Mehmet Teber bugünkü köşe yazısında çocukerkil ailelere değindi. İşte o yazı;
"Günümüzde değişen çocuk eğitimi yaklaşımları öncelikle çocukları olumsuz etkiliyor. Artık her anne, sinir hastası olduğundan yakınıyor. Anneler çocuklardan, çocuklar ise annelerden şikayetçi.
Uzun zamandır bu köşede çocukların doğru eğitilmesi üzerine yazılar yazıyorum. Bu yazılarda çocuklarımızı daha doğru eğitmek için neler yapmamız gerektiğine değiniyorum. Bu yazımda ise çocuklarımızın eğitimine sekte vuran ve zaman içinde değişen kimi dinamiklerden bahsetmek istiyorum. Gün geçtikçe biz bazı dengeleri kaybettik ve bu dengeler çocuklarımızın eğitimini olumsuz yönde etkilemeye başladı. Şimdi isterseniz bu değişen dengeleri görelim.
Çocukerkil aileler
Önceden bizlerin aile yapımız konu olduğunda ataerkil aile kelimesi mutlaka geçerdi. Yani ailede asıl sözü geçen, dediği dinlenen kişi babamızdı. Evde babamız, son noktayı koyardı. Planlar babamızın isteklerine göre şekillenirdi. Günümüzde ise bu ataerkil aile yapımız yavaş yavaş değişiyor. Artık büyük şehirlerde çocukerkil ailelerimiz var. Yani evde çocuğun sözünün geçtiği, çocuğun isteklerine göre planların yapıldığı aileler. Merkezde babanın değil çocuğun olduğu aileler. Bu ailelerde çocuğun istedikleri hemen alınıyor, çocuk gezmek istiyorsa geziliyor, istemiyorsa gezilmiyor. Yemek saatleri ve hayat çocuklara göre düzenleniyor. Kısacası evin hakimi çocuk.
Bu duruma sebep olan faktörlerden biri günümüz anne-babaların kendi geçmişinde yaşadıkları zorlukları çocuklarına yaşatmak istememesi. ‘Aman biz yaşamadık ve görmedik, bari çocuklarımız yaşasın ve görsün.’ düşüncesi çocukerkil aileler türemesine neden oluyor. Bu duruma neden olan bir diğer bir faktör de, anne-babaların çocukları ile sorun yaşamama arzusu. Çocuk, aileden bir şey istediğinde ve bu yerine getirilmediğinde evde ya da dışarıda kriz çıkıyor. Bu krizden kaçınan aileler gücü çocukta bırakıyor ve onun dediklerini yapıyor. Şunu hep aklımızda tutmamız gerekiyor ki, çocuklarımızın her isteğini karşılamak onları iyi eğitmek anlamına gelmiyor. Onlar da reddedilmeli, onlar da hazlarını ve isteklerini ötelemeyi öğrenmeli.
Baba şefkat kahramanı, anne otorite merkezi
Önceleri bizim aile yapımızda şefkat kahramanı annelerimizdi. Biz sevgi istediğimizde annemizin kucağına koşardık. Bir suç işlediğimizde “Aman Bey, bir şey olmaz. O daha çocuk” diye bizi savunan şefkatli annemizdi. Babalarımız ise bizim için otoriteydi. Babamızı korku ile birlikte sever, onun yanında yanlış bir davranışta bulunmaktan çekinirdik.
Günümüzde bu otorite ve şefkat rolünün paylaşımı da değişiyor. Artık anneler daha otoriter. Kuralları ve sınırları onlar koyuyor. Çocuklar annelerinden daha çok korkuyor. Kızan, tehdit eden, ceza veren genelde anne. Babalar ise akşam eve geç geliyorlar. Onlar otorite rolünü çoktan bırakmış durumlar. Çocuklarını seven, kollayan ve anneye karşı savunan konumundalar. Yani şefkat rolü babaya, otorite rolü ise anneye geçmiş durumda.
Bu duruma neden olan faktör bence babaların eve geç gelmesi ve çocukları ile çok az zaman geçiriyor olması. Bunun yanında eve geldiğinde habere ve internete yoğunlaşarak çocuklarını ihmal etmesi. Çocukları ile çok az zaman geçiren babalar, bu az zamanda çocukları ile kötü olmak istemiyorlar. Onlar otorite rolünü yerine getirmedikleri için otoriter olma, kural koyma yetkisi annelere kalıyor.
Buradan babalara seslenmek istiyorum. Eğer çocuklarımız çocukluk döneminde kural koyan, otoriter bir baba görmezlerse ergenlik dönemine geldiklerinde anneyi de ezip geçiyorlar ve kural tanımaz bir çocuk oluyorlar. Bu nedenle çocuklarımıza sevgi yüzümüzü gösterdiğimiz kadar otorite yüzümüzü de göstermemiz gerekiyor.
Öğretmeninden değil annesinden çekinen öğrenciler
Geçmişin çocukları öğretmenlerinden çekinirdi. Öğretmenle dalga geçmek şöyle dursun, öğretmen sınıfa girdiğinde sesler kesilirdi. Öğretmene karşı saygısızlık yapılamazdı. Öğretmenler çocukları dövse ve ceza verse bile çocuklar eve gidip öğretmenden ceza aldıklarını anlatamazdı. Çünkü aileler öğretmenin gereksiz yere ceza vermeyeceğini bilir, öğretmene güvenirdi. Çocuklarda ceza aldıklarını söyleyip suçları açığa çıkmasın diye bu durumu anne-babasından saklardı. Kazara söyleyiverse yediği dayağa benzer bir cezayı babasından da yiyeceğini bilirdi.
Şimdinin çocukları annesinden öğretmeninden çekindiğinden daha çok çekiniyor. Ödevini yapmadığında içini öğretmen korkusundan daha çok anne korkusu sarıyor. Bu durumun nedeni “Hocam, eti senin, kemiği benim diyen” anne-babaların yerine “Bu çocuk benim” diyen anne-babaların gelmesidir. Öğretmen çocuğu azarladığında anne-babalar soluğu müdürün odasında alıyor. Çocuğun yanında öğretmenini rahatlıkla ve alenen eleştirebiliyor. Dizilerde çocuklar öğretmenleri ile dalga geçiyor. Bu durumda çocuklar artık onları eğitecek öğretmenlerinden çekinmez oluyor.
Burada bizlere düşen görev, öğretmenlerimizi yeniden yüceltmek ve çocuklarımızın gözünde onları değerli hale getirmektir. Onlara ve onların yaptığı eğitim faaliyetine güvenmektir. Milletçe bunu yapmadığımız takdirde tüm eğitim sistemimiz çökecek ve başıboş çocuklar yetişecektir.
Öğretim görevi annelerde
Yine geçmişte bir çocuğun tüm eğitim ve öğretim görevini öğretmenler üstlenirdi. Evde anneler çocukla pek ders-ödev polemiğine girmezdi. Öğretmen sınıfta öğretim faaliyetini gerçekleştirir eve de biraz ödev verirdi. Bu ödevler yapılmış mı yapılmamış mı, bu annenin sorumluluğunda değildi. Çocuk ertesi gün ödevini yapmadan okula gittiğinde öğretmeninden azar işiteceğini bilir, elinden geldiğince ödevini yapardı. Yapmasa bile sınıfta yapanlardan kopyalardı. Öğretmenler ödevlerini yapmayan çocuklar için anneleri pek suçlamazdı.
Günümüzde bu denklem de değişti. Çocuğun akademik başarısı neredeyse anne üzerine kaldı. Annelerin annelik ve otoriterlik görevinin yanına bir de belletmenlik görevi eklendi. Artık ödevler öğretmenden bizzat anne tarafından alınır oldu. Kalabalık sınıflarda öğretim faaliyeti pek gerçekleşemediği için ve öğretmenler arasındaki rekabet arttığı için eve verilen ödevler arttı. Çünkü öğretmenler çocuklara daha hızlı ve daha iyi öğretmek için yarışıyorlar. Çünkü hızlı öğreten öğretmenler toplumda başarılı öğretmen sayılmaya başlandı. Bu durum eve verilen ödevlerin sayısını her geçen gün arttırdı. Böyle olunca da ev işleri ile uğraşan anne gitti, çocuğunun başında onunla birlikte saatlerce ödev yapmaya çalışan anneler geldi. Durumun bu hale gelmesinde annelerin de suçu var. Çünkü onlar da kendi çocuklarını diğer çocuklar ile yarıştırmaya başladılar. Adeta çocuklarının başarısını kendi başarıları gibi gördüler ve başarılı olması için çocuklarına yüklenmeye başladılar.
Bir an önce anne-babaların ve öğretmenlerin bu yarış havasından çıkması gerekiyor. Annelerin öğretim faaliyetini öğretmenlere bırakıp, teşvik eden rolünü üstlenmelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Özetle, günümüzde değişen çocuk eğitimi yaklaşımları öncelikle çocukları olumsuz etkiliyor. Her istediği karşılanan, evin merkezine oturan çocuk bir süre sonra isteklerini kontrol edemez oluyor. Öğretmenler ve anneler arasındaki yarış çocuklara sürekli “Ders çalış” denmesine neden oluyor. Hayatın merkezinde insani değerler olması gerekirken şimdi notlar ve dersler var. Üstelik bu durumdaki çocukların sığınacakları bir limanları da yok. Çünkü anneler çoktan bu görevi bırakmış durumda. Anneler üzerine binen babalık, öğretmenlik, belletmenlik yükleri ve ev işleri arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Onlar için her gün bir başka krizle geçiyor. Artık her anne, sinir hastası olduğundan yakınıyor. Anneler çocuklardan, çocuklar ise annelerden şikayetçi.
Gelin bu dengeleri yeniden kuralım. Evin reisi ve otoritesi baba olsun. Anneler şefkat kahramanı olarak çocuklarının her daim yanında bulunsun. Hayatın merkezine insani değerleri, dürüstlüğü, sabrı ve vefayı koyalım. Öğretmenlerimize hak ettikleri değer ve saygınlığı yeniden verelim. "
Psikolojik Danışman ve Pedagog Mehmet Teber
www.mehmetteber.com