Kökenine bakılırsa Balkan kelimesi eski Türkçe’de sık ormanlarla kaplı sıradağ anlamına geliyormuş. Belki de bu coğrafya için yapılabilecek en doğru tanımlamadır bu. Dünyanın en karmaşık ilişkilerine sahip komşu devletlerin toplandığı Avrupanın sonu olarak da bilinen bu yarımada tarih boyunca pek çok uygarlığa nice devletlerin imparatorluğa ev sahipliği yapmış. Coğrafi güzellikleri bu tarihi eserlerle birleşince yanıbaşımızdaki bu toprakları sizlerle paylaşmak Balkan dosyası içinde sunmak istedik. En yakınımızdakiyle başlayalım işe:
Güller Ülkesi Bulgaristan
Güller ülkesi olarak da bilinen bu küçük şirin ülke doğusunda Karadeniz ve güneyinde Türkiye ve Yunanistan’la çevrili. Gerek kıyı köylerine gerekse zengin sıradağlara sahip olmasından ötürü turizmde farklılaşıyor tabi. Özellikle uygun fiyatlı kayak merkezleri ile kış turizmi açısından hayli iddialı olan Bulgaristan’ın en önemli doğal serveti belki de bu sıradağları.
2007’de Avrupa Birliği’ne giren ülke henüz umduğunu bulamasa hatta Bulgarlar yeni gelen vergilerden şikayet etseler de yavaş yavaş komünist mantığını terk ediyor ve etrafındaki duvarları bir bir yıkıyor. Bunu yaparken Trakya usulü ünlü beyaz peynirinden de yardım almayı ihmal etmiyor. Yiyeceklerden konu açılmışken beyaz lahana salatasının da bir klasik olduğu söyleniyor, aklınızda bulunsun. Ayrıca ülkenin önemli bir kısmından şifalı su fışkırması da farklı bir artı olsa gerek, zaten kaplıca turizmini ülkenin önemli gelir kaynakları arasına sokmuş.
Gezilip görülecek şehirler arasında Sofya ilk sırada gibi gözükse de Bulgaristan’a Plovdiv’den başlamak gerekir diye düşünüyorum. Ülkenin ikinci büyük kenti, nam-ı diğer yedi tepeli olarak anılan Plovdiv, Avrupa’nın en eski yerleşim merkezlerinden biriymiş. Zaten şehir içindeki antik tiyatroları ve orta çağdan kalma kuleleri ile girişi yapıyor ardından sayısız sanat galerileri ve müzeleri ilginizi çekiyor.
Ülkenin nüfusuna gelince eskiden Türk boylarından gelen göçmenlerin sonradan Slavlarla karıştığı iddia edilen teoriler arasında. Ama şu açık ki Balkan’larda %10 ile en yoğun Türk nüfus bu ülkede yer alıyor. Türklerden sonraki bir diğer azınlık ise Romenler.
Son olarak bilgisayarın mucidi John Atanasov’un anavatanının Bulgaristan olduğunu biliyor muydunuz?
Üzüm Bağları ve Makedonya
Gelelim Makedonya’ya… Sayısız gölleri ve ünlü Tuna nehriyle beraber buraya Avrupa’nın su parkı dersek hiç de abartmış sayılmayız. Aslında şu sıralar yerli yapım bir dizimizin de çekimlerine ev sahipliği yapıyor. Açıkçası diziyi takip ederken ülkenin dağları taşları doğal güzellikleri hakkında epey bir manzaraya şahit olmak mümkün ve hayran kalmamak da elde değil.
Kendi dillerinde Skopje, bizimse Üsküp dediğimiz başkentleri, Türklerin ve Arnavutların yoğun olarak istihdam ettikleri bir şehir. Buraya gelmişken güveçte kuru fasulye yemeden ayrılmak inanın büyük bir talihsizlik olur. Ünlü Rumeli kuru fasulyesini memleketinde tatmak yapılması gerekenler listesinde. Ayrıca Üsküp ünlü şair Yahya Kemal’in doğduğu yer. Ünlü şairin evini ararken bunun yerine sade beton bir şehir tiyatrosu binasıyla karşılaşmak da ilginç tabii. Yine de moraliniz bozulmasın. Çünkü tarihi Vardar Köprüsü’nden şehrin manzarasına şöyle bir göz atın keyfiniz yerine gelicektir. Sırada Ohrid var.
UNESCO tarafından dünya kenti ilan edilen bu şehir ilgi çekenler arasında. Tam anlamıyla bir kültür ve sanat cenneti. Arnavut kaldırımlı yolları, eski ahşap evleri göze ilk çarpanlardan… Unutmadan burayı ziyaret etmek için yılın en uygun zamanı Temmuz civarlarında olmalı. Çünkü her yıl bu ay da düzenlenen geleneksel yaz festivalleri ile hava kararınca Ohrid sokaklarında tam bir panayır havası hakim oluyor. Meydanlarda, parklarda çalan küçük müzik gruplarının her ne kadar amatör olsalar da ruhu beslediği kesin. Ayrıca resim ve heykel sanatçıları da sıra sıra dizilerek sabaha kadar kenti cıvıl cıvıl tutuyor. Peki ya Balkanların en güzel alabalığının Ohrid Gölünden çıktığını biliyor muydunuz? Kısaca özetlersek belki de Ohrid Makedonya’nın incisi ve yolunuz buralara düşerse uğramadan geçmeyin.
Üzüm bağları ne alaka diye kafanızda soru işareti varsa ülkenin uçsuz bucaksız uzanan mor üzüm bağlarını bir araştırın. Çünkü Avrupa’nın en kaliteli şarapları genelde bu tarlalardan çıkıyor.