Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, ‘Sağlık verilerine göre, Türkiye’de her 10 kişiden 7’sinde sindirim sistemi hastalığı bulunuyor.’ dedi.
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Bor, Türk Gastroenteroloji Derneğince Antalya’da düzenlenen 33. Ulusal Gastroenteroloji Haftası Kongresindeki basın toplantısında, sindirim sistemi hastalıklarının görülme sıklığı hakkında bilgi verdi.
Türkiye’de 768 olan sindirim sistemi hastalıklarıyla ilgilenen gastroenteroloji uzmanı sayısının da giderek azaldığına işaret eden Bor, bu durumun gelecekte ciddi bir sorun olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Bor, Avrupa ülkelerinde gastroenteroloji uzmanı sayısı incelendiğinde, Türkiye’nin yüz binde 1’in altında olan tek ülke olduğunu vurgulayarak ‘Bu oran, Macaristan’da yüz binde 20, İtalya’da yüz binde 8, Belçika’da yüz binde 6, Avusturya’da yüz binde 5, Fransa’da yüz binde 5, İsrail’de yüz binde 4, Portekiz’de yüz binde 4, Romanya, İsveç ve İsviçre’de de yüz binde 3 iken, Türkiye’de yüz binde 0,9’dur. Bu oran daha da düşmeye başlamıştır.’ diye konuştu.
Türk Gastroenteroloji Derneği’nin toplam 768 üyesi bulunduğunu dile getiren Bor, bu sayının Türkiye nüfusunun gastroenterolojik sorunlarını ve endoskopi ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığını söyledi.
Bor, ‘Sağlık verilerine göre, Türkiye’de her 10 kişiden 7’sinde sindirim sistemi hastalığı bulunuyor. Bu kapsamda, reflü sıklığı yaklaşık yüzde 23, kabızlık sıklığı yüzde 9, büyük abdest kaçırma oranı yüzde 3,5, hassas bağırsak hastalığı sıklığı yüzde 15’tir. Bu hastalıkların yanı sıra safra taşı, hepatitler, kanserler de sık görülen sindirim sistemi hastalıklarıdır.’ diye konuştu.
Modern tanı ve tedavi yöntemleri arasında önemli yer tutan endoskopik girişimlerin, yemek borusu, mide ve onikiparmak bağırsağının rahatsızlıklarında nedenin ortaya çıkarılması amacıyla yapılan oldukça etkin ve güvenilir bir yöntem olduğunu anlatan Prof. Dr. Bor, şöyle devam etti:
‘Bu işlem, hekimin doğru teşhis koymasını ve sağlık sorununun tedavisinin planlanmasını sağlar. Endoskopi, bu konuda eğitim görmüş olanlar yani gastroenterologlar yapmalı. Bunun dışında, diğer branşlar bunu yapmak istiyorsa çok iyi eğitim almalıdır. Ancak 15 günlük kurslarla endoskopi sertifikası verilemez. Endoskopi sertifikası eğitimi, 18 aydan az olmamalı. Sertifikasyon yönetmeliğini yanlış yorumlayan az sayıda hastanenin sertifikalı hatta sertifikasız tüm uzmanlara endoskopi yapma hakkı verdiği yönünde duyumlarımız mevcuttur. Ciddi bir sağlık sorunu oluşturan bu hatalı uygulamanın da engellenmesinde yarar vardır. Özel sektörde yapılan ve çoğu imzasız, kimin yaptığı belirsiz endoskopik işlemler denetlenmeli. SGK tarafından işlem bedeli ödenmemeli.’
Mide koruyucu ilaçlara dikkat
Dernek İkinci Başkanı Prof. Dr. Kadir Bal ise halk arasında mide koruyucu olarak bilinen ilaçlar hakkında bilgi verdi. Söz konusu ilaçların, reflü, ülser gibi midede artmış asitle seyreden hastalıklar yanında ülsere bağlı mide kanamalarında kullanıldığını anlatan Bal, bunun dışında çeşitli ağrı kesici ve kan sulandırıcı ilaçların midede ülser ve kanama gibi yan etkileri engellemek için koruma amaçlı alınabildiğini söyledi.
Bal, söz konusu ilaçların erken dönemde çok düşük oranda baş ağrısı, bulantı, ishal gibi seyrek yan etkileri olabildiğini dile getirerek ‘Uzun süreli kullanımlarında ise özellikle yaşlı ve hastanede yatan hastalarda az da olsa zatürre, bağırsak enfeksiyonları riskini artırabilir. Ayrıca B12 vitamini eksikliğine, 5 yıldan uzun kullanımlarda ise kemik erimesine ve buna bağlı olarak mevcut kemik erimesini artırarak az da olsa dozla orantılı kalça kırığına neden olabilirler.’ uyarısında bulundu.
Prof. Dr. Bal, özellikle kalp ritmini düzenleyen ya da kan sulandırıcı ilaçlar kullanan hastaların kullandığı ilaçlar hakkında hekime bilgi vermesi gerektiğini vurguladı.
Söz konusu ilaçların, herhangi bir organda kanser oluşturduğuna dair bilgi bulunmadığına işaret eden Bal, ilaçların yemekten yarım saat önce aç karına alınması, emilimini etkilediği ilaçlarla aynı anda alınmaması, kullanım dozlarının hastanın klinik durumlarına göre kişiden kişiye değiştiğini bildirdi.
Karın boşluğunda sıvı toplanması
Dernek Genel Sekreteri Prof. Dr. Birol Özer de dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon kişinin karaciğer yetmezliği ve bununla ilgili durumlar nedeniyle yaşamını yitirdiğini ve en sık 8. ölüm nedeni olduğunu söyledi.
Karaciğer rezervinin yüzde 10’un altına düşmesi durumunda ciddi karaciğer yetmezliğinin söz konusu olduğunu aktaran Özer, ‘Karaciğer yetmezliği, kendini asit denilen karın boşluğunda sıvı toplanması, bilinç bozukluğu, yemek borusu ya da mide varislerinden kanama, ciddi sarılık şeklinde gösterebilir.’ bilgisini verdi.
Hastalığa neden olan faktörler arasında hepatit virüsleri, alkol, ilaçlar, kalıtsal ve otoimmün hastalıklar ve karaciğer kanseri gelişiminin sayılabileceğini ifade eden Prof. Dr. Özer, şöyle konuştu:
‘Karaciğer yetmezliği erken dönemde kendini bilişsel fonksiyonlarda bozulmayla da gösterebilir. Klinik durumda da iş gücü kaybı, hatalı iş yapma, sürücü yeteneklerinde zayıflama şeklinde görülebilir. İleri evrelerde ise şuurun kapandığı ciddi karaciğer koması gelişebilir. Karaciğer hastalığı bulunan bireylerde araya giren enfeksiyonlar karaciğer yetmezliğinin ortaya çıkışını kolaylaştırır. Bu nedenle HAV, HBV ve influenza aşıları yapılmalı. Karaciğer yetmezliği gelişen hastalarda ideal tedavi seçeneği karaciğer naklidir.’
‘Bir aydan uzun süren ishalde hekim kontrolü şart’
Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hale Akpınar, ağızdan anüse kadar sindirim kanalında kronik iltihap ve duvar kalınlaşmasına neden olan, nedeni tam olarak bilinemeyen hastalıkların inflamatuvar bağırsak hastalıkları olarak tanımlandığını aktardı.
Bu hastalıkların, dünyada gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerde görüldüğünü dile getiren Akpınar, söz konusu hastalıkların bulaşıcı olmadığını vurguladı.
Bir aydan uzun süreli kronik ishali olan kişilerin mutlaka hekime başvurması gerektiği uyarısında bulunan Akpınar, özellikle kanlı ishali olanlara alt sindirim sistemi endoskopisi olan kolonoskopi yapılması gerektiğini bildirdi.
Öte yandan, Kongre Başkanı Prof. Dr. Zeynel Mungan ise kolon kanseri hakkında bilgi vererek bunun en sık görülen 4. kanser olduğunu ve önemli bir ölüm sebebi olarak gösterildiğini ifade etti.
Yaşla birlikte hastalık sıklığının arttığına dikkati çeken Mungan, ‘Genetik temeli olan bir kanserdir. Birinci derecede kan bağı olanlarda görülme sıklığı artar.’ dedi.
Mungan, kolon kanserinin önlenebilen ve önceden saptanabilen bir kanser türü olduğuna işaret ederek bu nedenle 50 yaşına gelen her sağlıklı kişiye veya ailesinde kolon kanseri bulunanlara kontrol kolonoskopisi yapılması gerektiğini kaydetti.