Devam eden kazılarda elde edilen kalıntılar, Osmanlı döneminde cam sanatının ulaştığı noktayı da ortaya koydu.
Devam eden kazılarda elde edilen kalıntılar, Osmanlı döneminde cam sanatının ulaştığı noktayı da ortaya koydu.
Doğuş Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Üzlifat Özgümüş yaptığı açıklamada, Marmaray Projesi kapsamında yapılan çalışmaların, dünyanın en büyük ve önemli kazıları olduğunu, 2007 yılından beri Sirkeci’de kazı yaptıklarını belirtti.
İstanbul’un, büyük imparatorluklara başkentlik yaptığını, bu yüzden her döneme ait eserlerin bulunduğunu aktaran Özgümüş, ”2 bin yıllık kesintisiz bir buluntu var. Yunanlı’nın son döneminden başlayarak, günümüze kadar geçen sürede üretilen bütün camlara ulaştık. Genç Roma, Erken Bizans, Orta Bizans, Erken Osmanlı camları, Genç Dönem camları var, Klasik Dönem Osmanlı camları var” diye konuştu.
Her dönemin kendine ait özelliğinin bulunduğunu, Yunanlılar’a ait tek bir cam kalıntısının ortaya çıktığını ifade eden Özgümüş, hala kazıların devam ettiğini, o dönem ait camların çıkabileceğini bildirdi.
Osmanlı Dönemi
Bizans dönemindeki ve Erken Osmanlı dönemindeki camların renklerinin aynı olduğunu ifade eden Özgümüş, şunları söyledi:
”Belli ki cam işçiliği kesintisiz devam etmiş. Yeni gelen Osmanlı ustalarıyla, Bizans ustaları beraber çalışmışlar. Arada bir geçiş olması lazımdı, olmamış. Hemen oradan aynı renklerin kullanımıyla Osmanlı’da cam üretimi devam etmiş. Arada bir kopukluk yok. Aynı sanat devam ediyor. Daha sonra biz bu kahverengilerin, koyu yeşillerin biraz azalıp daha az sayıda yapıldığını görüyoruz. Renkler Osmanlı’nın sevdiği turkuaza dönüşüyor. Şişeler büyüyor. Zamanla kendine has bir kimlik ediniyor. Bu süreci kazılardan elde ettiğimiz camlarda görebiliyoruz. Artık bunlar Osmanlı’nın ürettiği dediğimiz camlar, Surname-i Hümayun adlı düğün kitabında gördüğümüz resimlerdeki camlarla aynı. 3. Murat dönemine ait bir düğün kitabıdır. Nakkaş Osman tarafından resmedilmiş. Kazıdan çıkan camların biçimi, rengi, dekorasyonu bu resimlerdekilerle aynı. Ustaların hareketleri, kullanılan aletler, fırının biçimi o kadar gerçekçi ki, inanılmaz bir şey.
Cam tarihini değiştiren, bilgileri değiştiren bir kazı oldu. Cam tarihi açısından, Sirkeci’deki kazılar çok önemli. Bu işçiliğin, bu tekniğin, bu endüstrinin İstanbul’da ne kadarlık bir geçmişinin olduğunu anlıyoruz. O geçmişin içinde de önemli buluşlara sahne olduğunu anlıyoruz.”
Bu parçaların bütünleme çalışmalarının yıllar alacağını, mutlaka parçaların sergilenmesi gerektiğini dile getiren Özgümüş, zaman içerisinde bir müze oluşturulması gerektiğini belirtti.
Günümüzde Cam Sanatı
Günümüzdeki cam üretimi ve sanatını da değerlendiren Özgümüş, şunları ifade etti:
”Günümüzdeki cam sanatı asla geçmişe yetişemez. Mümkün değil. Bir Mezopotamya camcılığı, bir İran camcılığı günümüzde yok. Şimdi daha sade olan camlar da var daha süslü camlar da var. Kesme cam sanatı, çok eskilere dayanıyor. İran’da, Roma’da, Abbasiler’de çok üstün örnekleri var. Hayal güçleri gerçekten çok gelişmiş.
Günümüzdeki sanatçıların ürünleri bana göre sanatsal açıdan daha kısır. Yeni buluşlar var, yeni teknikler var ama şimdi cam üretmek çok kolay olmasına rağmen, eski dönemlerin güzelliği, cazibesi ve emeği yok. Düşünsenize iki cam tabakası arasında altın deseni var. Altın yaldızlı süslemeler. Günümüz sanatçıları, bu kadar teknik imkan olmasa rağmen eski dönem sanatçılarından daha geri durumda. Onlarda sonsuz bir desen var. İşçilik anlamında çok yetenekliler. Kısıtlı imkanlarla, tamamen el işçiliğine dayanan camlar üretilmiş. Halk tabakasının kullandığı camlarda bile çok çeşitlilik var. Osmanlı ve diğer imparatorlukların camlarıyla yarışacak bir cam bulamıyorsunuz. O kalitede, o incelikte bir cam üretemiyorlar, üretilmiyor. Günümüzdeki ustalarda el beceresi yok.”
Trt.net.tr