Anne-babalar çocuklarını büyütürken kimi zaman onlarla ilişki kurmada sorunlar yaşıyor. Kendilerine göre olması gereken davranışları yaptıramayınca üzülüyor, geriliyor ve bazen de zor kullanıyor, hatta şiddete başvuruyorlar. Karşılıklı mücadele haline gelen ilişki şekli, her iki tarafın sinirli, agresif, inatçı tavırlarıyla sorun yumağına dönüşüyor.
Oyun terapisti ve psikolog Nilüfer Devecigil, sabrının son demlerini yaşayan böyle anneye veya babaya önce durup kendisine bakmasını öneriyor. Çünkü, çocuk anne-babasının aynası ve orada ne görürse onu taklit ediyor. Ayrıca, çocuğun şikâyet edilen davranışlarından önce ebeveyni ile arasında ‘o anda’ nasıl bir ilişki yaşandığına dikkat edilmesi gerekiyor. Karşılıklı ilişkide konuşmanın ve duyguların ifade edilmesinin çok önemli olduğuna vurgu yapan Nilüfer Devecigil, ebeveynin, çocuğuna o anda yaşadığı duyguların farkında olduğunu ifade etmesi gerektiğini belirtiyor.
Devecigil’in bu önerisi, bu zamana kadar uzmanlar tarafından yapılan ‘ilişkilerde konuşurken ‘ben’ dilini kullanma önerisinden biraz farklı. Genel olarak bilinen uygulamada şöyle denirdi: ‘Sen şöylesin, böylesin, demek yerine, sen bunu yaptığında üzülüyorum, deyin. Karşı tarafı suçlayıcı bir üslup yerine kendi duygularınızı anlatın.‘ Nilüfer Devecigil ise, çocuklarla ilişki kurarken onu anladığının gösterilmesini öneriyor. Devecigil bunun uygulamasını şöyle anlatıyor: "Çocuğumuz düşer ya da bir şeye üzüldüğü için ağlar. Biz hemen ağlamasını kesip oyalamaya çalışırız. ‘Biliyorum canın acıdı, uff oldu, kıyamam sana!’ deyince daha çok ağlamaya başlar. Bu yüzden yapmayız ama tam da bunu söylersek çocuk duygusunun farkına varır. ‘Evet, canım yanıyor, üzgünüm içimdeki his bu!’ diyebilir. ‘Şu an kızgınsın, evet. Kızgın olduğun zaman anneye vurmuyoruz ama ‘Kızgınım anne!’ diyebilirsin. Bu şekilde duygularını kelimelere döküyoruz. Çocuk, ‘kızgınım, üzgünüm, mutluyum’ diye algılamaya başlıyor ve daha sonra kendisi de duygularını söze dökebiliyor. Erkek çocuk için de bunu yapmak gerekiyor. Bu şekilde kızgınlığını davranışlarıyla değil de sözel olarak ifade edebiliyor.
Mesela çocuğumuza ‘kardeşini kıskandığın için bunu böyle yapıyorsun’ demekten korkarız. ‘Kardeşinle ilgilendiğim için eskisi kadar oynayamıyoruz ve sen buna üzülüyorsun, biliyorum’ deyin. Bunu duyunca ‘evet, annem beni anlıyor’ diyecek ve içindeki duyguyu fark edecektir. Bu tarz bir ilişki kurmak için 0-6 yaş çok önemli ama daha büyük çocuklarla da ilişki tarzı değiştirildiğinde iyi sonuçlar alınıyor. Hiçbir yaş geç kalınmış sayılmaz; çünkü duygusal sağlık hayatta en önemli şey. Bu olmayınca yetişkinlikte stres, intihar, delilik sorunları çıkıyor."
Nilüfer Devecigil, çocukların davranışlarını yönlendirmeyi amaçlayan terbiye yönteminin Amerika ve Batı ülkelerinde terk edilmeye başlandığını, artık ilişkinin önemsendiğini söylüyor. Davranışları düzelsin diye uygulanan ödül-ceza yönteminin de doğru olmadığını ifade eden Devecigil’e göre, bir çocuğa ‘öyle yapma ben çok üzülüyorum’ demek çözüm değil. Çocuk onu anne veya babası üzülüyor diye mi yapmamalı, yoksa yapmaması gerektiği için mi? Bu noktada zaten ‘ceza-ödül’ uygulamaları başlıyor. ‘Çok güzel yapmışsın, al sana lolipop’ veya ‘harika olmuş, seninle gurur duyuyorum’ gibi onay sözcükleri ile çocuklar ödüle bağımlı hale geliyor. Bunun yerine her seferinde çocuğun davranışlarını kendine döndürmek, örneğin, ‘kendinle gurur duymalısın bu notu aldığın için. Bu resmi sen istediğin gibi yaptın’ demek gerekli. Bu şekilde çocuk, gerçekten iyi yapıp yapmadığına bakmayı öğreniyor.
ÇOCUKLAR İÇİNE KAPANIYOR
Ödül veya ceza verilen çocukların duygularını bastırdığını ifade eden oyun terapisti ve psikolog Nilüfer Devecigil, çocuğunu yalnız uyumaya alıştırmak isteyen bir ebeveynin uygulamasını şöyle anlatıyor:
"Danıştıkları pedagog, yatağında uyuduğu her akşam için çocuğa bir yıldız, üç yıldızda da bir ödül vermelerini önermiş. Başta işe yaramış; çünkü çocuk ödüle odaklı, duygularına bakmıyor. Uzun dönemde çocukta başka sorunlar çıkıyor; çünkü üzüntü, kızgınlık, ihtiyaç gibi duygularının cevabını alamayınca kendini içine kapatıyor veya bağlanmayla ilgili sorunlar yaşıyor. Tepki gösteren, ağlayan çocuk aslında hâlâ yardım istiyordur. Kabullenen çocuğa ‘ne uslu’ deniyor. Oysa tepki vermemesi çok üzücü. Tepki verdiğinde ise konuşmak, duygularını fark ettirmek gerek.
Anne işten geldi ve çocuğu hemen onunla oynamak istiyor. O ise biraz dinlenmeyi planlıyor. Bu durumda ‘Seninle oynamak istiyorum ama çok yorgunum.’ diye konuşabilir. Çocuk ağlamaya başlayınca çocuğun hisleri söze dökülebilir."