Sanki her şeyin hünerli eller tarafından büyük maharetle çizildiği bir film platosunun ortasındasınız. Havası Londra gibi kapalı ve sürekli yağmur çiseliyor. Ama bu hava bile sizi mutlu olmaktan alıkoyamıyor. Tam tersine size sıkıntı vermeyen ve havayı yumuşak hale getiren bir iklim yaratıyor. Karşınızdaki dağlar itinayla yeşilin farklı tonlarına boyanmış gibi. Dağlardan akan dereler, ağaçlara mola verdiriyor ve sanki insan vücudundaki damarlar gibi hayatı aktıkları her yere taşıyor. Vadiye giderken yolda gördüğünüz şelaleler ise sanki atardamarları oluşturuyor. Macahel’in kendine has bir eko sistemi var.
Eğer çocukluğunuz Karadeniz’de geçtiyse serin sularının ne kadar tatlı olduğunu bilirsiniz. Daha önce en azından ayaklarınızı sokup serin ve tatlı sularını denemediyseniz, bu derelerden kendinizi mahrum bırakmanız hayatınızın büyük kayıplarından biri olacaktır. 1020 tür endemik bitkinin ve bilimsel literatüre girmiş, başka yerde bulunmayan üç çeşit böcek ile yeryüzü cenneti olmayı hak eden doğasıyla koruma altına alınması gereken bir yer Macahel. Macahel Vadisi, 1933’te vadi boyunca uzanan 18 köyün katıldığı referandumla Türkiye ile Sovyetler arasında seçim yapmış. 12 köy Sovyetlere kalırken, altı köy Türkiye’yi tercih etmiş. Batum’a uzanan Aşağı Macahel Sovyet sınırları içindeyken, Yukarı Macahel ise Türkiye’de kalmış. Tek bir vadi iki ülke arasında bölüşülmüş. Bölgede Müslüman Gürcüler yaşıyor. Türk vatandaşı olan Gürcüler, bugüne kadar kendi günlük yaşamlarını, kültürlerini ve dillerini koruyabilmiş. Bunun en önemli nedenlerinden biri vadinin dışarıya kapalı olan yapısı. Denizden uzak olan Macahel Vadisi’ne Hopa ve Borçka üzerinden gidiliyor. Ancak kışın altı ay boyunca kar yolları kapatıyor ve altı köye ulaşım imkânsız hale geliyor.
HAYALDEN KÂBUSA
3 bin civarında insanın yaşadığı bu köyler uzun yıllar önce göç vermiş. İstanbul’daki Macahellilerin sayısı köydekilerden fazla. Bu yüzden Macahel Vakfı‘nın da merkezi İstanbul’da. Bazı köylerin muhtarları bile kışları İstanbul’da yaşayabiliyor. Macahel’in kapanan yolları bugüne kadar köyde 80 kişinin ölümüne yol açmış. Zaten bölgenin en önemli sorunu da ulaşım. Kar yolları kapadığında hastaları kente indirmenin tek yolu Gürcistan üzerinden Batum’a, oradan da Hopa’ya ulaşmak. Hastaların acil durumları için iki ülke arasında yürütülen bir protokol var. Macahel’in Türk tarafındakiler, kesintisiz bir tünel ile Borçka ya da Hopa’ya bağlantı hayallerinin gerçek olmasını dört gözle bekliyor. Macahel, yol hayaliyle yaşarken bir anda onlarca iş makinesi ve yüzlerce kamyonun işgaliyle bu rüyadan uyandı.
Vadiye gelen yollar devasa iş makineleriyle açılmaya başlandı. İlk başta herkes rüyalarının gerçek olduğunu sandı. Fakat bu rüya değil, bir kâbustu. Altı köyün paylaştığı ve Macahel köylüsünün 10 yıl önce kesmeyi bıraktığı ormanlar, gaddar makineler tarafından yol uğruna derdest ediliyordu. Üstelik bu daha başlangıçtı. Dünya mirası olan Macahel doğası, küçücük vadideki dereler üzerine kurulması planlanan tam sekiz Hidroelektrik Santralı (HES) için feda edilecekti. Eğer HES’ler yapılacak olursa bölgede 110 binin üzerinde ağaç, sadece elektrik iletim hatlarından dolayı kesilecek ve çıkacak hafriyatları dere yataklarına dökmek için 150 binin üzerinde kamyon vadide faaliyet gösterecek. Köylülerin kuruduğu halde dahi dokunmadığı ağaçların ve ormanın ortasına beton dökülecekti. 80 milyon TL yatırımla kurulacak HES’lerin her biri ise yılda 15 milyon dolarlık elektrik üretecekti.
MACAHEL TEK DEĞİL
Macahel, dereleri HES için feda edilecek tek yer değil. Türkiye’de tam bin 500 dere üzerine HES yapılması planlanıyor. Hatta Macahel’in şanslı olduğu bile söylenebilir çünkü Başbakan da dahil kamuoyu burada santral yapılmasının insafsızlık olduğunu kabul ediyor. Bu yüzden HES projelerinin iptal edilmesi kuvvetle muhtemel. Ancak hâlâ herkesin aklında bir şüphe var. UNESCO‘nun Türkiye’de tek tanıdığı Biyosfer Rezerv Alanı hakkındaki yönetmelik, bir yıldır Meclis’te bekliyor. Yönetmelik onaylanırsa vadideki dereler üzerine HES yapmak mümkün olmayacak.
DERE SOYKIRIMI
Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, HES projelerinin dereleri soykırıma uğratacağını söylüyor. Eken, dereleri insan vücudundaki kılcal damarlara benzeterek "Dereler doğada oksijen ve hayatı taşıyan damarlar ile aynı işlevi görüyor. HES’ler engellenemez ise yaşamın temeli olan suyun gelecekte nasıl kullanılacağı konusunda hiçbir tasarrufumuz olamayacak," diye konuşuyor. TEMA Vakfı Müdürü Ümit Yaşar Gürses de, bölgedeki saf Kafkas Arı ırkının yaşatılması için çaba gösterdiklerini belirterek, bölgeye sekiz baraj kurulacağını duyunca biz onca yıl burada ne için uğraş verdik diye düşündük," dedi. Camili Çevre Koruma Derneği Başkanı Hasan Yavuz, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğine göre yapılması zorunlu olan, halka bölge verme ve görüş almanın gerçekleştirilmediğini anlattı. UNESCO‘nun Biyosfer Rezerv Alanı olarak ilan etmesine karşın bu konudaki iç düzenleme olan yönetmelik ise bir yıldır TBMM gündeminde bekliyor.