Çocuklarını iyi yetiştirme kaygısı taşıyan bütün kadınların ortak bir kanaati vardır: Anne olmak çok zor. Peki neden? Pedagog Adem Güneş bu soruya, "Çünkü anneler omuzlarındaki birçok başka yükten dolayı annelik sorumluluğunu hakkıyla yerine getiremiyor, hatta anneliğin tatlı duygularını yaşayamıyor." diye cevap veriyor.
Nesil Yayınları‘ndan çıkan ‘Annelik Sanatı’ adlı kitabına "Anneler neden annelik yapamaz?" sorusuyla başlayan Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Adem Güneş, bu sorunun cevabını 28 farklı soruyla arıyor. Örneğin, annenin yaşama sevinci var mı, anneye annelik statüsü verilmiş mi, anne ilk dört yaşında annesinden uzun süre ayrı kalmış mı, eşini seviyor mu, benimsemiş mi, eşi tarafından seviliyor mu, empati yeteneği var mı, cinsel yaşantısı normal mi, çocuk terbiyesinde bilinçli mi? Buna benzer soruların üzerinde düşünen annelerin kendilerine verecekleri puanlarla omuzlarındaki yükü hesaplamaları mümkün.
Bu yöntemle annelerin kendilerini tanımalarını sağlamayı amaçlayan Güneş, annelerin kendilerinden kaynaklanmayan veya geçmişte yaşadıkları sorunlarla ortaya çıkan sıkıntılarının annelik kabiliyetlerini azalttığını ifade ediyor.
Adem Güneş‘e göre, çocuğuna bakamayan, beceriksiz gibi görünen çoğu annenin arkasında baskıcı bir eş çıkıyor. Veya aile içinde kadına annelik statüsü verilmemiş olabiliyor. Çocuğunu istediği gibi terbiye etme özgürlüğü olmuyor. Bazı kayınvalideler çocuğunun bezini değiştirmesine bile müdahale ediyor. Eşinden sevgi alamayan kadın hırçınlaşıyor, sonra bunu çocuğuna yansıtıyor.
Kitaptaki 28 maddenin aynı zamanda babaların da anneye karşı sorumluluklarını gösterdiğini ifade eden Güneş, "Bir anne düşünün kendi çocukluğu ve genç kızlığı babasından dayak yiyerek geçmiş. Böyle bir kişi geçmişte yaşadığı şeyleri çocuğuna yansıtıyor. Buna benzer faktörler annenin üstünde yük oluşturuyor. Bu yüklerle annelik yapmaya çalışıyor. Eşinden çocuğunu iyi yetiştirmesini bekleyen erkeklerin de annenin omuzlarındaki bu yükleri bilmesi, kendine bakması ve ‘ben ne yapıyorum eşime’ diyebilmesi lazım. Babalar unutmasın ki, anne mutsuz ise o annenin elindeki çocuk da mutsuz olacaktır." diye konuşuyor. Güneş, kendini tanıyan ve içinde bulunduğu halin farkında olan annelere, ‘Neden daha iyi bir anne değilim?’ diye kendilerini suçlamaktan vazgeçmelerini, bir taraftan da tespit ettikleri sorunları kökten çözmeye çalışmalarını tavsiye ediyor.
İlk dört yaşta duygu dengeleri oluşur
İlk dört yaşı birlikte geçirmenin çocuk ve anne için çok önemli bir kazanım olduğunu ifade eden Adem Güneş, çocuğun bu süre içinde duygu dengelerinin oluştuğunu vurguluyor. Bunların en önemlisi de güven duygusu. Erken yaşta annesinden uzun süre ayrılan çocuklarda hırçınlık, mutsuzluk, agresiflik, güvensizlik gibi ortak sorunların görüldüğü tespitini yapan Güneş şöyle konuşuyor: "2,5 yaşında çocuğu olan bir aile ‘Hacca gidip geleceğiz bir aylığına, sorun olur mu?’ diye soruyor, evet olur, diyorum. Çünkü bu ayrılık çocukta anneye karşı güvensizlik oluşturuyor. Çalışan annelerin uzun süre mesai yapması sorununu modern toplumun çözmesi gerekiyor. Batı’da mesai tanzimi tartışılıyor. İşyerindeki yöneticilerin anne olan çalışanının bu topluma bir fert yetiştirdiğini görmesi, ona herkesle aynı muameleyi yapmaması lazım."
Günün tamamını evde annesiyle geçiren çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanması da annenin bilincine ve kabiliyetlerine bağlı. Güneş’e göre, evde olmak iyi çocuk yetiştiriyor olmak anlamına gelmiyor. Hatta, sürekli evde bulunan bir annenin çocuğuyla duygu bütünlemesini sağlayamaması dışarıda çalışıyor olmasından çok daha tehlikeli.
Çünkü çocuk çalışan anneden en azından akşamları ihtiyacı olan duyguları alır. Ama sürekli beraber olduğu annesi yetersizse çocuk duygu dünyasını geliştiremiyor. Böyle bir çocuk 18 yaşından sonra annesine önyargıyla bakıyor. Çalışan ama çocuğuyla kaliteli zaman geçiren anneye karşı güven eksikliği olsa da ‘Annem beni sevemez, beni anlamaz’ gibi bir önyargı oluşmuyor.
Çocuklarınızı sevmekten korkmayın
İyi çocuk yetiştirmenin ilk şartını ’empatik olabilmek’ şeklinde açıklayan Adem Güneş, annelere doğal olmalarını ve çocuklarını sevmekten korkmamalarını tavsiye ediyor:
"Empatik olmak, çocuğun yerine kendini koyabilmek değil, çocuk gibi hissedebilmektir. Mesela çocuk tavandan aşağı sarkan lambadan korkuyor, belki onu ayaklarından tavana bağlanmış gözünden ışık saçan bir yaratığa benzetiyor. Korktuğunu söyleyen çocuğa ‘ne var işte lamba’ derseniz duygu bütünlüğünü sağlayamazsınız.
Annelik bir kız çocuğunun doğduktan sonra ruhunda adım adım gelişen bir şeydir. Hiç kimse çocuğu kendi annesi gibi sevemez. Anneler, yakınlık gösterirse, kucağına alırsa çocuğun kendisine bağımlı olacağını sanıyor. Oysa ilk 4 yıl içinde anne ilgi ve sevgisine doyan çocuk, ondan sonra rahatlıkla ayrılır annesinden. Ama anne çocuğu terk etmişse, yalnız yatıracağım diye ağlatarak uyutmuşsa, çocuğu bir yerlere bırakmış güvensizlik oluşturmuşsa, çocuğun nazarında her an bırakıp gidebilecek bir güvensizlik duygusu oluşturmuşsa, o zaman anneye bağımlı oluyor."
Anadolu pedagojisi
Çocuklarla ilgili yaklaşımlarında Anadolu pedagojisini öne çıkaran Pedagog Adem Güneş, bu ekolü şöyle anlatıyor: "Türkiye’de genellikle davranışçı ve Darwinist ekoller benimseniyor. Batı’da gelişen bu akımlar aynen alınarak Anadolu kültürüyle yetişmiş insanlara uygulanmaya çalışıldığında sorunlar çözülemiyor. Oysa ‘hümanist ekol’ Anadolu topraklarıyla daha uyumlu. Sadece Batı ölçüleriyle bakıldığında belki çok yetenekli bir çocuk ‘asosyal’ veya ‘sorunlu’ ilan edilebilir. Örneğin, çocukluğunda minarelerin şerefelerinde korkusuzca yürüyen Bediüzzaman Hazretleri’ne, Batı normlarına göre bir pedagogun karşısına götürülse hiperaktif teşhisi konulur, belki ilaçla tedavi edilmeye kalkışılırdı. Oysa bu çocuklara hasta muamelesi yapmak yerine yönlendirmek gerekiyor. Bu durum nörolojik sebeplerden oluyorsa uzmanın onu görmesi lazım. Batı’dan öğrenilen bilgilerin filtreden geçirilerek kendi kültürümüze göre uyarlanmasına ‘Anadolu pedagojisi’ diyoruz."