Türkiye Diyanet Vakfı‘nın organize ettiği ve İBB Kültür A.Ş.‘nin katkılarıyla gerçekleşen 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı‘nın Ramazan’ı sohbetle bütünleştiren ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)‘nin desteğiyle fuar süresince devam eden Beyazıt Ramazan Sohbetleri, tezhip sanatkârı Prof. Dr. Çiçek Derman‘ı ağırladı.
Takdim konuşmasını yapan fuar görevlisi ve müzehhibe Ayşe Emine Sultan Çelik, Prof. Dr. Çiçek Derman’ın tezhip sanatında yaşayan bir idol olduğunu, Ord.Prof.Dr. Süheyl Ünver, Rikkat Kunt ve Muhsin Demironat gibi hocalardan öğrendiklerini öğrencilerine aktarmaya büyük bir özveriyle devam ettiğini dile getirerek sözü Derman’a bıraktı. Muhtevasını tezhip sanatının duayenlerinden olan merhume Rikkat Kunt’un hayatı ve eserlerinin oluşturduğu, sohbet ile aynı gün Kubbealtı Yayınları arasından okuyucu ile buluşan Rikkat Kunt Hoca Hanım adlı eseri üzerine bir konuşma yapan Prof. Dr. Çiçek Derman, Rikkat Kunt’un hocası olduğu yıllara dair izlenim ve hâtıralarını aktarmasının yanı sıra tezhip sanatındaki hoca-öğrenci/usta-çırak ilişkisinin dünden bugüne geldiği noktayı değerlendirdi. Eşi Uğur Derman da sohbeti dinleyenler arasındaydı ve hâtıralarından birkaçını dinleyicilerle paylaştı.
GÖNÜL DERSLERİ HATIRLANSIN DİYE…
Gelenekli sanatlarımızda usta-çırak ilişkisinin ön planda olduğunu ve aksamadan devam ettiğini vurgulayarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Çiçek Derman, maddî alış veriş olmadan sadece muhabbetle süregelen bu gönül derslerinin kendi neslinde sona erdiğini belirterek, “Biz bu zincirin son halkasıyız. Rikkat Kunt Hoca Hanım kitabını da gelenekli sanatlarımızın bu özelliğinin kalıcı olması için yazmak istedim. Bir buçuk yıl önce emekli olduğum günden bu yana bütün yoğunluğu bu kitaba vererek hocamı anlatmaya çalıştım ve onun hakkında yapılmış ilk çalışmadır.” dedi ve Rikkat Kunt’un 50 yılını tezhip sanatını öğrenmek ve öğretmek için feda ettiğinin altını çizdi. Rikkat Kunt’un İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerini ana dili gibi konuşan entelektüel yanı ve Türk diline vukufuyeti üst düzeyde olduğu hâlde yazı yazmaya zaman ayırmadığını, ardından yalnızca bir makale bırakabildiğini söyleyen Derman, “O kendini tamamen tezhibe adamayı tercih etti. Keşke bize bıraktığı daha çok yazılı eseri olsaydı.” dedi.
AKADEMİDE BİR DEVİR
Doğma büyüme Beylerbeyili olan, iki evliliği de hazin bir şekilde sonlanan ve bu iki evlilikten birer çocuğu olan Rikkat Kunt’un 33 yaşındayken bir daha evlenmeme kararı alması sonucu dayısının tavsiyesi ile Devlet Güzel Sanatlar Akademisine girdiğini anlatan Prof. Dr. Çiçek Derman, yaş haddinden emekli olduğu 65 yaşına dek önce öğrenci sonra da hoca olarak Akademide bir devre imza attığını belirtti. “Beylerbeyi’nde bir yalıda büyüyen Rikkat Hanım, çocukluğunu çok rahat şartlarda yaşamış. Fransız mürebbiyeden aldığı ilk tahsil sebebiyle Fransızcaya hâkimiyeti mükemmel düzeydeydi. Siyaset, ilim, fikir adamı ve Büyük Türk Lügati‘nin sahibi olan babası Hüseyin Kâzım Kadri Bey, son derece karakter ve haysiyet sahibi bir kişilik. Rikkat Hanım da babasının karakterini almış ‘kunt’ bir hanımdı.” diyen Derman, Rikkat Kunt’un hayatı boyunca babası hakkında tek olumsuz söze tahammül edemediğini ifade etti. Kunt’un akademi macerasını da detaylı olarak anlatan Çiçek Derman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rikkat Hanım’ın Akademiye ilk adım atışı dayısı İsmail Hikmet Ertaylan’ın daveti ve Akademi Kütüphanesinde 4 yıl süren göreviyle olur. Çıkan bir yangın sonucu kitaplar yanınca tezhibe yönelir. İsmail Hakkı Altunbezer’den ilk gördüğünde çok etkilenmiş ve ders almaya karar vermiş. Ancak bütün muhabbetine ve Altunbezer büyük bir sanatkâr olmasına rağmen bir noktadan sonra yürümemiştir. Desen çizmede ve kaideler konusundaki eksikleri giderilmeyince Fayzullah Dayıgil’den ders almaya başlamış. Her ikisi de uyumlu bir çalışma sürdürerek bugünlere tezhip sanatının sağlam gelmesini sağlamışlardır. Üstelik hiçbir iltifat görememişlerdir ve yaptıkları işler sanat çevreleri tarafından hakarete maruz kalmıştır.”
“TEZHİP SANATININ AVUKATLIĞINI YAPTI”
“Rikkat Kunt özellikle gelenekli sanatlarımızın en horlandığı, itibar görmediği dönemde tezhip sanatının avukatlığını yapmış bir hanım. Sipariş çalışmalara ağırlık vererek ve öğrencisi olmasa bile misafir öğrencilerle atölyesini kapatmayarak bütün gücüyle bu sanatın devamına çalışmıştır. Süheyl Ünver ve Muhsin Demironat ile birlikte bir gün bile pişmanlık duymadan hayatlarını bu sanata feda etmişler. Onların çektiklerini bizler yaşamadık. Emekli olduktan sonra da bu sanatı öğrenmek isteyenlere evlerini açarak hiçbir bedel talep etmeden, sadece Allah rızası için, eli fırça tutamayıncaya kadar bu sanatı öğretmeye çalışan hocalar onlardı.” diyen Prof. Dr. Çiçek Derman, Rikkat Kunt ile tam 10 yıl titizlikle süren bir hoca-talebe ilişkisi içinde olduklarını, bugün hâlâ hayatta olsa öğrencisi olmaya devam edeceğini, Rikkat Hanım’ın birlikte çalıştıkları dönem boyunca bazen arkadaş, bazen hoca olduğunu, akademideki hayatı, sanata bakışı ve özel hayatına dair birçok paylaşımları bulunduğunu dile getirdi. Yaşadıklarının büyük kısmını kitaba aksettirdiğini söyleyen Derman, Kunt’un eserleri arasından en seçkin ve en az görülmüş olanlarına yer verdiğini ve bunu yaparken müzayedeleri takip etmek ve koleksiyonerlerden yayım izni alabilmek için epey uğraş verdiğini sözlerine ekledi.
İMZADA CİMRİ EL
Rikkat Kunt’un birçok güzel esere imza attığını, bunların içinde en önemlisinin Cumhuriyet devrinde ilk ve tek örnek olarak yapılan ve nakkaşhane usulü ile hazırlanmış bir yazma eser olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çiçek Derman, “Fatih Divanı’ ismini taşıyan bu eser, 1953 yılında İstanbul’un Fethi’nin 500’üncü yıldönümü münasebetiyle gazel tarzındaki şiirleri ile ilgili bir eser hazırlanması kararlaştırılıyor. Hazırlanan 66 kıt’anın 34 tanesinin tezhibi Rikkat Hanım’ın elinden çıkmıştır. Bürüksel Fuarı’nda altın madalyaya layık görülmüş bir eserdir. Bu eserde Rikkat Hanım âdeta ‘son nakkaşe’ görevini üstelenmiştir.” diyerek diğer önemli eserleri hakkında detaylı bilgiler verdi. Kunt’un evin geçimini de üstlenmesinden dolayı çok sayıda eser bezediğini söyleyen Derman, “Rikkat Hanım, içine sinmeyen işler de yapardı. Ancak onlara imza atmazdı. İmza konusunda cimri davranılması gerektiğini tavsiye ederdi.” dedi. Rikkat Kunt’un bir başka tavsiyesi olan “Sanatınızı üzerinizde taşıyın.” sözünün manasına da değinen Çiçek Derman, “Kâğıt üzerine tezhip yapmak çok kolay. Sanatçının bu işi ahlâkını bezeyerek yapabilmesi işin özüne vâkıf olması demektir. Her şeyi tezhip güzelliğinde görmek ve kötü huylardan uzaklaşmak, hoşgörü, tevazu ve edep sahibi olmak sanatın insana çok zor kazandırdığı güzel özelliklerdir.” diyerek isim yapmanın önemi olmadığına dikkat çekti.
“HİÇ SERGİ AÇMADI”
Yaşarken ikinci oğlunu kalp krizi sonucu yitiren Rikkat Kunt’un yaşadığı büyük acıya şahit olduğunu anlatan Prof. Dr. Çiçek Derman, acısını içine gömerek sanatı ile hafifletmeye çalıştığını ve yaklaşık beş yıl sonra kendisinin de kalp rahatsızlığı sonucu vefat ettiğini dile getirdi. Kunt’un yaşadığı müddetçe hiç sergi açmadığına dikkat çeken Derman, “Rikkat Hanım sergi açmayı benlik iddiası olarak görürdü. Vefatından bir ay sonra 80 parça eseriyle IRCICA’da onun adına hazırlanan sergi hakikaten muhteşem olmuştu. Hepsini bir arada keşke kendisi de görseydi.” diyerek her hâliyle kunt olan Rikkat Hanım’ın çetin bir hayat yaşadığı hâlde bir gün bile eğilmediğini sözlerine ekledi.