Hazırlayan: Gülay Gümüş
Her yıl okullar açılırken gözü yaşlı, annesinin elini bırakamayan çocuklar görürüz. Pek çoğumuzu tebessüm ettiren bu manzaranın arkasında bazı çocuklar için ciddi problemler yatabileceğini hiç düşündünüz mü? Aslında bu çocuklarda yoğun bir şekilde güven ve onay arayışı görülür. Bir diğer kişiye (çoğunlukla anneye) fiziksel bir yakınlık ve bu kişiden ayrılmak istememe gibi tepkiler gösterir.
Psikolog Zeynep Güler, çocuğun okulda yaşadığı sıkıntıların okul öncesi döneme bağlı olduğunu söylüyor.
Güler, bağımlı kişiliğe sahip bu çocukların öz güvenini yitirmiş, kendi başına karar alamayan, sürekli ailesinden ve çevresinden onay bekleyen, yalnızlığa tahammül edemeyen çocuklar olduğunu söylüyor.
SEVGİ İLE İLGİ KARIŞTIRILMAMALI
Bağımlı kişilik bozukluğunun altından farklı nedenlerin yatabileceğini söyleyen Zeynep Güler, bu nedenleri şöyle açıklıyor:
“Bağımlı kişiliğin nedenlerinden biri anne ve babanın çocuğa aşırı derecede sevgi gösterirken disiplini ihmal etmeleridir. Çocuklarını aşırı ilgi ve sevgiye boğan, aşırı koruyucu aileler çocuğun isteklerini önceden sezip yerine getirir, bir dediğini iki etmezler. Çocuk tek başına bir şey yapacağı zaman “aman sen dur, sen yapamazsın, ben yapayım” şeklinde söylemlerle çocuğun kendi sorununu çözme becerisinin gelişmesine engel olurlar.
Çocuğun olgunlaşmasını engelleyen bu tür olumsuz tavırlar onu güvensiz ve bağımlı kılar. Çoğunlukla merhametten kaynaklanan bu tavır, onun öz güveninin zedelenmesine ve başarısını ve uyumunu engelleyici bir etken olarak ruhsal sorunların ortaya çıkmasına yol açar.
Anne baba çocuğa sürekli “sen bunu yapamazsın” dediğinde dışardan gelen bu ses zamanla iç sese dönüşüyor. Çocuk kendi kendine “ben bunu yapamam, başaramam, kendi kendime yetemem” demeye başlıyor. Okulda, arkadaş çevresinde ya da iş hayatında hep bu iç ses devreye giriyor. Bu da kişinin kendine güveninin ve benlik saygısının azalmasına sebep oluyor.”
Özellikle çalışan anneler, gün içinde çocuklarından ayrı kaldıkları için onlarla biraraya geldiklerinde çocukların bir dediğini iki etmiyor. Bu gibi durumlarda disiplin de ihmal edilebiliyor."
İLKOKUL ÇOCUĞA SORUMLULUKLARIN VERİLMEYE BAŞLADIĞI DÖNEMDİR
İlkokul çağının çocuğa sorumlulukların verilmeye başladığı dönem olduğunun altını çizen Güler, bu dönemde anne babanın da çocuğuna mutlaka sorumluluklar vermesi gerektiğini söylüyor. “Sofradan tabağını kaldırmaktan tutun da odasını toplamaya, kardeşiyle ilgilenmeye kadar, onun yaşına uygun sorumluluklar verilebilir. Her yaşa uygun sorumluluklar mutlaka vardır. Çocuk küçük diye, çocuğum üzülmesin zarar görmesin diye ona sorumluluk vermiyoruz belki ama sonrasında çok ciddi problemleri beraberinde getiriyor bu.”
BASKICI DİSİPLİN
“Ailede çocukla herhangi bir duygusal iletişim yoksa, sadece ceza varsa, bu da çocuğun Bağımlı Kişiliğe sahip olmasına neden olabilir.
Yaptığı her davranışı eleştirmek, katı ve cezalandırıcı disiplin uygulamaları da çocuğun kendine güvenini azaltan bir şey. Bu da çocuğu çekingen bir yapıya sürüklüyor.
Böyle çocuklara baktığınız zaman en büyük korkuları yalnız kalmak. Bu çocuklar arkadaş bulurken ciddi sorunlar yaşıyorlar. İyi bir arkadaş buldukları zaman da ona fazla bağlanabiliyorlar ve onu kaybetmemek için zamanla arkadaş çevresinin istediği herşeyi yapar hale geliyor. Bu da iç dünyalarında bir çatışmayı da birlikte getiiryor.”
NELER YAPILABİLİR?
“Bu gibi durumlarda genelde çocuk suçlanır. Bir problem varsa çocuk suçlu, çocuğun hatası var, uyumsuzluğu var diye bakılıyor. Bu hataya düşmemek lazım.
Öncelikle anne baba öz eleştiri yapmalı. Önce iğneyi kendimize batırmamız lazım. Koşulsuz sevgiyi veririken aynı zamanda çocuğa bir disiplin de vermek durumundayız. Bir hata yaptığında mutlaka bu hatayı ona göstermeli, uygun bir dille söylemeliyiz. Zaman zaman tabi ki öfkelenecekler. Ama bunu ifade etme şekli önemli.
KİŞİLİK DEĞİL DAVRANIŞ ELEŞTİRİLMELİ
Anne babalar, katı tutumlu disiplin anlayışında çocuk bir hata yaptığında direkt kişiliğine ceza verirler. “Sen yapamazsın, sen beceriksizsizn, sen aptalsın” gibi ifadeler, çocuğun benlik saygısını zedeler. Oysa ki davranışını eleştirdiğiniz zaman çocuk o ayrımı yapar, kendi kişiliğinde bir sorun olduğunu düşünmez. Davranış değiştirilebilir ama kişilik o kadar kolay değişmez ve kendi içinde bir suçluluk duygusu oluşmaya başlar.
ÇOCUKLA BİRLİKTE AİLE DE DEĞİŞMELİ
Sorunun çözümü için aile içi iletişimin muhakkak sorgulanması gerekir. Çocukla ne kadar zaman geçirdiğinizden çok, bu zamanın ne kadar kaliteli olduğu önemli. Örneğin, akşam yemeklerinde ailenin biraraya gelmesine özen gösterilebilir. Böylece aile fertleri günlük telaşlar arasında birbirlerine zaman ayırmış olur.
Çocuğu bazen yalnız bırakmak, ufak ayrılıklar yaşatmak ve sosyal ortamlara alıştırmak erken dönemde alınması gereken önlemlerdir.
Anne baba "çocuk ayrı yatarsa üstünü açar, çantasını hazırlarsa eksik bir şeyler yapar, ödevlerini tek başına hatalı yapar" diye düşünerek çocuğu kendilerine süekli ihtiyaç duyar hale getirmekten kaçınmalıdırlar.
Okul çağı bir fırsat olarak görülmeli. Hiçbir şey için iş işten geçmiş diye bakmamak lazım. Hayatta herşeyin bir çözümü olduğunu unutmamalı. Bağımlı kişilik, öğrenilmiş bir davranıştır ve değiştirilmesi mümkündür. Fakat bu konuda çok aceleci olmamak lazım. Çocukla birlikte aile de değişmeli. Tek taraflı bir değişim bekliyor anne babalar. Sorunun sadece çocukta olduğunu düşünüyor. Fakat anne baba değişmedikçe çocuk değişmeyecek.
ÖĞRETMENLERE DE BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR
Öğretmenler de bu konuda bilinçli olmalı ve bu tür çocuklarla ve aileleriyle özel olarak ilgilenmeleri gerekir. Ayrca bu çocuklara okul içinde sorumluluklar vererek bağımlılıklarını azaltmaya çalışabilirler. Çünkü okul da bir önemli faktördür. Okulun da büyük değişimler yarattığını görüyoruz.
Son olarak çocuğunuza sevginizi hissettirmeyi ihmal etmeyin ve onun fıtratını gözardı etmeyin.