Antioksidan bakımından zengin gıdalar tüketilmesini, çörek otu yenilmesini, ılık suyla yıkanılmasını, odalarda kaktüs yetiştirilmesini, karanlıkta uyunmasını neren Akkurt, stresten uzak durulmasının ve psikolojik desteğin önemine de vurgu yaptı.
2-8 Kasım Lösemi Haftası dolayısıyla bir açıklama yapan Dr. Sinan Akkurt, halk arasında kan kanseri olarak bilinen hastalık sırasında kan üretilen kemik iliğinde sağlıklı hücrelerin yerini kanser hücrelerinin alması ile iliklerde hasar meydana geldiğini, böylece kan pıhtılaşmasında ve bağışıklık savunmada rol oynayan kan hücrelerinin sayısının azalmaya başladığını, bunun da lösemi hastalarında zedelenmelerin ve kanamaların yoğun görülmesine, hastaların kolay enfeksiyon kapmasına neden olduğunu hatırlattı.
Lösemilerin vücuttaki kan üretim sistemini (lenfatik sistem ve kemik iliği) etkileyen kanserler olduğunu, akut veya kronik olarak ve tümörün yayılım ve gelişim özelliklerine göre sınıflandırıldıklarını da belirten Akkurt, “Genel olarak, akut lösemiler çocuklarda ortaya çıkarken, kronik lösemiler daha çok yetişkinlerde görülme eğilimindedirler. Türkiye’de her yıl 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmektedir” açıklamasını yaptı.
Akkurt, her 100 bin kişiden 50’sinin lösemi olma riskiyle karşı karşıya kaldığı bu hastalıktan korunmak için şişmanlıktan kaçınmanın ve dengeli beslenmenin önemine dikkat çekti.
Akkurt, şunları söyledi: “Antioksidan bakımından zengin gıdalar, kansere yakalanma riskini azaltıyor. Yaban mersini, çilek, böğürtlen, ahududu, kızılcık, nar gibi tüm berry (çilek) meyvesi türleri en fazla antioksidan içeren meyveler arasında yer alıyor. Kabuklarıyla yenmesi halinde armut, erik ve birçok elma çeşidinde de çok fazla antioksidan bulunuyor. Ayrıca vişne ve portakal da antioksidan bakımından iyi birer kaynaktır. Kabuklarıyla birlikte pişirilen yer elması ve kırmızımsı kahverengi patates de iyi birer antioksidan kaynağıdır. Kırmızı ve beyaz patateste daha az antioksidan bulunuyor. Et ve şekerden uzak durmalı, yağ tüketimi azaltılmalı, yağlı kırmızı etlerden mümkün oldukça uzak durulmalıdır. Yiyecekleri hazırlarken kızartma, kavurma, tütsüleme yerine ızgara, fırında, buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri kullanılmalıdır. Turşu ve salamura gibi fazla tuzlu yiyecekler az miktarda tüketilmelidir. Günde 2 porsiyon kurubaklagil yemekleri tüketilmelidir. Kepekli ekmek tercih edilmelidir.”
Akkurt, her gün 1 tatlı kaşığı çörek otunun yenilmesini, fast-food tüketilmesini, su kaynadığı zaman içinde bulunan klorun, arsenikle birleşerek kanserojen kimyasallar ortaya çıkardığı için ılık suyla yıkanılmasını, tozlara karşı, odalarda büyük boy kaktüs, leylak, İngiliz sarmaşığı ya da Benjamin yetiştirilmesini, karanlık odada uyunmasını da önerdi.
Lösemili çocukların ailelerine de tavsiyelerde bulunan Akkurt, “Psikolojik destek lösemi tedavisi kadar önem taşıyor. Psikolojik destek alan hastalar daha umutlu yaşamaktadır. Lösemi tanısı sırasında ölüm duygusunu yaşayan bir insan bu şekilde dünyaya ve tedaviye daha sıkı bağlanıyor. Dünyayla psikolojik bağlarını güçlendirip o zamana kadarki çatışmalarını aşıp ilgilerini canlı tutabiliyorlar. Bu şekilde Dünyadan kopmamaları sağlanıyor. Bu süreçlerin hepsi immün sistemi güçlendirmekte, tedaviye uyumu artırmakta ve tedavinin başarısını artırmakta ve sonuçta lösemiyi yenmede önemli olmaktadır. Lösemi tedavisi hasta, aile, hekim üçgeninde çok iyi takım çalışmasını gerektiriyor. Eğitim, farkındalık, psikolojik destek, güven, diyet, infeksiyon kontrolü, kan desteği ve birçok konuda ortak çalışma ve destek gerektiriyor” dedi.
Sağlığımızı korumak için, temizliğe önem vermenin, zamanında yatmalı, zamanında kalkmanın, televizyon, bilgisayar gibi aygıtları dikkatli kullanmanın, spor yapmanın, giyimimizi mevsim ve iklim koşullarına göre ayarlamanın, tüm aşıları zamanında yaptırmanın, bulaşıcı hastalıklara yakalananlardan uzak durmanın, sigara, alkol, uyuşturucu ve benzeri sağlık düşmanı maddelerden, stresten uzak durmanın önemini de sözlerine ekledi.
Dr. Sinan Akkurt, bir doğal tedavi yöntemi olan biorezonans yönteminin kanser tedavisinde kullanılabildiğini, kanser tedavisinde biorezonansın en önemli rolünün bağışıklık sistemini güçlendirmesi olduğunu da belirtti.