Troya
Dünyaca ünlü Troya, M.Ö. 3000 yılında kurulmuş ve M.S. 500 yılına kadar 3500 yıl boyunca yıkılıp yeniden yapılarak hep aynı yerde varolmuş. Truva Atı atının hikayesi, dünya efsanelerinin en etkileyicilerinden biri.
Kazılar sonucunda Troya’da üst üste kurulmuş, yedi ayrı kültürü temsil eden 4 mimari katın oluşturduğu 9 yerleşim saptanmış. Dokuz kere yakılıp yıkılan kent, aynı yerde tekrar kurulduğu için, Anadolu tarihi hakkında önemli ipuçları içermesi açısından büyük önem taşıyor.
Huzuru arayanların adası Bozcaada
Zakkumlar, begonviller ve hanımelleri ile süslü sokakları, yöresel şarabı, balıkçı tekneleri, tarihi kalesi, tertemiz denizi ve sımsıcak insanları ile sıra dışı bir cennet.
Türkiye’nin üçüncü büyük adası olan Bozcaada, üzüm bağları, tertemiz denizi, tarihi ve kültürel yapısı ile Ege’nin en cazip tatil yörelerinden. Bildik tatil kentlerinin çılgın kalabalığından uzak, ada sakinlerinin sıcak ve hoşgörülü ortamında, keyfinizce kafa dinleyebileceğiniz sıra dışı bir ada.
Kışın 2 bin-2 bin 500 kişinin kaldığı adada, yaz aylarında nüfus 15 bine çıkıyor. Balıkçı tekneleri, kayıklar, yatlar, lokantalar, kahveler, barlar, oteller ve balıkçı hali, yat limanının kenarına inci gibi dizilmiş. Yaşam gece ve gündüz limanda sürüyor. Denize girmek için adanın dört bir yanındaki plajlara gidiliyor.
Ada tipik Akdeniz iklimini etkilerini taşımakla beraber, Boğaz’ın tam çıkışında bulunması nedeniyle Kuzey rüzgarlarını fazlaca alıyor. Bu yüzden Temmuz sıcağında bile hafif esen rüzgar sayesinde bunaltıcı sıcaklardan uzak. Ayrıca bu rüzgar, Ada’daki yel değirmenlerinin elektrik üretmesini de sağlıyor. Ada’nın bu iklim özelliği, kendine özgü ve dünyanın hiçbir yerinde yetiştirilemeyen “Çavuş üzümü”ne ortam hazırlıyor. Bu leziz üzümler Bozcaaada’nın bir şarap diyarı olmasını sağlamış. Adanın en çok rağbet gören yerlerinden olan kıyı bandı eşsiz kumsalı, sığ ve ılık deniziyle, büyüleyici güzellikte. Bozcaada’nın arka yüzünde, Bozcaada Festivali’nin de yapıldığı Ayazma Koyu bulunuyor. Ayazma’da yer alan plaj, onlarcası arasında en popüleri. Başta ilginç coğrafik yapısı ile Mermer Burnu olmak üzere, Ayana, Tuzburnu ve İğdelik mevkii, denize girmek için daha sakin koylar arayanlara çeşitli alternatifler sunuyor. Ada’nın güney bölümünde yer alan çam ağaçları ile çevrili Sulubahçe mevkii ise piknikçilerin gözdesi.
Bozcaada Kalesi
Ada’nın doğu tarafından, Anadolu’ya bakan yüksekçe bir kayalık üzerine yerleşmiş olan Bozcaada Kalesi, halk arasında Eski Kale olarak isimlendiriliyor. İlk yapılışı Fenikelilere kadar uzanıyor. Daha sonra Ceneviz ve Venedikliler tarafından onarım ve eklentiler yapılmış, Venedikliler adadaki egemenlikleri sona erince kaleyi tahrip ederek çekilmişler.
Bugünkü şekliyle Fatih Sultan Mehmet’in inşa ettirdiği kalenin üç tarafı denizle çevrili. Kale, görkemli görünüşüyle dışardan olduğu kadar içerden de etkileyici. Ilık havada taş basamaklarla surlar ve burçlara tırmanan ziyaretçiler, Bozcaada’nın panoramasını farklı açılardan izleyip, fotoğraflama olanağı buluyorlar. Kale içinde bulunan müzeyi gezmek isteyenler ise sergilenen çeşitli amforalara hayran kalıyor.
Adaların en büyüğü Gökçeada
Ege Denizi’nin kuzeybatısında 289.5 kilometrekare yüzölçümüne, 95 km kıyı şeridine sahip Gökçeada, Türkiye’nin en büyük adası. Ada, Çanakkale’den 32 mil, Gelibolu Yarımadası’ndaki Kabatepe Limanı’dan 14 mil, Bozcaada’dan 29 mil uzaklıkta.
Güney sahilleri Akdeniz iklimi, kuzey sahilleri ise Marmara iklimi etkisindeki adada yılın büyük bölümünde rüzgarlar devamlılık sağlıyor. Gökçeada, ilçe merkezi ve 7 köyden oluşuyor. Bu köyler Kaleköy (Kastro), Eski Bademli (Gliki), Yeni Bademli, Zeytinliköy (Aya Todori), Tepeköy (Ağridya), Dereköy (Shinudi) ve Uğurlu… Doğal güzellikleri ile bir cennet olan Gökçeada’da sessizliğin sadece denizin uslanmaz dalgaları ile bozulduğuna tanık olacaksınız. Ada’nın güneyinde Kefalos-Aydıncık sahilleri uzanırken, hemen yanındaki tuz gölünde çamur banyosu yapabilir, eğer şansınız varsa burada yuvalanmış flamingoları da görebilirsiniz. Gizli Koy, Laz Koyu, Yıldız Koy gibi koylarla çevrili Gökçeada’da yer alan köylerin hepsinde tarihin izini sürmek mümkün.
Dereköy; bundan birkaç on yıl önce, binlerce insanıyla, iki binden fazla hanesiyle Türkiye’nin en büyük köyü olma özelliğine sahipti. Günümüzde beş on hanesinde yaşayan Rumlar dışında terkedilmiş harabe bir köy görünümünde. Çamaşırhanesi, kiliseleri ve yıkık da olsa evleriyle görülmeye değer bir yer.
Tepeköy ise adına yakışır şekilde bir tepenin eteklerine kurulmuş. Sağlam kalmış evleri ve içinde yaşayanlarla nostalji kokuyor dar sokakları. Her yıl 15 Ağustos’ta düzenlenen Meryem Ana’nın ölümünü anma törenlerine (Eorti Dispenagies) dünyanın dört bir yanına dağılmış adalılar akın ediyor Tepeköy’e. Zeytinliköy (Aya Todori), Gökçeada’nın en popüler, en iyi korunmuş köyü olma özelliğini taşıyor. Köydeki evlerin çoğunluğu onarılmış ve içinde yaşam devam ediyor. Yeşillikler içinde bir tepe kenarında kurulmuş Zeytinliköy’den kuşbakışı Gökçeada merkezini ve ovayı izleyebilirsiniz. Hemen her taraf zeytinliklerle dolu. Yüzyıllık geleneğin yaşatıldığı Madamın Dibek Kahvesi’nden içmeden ayrılmayın köyden. Kiliseleri, çeşmeleri, evleri, taş döşeli daracık sokakları ile çok özel bir yer Zeytinliköy. Yaşlı çınar ağaçları ve tarihi çeşmesiyle Eskibademli Köyü (Gliki), görülmesi gereken bir diğer köy adada. Oldukça dik bir toprak yoldan çıkılıyor köye. Gökçeada’nın en renkli, en hareketli cıvıl cıvıl yeri ise Kaleköy (Kastro)… Akşam saatlerinden itibaren gecenin ilerleyen saatlerine kadar dolu dolu yaşanıyor Kaleköy’de. Restoranlar, barlar, kafeler, çay bahçeleri herkese ve her keseye hitap edebilecek zenginlikte. Kaleköy sırtını bir tepeye dayamış. Bu tepenin zirvesinde ise adını aldığı kale kalıntıları bulunuyor. Kısa bir yürüyüşle çıkıp denizi seyretmelisiniz Semadirek’e karşı… Kuzulimanı ilk göreceğiniz yerleşim yeri adada… Henüz gelişmeye başlayan küçük bir liman. Biraz çorak görünüm ilk anda sizi hayal kırıklığına uğratsa da, Gökçeada’nın genelinde ve özellikle Kuzulimanı bölgesinde ağaçlandırma çalışmaları hızla devam ediyor.
Gökçeada Sualtı Parkı
Gökçeada ve çevresi dalış meraklılarının popüler mekanlarından. Türkiye’nin ilk sualtı parkı olarak kurulan Gökçeada Sualtı Parkı, adanın kuzeydoğu kıyısında Kaleköy ile Kuzulimanı arasındaki kıyı kuşağında yer alıyor.
Mitolojinin gölgesinde Assos
Assos çok özel bir coğrafya. Zeytin ağaçları, balıkçı tekneleri, taş evler ve turkuaz renkli denizi ile tam bir tatil cenneti.
Assos ya da günümüzdeki adıyla Behramkale (Behramköy), Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde M.Ö. 1000’li yıllardan bu yana, yaklaşık 3 bin yıldır yaşayan bir yerleşim yeri. Balığı ve kalamarıyla ünlü Assos, aynı zamanda ünlü filozof Aristoteles’in burada evlenmesine neden olacak güzellikte bir cennet.
Kentin gürültüsünden kaçıp başını dinlemek için bulunmaz fırsatlar yaratan Assos’un en cazip yanlarından biri, bölge coğrafyasının bütün yıla yayılan ılıman iklimi. Sadece yazın değil, kışın da keyifle tatil yapabilirsiniz Assos’da. Bölgede yer alan oteller, kış aylarında da konuklarını ağırlamak için her tür donanıma sahip. Kış günlerinde şömine başında içeceğiniz sıcak şarapların keyfi ise bir başka oluyor.
Assos, Adramyttenos Körfezi’nin (Edremit Körfezi) batı ucuna yakın bir yerde, bugünkü Kadırga Burnu’nun 3 km kadar batısında yer alıyor. Antik Assos kentinin kalıntıları ise Satnioeis çayının (Tuzla Çayı) bir yay çizerek denize en çok yaklaştığı yerde, bu çay ile deniz arasında kalan bölgede bulunuyor. Bir liman şehri olmakla birlikte, denizden 238 m yükseklikte sarp bir kayalık üzerine kurulu olan Assos’a deniz tarafından oldukça dik bir yokuşla ulaşılıyor. Ayrıca bölge öyle yoğun tarih ve kültür izlerine, öyle doğal güzelliklere sahip ki çevrede de gezilip görülmesi gereken çok sayıda yerleşime sahip.
Assos-Babakale, Geyikli güzergahı üzerindeki Sokakağzı, Apollon Smintheus Tapınağı ile Kumburnu sahiline kadar uzanabilirsiniz. Efsanelere konu olan Kaz Dağı tertemiz havası, piknik ve kamp yerleri, benzersiz çiçekleriyle size rüya gibi bir ortam sunuyor. Çevredeki kaplıcaları da unutmayın. Ezine’de Kestanbol, Akçay’da Güre, Küçükkuyu’da Küçükçetmi, Altınoluk’ta Afrodit kaplıcaları dört mevsim ziyaretçi çekiyor.
Adalar kenti Ayvalık
Ege’nin karakteristik özelliklerinin bozulmadan korunabildiği Ayvalık, yirmi iki adasıyla adeta bir “adalar kenti”. Ayvalık, Ege sahil kasabalarının en özgünlerinden biri. Çok sayıda kilisesi ve manastırı bulunan Ayvalık, daracık sokakları, taş ve ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini sunan kagir evleriyle özdeşleşmiş tarihi dokusuyla ilgi uyandırıyor.
Kent, tam anlamıyla bir zeytin cenneti. Ayvalıklılar’a göre Ege’nin en güzel zeytini burada üretilmekte. Kış aylarında zeytinciliğiyle öne çıkan kent, yazın doğal güzellikleri ve turizm potansiyeliyle dikkat çekiyor. Geniş zeytinlik alanlarıyla yemyeşil bir görünüm sergileyen tatil beldesi, yirmi iki adasıyla da “Ege’nin ada cenneti” olduğunu ispatlıyor. Yumurta Ada, Tavuk Adası, Karaada, Çıplak Ada, Lale Adası, Cunda Adası, Patrice, Tımarhane Adası, Ayvalık’ın en bilinen adaları…
Kentin güzelliğini pekiştiren Adalar, eşsiz kumsalıyla ün salan Sarımsaklı ve muhteşem bir Ayvalık panoraması sunan Şeytan Sofrası, Ayvalık’ın doğal zenginliklerinden birkaç örnek. Cunda dışında, Ayvalık koyunda yer alan adaların hiçbirinde yerleşim yok. Hatta bazı adaların gelgitler sırasında yer yer su altında kaldığı da söylenmekte. Ayvalık’tan kalkan motorlarla adalara düzenlenen turlara katılmak mümkün. Adalar çevresi sualtı fotoğrafçılığı için oldukça elverişli. Net görüş mesafesinin 20-25 metreye ulaştığı söyleniyor.
Şeytan Sofrası
Çamlık Orman Kampı’nın üst kısmında kalan Şeytan Sofrası, adını, yuvarlak bir sofrayı andıran ve eski bir lav birikintisi olan tepeden alır. Söylenceye göre, kayalıkların üstündeki tepede, şeytanlar bu “sofra” etrafında otururlarmış. Ayvalık’ı, körfezin eşsiz koylarını, alabildiğine uzanan zeytinlikleri seyredebilmek için Şeytan Sofrası’na çıkmak şart. Tepenin manzarası, özellikle gün batımında görülmeye değer. Demir kafes içinde korunan ve şeytana ait olduğu söylenen ayak izi ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Demir kafese çaput bağlayanların yanı sıra para atanlar da oluyor. Fotoğraf meraklılarının müthiş karelerle geri dönecekleri Şeytan Sofrası’ndan gün batımını izlemeden ayrılmayın.
Cunda Adası (Alibey Adası)
Adalar kenti Ayvalık’ın üzerinde yerleşim olan tek adası. 1964 yılında bir karayolu bağlantısıyla Ayvalık’a dahil edilen Cunda, bir ada olmaktan çıkıp yarımadaya dönüştü. Adanın yüksek kesimlerinden boğazın, adaların ve iç içe geçmiş koyların güzellikleri seyre değer. Çok sayıda kilise ve manastırın bulunduğu adanın etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla çevrili. Taksiryadis Kilisesi, Ayışığı Manastırı, Rum evleri, Patrice Köyü, Melek Tepesi, Ortunç Koyu, mendirek çevresi ve tekne yapım atölyeleri görülmesi gereken yerler.
Taksiyarhis Kilisesi
Taksiyarhis Kilisesi, Cunda Adası’ndaki kiliselerin en büyüğü. Hıristiyanlarla Müslümanlar’ın bir arada yaşadığı adanın en eski mahallesinde bulunan yapı, zamana meydan okumayı sürdürüyor.1873 yılına tarihlenen Taksiyarhis Kilisesi, yapısal özellikleri, iç mekanlarda sıkça rastlanan mermer işçiliği, dinsel temaları konu edinen tavan süslemeleri, İsa’nın yaşamından kesitler sunan ikonaları ve balık derisi üzerine yapılmış eşsiz azize portreleri ile kesinlikle adanın en önemli tarihi eseri. Ziyarete kapatılan kilisenin devasa çanı Berlin’deki Bergama Müzesi’nde sergilenmekte.
Altınoluk
Dünyanın oksijen oranı en yüksek yerlerinden biri olan Altınoluk, birçok doğal ve tarihi güzelliğe ev sahipliği yapıyor. İsmini çevresindeki Şahinderesi Kanyonu ile altın sarısı renkteki zeytinyağından alan Altınoluk, eski bir Rum köyü. Hem deniz hem de dağ turizminin bir arada bulunduğu bölge, bol oksijenli temiz havası -dünyada oksijen oranının en yüksek olduğu ikinci bölge- ve zeytinyağı ile ünlü.
Altınoluk, solunum problemi yaşayanların da akın ettiği bir tatil beldesi. Antandros bölgenin en önemli antik yerleşimi. Şahinderesi Kanyonu doğa yürüyüşleri için ideal. Kanyon girişi, dağ manzarası, şelale ve göletler göze; alabalık çiftlikleri ise damak zevkine hitap edebilecek güzellikler sunuyor. Zeytin, iğde, badem, ıhlamur, hanımeli, zambak ve kır çiçeklerinin baş döndürücü bir koku yaydıkları çiçek açma mevsimlerinde Altınoluk ve çevresi cennete dönüşüyor.
Kazdağları’nın eteklerine kurulmuş olan Altınoluk ve çevresi ilk medeniyetlerin kurulduğu yerler. Her adımda çok eski zamanlara ait tarihi kalıntılara rastlanıyor. Hiç kuşkusuz bunların en çarpıcı olanı antik kent Antandros. Altınoluğa gelenler buraya görmeden dönmemeli.
Geceleri Altınoluk’un zengin çarşısı, cafe, bar ve çay bahçeleri şenlenirken; akşam yemeği sonrasında başlayan eğlenceler gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor. Ücretsiz plajları ise Altınoluk’un her yerinden denize girebilme imkanını sunuyor.
Edremit
Edremit Körfezi, tertemiz denizi, benzerine az rastlanır altın kumlu ve mehtaplı plajları, doğa harikası Kaz Dağı ve mitolojik değerleriyle ünlü.
Çanakkale-İzmir yolu üzerinde ve Çanakkale’ye 91 km uzaklıkta bulunan Edremit’in doğal ve yerel özellikleri bozulmadan günümüze dek ulaşabilmiş. Sarıkız, Pınarbaşı, Zeytinli ve Kızıl Keçili (Anıt Ağaçlar) görülmesi gereken yerler. Kurşunlu Cami (1231), Eşref Rumi Camisi ve Emir Ali Türbesi Edremit’in tarihi eserlerinden bazıları.
Akçay
Edremit’e 10 kilometre uzaklıktaki Akçay, uzun bir sahil şeridine sahip. Akçay’ın merkezi karayolundan 3 km içeride ve deniz kenarında. Su kaynaklarıyla ünlü bölgenin denizi ise oldukça soğuk. Temiz denizi ve uygun konaklama koşulları, Akçay’ın özellikle yerli turistlerce tercih edilmesine sebep oluyor.
Yazlıkçıların tatil kenti olduğu üzere hızlı bir büyüme kaydeden yerleşimin yaz nüfusu ile kış nüfusu arasında kayda değer bir fark olduğu görülüyor.
Marmara’nın tatil cenneti Erdek
Bir yarımada şeklinde Marmara’ya uzanan Erdek, uzun sahil şeridi ve ılıman ikliminin yanı sıra, Kapıdağ ormanında yer alan yürüyüş ve bisiklet parkurları ile hareketli tatil olanakları sunan bir tatil yöresi.
Erdek
Erdek, Kapıdağ Yarımadası’nın güney-batı kıyısında, kuzey rüzgarlarına kapalı korunaklı bir limanı olan küçük ve şirin bir ilçe. Kasaba önünde süratle derinleşen çakıllı sahil, gemilerin kıyıya yaklaşmalarını olanaklı hale getiriyor. Uzun yıllardır iç turizmin önemli merkezlerinden biri olan Erdek’in 5 kilometreyi bulan sahili boyunca oteller sıralanıyor. Tarihte Artake adıyla anılan Erdek’in Sitler tarafından kurulduğu tahmin ediliyor. Helenistik çağ boyunca stratejik bir yerleşim merkezi olan Artake, Bizans döneminde önemini yitirmiş. Günümüzde ise iç turizmin tananmış merkezlerinden biri.
gezikolik.com