Gizem Gül’ün röportajı
Son yıllarda nanoteknoloji alanında yapılan birçok araştırmanın hayatımıza nasıl etki edeceği ile haberler okuyoruz. Teknoloji, sağlık, gıda, tekstil gibi pek çok alanda nanoteknolojinin etkileri şimdiden görmek mümkün. Örneğin kocaman bilgisayarların artık cep telefonlarına sığıyor oluşu, kanserli hücrelerin tedavisinde gelinen nokta, kendi kendine temizleyen boyaların geliştirilmesi gibi daha da çoğaltılabilecek yenilikler hayatımıza nanoteknoloji sayesinde giriyor. Ülkemizde nanoteknoloji alanı yeni bir çalışma alanı olsa da üniversitelerimiz bu konuda önemli işlere imza atıyor. Bu anlamda başarılı projeler üreten üniversitelerden bir tanesi de Marmara Üniversitesi. 2007 yılında kurulan Nanoteknoloji ve Biyomalzemeler Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde nanoteknolojik projeler ve araştırmalar hızla devam ediyor. Peki bu merkezde ne gibi çalışmalar yapılıyor? Bu konuyu Nanoteknoloji ve Biyomalzemeler Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı ve aynı zamanda Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nazmi Ekren ile konuştuk. Ayrıca nanoteknoloji nedir, hayatımızı nasıl etkiler gibi konularda da bu Merkezin Genel Sekreteri Dr. Oğuzhan Gündüz‘den önemli bilgiler aldık.
Öncelikle Marmara Üniversitesi Nanoteknoloji ve Biyomalzemeler Araştırma ve Uygulama Merkezi ne zaman kuruldu? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Bunlardan bahseder misiniz?
Marmara Üniversitesi Nanoteknoloji ve Biyomalzemeler Araştırma ve Uygulama Merkezi 2007 yılında kuruldu. Bu merkezin kurulum süreci tabi ki önce alt yapısının oluşturulmasıyla başladı. İlk önce 2006 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’ndan aldığımız alt yapı projesi ile mikronun daha alt seviyelerinde nano parçacıklar ve nano malzemeler üretmeye çalıştık. Bu proje ürettiğimiz maddeleri analiz edebilmek için alt yapı imkan sağladı. Daha önceki projelerimizde kullandığımız elektro mikroskobumuz vardı, bunun yanı sıra X ağırlığı denilen çok hassas seviyede infrared ölçüm cihazını alınca bunların hepsini bir merkez adı altında toplamaya karar verdik. Kurucu müdürümüz Prof. Dr. Osman Kılıç hocamızın büyük katkıları ile nanoteknoloji alanında çalışmalarımız devam etmektedir. Ayrıca bu merkezin kurulum aşamasında pek çok firma bize katkı sağladı. Eczacıbaşı bu firmalardan bir tanesi. Şu an merkezimizde bir laboratuvarımız kullanımda, iki tanesi de kurulum aşamasında ve bu laboratuvarların bu sene içerisinde kurulumu bitecek.
HEDEFİMİZ TÜRKİYE’YE KATKI SAĞLAYACAK PROJELER ÜRETMEK
Merkezimizin amacı nanoteknolojiye uygun Türkiye’ye katkı sağlayacak projeler üretmek. Bu çerçeve içerisinde de Türkiye’nin bor enstitüsüne bir proje gerçekleştirme teklifinde bulunduk ve projemiz uygun görülerek hızlı bir şekilde kabul edildi. ‘Tekstil yüzeylerinde elektromanyetik kalkanlama’ adıyla geliştirilen bu projede hedefimiz, borlu tekstil yüzeyi üreterek, borun en büyük özelliği olan manyetik alanları absorbe etme özelliğinden yararlanarak ‘manyetik alanlara karşı koruyucu bir giysi’ üretmek. Bunu da şöyle bir örnekle açıklayalım, üzerimizdeki elbiseleri onunla kaplarsak veya onunla örersek hiçbir cep telefonunun ya da radyoların yaydığı elektromanyetik dalga vücudunuza etki edemeyecek. Bu proje hem sanayiye katkısı açısından, hem nanoteknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi açısından hem de merkezin büyümesi açısından önemli bir proje. Projenin büyük bir kısmı tamamlanmış olsa da çalışmalar hızla devam ediyor.
NANOTEKNOLOJİ GÖZLE GÖRÜLMEZ AMA UYGULAMADA KENDİNİ GÖSTERİR
Peki nanoteknoloji nedir? Öncelikle bunu açıklayarak başlayalım…
Nanoteknoloji insanın saç kılının ortalama 90 binde biri büyüklüğünde nano ölçüdeki parçalarla uğraşan multi disiplinler bilim dalıdır. Nanoteknoloji sadece bir dalın değil, mühendislik, malzeme, kimya, fizik, elektrik-elektronik mühendisliği gibi birçok farklı dalın bir araya gelip, ortaya bir ürün koymasıdır. Örneğin moleküler biyoloji, polimer, kompozitler ya da son dönemin popüler konularından bir tanesi olan grafin üzerine çalışanlar olabilir. Bu şekilde farklı branşlarda çalışanların bir araya gelerek oluşturdukları bir alandır. Bir ürünün nanoteknolojik bir ürün olarak tanımlanabilmesi için sadece tek bir alanın değil, birçok alanın bir araya gelerek ortaya çıkardığı bir ürün olması gerekir. Nanoteknoloji aslında isminden de anlaşılabileceği gibi nano düzeyde bir yapıdır. Ama bu yapıyı kullanılabilir hale getirmek gerekiyor. Gözle görülmüyor ama uygulama aşamasında kendini gösteriyor, mesela nanoteknoloji ile üretilmiş bir telefon, nanoteknoloji ile üretilmiş bir bez ya da bir nanoboya. Bunların içerisinde kullanılan malzeme nanodur, bu nano malzemeleri gözünüzle göremezsiniz ancak kullanım alanı gözle görülebilir. Diyelim ki nano bir boya, bu boyanın içerisinde nano yapılı bir malzeme kullanılmış demektir. Nanoteknoloji ile üretilmiş bir telefonda grafin kullanılıyor ve kullanılan bu grafin nano boyuttadır.
BİR İLACI VÜCUDUMUZDA İSTEDİĞİMİZ YERE YÖNLENDİREBİLECEĞİZ
Mesela son zamanlarda nanotıp alanında büyük bir ilerleme var. Nanotıp’ta nano boyuttaki ilaçlar üretiliyor ve bu ilaçların içerisine altın, demir oksit gibi malzemeler ilave ediliyor. Bu ilaçları aldığınız zaman bu ilaçları vücudumuzda istediğimiz yöne yönlendirebiliyoruz. Diyelim ki beynimizin içerisinde kanserli bir hücremiz var, ilacın içerisindeki partiküller sayesinde ultrasonla belli bir noktaya gönderebiliyoruz. İlaç nano boyutta olduğu için vücut içerisinde çok rahat bir şekilde hareket edebiliyor. Benim çalışma alanlarımdan bir tanesi de buydu. Vücudumuzda mikron boyutta baloncuklar üretiyoruz, bu baloncukların içerisine ilaç ve altın partikülleri yüklüyoruz. Baloncukların içerisine yüklediğimiz bu partiküller baloncukları vücudumuz içerisinde istediğimiz yöne yönlendirebilmemizi sağlıyor. Altın vücuda zarar vermeyen bir malzeme, sizinde bildiğiniz gibi diş kaplamalarında da kullanılıyor. Bu balonlar çok küçük boyuttalar, damara kan yoluyla gidip kanserli bir yapıyı bulabiliyor. Hatta bir balonun içerisine iki ya da üç tane balon yerleştirebiliyorsunuz. Bu da üç tane ilacı iç içe koyabileceğiniz anlamına geliyor. Diyelim ki karaciğerinizde bir problem var ya da beyninizde damar tıkanıklığı var, ilacı enjekte edip damar yoluyla oraya gönderebiliyoruz. Ultrason yöntemiyle de metallerin vücudumuzda hareket ettirilmesi çok kolay. Şu andaki sistemlerle baloncuklar 1 mikronun altına düşürülemiyor ama ileride yeni bir sistem çıkarsa nano boyutta da baloncuklar üretilebilecek.
NANOTIPTAKİ GELİŞMELER KEMOTERAPİYİ ORTADAN KALDIRACAK
Peki nanotıptaki bu yöntem nasıl bir kolaylık sağlayacak?
Burada en büyük devrim kemoterapi yönteminin ortadan kaldırılması. Yüklediğimiz ilacın kanserli hücreyi hedef alması ve kanserli bölgeye direkt etki etmesi açısından önemli. Oysa ki kemoterapide ilaç bütün vücuda uygulanıyor ve bu yüzden bütün vücut etkileniyor. Mesela kanser beynin bir bölgesindeyse, ilacı gidip oraya bırakıyoruz. Ya da tek bir seferde birden fazla ve farklı türden ilaçları yükleme imkanımız var. Ben tez çalışmamda da bu konuyu ele aldım. Baloncuk ve baloncuktan partikül üretimi. Önce baloncuk üretiyoruz ve belli bir süre zarfında da bu baloncukların nano boyutta partikül üretmesini sağlıyoruz. Baloncuklara hem polimer hem de ilaç yükleme imkanımız var. İlaçlı ya da ilaçsız fark etmez baloncuğun üzerini polimerle kaplıyoruz, baloncuk da kendisini dönüştürerek partikül üretimini sağlıyor. Mesela 12 saatte 1 tane alınması gereken tansiyon ilaçları var diyelim. Bu baloncuğun bir katmanına bir ilaç, diğer katmanına da ikinci ilaç yüklediğimizde bu ilaçlar zamanı geldiğinde vücutta kendini salabilecek. Ama bu tabi teknolojinin ilerlemesine bağlı gerçekleşecek bir şey. Şu anda bizim ürettiğimiz sistem kendimizin geliştirdiği sistem ve büyük olasılıkla 5-10 yıl sonra bu imkanı sağlayabilecek ilaçlar üretileceğine inanıyorum. Polimer denen bu madde insan vücuduna zararlı olmayan bir madde olduğundan polimerlere ilaç yüklenerek, alınan bu ilaçların belli bir süre sonra vücutta kendini bırakarak çözülmesi sağlanabilecek.
TIP ALANINDA BÜYÜK DEVRİM
Bütün bunların nano boyutta olması en ince damarlardan bile geçmesini sağlıyor. Kan damarlarında alyuvarların boyutları 50 mikron civarında. Biz bu maddeleri 50 mikrondan daha aşağıda bir düzeyde ürettiğimiz zaman vücut içerisinde hareketi daha rahat olacak ve istediğimiz bütün bölgelere giderilmesini sağlayacak. Tıp alanında en büyük devrimlerden bir tanesinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
ANNE KARNINDAKİ BİR BEBEĞİN RESMİNİ ÇOK DAHA NET BİR ŞEKİLDE ÇEKECEĞİZ
Nano seviyede ürettiğimiz partikülleri vücut içerisinde rahatça yönlendirebiliyoruz, bunun yanında baloncukların en büyük özelliklerinden biri de ultrasonda görüntü amaçlı sistemler için de kullanılması. Demir ya da altın partikülleri vücuda enjekte ediliyor, bu partiküller vücutta istenilen bölgeye yönlendiriliyor ve orada daha net bir görüntü elde ediliyor. Biz anne karnındaki bir bebeğin net görüntüsünü görebiliyoruz, bunlar nano teknolojinin gelişmesiyle oluyor. Şu anda tamamen bir bebeğin resmini çekebiliyoruz. Ama bir 5-10 yıl içerisinde çok daha net görüntüler elde edebileceğiz.
TÜRKİYE NANOTEKNOLOJİ ALANINDA HIZLA İLERLİYOR
Nanoteknoloji alanındaki ilk çalışmalar ne zaman ortaya çıkıyor? Ayrıca ülkemizdeki ilk çalışmalar ne zaman yapılıyor?
Türkiye şu anda Amerika ve Avrupa’yı bir 10 sene geriden takip ediyor. Ama son 10 yıl içerisinde yapılan çalışmaların ve yazılan makalelerin çok hızlı artış gösterdiğini görüyoruz. Avrupa ya da ABD’ye göre kat edecek daha çok yolumuz var ama Türkiye çok yavaş ilerliyor demek değildir bu. Türkiye çok hızlı ilerliyor ve özellikle Ar-Ge çalışmalarına çok büyük destek veriyor. Ar-Ge’ye yapılan yatırım nanoteknolojiye yapılan yatırımdır diyebiliriz. Çünkü Ar-Ge’miz ne kadar güçlü olursa o kadar geniş alanlarda bir çalışma meydana getirebiliriz. Nanoteknoloji farklı alanların çalışmalarıyla bir ürün elde ediyor demiştik, işte nanotıp da bunlardan bir tanesi. Örneğin, nanotıp alanı büyüdükçe, gıda sektörü de büyüyor. Nanotıp alanında yapılan çalışmalar, gıda sektörü alanında yapılan çalışmaları da etkiler. Nasıl ki nanotıpta nano partikül üretip içerisine ilaç koyup onun vücutta salınımını gerçekleştiriyorsunuz, gıda alanında da o partiküllerin içerisinde katkı maddelerini koyduğunuz zaman onların vücutta salınımlarının önüne geçebilirsiniz. Böylece bu partiküller sayesinde katkı maddeleri insan vücuda zarar vermeyecektir.
Nano tıp alanındaki bu gelişmeler gıda üretiminde de kullanım imkanı vermektedir. Aslında bir sektördeki değişim diğer sektörleri de etkiliyor diyebiliriz.
GÜNEY KORE VE ÇİN PATENT KONUSUNDA ÇOK İLERİDE
Nanoteknoloji alanındaki çalışmalar genellikle ABD kaynaklı değil mi?
Evet ama şu anda yapılan yayınlara baktığımızda son 10 yılda Güney Kore ve Çin’in yükseldiğini görüyoruz, özellikle patent alımlarında ABD’yi bile geçtiler. Çünkü ABD’deki araştırmalarda bir durgunluk dönemi var gelişmelerde. Patent alımı karşılaştırması bağlamında bakarsak, Çin ve Güney Kore’nin daha öne geçtiğini söyleyebiliriz. İşin patent kısmı daha önemli çünkü bir uygulama alanı söz konusu. En son okuduğum bir makalede grafinle ilgili Çin 3 bin, Güney Kore’nin 2 bin ve ABD’nin de 1500-1800 civarında patenti olduğu belirtiliyordu. Çinliler ve Güney Koreliler grafinle ilgili çok çalışıyorlar. Tabi ben sadece grafini örnek verdim ama diğer dallarda da çok sayıda patentleri var. Şimdiden bu patentleri almışlar ve saklıyorlar, bir 10 yıl sonra teknoloji geliştikçe bu patentler yavaş yavaş kullanıma sunulacak.
NANOTEKNOLOJİYLE İNSAN ÖMRÜ UZAYACAK
Nanoteknoloji neden önemli ve hayatımızı nasıl değiştirecek? Ve biz nanoteknolojinin bu öneminin farkında mıyız?
Öncelikle bence nanoteknolojinin gelişmesiyle insan ömürü uzayacak. İnsanlar artık 50-60 yaşlarında değil 100 yıl yaşayacaklar. Ama tabi insan ömrü arttıkça yeni hastalıklar da meydana gelecek. Gelecekte kansere karşı ilaçlar üretilecek, hatta kanseri yenmeye bile başlayacağız.
NANOTEKNOLOJİNİN YAN ETKİLERİ VARSA BUNU 50 YIL SONRA GÖRECEĞİZ
Ama buradaki en büyük sorun şu bence; şu anda nano partikül üretiyoruz, bunlarla ilaç taşıyoruz, tedavi ediyoruz ama bunun da bir yan etkisi var mı yok mu bunu bilemiyoruz. Bu hala çok tartışılan bir konu. Ve bunun yan etkileri görebilmek içinde 30-50 yıl gibi bir süreç gerekiyor. Nanoteknoloji hem tıpta hem gıdada büyük bir devrim yapacak. Zaten hem tıp hem de gıda alanı nanoteknoloji çalışmalarında öncü alanlar.
GELECEKTE AYNI TATTA AMA ŞİŞMANLATMAYAN BESİNLER YİYECEĞİZ
Bu alanların yanı sıra tabi pek çok alan daha var. Mesela tekstil. Ama benim çalışma alanım tıp ve gıda alanı olduğu için özellikle onlara değinmek istedim. Biz Unilever ile ortakaşa bir çalışma yaptık. Amerika’da hot dog olarak bilinen sosisli sandviçler var, biz bunu etilselülöz denen bir polimerle yaptık. Bu sayede hem doymamış oranı çok düşük hem sağlıklı bir sandviç yiyorsunuz hem de yediğiniz etilselülöz olduğu gibi dışarı atıyorsunuz ve şişmanlamıyorsunuz. Ve hatta tadı da diğer sandviçlerin aynısı. Peki bu nasıl sağlanıyor? Nanoteknoloji sayesinde. Hani diyet ürünlerinin hiç tadı tuzu yoktur ya onları yeriz ama tadını alamayız ve genellikle de tercih etmeyiz. İşte bu teknoloji aynı tatta ama şişmanlığa neden olmayacak gıdalar üretilmesini sağlıyor. Unilever, Nestle gibi büyük firmalar bunun üzerine firmalar hala çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu gelecekte hem obeziteye karşı atılmış çok büyük bir adım olacak hem de aynı tadı veren daha sağlıklı ürünler üretilmiş olacaktır.
AYNI FİLMLERDEKİ GİBİ BİR HAPI YUTUP KARNIMIZI DOYURACAĞIZ
Hani gelecekle ilgili hep konuşulur, gün gelecek ve bir hap tutup doyacağız, yemek yemeye gerek olmayacak gibi… Gelecekte böyle bir şey mümkün olacak mı sizce?
Aslında dediğiniz doğru. Çünkü biraz önce etilselülöz hamburger tadının aynısı vereceğini söyledik. Siz o hapı aldığınız zaman belki de o tadı hissedeceksiniz. Siz o haptan birçok tat alacaksınız ve şunu yesem diye düşünmeyeceksiniz, çünkü bütün vitaminleri o haptan alabileceksiniz. O hapın içerisinde nano boyutta partiküller var ve nano boyuttaki bu partiküller her türlü katkı maddelerini içerebilecek, böylece istediğiniz bütün lezzetleri verebilecek size. Yani ileride bunun olmaması mümkün değil. Ama tabi bu bir süreç ve bu süreç çok hızlı ilerliyor.
OKULLARDA NANOTEKNOLOJİ İLE İLGİLİ DERSLER VERİLMELİ
Peki bu nanoteknolojinin hayatımızı bu denli değiştireceğinin farkında mıyız?
Bence Türkiye bunun farkında. 20’den fazla nanoteknoloji merkezimiz var. Marmara Üniversitesi 2007 yılında başladı. 2007 yılında başlamasına rağmen büyük adımlarla ilerliyor. Projelere başvuruyor, yüksek lisans, doktora hatta lisans öğrencilerini bile projelerin içerisine dahil ediyor. Lisans öğrencilerinin projelerin içinde olması onların hem vizyonunu arttırıyor hem de akademik olarak yüksek lisans ve doktora yapmalarını teşvik ediyor. Bizim toplumumuz çok genç ve bu konu üzerine çalışan pek çok insanımız var. Ben inanıyorum ki Türkiye gençler sayesinde daha aktif olacak. Devlet de bu alana büyük destek sağlıyor ama yeterli mi tabi ki değil, desteğin çok daha fazla olması gerekiyor. Ayrıca özellikle gençlere yönelik nanoteknolojiyle ilgili derslerin açılması gerek diye düşünüyorum.
Nanoteknoloji eğitimine gelmek istiyorum. Nanoteknoloji ile ilgili daha çok yüksek lisans düzeyinde eğitim veriliyor. Ülkemizde bu alanda eğitim veren üniversitelerimizden biraz bahseder misiniz?
Aslında İngiltere’de nanoteknoloji ilkokullarda ders olarak okutuluyor. Bizim lisans seviyesindeki nanoteknoloji eğitimi Avrupa’daki bu eğitimin gerisinde kalıyor. Ama şu anda adımlar yavaş yavaş atılıyor. Tabi ilk önce yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin yetişmesi gerekli ki bu kişiler de kendinler sonra gelenlere anlatabilsin. Bu alanda yetişen insan sayımız yavaş yavaş artıyor ama gelişmiş ülkelere baktığımız zaman yeterli değil.
TÜRKİYE NANOTEKNOLOJİ KONUSUNDA İSRAİL İLE BAŞA BAŞ GİDİYOR
Dünyada ve ülkemizde nano bilim ve nano teknoloji alanındaki bilimsel çalışmalar ne düzeyde? Nano teknoloji alanında çalışan bilim adamlarımız, araştırmacılarımızı sayı ve nitelik açısından değerlendirirseniz neler söylersiniz?
Türkiye nanoteknoloji ile ilgili çalışma alanlarında ülke olarak karşılaştırdığımızda İsrail ile başa baş gidiyor. İsrail tarım ve tıp alanında kendini belli bir seviyeye getirmiş ülkelerden bir tanesi. Türkiye de yayınlar açısından İsrail’i yakaladı diyebiliriz. Bu alanda yayın yapmamız lazım ki yeni birşeyler üretelim. Türkiye bilimsel yayın anlamında gerçekten büyük bir ivme kazandı. Ama tabi bir Güney Kore, Çin ya da Hindistan’ı sayarsak onların gerisinde yer alıyor. Avrupalıları da yavaş yavaş yakalıyoruz ama yeterli değil. Yayın bakımından İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelere göre biz gerideyiz. Yayın yapmamız lazım ki bir şeyler bulalım, yayın yapmazsak hiçbir şey bulamayız. Türkiye son 10 yıldır yayın anlamında yüzde 500 oranında yükseldi. Bunda hem eğitimin hem de YÖK’ün belirlediği yayın kriterlerinin etkisi var. Artık yüksek lisans ve doktora öğrencilerini tezlerini teslim etmeden önce uluslar arası yayın yapma imkanı buluyor.
NANOTIP ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR ÇOK DAHA AZ
Peki ülkemizde nanoteknoloji çalışmaları hangi alanlarda öne çıkıyor?
TÜBİTAK’ın projelerle ilgi çağrıları oluyor. Bu projelerde elektrik-elektronik alanındaki yapılan çağrılar daha fazla. Çünkü zaten bir Vestel’imiz var ve Avrupa’nın en büyük TV üreticisi. Led TV’ler, dokunmatik ekranlar gibi alanlarda proje çağrıları var. Ama en son yapılan proje çağrılarına baktığımızda gıda ve tarımın da olduğunu görüyoruz, bu konulara yönelik projeler de yapılması isteniyor. Benim gördüğüm kadarıyla tıp alanında çok zayıf kaldık, nanotıp alanında hiç çalışma yok gibi diyebiliriz. Ama yurtdışına baktığımızda, mesela bir İngiltere’de kanser araştırmaları ön planda, çok sayıda kanser araştırma merkezleri var. Kanseri tedavi etme yöntemlerini nasıl geliştirebiliriz üzerine çalışıyorlar. Bu konular Türkiye’de çok çok yeni malesef. Mesela bizim kanserle ilgili çalışan bir araştırma merkezimizin olup olmadığını bilmiyorum. Evet nanoteknoloji araştırma merkezlerimiz var ama bunların içerisinde kanser araştırma merkezi var mı ben hiç duymadım.
BİR DÜNYA DEVLETİ OLMAK İÇİN NANOTEKNOLOJİK ÇALIŞMALAR ÖNEMLİ
Nanoteknoloji ile ilgili çalışmaların genellikle elektronik alanda daha fazla olması ve sağlık alanına bir yönelme olmamasını neye bağlamak gerek?
Elektronik alanında yapılan bir yenilik hemen üretim aşamasına geçirilebiliyor. Ama tıp alanında yapılan bir çalışma uzun yıllar alıyor. Mesela bir baloncuk üretiyoruz, bunun içersine ilaç yüklüyoruz ama baloncukların üretim aşaması çok zor. Bunları aynı boyutlarda ve aynı seviyelerde üretmek gerekiyor. Mikron seviyesinin altında üretirsek bu bir devrim olacak. Bu safha bile bir 10-20 yıl alacak. Ama tabi bunu ilk kim buluyorsa, sistemi o geliştiriyor ve sonra da dünyaya hakim oluyor. Büyük bir devlet olmak istiyorsak bu çalışmaları geliştirmemiz lazım. Elektrik-elektronik alanındaki çalışmalar herkes yapıyor zaten, bizim tıp alanında daha fazla çalışmamız gerekiyor. Mesela bizim ilaç sektöründe hala bir Ar-Ge’miz yok. Sadece dışarıdan patentleri alınan ilaçları basıyoruz. Bir ülkenin kendi Ar-Ge bünyesinde kendi ilaçlarını üretmesi çok zor, çok fazla emek ve yatırım istiyor. Ama tabi burada şunu da tekrar vurgulamakta fayda var, tıp alanında yapılan bir icat gıdada uygulanabiliyor. İkisi de o kadar paralel ki, kullandığınız yöntem aynı sadece kullandığınız polimeri değiştiriyorsunuz.
Nanoteknoloji alanında eğitim almış kişiler hangi alanlarda çalışabilirler?
Nano teknoloji bir isim ve onun bir çok ayrı dalı var, tıp, gıda, makine, elektrik elektronik gibi. Mesela nanotıp alanında eğitim aldıysa hem ilaç firmalarında hem de gıda sektöründe Ar-Ge kısımlarında çalışabilir. Ya da nanoteknolojinin elektrik elektronik alanıyla ilgili eğitim almışsa, elektronik endüstrisinde çalışabilir. Tabi üniversite yüksek lisans yapmış olanlar için her zaman bir çalışma alanı zaten.
PEK ÇOK ÜNİVERSİTENİN NANOTEKNOLOJİK ALT YAPISI VAR
Nanoteknoloji alanında bilimsel araştırma yapmak pahalı mıdır?
Şimdi ben University College London’da doktora yaptım. Benim hocamın yaklaşık 20 kişilik bir grubu vardı. Bunun yaklaşık 15’i doktora öğrencisi geri kalan kısmı ise doktora sonrası araştırma yapan araştırmacılar. Bizim laboratuarda çok büyük bir cihaz veya ekipmanımız yoktu. Biz tamamen baloncuklar ve partiküllerin üretim yöntemleri üzerine çalışıyorduk. Bunların da çok büyük bir maliyeti yok. 10 bin TL’ye bile bir cihaz alınabilir. Ancak buradaki asıl sorun, onu analiz edecek cihazlarımızın pahalı olması. Analiz yapmak için nanoteknoloji merkezlerine gidip orada analiz yaptırıyorsunuz.
Ama Türkiye’de her üniversitede devlet büyük bir alt yapı çalışması yaptı ve analiz cihazlarımız var. Artık üniversitelerde de imkanlarımız var, elektro mikroskopumuz var, hatta nano düzeyde gösteren mikroskoplarımız da var. Her üniversitemizde neredeyse eletronmikroskobu var. Birçok imkanlarımız var ama yeni gelişen cihazlara ihtiyacımız var mı tabi ki her zaman yeni cihazlara ihtiyacımız olacak ama o kadar büyük bir oranda olduğunu zannetmiyorum, üniversite açısından. Sanayimizde bu imkanlar sınırlı, çünkü cihazlar gerçekten pahalı. Ar-Ge’ye yapılan yatırım hala yeterli değil maalesef.
SAMSUNG IPHONE’U GERİDE BIRAKTI
Peki yakın gelecekte bir ülkenin nanoteknoloji seviyesi o ülkenin gücü olabilecek diyebilirmiyiz?
Tabi ki kesinlikle diyebiliriz. Şu an, ABD’nin, Avrupa’nın ya da Çin’in gücünün en büyük kaynağı yaptıkları icat ve buluşlardır. Mesela Güney Kore’nin nanoteknoloji alanındaki çalışmaları sayesinde Samsung firmasının ne kadar öne çıktığını görebiliyoruz. Bundan bir 5 yıl önce iPhone Samsung’un önündeydi ama şimdi Samsung’un telefonları iPhone’ı geride bırakıyor. Mesela Wi-fi’den şarj edilecek piller geliştiriyorlar. Bunlar da nanoteknoloji sayesinde geliştirilen teknolojiler.
Askeri alanda nanoteknoloji ne gibi değişim sağlar?
Aslında daha önce bahsettiğim manyetik alanlara karşı koruyucu bir yüzey üretmekle ilgili çalışmamız mesela askeri alanda kullanılabilir. Bundan yararlanarak belki askeri bir giysi yapılabilir. Her gelişme başka bir alana da otomatik olarak yansıyor. Biz bunu tekstil için yaparken aslında askeri amaçlı kullanma imkanı sağlıyor. Bizim en son yapacağımız proje de yaralı yüzeyi tabanca ile tedavi etmek. Yaralanmış bir yüzeyi elektrospinning yöntemiyle daha minimize ederek tabanca haline getirdik ve orada da bir doku yüzeyi elde edebiliyoruz. Kanayan bölgeyi tamamen kapatmak gibi bir çalışma. Bu proje şu an yazım aşamasında. Mesela bu askeri amaçlı kullanılabilir, savaş esnasında yaralanan askere hızlı bir müdahale imkanı sunabilir.
BİR 10 YIL SONRA İNSANLAR 100-120 YAŞINA KADAR YAŞAYABİLECEK
2025 yılında bir nano teknoloji devrimi olacağı öngörülüyor. Bu nanoteknoloji devrimi nasıl gerçekleşir ve biz bu değişimi yakalayabilirmiyiz sizce?
2025 yılında yaklaşık bir 10-15 yıl sonra büyük ihtimalle devrim demeyelim de büyük bir aşama kat edilecek dünyada, yeni sistemler ortaya çıkacak. Baloncuklarla tedavi etme sistemi olacak mesela en basitinden ya da nano düzeyde ilaçlar kullanacağız. Bir 10 yıl sonra 100, 120 yaşına kadar yaşayabilecek insanlar belki. Bizim nesil göremeyecek belki ama bizden sonraki nesil kesinlikle bizden daha çok yaşayacak diyebilirim. Bence bu büyük bir devrim olacak. İnsanların bir mesleği değil de birden fazla mesleği olacak. İnsanlar 50-60 yaşlarından sonra üniversiteye gidecekler, belki tıp doktoru bile olabilecekler.
KANSER NANOTEKNOLOJİ İLE TEDAVİ EDEBİLECEK
Nanoteknoloji sayesinde bugün bize çok ilginç gelen ama gelecekte olabileceğini düşündüğünüz şeyler var mı?
Nanoteknoloji çalışmalarında hep doğa taklit edilerek bu günlere gelinmiş. Hep bir doğanın benzerini üretme çabası söz konusu. Mesela bir çiçeğin yapısını nanoteknoloji yapısında kopyalamak veya aynısını üretebilmek… Ya da bir böceğin ayak yapısını taklit etmek… Eskiden bir oda büyüklüğünde bilgisayarlar vardı, ama şimdi cebimizde taşıyoruz. Bu alanda kullandığımız mikroskoplarımız küçüldü ama görüntüleme imkanı daha da büyüdü. Şuanda uzaya gittiğimiz zaman 1 milyon yıl önceki galaksileri görme imkanımız var. Günümüzde yeni cihazlarla denizlerimizde büyük alanları tarayıp balık çeşitlerini öğrenebiliyoruz. Bir insanın beyni bir bilgisayarın kapasitesinden çok daha fazla ama biz hepsini kullanmıyoruz. Bir beyin ile bir bilgisayarı karşılaştırdığımızda ileride belki bunu bulacağız. Gelecekte beynimizi daha aktif kullanabiliriz. Büyük ihtimalle beynimizi daha efektif ve daha verimli kullanacağız. Bu anlamda inanıyorum ki nanoteknoloji kansere kaşı yeni tedavi etme yöntemlerimi keşfedilecek. Böylece ölümcül hastalık olan kanseri bu yöntemle tedavi edebileceğiz.
Bu soruların dışında sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Nanoteknoloji alanında yüksek lisans ya da doktora yapmak isteyenlere Marmara Üniversitesi Nanoteknoloji ve Biyomalzemeler Araştırma ve Uygulama Merkezi’mizin kapıları açıktır. Şu anda güzel bir laboratuarımız var, altyapımız sağlam. Sadece bir alana hitap etmiyoruz, Malzeme mühendisleri, makineciler, tekstilciler çalışabiliyor. Merkezimizi herkes gelip ziyaret edebilir, sadece Marmara Üniversitesi’nden değil, başka üniversitelerden de, bu konuda meraklı olanlar, sanayiciler hatta lise öğrencileri bile gelebilirler.
On5yirmi5