödemesi gerek.  Yani dünya çapında iletişim denilen şey aslında bu manipülasyon sisteminden oluşuyor.  Anahtar kelime bu noktada aldatmadır.

İnsan zihninin nasıl çalıştığını ilk olarak anlayanlar sihirbazlardır.  İlk nörologlar ve psikologlar onlardır aslında.  Onlar zihnimizin farkında olmadığımız bir kısmına odaklanırlar.  Çok üst düzey zekaya sahip insanlar bile zihinlerinin savunmasızlığını sihirbazlar kadar bilemezler.  Bu ayrı bir disiplindir.  Bu şirketler ikna teknolojisi laboratuvarları kurarak personellerine bunları öğretiyorlar. Mesela parmağınızla ekranın üstünde aşağıya doğru indirip ekranı tazelediğinizde en üstte yeni bir şey olur. Buna psikolojide aralıklı olumlu pekiştirme denir.  Lasvegas’taki kumar makineleri gibi çalışır.  Bu rastlantısal bir durum değildir.  Bu bir tasarım tekniğidir.

Kimse bisiklet icat edildiğinde sinirlenmişti. Kimse bundan şikayet etmemişti.  Aman Allah’ım, bu bisiklet insanları çocuklarımdan uzaklaştırıyor, demokrasiyi etkiliyor, insanları manipüle ediyor falan demiyordu.  Eğer bir şey araç ise, olgunca olduğu yerde sabırla bekler.  Bir şey araç değil ise sizden talepleri olur.  Sosyal medya bir köşede kullanılmayı bekleyen bir araç değil.  Kendine ait hedefleri var ve bu hedeflere ulaşmak için psikolojinizi size karşı kullanabilen argümanlara sahiptir.

Bizler kişi listemizdeki on bin kişinin beğeni algısı düzeyine hitap edebilecek bir yapıda yaratılmadık.  Bu mümkün değil.  Ama bunun yol açtığı bir krizin acısını yaşıyoruz.  Kısa süreli ödüller, kalpler, emojiler ve şekillerle ödüllendirilebiliyoruz. Ve bunları gerçekle bağdaştırabiliyoruz.  Aslında bu sahte ve kırılgan bir popülerlik. Kısa süreli.  Bu sizi öncesinden daha terk edilmiş ve boş hissettiriyor. Çünkü sonrasında sizi o korkunç döngüye sokuyor. Şimdi ne yapmalıyım? Bana tekrar lazım diyorsunuz. Bunun iki milyar insan tarafından yaşandığını düşünsenize!

Teknoloji endüstrisinin oluşturduğu bu inanılmaz sarsıntıyı en  fazla 1996 sonrası genç kuşak yani Z kuşağı diye adlandırılan kesim çok daha bariz hissediyor. Sonrası nesilde çok farklı değil. Çok kırılganlar.  Riske girme oranları çok düşük. Çok kaygılı ve depresifler. Yanlızlık katsayıları çok yüksek. Mesela biriyle herhangi bir romantik ilişkiye başlama oranları bile hızla düşüyor. Bunlar sosyal medya ile ortaokulda tanıştılar. Kendilerini gerçek dışı güzellik standartları ile karşılaştırarak acı çekiyorlar. Mesela Can Yaman adlı oyuncunun fiziği ve yakışıklılığı sayesinde bir dizide bölüm başına binlerce euro alıyor olması gençleri kahredebiliyor.

Meselenin bağımlılık boyutu hakkında da belgeselde iyi doneler var. İnsanların bağımlı olma ve etki altına alınma yetileri üzerinde oynayan yöntemler daha önce de vardı.  Ama maalesef ki artık akıllı telefonlar anne babalar tarafından dijital bir emzik olarak kullanılıyor.

Artık yeni bir düzey var. Yeni bir aşama var. Bu tanık olduğumuz yeni bir aşama. Kabaca söylemek gerekirse 1960’lardan bu yana teknolojide bilgiyi işleme gücü 1 trilyon kat arttı.  Bu algı katlanarak gelen bir teknoloji ile destekleniyor. Sahip olduğumuz hiçbir şey bu orana yakın bir düzeyde artmadı.  Örneğin arabalar.  2 veya 3 kat hızlandı o kadar.  Belki de en önemlisi bu hız karşısında insan fizyolojisi ve beyinlerimiz hiç gelişmedi.  İnsanlarda fiziki ve zihinsel esaslı bir değişim olmadı. Olmayacakta.  Bir beynimiz var ve karşınızda bir ekran var.  Ekranın arkasında binlerce mühendis ve bilgisayar var. Kim kazanacak?

Yapay zeka dünyayı yok edecek dediğimizde aklımıza Terminatör yani Arnold Schwarzenegger geliyor.  İnsanların atladığı şey şu ki, yapay zeka zaten şu anda bugünün dünyasını yönetiyor. Algoritmalar, kodlara gömülü olan fikirlerdir. Bir tür hedef ve başarı için optimize edilir. Bilgisayara bir hedef durumu verirsiniz. Bu sonucu istiyorum dersiniz. Makina zamanla doğru gönderileri doğru sırada seçer. Milyonlarca veri girildiğinde bu karmaşadan sadece bilgisayarlar çıkabiliyor. Mark Zuckerberg (Facebook şirketinin sahibi) Amerikan mahkemeleri karşısında verdiği savunmada şöyle bir hedeften bahsediyor. Uzun vadede hizmetleri kullanan insanların modellerini bulan daha fazla yapay zeka aracı oluşturmak. Öyle zannediyorum bu şirketlerde bu sistemlerin nasıl çalıştığından anlayan sadece bir avuç insan var. Yani gidişata müdahale edecek insan yok denecek kadar az maalesef.

Şöyle düşünün.  2 milyar insan için 2 milyar ayrı gerçeklik ve olgular var. Yani iki milyar ayrı Truman Show var.  Facebook ve diğerleri tam da bunu yapıyor.  Sihirbazlar gösteri yaptığı topluluğun karşısında kart numaraları yaparlar. Size bir kart seçtirirler. Halbuki fark edemediğiniz şey kurulan düzendir.  Böylece siz istedikleri kartı seçersiniz.  Facebook’ta böyle çalışıyor. Facebook arkadaşlarınızı seçin, takip ettiğiniz bağlantıları seçin der. Ama bu bir saçmalıktır. Çünkü haber kaynağımızın kontrolü Facebook’tadır.  Şundan emin olabilirsiniz.  İnsanlar sizinle aynı bilgiyi görmüyorlar.  Herkes için ayrı bir gerçeklik sunumu yapılıyor. Sosyal medya bu.  Bu yüzden klasik haber kaynaklarına yeniden dönmemiz gerekiyor.  Bunu teknolojik bir gerilik olarak algılamamak gerek.  Yapılan araştırmalarda son 20 yılda hiç olmadığı kadar bölünme ve fikirsel kamplaşma yaşandığı ortaya çıkmaktadır.  Bu doğal bir parçalanmışlık olamaz. Kimliğimiz ve inandıklarımız konusunda kontrolü kaybediyoruz.  İnsanların hiçbir gerçeğe inanmadığı bir dünya düşünün. Tüm gıdası sosyal medya olan bir kitle gittikçe büyüyor. Mesele birbirlerini duymayan ve birbirlerini duymak istemeyen kitleler yaratmak.  Bunu farklı haber gerçeklikleri oluşturarak yapıyorlar. Eğer neyin gerçek olduğu konusunda hemfikir olmazsak mahvolacağız. Teknolojinin böyle bir kaygısı yok. Neyin doğru olduğu konusunda hemfikir olmazsak hiçbir sorunumuza çözüm bulamayız.

Teknolojinin varoluşsal bir tehdit olduğunu söylemek oldukça iddialı.  Asıl mesele, teknolojinin varoluşsal bir tehdit olması değil. Teknoloji toplumun kötü yönlerini ortaya çıkarma yetisine sahip. Teknoloji; kitlesel karmaşa, öfke, Yalnızlık, güvensizlik, yabancılık, daha fazla kutuplaşma, popülizm, dikkat dağınıklığı ve gerçek sorunlara odaklanma yetersizliği yaratıyorsa, bu toplum böyle olduğu içindir.  Toplum artık kendini iyileştirmekten aciz. Siz bu ürünleri kullanmıyor olsanız bile her şeyi etkiliyor. Bunlar birer dijital Frankenstein haline gelmiş durumdadır.

Söylediğimiz pek çok şey vahim bir kıyametin içerisindeymişiz izlenimi verebilir. Ama böyle değil.  Çünkü bu teknoloji şirketleri insanlığa kötülük etmek için yola çıkmadılar.  Asıl sorun iş modellerindeydi.  Mesela telefon şirketleri hakkımızda birçok bilgiye sahipler ve yanlış bir şeyler yapmamaları için bir sürü yasamız var.  Ama dijital yaşama ve gizliliğe dair neredeyse hiç yasamız yok.  Bu ABD’de de böyle.  Veri toplamayı ve işlemeyi vergilendirmemiz gerekiyor.  Bu şirketleri ellerindeki veri miktarına göre vergilendirebiliriz.  Bu onlara gezegendeki her veriyi toplamamaları için mali bir gerekçe oluşturur.

Mesela bir platform bir işi üstlendiğinde o işin sonuçlarını da üstlenmekle yükümlü tutulmalıdır.  Mesela çocuk eğlencelerini üstlendiğinde çocukların akıl sağlığını korumakla yükümlü olmalıdır. Şu anki mevcut durum kullanıcıların korunması için değil.  Mevcut durum bu devasa şirketlerin ayrıcalıklarının korunması için.  Çünkü bu ayrıcalıklardan hükümetlerde istifade ediyorlar.

İnsanların dikkatini belli bir yerde tutma yarışı zamanla daha da büyüyecek. Teknoloji hayatımıza daha fazla girecek. Bu azalmayacak, yapay zekalar bizi ekran başında neyin daha fazla tuttuğu konusunda daha başarılı olacak.

Bu söylediklerimiz aslında çok da radikal teklifler değil. Belgeselin yaptığı en güzel vurgulardan biri de şudur: Bir ağacın ölüsünün canlısından daha kıymetli olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ekonomimiz bu şekilde bu algıyla işlediği sürece dünyayı mahvetmeye devam edeceğiz.

Dikkatlerimiz para ediyor ve bu durumun sonuçlarını görüyoruz. Teknolojinin çalışma şekli bir fizik yasası değil.  Değiştirilebilir. Mesele bu kötü sonucun bizzat çalışmalarımızın ürünü olduğunu kabul edip etmeyeceğimizle ilgili.  Sağlıklı toplum yapısı bu sömürücü iş modelinden kurtulmamıza bağlı. Sömürülebilir kaynak muamelesi görmemeyi talep edebiliriz. Tarih boyunca ne zaman bir şey iyiye gittiyse sebebi, birilerinin çıkıp bu aptalca, daha iyisini yapabiliriz demesiyle olmuştur. Bu sistemi değiştirmeye mecburuz.  Ortak irade gibi bir mucizeye ihtiyacımız var.  Ama bu durumun çözümü uzun zaman alacak. Çünkü herkes bunu bir sorun olarak görmüyor.  Sonuç olarak bir kamu baskısı olmadığı müddetçe bu makinenin değişmesi mümkün değil.

Sosyal Medya Kullanımı Konusunda Birkaç Tavsiye

Bildirimlerinizin sayısını azaltın.  Dikkatiniz sizde olsun.  Reklam ve tavsiyelerin kaldırılmasını sağlayan Chrome uygulamalarını kullanabilirsiniz.  Kullanım geçmişinizi depolanmayan tarayıcılar kullanmayı tercih edin. Youtube reklam engelleme uzantılarını kullanın. En önemlisi de çocuklarımızla telefonla geçirdikleri zaman konusunda mücadele etmek zorundayız. Çocuğunuza sana günde ne kadar süre lazım diye sorun.  Genellikle makul cevaplar verebileceklerdir. Mümkün olabildiğince 17 yaşından önce sosyal medyayı çocuklarımıza yasaklayın. Gece yaptığınız odalarımızdan akıllı telefonlarınızı uzaklaştırın.  Tüm bunlar sosyal medya hesaplarınızı kapatın anlamına gelmez. Manipülasyon motorlarına bağlı olmayan toplumsal sohbetler etmek için fırsat yaratın. Bunu yapın ve sistemden çıkın.