Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız hafta sonlarınızı rahatlıkla geçirebileceğiniz Sapanca’yı daha yakından tanımak ister misiniz? Gezikolik.com sitesine yazan Ramazan Kurban Sapanca’yı anlattı.
Abant’ta pazartesi günü saat 13:00’da başlayacak olan toplantıya bir gün öncesinden gitmeye karar vermemde en önemli etken Fatih Sultan Mehmet köprüsünün üzerinde yapılan tadilat. Pazar günü Sapanca’da 2000 yılında mezun olduğum üniversiteden ev arkadaşımla beraber keyiften bir gün çalma fikri kulağa hoş gelse de benim gibi üşengeç bir adamı bir gün öncesinden yollara serecek kadar önemli bir etken değil. Neredeyse İstanbul’un Tekirdağ sınırında oturduğumdan sabah trafiğinde o köprüyü aşmayı gözüm yemedi. Acaba toplantıya yetişebilecek miyim diye tırnaklarımı yiyeceğime bir gün öncesinden çıkıp ıslık çala çala yolculuk etmeyi yeğledim. Evden pazartesi günü çıkmış olsam biliyorum ki köprü trafiğine kalmamak için beş buçuk gibi yola koyulup, İstanbul yeni kalkarken yatağından altı gibi geçeceğim köprüden. Saat sekiz buçuk gibi de Abant’tayım. Erkenden. Ne gerek var? Zamanında kalksam yatağımdan ve yol alsam sekiz- sekiz buçuk gibi köprü trafiğinden çıkmam on üçleri bulabilir. Ne hazin bir tablo. Tüm İstanbul Belediye Başkanlarına ve Başbakanlara selam olsun bu hazin tabloyu yarattıkları için.
İstanbul’da trafiğin en tenha olduğu gün: Pazar. Pazar’ın en tenha saatleri on. On gibi koyuldum yola kahvaltımı yapar yapmaz. Çıkışımla beraber yakıt aldım benzinlikten, depoyu doldurdum. Kilometre saatini sıfırladım.
İstanbul Ankara yolu, yolların en güzeli. Çok şeritli otoban. Pazar günü fazla araç da yok trafikte. Cd çalar’a Cem Karaca’nın bir albümünü koydum, çalmaya başladı Nazım’dan dizeler, Cem Karaca ‘da ne güzel söylüyor ha: ‘’Şimdi sende herkes gibisin’’
Gebze’yi geçmemle beraber bir yağmur başladı ki sormayın gitsin. Bardaktan boşanırcasına filan değil daha sert, hortumla ıslatırcasına… Yağan yağmurun arabanın üstüne düşünce çıkarttığı ses müzikçaların sesini bastırıyor; düşen yağmur damlası değil sanki kurşun. Bir kısım arabalar yol kenarlarına park ettiler görüş mesafesinin sıfıra düşmesiyle. Bense ‘acaba bende sağa çeksem mi’ diye düşünüp hızımı iyice düşürerek devam ettim yola . Bir süre sonra durdu yağmur yalnız aralıklı aralıksız Sapanca’ya kadar takip etti beni yol boyunca ve Sapanca’da bu sefer çatısız yakaladı beni ve yaptı yapacağını tabi…
Adapazarı harika bir memleket. Hele Sapanca-Kırkpınar. Sapanca deyince de akla ilk gelen Sapanca gölü elbette. Arkadaşım anlatıyor, anneanneleri küpüne su doldurup içerlermiş gölden. İçilmeyecek gibi de değil, Türkiye’de en fazla şişelenmiş suların üretildiği yer, Sapanca. Samanlı dağlarından akan bu suların toplandığı yerse Sapanca gölü. Artık pek bir şey akmıyor. Kaynağın debisine göre dakikada bilmem kaçtan fazla şişelenmemesi gereken sular hesapsızca ve kontrolsüzce şişeleniyormuş. Göle akacak pek bir şey kalmamış. Gölün can çekişmesinin tek nedeni bu değil elbet. Gölü besleyen derelere pompalanan atıkların arıtılmadan akıtılması en önemli neden. Hemen yanı başından TEM yolu ve D-100 karayolu geçiyor. Bu yolları kullanan araçların egzoz, motor ve lastiklerin çıkan atıklar da gölü kirletmiş.
Yine de göl kenarında kurulan tesisler çok güzel. Göl yürüyüşünüzün ardından oturup soluklanmak için birebir.
Sırtını Bolu Köroğlu dağlarının uzantısı olan Samanlı dağlarına yaslayan Sapanca’nın Kırkpınar beldesi tartışmasız Adapazarı’nın en güzel yeri. Yemyeşil bir yer. Deprem bölgesi olması dolayısıyla üç katlı bir ev görmekte zorlanıyorsunuz, evlerin tamamı en çok iki kat. Büyük Kafkas göçü ile Kafkasya’dan gelenler tarafından eski muhitlerine benzemesi nedeniyle kurulan köy, zaman içinde Türkiye’nin farklı yerlerinden de göç alarak büyümüş, mozaikleşerek bugünkü halini almış. En son keşfedenlerse İstanbul’un sosyete takımı. Bir çok İstanbul’lu zengin hafta sonlarını geçirmek üzere buradan mülk edinmişler. Zaman içinde de bu durum emlak fiyatlarını hayli yüksetmiş. Şimdi ‘’şu ev kaç paradır?’’ diye sorduğunuzda duymuş olduğunuz rakamlar dudak uçuklatır cinsten.
Genel anlamda Sapanca geceleri gündüzlerinden çok farklı değil. Aynı sessizlik ve huzur hali tüm güne yaygın. Uykunuzun derinliği öylesine fazla ki başka yerlerde yatakta daha fazla vakit geçirseniz dahi böylesine dinç kalkmazsınız yataktan. Yalnız ne yazık ki yol alma vakti geldi çattı. Yatakta daha fazla vakit geçirmektense bir an önce Abant’a yollanmak gerek… Eee ne demişler: ‘’Yolcu yolunda gerek’’