Şeb-i Arus’tan Katreler

Doğal Yaşam
Yazan: Fazilet Bayır Ankara’yı Konya ile buluşturan 258 km’lik, şoför uyutan dümdüz yol… Önümdeki araç konvoyunun istikameti belli, farklı şehirlerden, farklı ülkelerden, farklı far...
EMOJİLE

Yazan: Fazilet Bayır

Ankara’yı Konya ile buluşturan 258 km’lik, şoför uyutan dümdüz yol… Önümdeki araç konvoyunun istikameti belli, farklı şehirlerden, farklı ülkelerden, farklı farklı kültürlerden binlerce insan Mevlana’nın “Ne olursan ol, gene gel” çağrısına kulak verip, koyulmuşlar yola.

Sevgide güneş gibi ol”, “Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol”, “Hataları örtmede gece gibi ol”, “Tevazuda toprak gibi ol”, “Öfkede ölü gibi ol”, “Her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” yazılı dev ilan panoları eşliğinde Mevlana’nın şehri, üniversite yıllarımın ilk şehri karşıladı beni. Mevlevi figürleri, Mevlana’nın ömürlük tavsiyeleri ve bir yanda yeni çehresiyle ziyaretçilere kucak açan şehir.

Şeb-i Arus: Düğün Gecesi

Ölüm Mevlana için bir ayrılık, bir bitiş değil; aksine bir başlangıçtır. Ölüm, Mevlana için Hakka kavuşma günüdür, vuslat günüdür, düğündür. Bu yüzden “düğün gecesi” anlamında “Şeb-i Arus” der son nefesini vereceği güne, sevdiğine kavuşacağı güne. Hayatını “hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetleyen Mevlana, 17 Aralık’ta 1273 yılında o çok istediği vuslata erer ve Hakka yürür. Bu vakitten sonra Mevlana’nın son nefesini verdiği gün, ölüm değil, vuslat günü kabul edilir ve her sene bu zamanlarda Mevlana Konya’da bir dizi etkinliklerle anılır.

Biletleri aylar öncesinden tükenen bu etkinlikleri izleyebilmek için her şehirden binlerce insan Konya’da buluşmuştu. Etkinliğe katılanların çoğunluğu Müslüman olsa da Mevlana’yı tanımak isteyen Hristiyanlar da olduğu gözden kaçmadı. 3 sene Konya’da yaşayan ama hatırlamadığım sebeplerden dolayı bir türlü bu uluslararası etkinliklere katılamayan ben, bu kez basın locasından 3 bin kişinin tıka basa doldurduğu salonu emektar objektifimle izlemeye koyuldum.

Işığa Uçan Beyaz Pervaneler

Ahmet Özhan’ın İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu eşliğinde vermiş olduğu konserde, salon Türk Tasavvuf Musikisinin eşsiz nağmeleriyle doldu taştı. Mesneviden okunan hikâyeleri dinledi dünyanın dört bir köşesinden “gel” nidasına gelenler.

Mevlana’nın felsefesini anlamada Mevlevilik büyük önem taşır. Mevlana’nın vuslatından sonra Mevlevilik oğlu Sultan Veled tarafından kurulur. Mevlana’nın öğretilerinin ışığında Anadolu’da büyük yankı uyandıran Mevlevilikte tüm varlıklar Allah’ın birer parçasıdır. Bu yüzden tüm varlıklar değeri hak eder. Yaratılan sevilir, Yaratandan ötürü…

Nihayet Mevleviliğe özgü sema gösterisi için semazenler birer birer alana gelmeye başladı. Allah aşkıyla dönmeye başladılar semazenler, cübbelerini usulüne göre saygı içinde çıkardıktan sonra. Yine geldikleri gibi intizam içerisinde, sırayla, pervane oldular renkli ışıklarla can verilen vuslat meydanında. Salondan çıt çıkmadı, bir dakika kadar süren flaş seslerinden başka. Derviş kıyafetli görevlilerin anında müdahalesinden sonra meydanda sadece beyaz entarileriyle uçuyormuş gibi görünen semazenlerin ahenkli görüntüsü ve Ney’in huzur veren tınısıyla işlenmiş Mevlana nakışlı, ilahi nidalar vardı.

Seyircilere bakarak duygularını okumaya çalışıyordum; bir Mevlevi gösterisi ve bir müzik ne hissettirebilirdi ki, anlamaya çalıştım bir süre. Mevlana’nın tüm dünyayı kucaklayan hoşgörüsünde buluşan farklı renkten, farklı dilden ve dinden birçok insan, adeta tüm hayatla ilişkisini kesen, Mevla’ya duyulan aşkı anlatmak için dönen semazenlerin ulvi gösterisine kilitlenmişti. Belki söylenen ilahilerin lisanını bilmeyenler vardı ama o muhteşem semadan ve o kutsal müziğin huzur veren notalarından yükselen Allah aşkını görmemek imkânsızdı.

Kendi ekseninde ve güneşin etrafında dönen dünya gibi yörüngelerini ustalıkla takip ediyorlardı semazenler. Mevlana ışığında Mevla sevgisiyle doluyordu gönüller, belki de vuslat hasretiyle doluyordu gözler. Keşke burada yaşadığım zamanlarda bunun kıymetini bilebilseydim ve gelebilseydim dedim içimden. İlkin tasavvuf musikisi, sonra Mevlevi hikâyeleri son olarak da Irak Mevlevi Ayin-i Şerif’i ile anıldı Mevlana. Bu dakikalarca süren görsel şölen, Müslüman, Hıristiyan herkesin el açtığı dua ile son buldu.

“Can ne oluyor, bir sevgiye feda edilmedikten sonra”

Tören sonrası Mevlevi silueti olan davetiyeye bir göz gezdirdim. “Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan nedir bir sevgiye harcanmadıktan sonra, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra” Bu söz beni hayli düşündürüyor. Ne güzel bir söz diyorum. Feda edebildiğimiz kadar severiz. Pervane olmadıktan sonra bir ışık için, candan geçmedikçe gerçekten sevmiş olur muyuz, yoksa kendimizi mi kandırırız? Mevlana “Aşka uçmayacaksan kanat neye yarar” demiş. Sevgi kelimesinin ayağa düştüğüne binlerce kez şahit olduğum şu dünyada, ne mutlu aşk uğruna kanadından geçebilenlere.

Canı sen aldıktan sonra, ölmek şeker gibi tatlı şeydir” diyor Rabbine Mevlana. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, bizim mezarımız ariflerin gönlündedir” demiş ya Mevlana, 736 yıldır belki milyonlarca gönülde yaşıyor asırları aşan, tüm dünyaya ders veren sözleriyle. Necip Fazıl’ın dediği gibi sigara kağıdı kadar yokken ömrümüz, onun öğretisi tüm dünyayı kucaklamaya devam edecek.

Şeb’i Arus Töreninden fotoğraflar için tıklayın