Bilgi Üniversitesi Sinema Bölümü‘nden mezun. Henüz askerliğini yapmamış. Ama senaryosuna imza attığı Nefes’i neredeyse iki milyon kişi izledi sinemada. Yönetmen Levent Semerci gibi senarist Mehmet İlker Altınay da film gösterime girince sessizliğe gömüldü, ta ki Sabah gazetesinden Sonat Bahar’ın bu söyleşisine kadar.
Türk filmi bol sezonlardan birini yaşıyoruz ama vizyona giren filmlerden hiçbiri Nefes kadar konuşulmadı, Nefes kadar çok köşe yazısına konu olmadı. Üstelik köşelerinde Nefes’e dair kalem oynatanlar sadece sinema eleştirmenleri de değildi, genel yayın yönetmenleri ve genelde siyaset yazan isimler de Nefes üzerinden bir dönemi masaya yatırdı. 40 askerin sınır bölgesinde yaşadıklarını anlatan Nefes’te tek bir ünlü oyuncu oynamıyordu üstelik. Hem de yönetmen Levent Semerci’nin ilk uzun metrajlı filmiydi bu. İki milyon insanın seyrettiği Nefes’in başarısını, milliyetçiliği körüklediği tezine oturtan da vardı, açılım sürecinin nimetlerinden faydalanıldığını iddia eden de… Filmin yönetmeni Levent Semerci Nefes hakkında konuşmuyordu ama, senaryoyu yazan İlker Altınay’a da ulaşmak imkânsız gibiydi. Onu ikna ettikten sonra gittiğimiz söyleşi sırasında tamamen tesadüfen karşılaştığımız Levent Semerci’ye neden konuşmadığını sorduk, "Ben bir film yaptım, işim burada biter, bundan sonrasında konuşmamın bir anlamı yok," dedi. Söyleşi yapmadığımız sürece istediğimiz kadar Nefes üzerine tartışabileceğimizi belirtti ve sözü filmin senaryosunu yazan isimlerden Mehmet İlker Altınay’a bıraktı.
– Nefes’in geçmişi ne kadar geriye dayanıyor?
– Üç sene öncesine uzanıyordur. Levent Abi, Hakan Evrensel’in Güneydoğu’dan Öyküler kitabını okumuş, bana da okuttu. Kitaptan bize kalanlarla Hakan Evrensel, Levent Semerci ve ben senaryo yazmaya başladık. Kitap çok iyiydi zaten.
– Siz bir film yapalım diye mi yola çıktınız, bir mesajımız olsun diye mi?
– Film yapalım diye. Bu bence kilit soru. Aslında mesajsız hiçbir şey yok ama bu mesajı laf olarak söylemektense, insanlar izlesin, o durumu görsün istiyoruz biz. Zaten okumalara çok açık bir film. Film okumak böyle bir şeydir ya, yola nereden çıkarsanız, oradan gidebilirsiniz kafanıza göre. Kafanızdakini filme sorarsanız, film size cevap verir her açıdan.
HERKESİN HİKÂYESİNİ ANLATAMAZDIK Kİ
– Ben filmi izledim ama bir hikâye bulamadım. Benimle izleyenler de bulamadı, ortada senaryo yokmuş gibi aslında…
– Senaryosu var ve çok kalın bir senaryosu var. Tek bir insan üzerinden gitmediği için filmin senaryosu yokmuş gibi hissetmişsiniz. Bu filmi yaparken en büyük amacımız gerçeği yakalamaktı, durum tespiti yapmak istiyorduk. 40 tane askeri dağa çıkarttığında ne olur? Kurgusal bir film ama bir kişinin hikâyesi yok. Baştan da yola çıkış böyleydi ve biz bunu sahne sahne yazdık. "Şöyle bir sahne yazalım," deyip sahne yazdık. Biz de orada yaşanan her şeyi, herkesin birazını göstermek istediğimiz için ilk izlediğinizde, dramatik yapısı alçalıp yükselen bir senaryo görmemeniz çok doğal. Ama özellikle bunu yaptık. Dramatik yapısından bahsedersek, "doktor" kod adlı PKK’lı telefon konuşmalarında araya girdikçe, gerilim yükseliyor, seyirci baskını bekliyor. Her yerin durumunu tespit etmeye çalıştık, karakolun, havanın, askerlerin… Son güne kadar hâlâ yazmaya devam ediyorduk sahneleri.
– Bir yandan yazıp bir yandan çekiyordunuz yani…
– Her çekimden sonra akşam gidip çektiklerimizi izledik. Sonra "Şöyle bir şey yapalım, şöyle bir şey yazalım," deyip Levent Abi’yle konuşuyorduk. Ve yazılıyordu. Ama çekerken yazılanın aynısı orada olmayabiliyordu.
– Filmde bir bulut silsilesi var ve kafa karışıyor bir noktadan sonra, belgesel mi film mi diye… Fazla bulutlu olduğunu düşündünüz mü sonradan?
– Yok düşünmedim fazla bulut olduğunu. Kafanızda neyle giderseniz film onun cevabını verir. Önyargıyla giderseniz onun cevabını verir. Bulutları izledikten sonra acaba ‘Bu bulutu buraya niye koymuşlar?’ diye düşünmek gerekir. Sadece havayla ilgili değil bulutların orada oluşu, dramatik bir öge olarak kullandık. Genelkurmay Başkanı bile söyledi, "Bulutlar güzel kullanılmış," dedi. Dramatik olarak önemlidir bulutlar filmde.
– İki Dil, Bir Bavul filmiyle iki ayrı kutba oturtuyorlar Nefes’i… Buna ne diyeceksiniz?
– İşte hep o yanlıştır. Kutuplara oturtmak tehlikeli bir şey. Bir şeyi alıp biri oradan anlatır, biri buradan. Biz işin bir tarafı değiliz, biz bir taraftan yapmadık, biz sadece film yapmak istedik.
– "Niye tüm askerler öldü ve Türk ordusu bu kadar aciz mi, savunma gücünden yoksun mu?" tartışmalarına ne diyorsunuz?
– Bazısı neden hepsi öldü psikolojisiyle ayrılıyor filmden, bazısı bambaşka bir psikolojiyle. Sonunu çok güzel bulan da oldu. Bu bir film ve büyük saldırı sonucu, karakol baskınında o kadar asker ölsün dedik.
– Neden 1993 yılında geçiyor film?
– Çünkü terör olayları en çok o dönemde yükseliyor.
– Siz askerliğinizi yaptınız mı?
– Hayır yapmadım. Nefes çekilirken yaptım ama gerçek askerlğimi seneye yapacağım. Filmin çekimleri boyunca çok özlem yaşadım, ailem, kız arkadaşım. Ama film oyunculara da bana da çok şey öğretti, sanki askerlik yapmış da gelmişim gibi bir olgunluk hissediyorum. Çok olgunlaştırdı. Askerden gelenler farklı bir psikolojiye girer ya, ben de bu filmden sonra öyle hissediyorum.
– Şu dönemde yapsanız, bölüğünüzde bayağı bir popüler olurdunuz…
– Fena da olmazdı ama yapacak işlerim var.
– Filmin çekimi boyunca askeriyeden destek aldınız mı?
– Yok almadık, talep de etmedik. Talep etsek ne olacağı belli olmazdı, iş başka yerlere çekilirdi. Kendimiz yaptık filmimizi. 60 kişi, iki sene boyunca çekimlerdeydik. Bir ara maddi sorun yaşadık, ara verdik. Çünkü ilk başta tamamen kendi başımıza bu filmi çekmeye kalktık, iyi cesaretti, sonra paramız bitti, bıraktık, para bulmaya çalıştık, reklam filmi çekelim, filme aktaralım diye düşündük, o sırada Fida Film devreye girdi ve bitirdik. Tamamen idealist bir düşünceyle, inat ederek tamamladık filmi. Herkes çok inat etti, sebat etti ve film ortaya çıktı.
– Peki siyaset konusunda kalem oynatan büyük yazarların bile, filme ilişkin büyük laflar ederek köşe yazması şok etkisi yaratmadı mı, ‘Vay vay, ne yapmışım ben yahu,’ olmuyor musunuz?
– Diyoruz tabii de. Bu şu da demek değil, biz film çektik, bir ideolojimiz yoktu, ne yaptımızı bilmeden kamerayı koyup yaptığımız bir şey değildi bu. Sonuçta yönetmen var, senaryoyu yazanlar var, zihinsel anlamda ciddi çalışması var bu filmin. Bir sürü şeyi kullanırken o dramatik ögenin neden kullanıldığını tabii ki bilerek kullandık. O yüzden herkes başka tarafından görebiliyor. Ortaya tesadüfen böyle bir şey çıkmadı. Böyle çok konuşulması çok normal. Politik anlamda bir yere çekilir korkusuyla davranmadık filmi çekerken. Filme koymadığımız yerler vardı ama bu sinemasal kaygılarla koyulmamış bölümlerdi, politik tercihler yoktu.
40 KİŞİ İKİ AY BOYUNCA KOMANDO GİBİ EĞİTİLDİ
Nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız? Neden ünlü olmayan isimleri tercih ettiniz?
– Bu özellikle yapılmış bir tercihti. Seyirciler izlediği zaman özdeşleşmesini istemiyorduk kimseyle. Tanınmış yüzler olması gerçekliğin önünde bir engel. O yüzden ‘no-name’ genç adamları kullandık. Burada İstanbul’da iki ay eğitim aldılar.
– Nasıl bir eğitim bu?
– Erkekler bilir bu söylediğimi, acemi eğitimi gibi bir eğitim aldılar. Sabah beşte kalktılar, spor yaptılar, ellerinde tüfekleriyle koştular, emekli askerler tarafından komando gibi eğitildiler. Şınav çektiler, mekik çektiler, her şeyi yaptılar.
– Bunu nerede yaptılar?
– İstanbul’da Halkalı’da koğuş gibi bir yer kiralandı, orada. Akşam saat sekizde yattılar. Duş almaları bile askerdeki gibiydi, bir asker ne kadar duş alabiliyorsa o kadar aldılar. On gün duş alamadılar. Böyle bir süreçten geçtiler. Bu yüzden film gerçek gibi oldu. Hepsi askerliğini yeniden yaşadı, ciddi eğitildiler. Yemeklerine kadar düşünün. Onları o havaya sokmak gerekiyordu. Sıcak yatağından çıkıp, eline tüfek alıp asker numarası yapan adamla, bir ay koğuşta yatıp gelen adam arasında çok fark var. Çıplak gözle de, seyirci olarak da iki oyuncu arasındaki farkı anlarsınız. Onların ruh olarak hazırlanması bence çok etkili oldu. Oyuncular da bunu söylüyor zaten. Tüfek tutmayı bilmeleri gerekiyordu, o psikolojide olmaları gerekiyordu. Çünkü askerlik yapmayan bir sürü çocuk vardı aralarında.
– Böyle bir filmden sonra askerlik yapacaklar için pek de iyi bir psikoloji olmamış bence.
– Zaten askerliklerini yaptılar gibi. Despot bir durum yoktu. Dağ çok zordu. Ama 2365 metre. Vücutsal anlamda değişimlerden başlayın da, oradaki hava şartlarının insanı soktuğu durum bile değişiyor. Hava o kadar değişkendi ki çok zorlandık. Aşağısı bulut, yukarısı bulut, biz arada bir yerlerde kalmıştık. Bu kadar uzun sürmesinin nedeni bizim doğayla savaşmamızdı. Havaya göre sahneleri çektik.
– Neden gölge PKK tercih ettiniz, onlar hiç görünmüyorlar film boyunca?
– Daha çok yönetmen tercihi bunlar. Gölge olarak kullanılması herkesin yorumuna açık bir durum. Kafanızdakini filme sormalısınız, bunun cevabını film verir. Buna filmi yazan olarak cevap vermek doğru değil.
BİZ POLİTİKA YAPMIYORUZ, SADECE FİLM YAPTIK
– Ülke olarak içinde bulunduğumuz açılım sürecinin gişe başarısına etkisi var mıdır sizce?
– Çok fazla etkili olduğunu sanmıyorum. Açılıma denk geldi. İki sene önce yazmaya başladığımızda hiç böyle bir konu yoktu. Beş sene önce de çeksek, beş sene sonra da bu filmi çeksek yine böyle çekerdik. Açılımla örtüşmesi tamamen tesadüf, ben açılımla örtüştüğü için bu kadar izlendiği yorumuna da çok inanmıyorum. Aynı seyircisini bulurdu.
– Filmin milliyetçiliği körüklediği söyleniyor, siz milliyetçi gençler misiniz?
– Biz genciz sadece. Adımızın başına, sonuna bir sıfat takılmasını istemiyoruz. Biz sinema yapan adamlarız sadece.
– Mete Yüzbaşı karakteri Osman Pamukoğlu mu? Pamukoğlu’nun yer aldığı televizyon programına katılmadınız..
– Yok böyle bir durum, oradaki karakterlerin hiçbiri gerçek değil. O programa çıkılmamasının nedeni, bu filmi herhangi bir politik isimle özdeşleştirip insanlara sunmak istemememiz. Sonuçta Osman Pamukoğlu bir asker ama artık bir parti başkanı. Bu çok önceden alınmış bir karardı, herhangi bir politik karakterle bu filmin ekibi televizyona çıkmayacak. Çok doğru bir tavır bu bence. Biz politika yapmıyoruz, sadece film yaptık, böyle algılanmasını istiyoruz. İnsanlar izlesin ve ne alıyorsa alsın filmden.
– Siz böyle istiyor olabilirsiniz ama filminiz politize edilmiş durumda. CHP lideri Deniz Baykal izledi, DTP’li milletvekilleri izleyeceklerini söylüyor. Genel Kurmay Başkanı izleyip yorum yaptı… Bunlar sizi rahatsız ediyor mu?
– Filmin politize olmuş bir durumu var ama bu bizle alakalı bir şey değil. Herkes izliyor, beğenen var beğenmeyen var, siyasiler de insan ve gidip film izliyorlar, herhangi bir filmi izler gibi. Burada bir şey söylediğimde yanlış anlaşılabilir. Ama ben kimsenin filmi izlemesinden rahatsız olmuyorum. Herkes filmi izlesin ama film üzerine yorum yapsın, politik tarafa çekilmesin.