Boğaza Saklanmış Bir Garip Köy

Turizm&Seyahat
Garipçe İstanbul Boğazı kıyısında, iki dağın arasına sıkışmış; yalnızlığı, garipliği yaşayan bir köy. Tarım arazisi yok, köy halkı balıkçılıkla geçiniyor. İstanbul’un saklı kalmış köşelerinden b...
EMOJİLE

Garipçe İstanbul Boğazı kıyısında, iki dağın arasına sıkışmış; yalnızlığı, garipliği yaşayan bir köy. Tarım arazisi yok, köy halkı balıkçılıkla geçiniyor.

İstanbul’un saklı kalmış köşelerinden biri olan Garipçe, Sarıyer‘e altı kilometre uzaklıkta. İstanbulluların hafta sonunda günübirlik gezip yorgunluklarını atabilecekleri bir gezinti yeri..

Haftanın iş stresinden ve şehir hayatının yoğunluğundan bunalıyorsanız sizi hafta sonu rahatlatacak bir teklifimiz var: Saklı kalmış köşelerden biri Garipçe köyü… İstanbul Sarıyer‘e 6 kilometre uzaklıkta olan Garipçe köyünü günübirlik gezerek haftanın yorgunluğunu atabilirsiniz. Balıkçılıkla özdeşleşmiş bu küçük köyde garipçe sokaklardan yürüyüp, garipçe bir restoranda balığın en tazesini tadıp rahat bir nefes alabilirsiniz. Sabahları erken gelenleri dalgaların karşıladığı köyde, misafirleri, akşam simit atılan martılar uğurluyor.

Garipçe köyü, bir yönü Boğaz’a bakan iki dağın arasına sıkışmış garipçe bir köy. Yaşlıların anlattığına göre, eskiden köyde garip bir adam yaşarmış. Köyün adının da bu adamdan geldiğini söyleseler de köy, iki dağın arasında zaten yalnızlığı, garipliği yaşıyor. Tarım arazisi olmadığı için köyün bütün halkı balıkçılıkla geçimini sağlıyor. Kaderini balık ağlarıyla ören Garipçe‘de, her evin önünde bir ağ yığını ve tekne görmek mümkün. Balıkçılığın hayat tarzı haline geldiği bu köyde ağlar, futbol kalesi filesinden bahçe çitine kadar her yerde kullanılıyor. Boğaz’ın Avrupa yakasındaki son durağı olan Garipçe’de, köyün erkekleri av yasağının kalkmasıyla birlikte balığa çıkıyor. Köy yine garipliğini yaşıyor, yalnızca kadınlar ve çocuklar var.

Eski bir yerleşim yeri olan Garipçe köyü, antik çağda lanetlenmiş kral olarak bilinen Phineas’a da ev sahipliği yapmış. O zamanlar taşlık ve kayalık olması nedeniyle ‘akbaba yuvası’ anlamına gelen Gyropolis ismini alan köy, Osmanlılarda Karib köy olarak anılmış. Zamanla Garipçe ismini alan köy, muhtar Ferudun Berber’in anlatımına göre, 93 Harbi’nden sonra Trabzon’dan gelen Türkler tarafından yeniden kurulmuş. Turizme sıcak bakan muhtar Ferudun Berber, doğal ortamın da korunmasını istiyor. Köy 1982’de doğal sit alanı ilan edilmiş. Bunun için yeni düzenleme yapmak çok zor. Ferudun Berber, bunun kolaylaştırılmasının ve köyün daha güzel hale gelmesinin çabasını gösteriyor. Muhtarının bile balıkçı olduğu Garipçe köyünde artık gençler bu işi yapmıyor. Büyük bir kısmı İstanbul’a gidip çalışıyor ya da okuyor. Nüfusu 50 yıldır artmayan köy, zamanla daha da garipleşiyor.

Köyün girişinde, sağ tarafta araç yolu olmayan ve sadece yürüyerek çıkılabilen zarif bir taş yapı göze çarpıyor. İki katlı ortası boş bu yapı bir tür gözetleme kulesi ve sadece "Kule" diye anılıyor. Bulunduğu yükseklik nedeniyle Boğaz’ın girişine hâkim, göze sığmayan panoramik bakış açısıyla, çizgi filmlerde gördüğümüz türden burçları ve kuleleri ile etkileyici görünüyor. Köy ziyaretçileri araçlarını burada bırakmak ve gezecekleri yerleri yaya olarak gezmek zorunda.

Solunuzda bulunan merdivenlerden çıkarak beş dakikalık bir yürüyüşle Garipçe köyünün Cenevizlilerden kalma 550 yıllık kalesine çıkıyorsunuz. Vaktiyle askeriye tarafından da kullanılan kalenin içinde top bataryası yerlerinin izleri duruyor. Taş duvarların arasından yürümeye devam edildiğinde koridor geniş kemerli salonlara açılıyor. Yıpranmış duvarlar, zamanla tahrip olmuş. Kaleden sonra köy içinde turlayıp insanlarla sohbet edebilirsiniz. Köylüler, sıcakkanlı ve misafirperver. Köyde üç lokanta, bir kahve ve bakkal bulunuyor. Sarıyer‘den araçla 6 kilometre sonra varılan köye otobüs seferleri de var.

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/