İyi bir anne nasıl olabilirim derdiyle ben araştırıp yaşarken öğrendim ki,
Film çok ezelden başlıyor. Nasıl bir ailede dünyaya geldik? Mesele; dinimiz, soyumuz, köklerimiz, ülkemiz, tarihimiz, kültürümüz ile alakalı, yani konu daha derinlerde. Öyle iyi bir anne olabilmenin, iyi baba olabilmenin belli on özelliği, beş faktörü olamaz bence… Afrikalı’nın dediği gibi bir çocuğu bir köy yetiştiriyorsa işin içine büyüklerimiz, çevremiz, eğitmenlerimiz giriyor. Dostlarımız, sevdiklerimiz, ilham aldıklarımız, takip ettiklerimiz, çok çok önemli… Önce kendimizin maddi manevi donanımına sonra çevremizi oluşturan herşeye dikkat edeceğiz. Bu farkındalık bilinciyle çocuğumuzun maddi manevi dünyasını örgüleyeceğiz. Tabi derdimiz bir iyi bir insan yetiştirmekse.
İnsan ailesini seçemiyor. Öyle bir noktada dünyaya geliyor ki kimi varlıklı, kimi yoksul, kimi eğitimli, kimi eğitimsiz ama hayata dair farkındalığı- öngörüsü yüksek, her bireyin imkanları, donanımları, destekleyenleri, sağlık durumları aynı şartlarda değil; neyse tüm bunlar sadece nasip… Allah’ın bize lütfettikleriyle yol alıyoruz. Sabır ve şükür eksenli ise yolculuğumuz, gayret içindeysek, bir de Allah’ın verdiği aklımızı iyi yönde kullanabiliyorsak ne mutlu bize… Zaten şanlı tarihimizi bilirsek işlerimiz inanın daha kolay. Sadece ecdadımızın izlerini takip edebilelim. Çünkü geçmişini bilen geleceğine yön verebilir. Tarihe yön verebilmiş, insanlığa faydalı olmuş, rol model olmuş şahsiyetleri yetiştiren, vatan sevgisi, insan sevgisi ile evlatlarını değerler eğitimi ekseninde yetiştiren birçok ana modeli var önümüzde. Her şeyin başında inanç geliyor, bahsettiğim çok ibadet çok amel değil… amellerimize yön veren niyet… Bunu ihlaslı olmak, tevekkül sahibi olmak, takva sahibi olmak taçlandırıyor.
Bir insan yetişiyor, e kolay değil şu insanoğlunu yetiştirmek. Yediğimiz içtiğimize bile nüksediyor; hayırlı evlat… Bakliyat, et ya da sebzeden ibaret önem arzetmiyor; helal mi haram mı tükettiklerin, tükettirdiklerin, israf mı ediyorsun, hesabını verebilecek kadar mı yiyorsun, paylaşıyor musun, temiz mi yapıyorsun, dua mı ekliyorsun, severek mi yapıyorsun… E tabi okuyor öğreniyor anneler ilk aylarda ceviz ye çocuk zeki olsun vb diye… Şifa niyetiyle yutkunduktan, yudumladıktan sonra maddi manevi her nimet fayda sağlayacaktır. Yoksa illaki brokoli çorbasına, pürelere bel bağlamamak gerek. Günümüzde bu değerlerimiz TV de biraz örseleniyor. “Yemekteyiz, Gelinim Mutfakta…” Bu konuda siz ne dersiniz bilmiyorum ama yarışma programlarında illaki birinci olacağız hesabını güderek yenilen nimet sofralarını eleştirmek, gelini kayınvalideyi rencide etmek hoş değil. Gelin eğer mutfağa girmişse zaten mutlaka sevgisini katacaktır yemeğe… Ben şunu hiç unutmuyorum eşimin rahmetli dedesi ve anaannesi bir gün bize misafir geldi. Güzel bir sofra kurmaya çalıştım, ve misafirlerime dedim ki “bugün aslında bir de pilav yapmıştım, ama lapa olduğu için ikram edemedim.” Rahmetli Osman dede sunduğum yiyeceklerden değil de o pilavdan yemek istedi. O gün aslında bende yuvasında kökleşme mücadelesinde bulunan bir filiz gibiydim. Büyükler belki o gün belki başka bir gün başka bir durumda toprağımı eşeleseydi tutunamayacaktım. Babaannem bostanında diktiği fidelerin üstüne büyük bir yaprak örterdi güneş haşlamasın diye, toprağını sıkılardı elleriyle köklerine tutunsun diye, suyunu gübresini düzenli verirdi. Eşimin köyüne her gittiğimizde Osman dedemin mezarını ziyaret ediyoruz, okuyoruz, çocuklarım başındaki ağaçları suluyor ve iyi konuşarak başından ayrılıyoruz. Ve ben öğrendim ki öyle TV deki gibi zannında kötü konuşup yemek tatmamalıyım. Mutfakta da iyi bir anne olmak için yıllara ihtiyaç var.
Öğrenme odaklı olmalı bir anne. Radarları açık olmalı, günün ilim bilim şartlarını takip edebilmeli. Öğrenme aşkıyla insan kendini geliştirirse değil bir insanı, bir milleti yetiştirir. Anneler ilim aşığı olmalı. Bu diploma sevdası değil, farkındalık sahibi olma, hayatı anlama, işleri kolaylaştırma, neslinin ihtiyaçlarını-halini anlayabilme, hedef belirleyebilme, olayları çözümleyebilme, eğitebilme noktasında anneye yön verebilecek türden olmalı. Eğitim öğretimi hayatının her aşamasında ekmek gibi su gibi ihtiyaç hissedebilmeli. Çocuklarını akademik başarı kaygısıyla değil de iyi bir insan olarak yetiştirme noktasında öngörü sahibi olabilmeli. İyi bir okul araştırdığı gibi, iyi bir arkadaş çevresi, iyi bir teknoloji kullanımı erdemi gibi gibi…
İyi bir anne ister çalışan ister ev hanımı olsun çocuklarıyla hakkını vere vere vakit geçirebilmeli. Çalışan anneler daha yoksun kalıyorlar çocuklarıyla vakit geçirmede, onlar çocuğum şu an napıyor diyerek mesaileri dolduruyor belki ama Allah bu zamanların da bereketini verecektir. Sadece oyun oynarken değil, uyuturken, elini tutup okula götürürken, özbakımını yaparken, yemek yedirirken yani hayatın her anında onunla konuşabilmeli, “hadi gel keşfedelim” diyerek çocuğa ilham verebilmelidir. Çocukları her öptüğümüzde manevi kazanımlar vadeden bir dinimiz varken biz çocuklarımızı şefkatle sarmalı onları onure etmeliyiz. Eğer anneler yorgun düşüyor, eşinden, çevresinden destek alamıyorsa, maddi manevi imkanlardan yoksunsa, çocuğuna tek başına bakıyorsa, o zaman ne yapsın? Yokluk, ilgisizlik, rahatsızlık nedeniyle çocukları örseliyorsa, hayatın çilesini derdini çocuk erken yaşlarda hissediyorsa o zaman derim ki Allah bir onarma, onarılma özelliği vermiş. Sabır ve şükür eksenli olarak farkında olduğu andan itibaren yavrusuna sarılabilir, onu dert arkadaşı etmeyip, dualar ile moral yönünü güçlendirebilir. Ve inanmalı ki tüm bu sıkıntılar başka bir sıfatla kazanımlar olarak karşısına çıkacaktır. Bu dünya da ya da ahirette bu annelere herkes imrenecektir. Nice anneler var ne emeklerle çocuklarını yetiştiriyor. İnsanların ümit kestiği çocuklardan dâhiler çıkartıyor.
Öyle her dakika iyi bir anne olamayabiliriz de, genelde iyi bir anne olabiliriz… Mükemmellik duygusu değil de bir iki yaklaşık sonuçla yapabildiğimizin en iyisi olabilmek adına hayatın pedallarını bırakmadan yol alabilmeye çalışmalıyız. Hayatımızı; kendimizi salmadan, karşılaştığımız sıkıntılara, zorluklara inat en güzel yönlerinden yakalayıp yaşamakla, yaşatabilmekle güzel geçirebiliriz. İçimizde bir mücadele ruhu olmalı. Hep bir hedefimiz olmalı. Yani biz bir anneyiz. Öyle bir gelecek resmi çizmeliyiz ki (buna vizyon deniliyor), eşimiz, çocuklarımız da; “ulaşılabiliriz, neden olmasın ki, yapabiliriz” dedirttirebileceğimiz bir başarı öyküsünün kahramanları olarak çocukluktan itibaren bir yol alabilsinler. En basitinden bir iddiamız olmalı, lütfedecek, gönülleri evirip çevirecek olan Allah’tır ki, O’nun planları, imtihanları bizim beklediğimiz yönde olmayabilir. Biz sadece 100 yıl sonrasını düşünerek insan yetiştireceğiz.
Velhasıl iyi bir anne olmaya niyet ettik, Allah yardımcımız olsun.
Melek YILDIRIM KARABIYIK