Haber: Engin Dinç
Bu yazıya hiç istemesem de şu klasikleşen cümleyle başlamak zorunda hissediyorum kendimi, ‘Teknoloji artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası.’ Hatta hayatımızın bir parçası olmaktan çıktı artık ona hükmediyor. Bu gelişme, hem kişisel olarak bizlerin, hem kurumsal örgütlenmelerin, hem de en büyük organizasyona sahip yapı olan devlet eliyle oluyor. Her geçen gün teknolojinin önünde küçülüyor, küçük bir çocuğun oyuncağı olan karıncalar misali teknolojinin oyuncağı oluyoruz. İnsanoğlunun yapay zekâlara karşı savaş verdiği, Star Wars ya da Terminator serilerindeki çaresiz insanlara dönüyoruz.
Teknoloji eleştirisi üzerine kurulu yazıların vazgeçilmez hatırlatması George Orwell’ın 1984 adlı romanında anlatılanlar artık gerçek oldu. Her yerde ve her an izleniyor, gözleniyor, denetleniyoruz. Özlü bir deyişle; ‘Big Brother is watching us.’ Yani ‘Big Brother bizi izliyor.’
Bundan yaklaşık 10-15 yıl önce sadece ABD’nin teknolojideki hâkimiyetinden bahsediliyor, ‘Sam Amca bizi dinliyor’ deniyordu. Tabii artık durum değişti… Şimdi alışveriş merkezleri, bankaların ATM kameraları, MOBESE kameraları, teknoloji ve bilişim şirketleri ve holdingler, devlet kurumları ve tabii ki ABD, Almanya, Rusya, İngiltere vs. gibi küresel oyun kurucu devletlerin bizim bilmediğimiz sistemleri tarafından sürekli olarak gözlem altında tutuluyoruz. Bir lahana gibi; katman katman açıldıkça bizi gözleyen yeni sistemlerle karşılaşıyoruz. Eğer bizi izleyen bir teknolojiden kurtulduysak, bir diğerine mutlaka takılıyoruz.
BANKALARA ELİMİZİ VERDİK KOLUMUZU KAPTILAR
Bu konudaki ilk örneğimi bir bankanın uygulamasından vermek istiyorum. İş Bankası, daha önce yurtdışında uygulanan ve parmak iziyle çalışan ATM hizmetini Türkiye’ye getirdi. Özgürlükçü ve demokrat (!) olarak tanıdığımız oyuncu Mehmet Ali Alabora da bu sistemin reklamında ‘bas bas bağırarak’, ‘gelin parmak izinizi İş Bankası’na verin. Böylece ATM’den güvenli para çekin’ diyor. Bu şu anlama geliyor; sizi diğer insanlardan ayıran, kimliğinizin en önemli detaylarından birini bir bankada hiç tanımadığınız kişilerin eline bırakın!.. Çünkü bu banka nasıl olsa onlar sizin güvenliğiniz için çalışıyor! Kendinizi güvende hissetmeniz mi gerekiyor bu durumda? Kesinlikle, hayır!.. Aksine en detaylı şekilde kendinizi fişletmiş oluyorsunuz.
Diyelim ki, artık İş Bankası kredi kartı kullanmayacaksınız. Ama sizin parmak iziniz artık bu bankanın ‘database’inde kayıtlı… Dolayısıyla bu banka ya da bankada çalışan herhangi biri sizin hayatınızı zindana çevirecek işlere imza atabilir.
Yine bankalardan örnek verecek olursak, müşteri hizmetleriyle yapılan her görüşmenin kayda alınması gibi bir uygulama var. Bu uygulama herhangi bir şekilde sizin onayınız alınmadan başlatılıyor ve bahanesi de ‘müşteri memnuniyeti.’ Bankalar bu uygulamanın asıl amacı ise sizin davranışlarınızı daha baştan tahakküm altına almak. Bankaların, şube ve ATM kameralarından sizi izlemesi de cabası…
MOBESE İLE 7/24 İZLENİYORUZ!..
Hazır kamera demişken, MOBESE kameraları hakkında birkaç kelam etmek gerekiyor. ‘Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu Sistemi’ (MOBESE) kameraları, son yıllarda hayatımıza giren bir uygulama. İstanbul şu anda 570 kamerayla 24 saat izleniyor. MOBESE kameraları oldukça gelişmiş ve fiziksel özelliklerinizi tüm detaylarına kadar takip edebiliyor. Ayrıca görüntüler uzun süreli kayıtlarla gerektiğinde kullanılmak üzere arşivleniyor.
Aslında bu sistem ilk olarak Londra’da ve ardından New York’ta kullanılmaya başlandı. 90’lı yıllarda artan suç oranları sebebiyle Londra’da kullanılmaya başlanan sistemi faydalı bulan İngilizler kente yaklaşık 500 bin kamera yerleştirdi. Ardından New York bu sisteme geçti ve kamera sayısı kısa sürede 28 bine ulaştı. Bu rakamlar İstanbul’la karşılaştırıldığında oldukça fazla. Peki, suç oranını azaltmak için kurulan bu sistemin işe yaradığı söylenebilir mi? Aslında hayır… Çünkü bu iki kent, dünya üzerinde en fazla suç işlenen şehirler arasında hala ilk sıralarda yer alıyor. İstanbul ise ülkemizin en fazla suç işlenen kenti olmaya devam ediyor. Buradan hareketle MOBESE kameralarının suçludan çok vatandaşı gözlem altında tuttuğu ve bireylerin özgürlük alanını daraltan bir işlevi olduğunu söylemek hiç de zor değil.
Bu konuda bir başka örnek de, çalışanlarını gizli kamerayla takip eden patronlar. Tıpkı geçmiş zamanın kölelerinin çalışmalarının kontrol edilmesi gibi bu dönemde işçilerin çalışıp çalışmadığı, ne kadar kaytardığı artık gizli kameralarla takip ediliyor. Kalem ve anahtarlık şeklinde olabilen bu gizli kameralar sayesinde, patronlar hangi işçisinin ne kadar çalıştığını ve daha da kötüsü özel hayatına dair her şeyi de izleyebiliyor.
Tabii bir de yeni nüfus kimlikleri ya da vatandaşlık kartı uygulaması var. Halen kullanımda olan nüfus cüzdanının yerini alacak olan vatandaşlık kartı üzerinde sadece statik bilgiler yer alacak, değişken bilgilere yer verilmeyecek. Kart içerisinde temel olarak kart sahibine ait kimlik bilgileri bulunacak. Bu da tüm kimlik bilgilerinizin bir yerde depolanması demek. Bu kartın üzerindeki çipten nerede olduğunuz ve ne yaptığınız da takip edilebilecek. Peki bunun pratikteki sonucu ne?
YA KİMLİK BİLGİLERİMİZ ÇALINIRSA…
Bir kere devlet ne zaman isterse sizin ne yaptığınızı izleyebilecek. Yani sürekli bu sistemde de sürekli gözlem altındasınız. Bunun oluşturacağı en önemli sorunlardan biri de, kimlik bilgilerinizin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi durumunda ne olacağı? Son birkaç gün içinde yaklaşık 70 milyon kişinin kimlik bilgilerinin bir çetenin eline geçtiği yönünde haberler gazete manşetlerinde. Çete, bu bilgileri resmi ve özel kuruluşların veri tabanından çalarak elde etmiş ve isteyenlere satıyor.
Benzeri bir olaydan geçtiğimiz günlerde ünlü eski futbolcu ve televizyon yorumcusu Rıdvan Dilmen’in adının karışmasıyla haberdar olduk. Bir cep telefonu firmasında çalışanların oluşturdu çete sayesinde kimi kimselerin telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Ve bu kişilerin tüm özel hayatı çetenin eline geçmişti. Bunun gibi pek çok olay yaşandı ve yaşanıyor.
Tüm bu olaylarda teknolojinin gücüyle kişisel bilgilerinizi depolayan, sizi izleyen, gözleyen, dinleyen ve takip eden bu sistemlerin ortak etkisinin birey üzerinde kurduğu müthiş denetim ve baskı mekanizması olduğunu söyleyebiliriz. Artık sürekli gözlem altında, adeta bir açıkhava hapishanesinde gibiyiz. Gün içerisinde herhangi bir izleme sistemine takılmadan yaşamınızın imkanı yok. Her birey adeta kendi Truman Show’unu sergiliyor. Düşünsenize, özel hayatınızın tüm ayrıntıları devlet ya da özel kuruluşların takibi altında… Tabii kötü niyetle kullanıldığında ya da herhangi bir yanlış yapılması durumunda neler yaşayacağınızı tahmin edemezsiniz bile…