Türkiye’de 1,5 milyona yakın talasemi yani Akdeniz anemisi hastası var. Hastalık genlerle taşınıyor ve eğer anne-babada varsa çocuklar da talasemi hastası oluyor. Hastaların ömür boyu tedavi altında olması gerekiyor. Bunun için evlenme kararı alan çiftlerin talasemi testi yaptırması bu açıdan önemli.
Akdeniz anemisi olarak bilinen talasemi, Güneydoğu’da yaygın. Anne ve babanın genlerindeki bir bozukluğun sebep olduğu ‘talasemi‘ çocuklara da geçiyor ve ölümcül olabiliyor. Evlenecek çiftlerin nikâhtan önce kan testi yaptırarak talasemi olup olmadıklarını öğrenmeleri büyük önem taşıyor. Sağlık Bakanlığı, bu hastalığın önüne geçmek için resmi nikâh öncesi talasemi testlerini zorunlu kıldı. Ancak Güneydoğu’da resmi nikâhın evlilikten aylar hatta yıllar sonra yapılması alınan tedbiri işlevsiz kılıyor.
Türkiye’de 1,5 milyona yakın talasemi hastası var. Hastalık Akdeniz’den sonra en çok Güneydoğu’da görülüyor. Bölgede resmi nikâhın evlilikten sonraya bırakılması, daha fazla çocuğun talasemiye yakalanmasına neden oluyor. Nikâh öncesinde yaptırılan testlerde hastalık tespit edilirse ailelere, bebeklerinin de talasemi olacağı bilgisi veriliyor ve çocuk yapmalarının riski anlatılıyor. İkisi de talasemi olan çiftlerin çocukları, genellikle hastalığı ağır olarak yaşıyor. Eşlerden sadece biri talasemi ise çocukta hafif seyrediyor. Genlerinde talasemi taşıdığından haberi olmayan anne-babalar, bu hastalığı çocuklarına taşıyor.
Ayten (13), Emine (11) ve Gülbahar Acar (3) kardeşler, anne-babalarından talasemiyi ‘miras’ almış. Şırnak’ın Silopi ilçesinde ikamet eden üç kardeş, 3-4 haftada bir Diyarbakır’a gelerek kan takviyesi oluyor, vücutlarında biriken fazla demiri atmak için ilaç kullanıyor. Çocukları, halaları Remziye Acar hastaneye getirip götürüyor. Talasemi hastalarının tedavi gördüğü tek hastane olan Diyarbakır Çocuk Hastanesi’nin yolunu tutuyorlar. Remziye Acar, "Ağabeyim, büyük kızı Ayten doğduğunda doktora getirseydi diğer iki çocuk bugün talasemili olmayacaktı. Silopi’den Diyarbakır’a gelip gitmek çocuklara eziyet oluyor." diyor.
Mehmet Şerif (5) ve Nihat Kayurga (8) da Şırnak‘ın Cizre ilçesi Koruma köyünden Diyarbakır’a ayda bir kez gelip kan takviyesi alıyor. Babaları şoför olan Kayurga kardeşleri ablaları Özlem hastaneye getiriyor. Mehmet, başka bir hastalıktan tedavi olurken talasemi olduğunu öğrenmiş. Doktorlar aileye talasemi testi yapmış ve hem annenin hem de babanın taşıyıcı olduğu ortaya çıkmış.
HASTALIK ÖNLENEBİLİR
Diyarbakır Çocuk Hastanesi Hematoloji Uzmanı Dr. Ömer Doğru, talaseminin, kalıtsal geçiş göstermesine rağmen önlenebilir bir kan hastalığı olduğunu belirtiyor. Hastalığın genellikle bir yaşından önce solukluk, dalak büyüklüğü ve gelişme geriliği ile kendini gösterdiğini anlatan Doğru, tedavi edilmemesi durumunda hastalarda burun kökünün basık, elmacık kemiklerinin belirginleşerek özel yüz görünümlerinin ortaya çıktığını, demir birikimine bağlı olarak da kalp, karaciğer, pankreas gibi organlarda büyüme olabileceğini söylüyor. Hastalığın Güneydoğu’da en çok Mardin, Şırnak, Silopi, Cizre ve Nusaybin‘de görüldüğünü anlatan Doğru, "Hastalığın geçici olmadığının, ömür boyu çocuk hematoloji uzmanınca izlenmesi gerektiğini anlatıyoruz." diyor.
ÇOCUKLAR, TALASEMİLİ HEMŞİRE FATMA İSPİR’İ ÖRNEK ALIYOR
Diyarbakır’da talasemili çocukların tedavi gördüğü Çocuk Hastanesi’ndeki servisin sorumlusu Fatma İspir de talasemi hastası. Adana Laboratuvar Sağlık Meslek Lisesi mezunu Fatma İspir, ilk görev yeri Diyarbakır’da kendisi gibi talasemili çocuklara bakıyor. 9 aylıkken talasemi tanısı konulan İspir, her ay iki ünite kan alarak yaşamını sürdürüyor. İspir, hastalar için "Hastalığım nedeniyle hastaları daha iyi anlayabiliyorum. Ne hissettiklerini ne durumda olduklarını sanırım benden iyi kimse anlamıyor." diyor. İspir şunları söyledi: "Bazı anneler benim talasemi olduğumu öğrendiği zaman ‘Bizim çocuklarımız bu kadar büyür mü?’ diye soruyor. Onlara anlatıyorum çocuklar benden çok daha şanslı. Çok iyi şartlarda tedavi oluyorlar. Ben 20 yıl önce dünyaya geldim. Tıp bu kadar ileride değildi."