Her biri dünyanın en güzel köşelerinde birbirinden farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptılar. Fakat ihtişamlarını koruyor, insanların ilgisini çekiyorlar. Her sene yüzbinlerce insan bu kentleri görebilmek için seyahatlere çıkıyor. İşte bu görkemli şehirler…
Angkor
Khmer imparatorluğunun başkentliğini yapan bu muhteşem şehrin 9. ve 14. yüzyıllar arasında inşa edildiği biliniyor. 140 yıl önce Fransız kaşif Henri Mouhot tarafından Kamboçya ormanları derinliklerinde yeniden keşfedildi. Bir tahmine göre şehir artan nüfusunu besleyemediği için terk edildi.
Kartaca
Antik dönemde Roma’nın rakibi Fenikelilerin başşehriydi. Akdeniz’in en güzel kentlerinden biriydi. Milattan önce 146 yılında Romalılar tarafından yıkıldı. Tekrar ayağa kalkan şehri bir kez daha 698 yılında Araplar yerle bir etti.
Babil
Antik dünyanın başşehriydi. Nebukadnezar‘ın inşa ettirdiği söylenen asma bahçeleri dünyanın yedi harikasından biriydi. 19. yüzyılda Kuzey Sarayı’nın ve surların kalıntıları bulundu. Son kez ABD’nin Irak’ı işgali sırasında yağmalandı.
Petra
Ürdün’ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki kent, M.Ö 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler’in başkenti, Petra Antik Kenti… Roma İmparatorluğu’nun işgalinin ardından M.S. 400 yıllarında kaybolan şehir, yüzyıllar sonrasında 1812 yılında İsviçreli bir gezgin olan Johann Burkhardt tarafından bulundu. Petra’nın gizemi sadece yüz yıllar boyu saklı kalmasından olmasa gerek ki, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasına dahil edildi.
Akrotiri
Milattan önce 1500’lü yıllarda volkan patlaması sonucu yok olduğu sanılan Minoan uygarlığının kalıntıları Santorini adasında bulundu. Bu kadim uygarlığın yazısı hala çözülebilmiş değil. Atlantis efsanesinin de bu uygarlığın yok oluş hikayesinden kaynaklandığı zannediliyor.