Kalplerin ve Cihanın Sultanları

İliskiler
Aşk, bir güne sığmayacak kadar büyüktür. Batı kültürünün bütün dünyaya bir dayatması olan 14 Şubat Sevgililer Günü’nün dinimizde ve geleneklerimizde yeri olmadığını elbette biliyoruz. Bu konuyu ...
EMOJİLE

Aşk, bir güne sığmayacak kadar büyüktür. Batı kültürünün bütün dünyaya bir dayatması olan 14 Şubat Sevgililer Günü’nün dinimizde ve geleneklerimizde yeri olmadığını elbette biliyoruz. Bu konuyu bugün işlememizin sebebi; içi boş aşk sözlerinin havada uçuştuğu, menfaat yüklü sahte iltifatların kol gezdiği bugün, gerçek aşkın ve sevginin aslında nasıl olduğunu atalarımızın yüreğinden okuyabilmek içindir… Onlar heybetleri ile düşmana korku salarken, eşlerine karşı sevgi dolu, nazik ve yumuşak idiler. Örnek olması dileği ile…

Acep cihanda senin gibi var mıdır Zeliha’m?
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerini hepimiz Marifetname adlı meşhur kitabından biliriz. İsmail Fakirullah hazretlerinin talebesidir. Gençliğinde, bir vazife için İstanbul’da bulunurken, memleketteki hanımına yazdığı mektuplardan bir tanesini sizin için seçtik. İşte okuyanı imrendiren ve duygulandıran iltifat dolu o mektup…
İzzetli, hürmetli, akıllı, gayretli, şefkatli, güzel yüzlü, şirin sözlü, melek huylu, çelebi kollu, nazik belli, şirin yıldızlı, has ve talihim, oğlum annesi, gönlüm cananesi, inci tanesi hatunum ve hanımım küçük kadın Zeliha

Hatun huzuruna…
Candan selamlar ve gönülden dualar edip ol mülayim hatırına kat kat sual ederiz. Allah’ın birliğine emanet veririz. Benim küçük kadınım, benim emektarım, ne keyiftesin, ne haldesin, ne demdesin? İyi misin, hoş musun? Allah yardımcın olsun. Kendin uşak (küçük) iken uşak hizmetine düştün. Allah emeklerini zayi etmesin. Rabbim seni bana bağışlasın. Bir dahi dünya gözü ile görüşmek müyesser eylesin, amin!
Acep cihanda senin gibi var mıdır? Zeliha’m, Zeliha’m! O tatlı canını seveyim, o tatlı bakışlarını seveyim. Hiç fikrimden gitmezsin. Öylece ayan gönlümde durursun. Maşallah, maşallah! Benim nazlı aşkım, senin için yollarda ve İstanbul’da şiirler yazıyorum. İnşallah gelende seninle ses sese verelim de çok güzel kitaplar okuyalım. Allahü tealaya âşık olalım, safalar edelim.
Bir küçük kadın gördüm, hemen sana benzettim. Selam sabah ettim. Sesi dahi sana benzerdi. Senin hatırın için sokak ortasında ona yarenlik edip ahvalini sordum. Bir ihtiyar kocası varmış zindanda, ona ekmek götürmüş. 10 kuruş borcunu verip, onu halas edip sevabını sana bağışladım. Allahü teala senden razı olsun. Zira ben senden yer gök dolusu razıyım Zeliha’m…

Hadis-i Şerif
Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.

EBEDİ UYKUDA BERABERLER

Türbenin iç duvarları yakut, safir, pırlanta, zümrüt, akik, firuze, sedef ve inci ile süslendi. İç ve dış çevresine Yâsin Sûresi yazıldı. Köşelere dışa doğru eğik dört minare eklendi. Solda zarif bir câmi, sağda bunun simetriği misarfirhane ve havuzlarla bezeli bir bahçesi vardır. Şah Cihan ve eşinin kabirleri türbenin en alt katında yan yanadır.

Romantizm, sanat ve ihtişam; işte Tac Mahal!
Tarihçi yazar Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin araştırmalarına göre; Hindistan’a İslâmiyeti getiren Türkler burada muazzam bir devlet kurdular. Emir Timur’un torunu Bâbür tarafından kurulan Babür İmparatorluğu… Bâbür hükümdarlarının herkesçe bilinmeyen ve güçlü asker karakterlerinden de beklenmeyen bir hususiyeti vardı. O da hanımlarına duydukları emsalsiz bağlılıktı…

İşte Tac Mahal de böyle romantik bir aşkın mahsulüdür. Hindistan hükümdarı Hürrem Şah Cihan’ın çok sevdiği zevcesi Ercümend Banu-Begüm Mümtaz Mahal için Agra şehrinde yaptırdığı Tac Mahal, dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel âbidedir.

KERMESTE TANIŞTILAR
Mümtaz Mahal’in babası Âsaf Han, Karakoyunlu Türkmenlerinden İranlı bir vezirdi. Ancak Şiîliği terk edip Sünnî olmuştu. Vaktiyle soylular yaptıkları el işlerini Mina Pazar denilen bir kermese götürüp satar ve parasıyla hayır işlerlerdi. O zamanlar şehzâde olan Şah Cihan, anne tarafından akrabası 20 yaşındaki Mümtaz Mahal ile burada tanıştı. Güzellik ve zekâsına hayran oldu. Tarihin en büyük aşklarından birisi burada doğdu. Evlilikleri 20 sene sürdü. Bu zaman zarfında Şah başka kadına bakmadı. 14 çocukları oldu. 7’si yaşadı. Mümtaz Mahal sonuncuyu doğururken vefat etti. Bu elim hâdise Şah Cihan’ı derinden yaraladı. Gözü dünyayı görmez oldu. Sevgili eşi için Yamuna Nehri kıyısında bir türbe inşa ettirmek üzere İstanbul’dan mimar istedi. Mimar Sinan’ın talebesi ve Sultanahmet Câmii mimarı İsa Efendi gönderildi. 1632’de temeli atılıp günde 20 bin işçi çalışarak 22 senede tamamlandı.
Şah Cihan, ömrünün kalanını bir odada kimseyle görüşmeksizin Tac Mahal’i seyrederek geçirdi. Vefat edince zevcesinin yanına gömüldü. Şimdi iki âşık sesin yedi kere yansıdığı bir odada ebedî uykularını uyuyor. Âlemin yedi köşesinden gelen sayısız ziyaretçide bu mümtaz aşkın iki kahramanını anıyor. Bütün dünya, 4 asır evvel ilim, duygu, emek ve bilgelikle inşa edilen bu muazzam eserin karşısında hayranlıkla eğiliyor.

Hadis-i Şerif
Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!

Derdi olan neylesin?
Celadet ve adalet timsali Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferinden sonra fethettiği beldede adalet ve otoriteyi tesis için bir süre kalmak istedi. Bunun için hazırlıklar yapıldı ve padişahın otağ-ı hümayunu kuruldu. Sultanın çadırını temizlemekle görevli kadınlardan biri, akşamları çadıra dönen Yavuz’u ilk defa yakından görmüş ve o andan sonra onun sevgisiyle yanmaya başlamıştı. Günler geçtikçe bu sevgi dayanılmaz bir sevdaya dönüştü Mısırlı kadının yüreğinde… Düştüğü derdin çaresizliğini biliyor; yine de bir çare aramaktan geri durmuyordu.

Bir cuma günü Koca Yavuz çadırından çıktıktan sonra, sultanın yastığına bir not bıraktı. Kağıtta “Derdi olan neylesin?” yazıyordu. Sultan, gece yatağında bulduğu bu nota bir karşılık yazıp yastığının altına bıraktı. Kadıncağız sabah “Acaba sultan cevap yazdı mı?” diye ümitle yastığının altına baktı ve büyük bir heyecanla şu notu okudu: “Derdi neyse söylesin!” Kadıncağız sevinip ümitlenmişti bu cümleyle. Fakat padişahın heybeti onu korkutmaktaydı. Koca Yavuz’a böyle bir şeyi söylemek kolay değildi!.. Bu defa kadın, “Korkuyorsa neylesin?” yazılı bir kağıt bıraktı sultanın yastığının altına ve ertesi günü sabırsızlıkla bekledi. Ertesi sabah sultanın “Hiç korkmasın, söylesin!” cevabını buldu. Kadıncağız bütün cesaretini toplayarak akşam çadırın önünde sultanın gelmesini beklemeye koyuldu. Birazdan Koca Yavuz, bütün haşmetiyle göründü. Halinden, duruşundan kadının ona bir şeyler söylemek istediğini anlayan Yavuz, “Söyle!” dedi kadına. Edeple el pençe duran kadın korku ve heyecandan titremeye başladı. Padişah gür sesiyle tekrar “Söyle!” diyince kadın heyecandan sadece, “Efendim!” dedi ve gerisini getiremeden yere yığılarak ruhunu oracıkta Rabbine teslim etti. Herkes merakla padişaha bakıyordu. Meseleyi günlerdir hisseden Yavuz’un bu tablo karşısında gözleri doldu ve şöyle dedi: “Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Hakiki aşk odur ki, sevdiği uğruna kalbi dura…”

***
Yavuz Sultan Selim’in, eşi Hafsa Sultan’a yazdığı şiirlerden biri (günümüz Türkçesi ile):
Gözlerimin bebeğine nasıl bir sihir etti felek
Göz yaşımı kan eyledi, feryadımı arttırdı felek
Aslanlar bile kahrımın pençesinden titrer iken
Beni bir ceylan gözlüye aciz kıldı felek….
Hadis-i Şerif
Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.

“FAKİR VE HAKİR CARİYENİZ HÜRREM…”

Hürrem Sultan, padişah seferde iken, çektiği ayrılık acısını mektuplara şöyle döküyordu: “Benim Yusuf yüzlüm, şeker sözlüm, latif, nazenin Sultanım! Allah dergâhına yüzüm süpürge kılıp niyaz ederim ki; mübarek yüzünüzü yine tez zamanda bana göstere. Biliyorum şu an Allah adına seferdesin. Zafer kazanmak ve cihadı yüceltmek için yollardasın. Muvaffak olmanı dilerim. Benim canımın parçası sultanım, ayrılık acısını ne kadar anlatsam bitmez. Siz de bu kulunuzu mektupsuz bırakmayınız. Hiç olmazsa birkaç satır kelamınızla avunurum. Fakir ve hakir cariyeniz Hürrem…”

Hadis-i Şerif
Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.