Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, çocukta özgüvenin bebeklik döneminden itibaren gelişmeye başladığını söyledi.
Özgüveni, “kişinin kendine biçtiği değer” olarak tanımlayan Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, bir çocuğun kendilik değerinin olumlu ilerlemesi için doğumdan itibaren konuşmak gerektiğini belirterek “Kendilik değerinin çekirdeği, çocuğun ilk 2 yaşında belirleniyor, sonraki süreçte de belirlenmeye devam ediyor. Ergenlik hatta ergenlik sonrasındaki yıllarda da kendilik değeri gelişimi sürüyor. Ama temelde o çekirdeğin gelişimi yaşamın ilk yıllarında sağlanıyor. Çocuk doğduktan sonraki bir yıl temel güven duygusunun oluşması için en önemli dönem” dedi.
Çocuğun kendisinin değerli olduğunu hissetmeye daha 0-1 yaş arasındaki dönemde başladığını belirten Yrd. Doç. Dr. Gökten, “Bebek bu dönemde anneye ya da bakım veren kişiye çok bağımlı. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, fiziksel birtakım ihtiyaçları var ve bu anne ya da bakım veren tarafından karşılanıyor. Kendini ifade etmesinin tek yolu da ağlamak. Ağladığı zaman anne onun ihtiyaçlarını hissetmeye çalışıyor. Karnı acıktığı için mi ağlıyor, altı kirli olduğu için mi ağlıyor bunu anlamaya çalışıyor. Bebeğin ihtiyaçlarının karşılanması çok önemli” dedi.
Önce anne mutlu olmalı
Bu dönemde annenin lohusalık ya da doğum sonrası depresyonu denilen sıkıntılar yaşadığını ve sosyal destek alamayabildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Bu gibi sorunlar da ister istemez annenin bebeğe gösterdiği bakımı ve bakımın kalitesini etkileyebiliyor. O nedenle doğum sonrasındaki bir anneye ruhsal ve sosyal destek verilmesi çok çok önemli. Yani anneyi o dönemde yalnız bırakmamak özellikle büyüklerin anneyi bebeğin bakımı konusunda desteklemesi çok önemli. Biz her zaman deriz ki önce anne iyi hissedecek, mutlu olacak, keyifli olacak ondan sonra çocuğuna kaliteli bakımı verebilir. Ona gerçek sevgiyi ve ilgiyi verebilir” dedi.
1 yaşından sonra kural koymak gerekiyor
1 yaşından sonra bebeğin motor gelişimi açısından ilerlemeye ve yürümeye başladığını belirten Gökten, “Çocuk ihtiyaçları konusunda yine anneye bağımlı ama bir yandan da kendi başına bir şeyler yapma özgürlüğünü de tatmaya başlıyor. 1 yaşından sonraki süreçte motor gelişim hızlanıyor, giderek anneden ayrı bir varlık olduğunu hissetmeye başlıyor. İlk bir yaşta bebek kendisinin ayrı bir varlık olduğunun farkında değil. Sanki annenin bir uzantısı gibi hissediyor kendini ama sonrasında ayrı ve bağımsız bir varlık olarak hareket etmeye başladıkça ‘Evet ben ayrı bir varlığım, o anne ben başka biriyim’ diye düşünüyor” diye konuştu.
Bu önerilere kulak verin
Bu dönemde ufak ufak inatlaşmaların ve diretmelerin başladığını, bunun tamamen gelişimsel bir süreç olduğunu hatırlatan Gökten, 1 yaşından itibaren kural konulmasını ancak burada bazı noktalara dikkat edilmesi gerektiğini ifade ederek şu tavsiyelerde bulundu:
“Bazen bu dönemde aileler çok endişe duyuyor ve şikayet ediyor. Aslında bu tamamen beyin gelişiminin doğal bir yansıması. Her çocukta bu dönemde az ya da çok benzer davranışları görürüz. Anne ve baba bu dönemde bilgili olmalı, bunun bir rahatsızlık olmadığını, çocuğun onları zora sokmak için yapmadığını bilmeli ve ona göre yaklaşmalı.
Bu dönemde çocuğa yavaş yavaş sınır koymanın da başlaması gerekiyor. İlk bir yaşta henüz sınır koymamız gerekmiyor. O dönem ihtiyaçlarını karşılıyoruz, ilgi ve sevgi gösteriyoruz, vücut temasına dikkat ediyoruz. 1 yaştan sonra yavaş yavaş hareketlenen çocuğa bir sınırın olduğunu göstermemiz gerekiyor. O nedenle bazı şeylere hayır dememiz de gerekiyor. Ama hayır dediğimiz noktalarda da çocuğun inatlaşmaları başlıyor. Sınır koymak önemli ama her saniye de sınır koymayacağız.
Nötr olduğumuz zamanlarda oyun oynayacağız, sevgimizi göstereceğiz ama gerektiği zaman da hayır diyeceğiz.
Israr ettiği zaman sözümüzün arkasında da durmayı bilmemiz lazım, bunu da çok bağırarak değil, net durarak, sebebini açıklayarak ‘Bunun böyle olması gerekiyor’ diyerek geri adım atmayarak yapmamız gerekiyor. Bu yaşlarda elbette çocuğa kural anlatmak kolay değil, uzun uzun anlatmaya gerek yok, zaten bu doğru da değil. Neyin doğru ya da yanlış olduğunu davranışlarımızla gösteriyoruz.
Olumlu yaptığı bir davranışta bizim gülümsememiz ona o davranışın olumlu davranış olduğunu öğretmeye yarıyor, pekiştiriyoruz. Olumsuz bir davranışta yüz ifademizin daha net olması ve hayır dememiz onu sürdürmemesi gerektiğini öğretiyor.
Gülümsememizle, onu öpmemizle, sarılmamızla, onu sevdiğimizi söylememizle özgüveninin gelişmesine katkıda bulunuyoruz. Ama yanlış bir şey yaptığında da asla “seni sevmiyorum” gibi sözler söylemememiz gerekiyor. Yani çocuklara sevgi gösterirken bunun tamamen koşulsuz olduğunu hissettirmek çok önemli, “doğru davranırsan seni severim ama yanlış davranırsan sevmem” doğru bir yaklaşım değil. Aksine “ne olursa olsun ben seni çok seviyorum, sen benim çocuğumsun, her zaman senin yanındayım, arkandayım” hissini vermek çok önemli.
Çocukların okul öncesi dönemde yavaş yavaş sosyalleşmeye başladıklarını ve bu dönemde eğitimin çok önemli olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Okul öncesi dönemde kreşlerde eğitim alan çocukların kendini değerlendirmeleri çok daha olumlu olabiliyor, çünkü bu çocuklar erkenden sosyalleşmeye başlıyorlar. Farklı insanlarla farklı ilişkiler kurarak sosyal anlamda çok daha hızlı gelişiyorlar, bu da kendilik değerinin hep daha olumlu gelişmesine katkı sağlıyor” dedi.
Çocuğun güçlü olan yönleri desteklenmeli
Özgüvenin tek başına bir kavram değil, bir çocuğun birçok alandaki becerisi ile ilgili olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Çocuklar büyüyünce yavaş yavaş birtakım özellikleri ortaya çıkar. Her çocuğun güçlü olduğu yanlar olduğu kadar zayıf olduğu yanlar da var. Hiçbir çocuk her konuda mükemmel olamaz. Her becerisi süper olamaz. Belli konularda becerikli olabilir ancak bazılarında da daha zayıf olabilir. Zayıf olduğu konularda eğer o istiyorsa geliştirmesi için fırsatlar vermek lazım ama onu değerlendirirken güçlü olduğu konuları daha fazla desteklemek gerekiyor” dedi.