Doğaya ve canlılara verdiği zararlar nedeniyle kamuoyunda büyük tepki gören siyanürle altın arama uygulamasının, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde (YYÜ) geliştirilen “Nano Sarraf” adlı ürün sayesinde tarihe karışacağı bildirildi
Dünyada altın başta olmak üzere değerli madenlerin başında gelen altının çıkarılışı sırasında kullanılan siyanür, hem doğa hem de yer altı sularına karışması nedeniyle insan sağlığı açısından büyük bir tehdit unsuru olarak görülüyor.
Siyanür kullanımı nedeniyle altın çıkaran şirketlerin sürekli protesto edildiği, çalışmalarının engellendiği ülkemizde de siyanürün doğada ve canlı yaşamında oluşturduğu tahribatı önlemek ve yaşanan gerilimlere son vermek adına YYÜ’lü bilim adamları 2009 yılında çalışma başlattı.
YYÜ Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nahit Aktaş öncülüğünde yürütülen çalışmaların ardından hazırlanan proje, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Sanayi Tezleri Programına sunuldu.
Projenin kabul edilmesiyle “Nano Sarraf” isimli tamamen yerli bir ürün geliştiren Aktaş ve ekibi, bu sayede siyanürle altın arama dönemini sona erdirerek, doğaya ve insan sağlığına zarar vermeden altın çıkarılmasını sağlayacak.
Prof. Dr. Aktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, siyanürle altın aramanın bütün dünyada kullanılan bir yönetme olduğunu fakat son zamanlarda ülke genelinde siyanürle altın arama, saflaştırma ve ayrıştırma çalışmalarının yöre halkı tarafından ciddi bir dirençle engellendiğini belirtti.
Amerika, Afrika ve Asya kıtalarındaki altın üreticilerinin hepsinin altını saflaştırma sürecinde siyanür kullandığına dikkati çeken Aktaş, “Siyanür çok zehirli bir kimyasal ve özellikle altın arama çalışmaları sırasında oda sıcaklığında dahi çok rahatlıkla buharlaştığı için çevreye, bitki örtüsüne, hayvanlara ve çevrede yaşayan insanlara ciddi etkileri olabiliyor. Özellikle siyanürün yer altı ve içme sularına karışması da bütün yaşamı tehlike altına sokabiliyor” dedi
-“Nano Sarraf” dünyaya örnek olacak
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın proje desteğiyle hareket geçtiklerini anlatan Aktaş, madencilikte değerli metallerin saflaştırılmasında çevreye zararlı, zehirli etkisi olan kimyasalları, bileşenleri kullanmamayı hedeflediklerini söyledi.
Hedef doğrultusunda 18 Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Nurettin Şahiner ile projeyi hayata geçirdiklerini ve böylelikle Türkiye’nin en doğusu ile en batısındaki iki üniversiteyi bir projede buluşturduklarını kaydeden Aktaş, şöyle konuştu:
“Proje kapsamında bir kompozit madde geliştirdik ve bununla siyanür kullanmadan altını bulunduğu çözelti ortamından rahatlıkla çıkartıp, ayrıştırabiliyoruz. Şu anda da arkadaşlarımızla bu konu üzerinde yoğun çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 12 kişilik bir ekiple bu çalışmayı yürütüyoruz. Geldiğimiz noktada araştırma geliştirme sürecini tamamladık ve siyanüre alternatif bir ürün elde ettik. Bu ürünümüze de ‘Nano Sarraf’ adını verdik. Yani çok çok küçük parçacıklar ürettik ve bu parçacıklarla çözelti ortamında bulunan altını çok büyük bir seçimlilikle elde edebiliyoruz.”
Bu ürünün madencilik için büyük önem taşıdığını ve madencilik araştırmalarında, çözelti ortamında maddenin yüksek oranlı asitlerle çözülebildiğini dile getiren Aktaş, şunları kaydetti:
“Ortamda bakır, çinko, krom, kurşun, kadmiyum, nikel gibi maddeler var ve bunların içinde altın da oluyor. Ama altın bunların arasında çok düşük bir miktarda bulunuyor. Hedefimiz direkt bu altına yönelmekti. Yaptığımız iş de oydu. Ortamda istediğiniz kadar farklı metal, iyon olsun, biz bunların içerisinden sadece altını tutacak, içerisine hapsedecek bir malzemeyi geliştirdik ve sonrasında bunu çok kolay güncel tekniklerle bunu ayrıştırıp altını saf olarak elde etmeniz mümkün.”
-Tamamen yerli üretim
Çalışmayı sonlandırdıklarını ve patent alma aşamasına geldiklerini açıklayan Aktaş, bazı finansal ve bürokratik sıkıntılar yaşadıklarını, şu anda bu sıkıntılarla mücadele ettiklerini anlattı.
Ülkenin madencilik sektöründe zengin olduğunu ve coğrafyasının büyük bir bölümünün henüz yeterince araştırılmadığını aktaran Aktaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bölgelerimizde volkanik yapılar yoğunlukta. Dolayısıyla buralarda maden aktivitesinin, içeriğinin çok zengin olduğunu düşünüyoruz. Bunu MTA ile araştırma yapan özel şirket verileri de gösteriyor. Ancak madencilik işlemlerini yapan firmalar, bugüne kadar hep dış kaynaklı gelen firmalardı. Özellikle altın, bakır aramalarında Amerika, Kanada, Almanya firmaları etkindiler. Onlar da kendi karlarını maksimize edebilecek teknolojiler kullanıyordu. Dolayısıyla bu teknolojiler ülkemizdeki kaynakları, doğal güzellikleri, insanları pek dikkate alacak değerde değildi. Ancak insanımız bilinçleniyor ve doğaya, çevreye sahip çıkıyor. Bu baskı ve hedefle yola çıktık. Şimdi çevre dostu teknolojiler kullanabiliyoruz. Bizi en fazla gururlandıran tarafı, bu sistemin yerli olması ve dünyada bir ilk olan çalışmayı bizim yapmamız. Belki de dünya literatürüne girecek bir ilk olacak ve tamamen yerli üretim olacak. Yani mali desteğinden tutun da araştırmayı yapan akademisyenine kadar her şey Türkiye’nin kendi kaynaklarından elde edilmiş değerlerdir ve bu da bize gurur veriyor.”
-Dünyaya önderlik yapacak
Ar-Ge çalışmalarını tamamladıklarını ve altının siyanür olmadan da aranabileceğini ispatladıklarını vurgulayan Aktaş, bu dönemden sonra işin prototip üretme kısmıyla ilgilendiklerini bildirdi.
Aktaş, bununla ilgili de Türkiye’deki bazı firmalarla görüştüklerine değinerek, bunun dışında Kenya ve Afrika’daki bazı ülkelerde çalışma yapan firmalardan da teklif aldıklarını kaydetti.
Prototip için maddi desteğe ihtiyaç duyduklarını ve yerli firmaların resmi prosedürleri yerine getirmede avantajlı durumda olduğunu söyleyen Aktaş, şunları ifade etti:
“Umuyorum kısa sürede görüşmelerimizi tamamlayıp ülkemize bir ürün kazandırırız. Böylece dünyada rekabet gücü yüksek ürün geliştirmiş oluruz. Bu bizim en fazla gururlanacağımız nokta olur. Ürünü geliştirdiğimiz zaman Silikon Vadisi’ndeki bazı firmalarla iletişimimiz oldu. Onlar direkt ürünü sahiplenip, üretip, patent haklarına sahip olmak istediler. Bu aşamada biraz mesafeli durduk. Çünkü sahip olduğumuz değerleri, dış kaynakların güdümüne vermek istemedik. Bu da gösteriyor ki yaptığımız çalışma gerçekten dünyaya önderlik edecek bir mesafede. Bunun özellikle Türkiye’de, Van’da ve Çanakkale’de üretilmesini istiyoruz. Çünkü bu ürün buralarda üretilip, geliştirildi.”
İşletmeci açısından bakıldığında ürünün maliyeti sorusunun ilk sırada olacağını ancak işin ucunda insan hayatı, doğa, çevre ve yaşam olması nedeniyle bunların herhangi bir bedelle ölçülemeyeceğine işaret eden Aktaş, “Sistemimiz klasik siyanürlü sisteme göre biraz maliyetli gözükebilir. Ancak siz doğaya, insana, çevreye ve topluma huzur kazandırdığınızı düşünürseniz, bunun yanında maliyet ikinci planda kalır” diye konuştu.