İşte Mehmet Aycı’nın kaleme aldığı “ 2015 Dünya Çocuk Günü” bildirisi
1-Yüzümüz ana yasa!
Nerede yangın varsa bizden değil.
Bizden değil zehirlenen kuşlar, balıklar.
Bizden değil oyuncak olmayan hiçbir silah.
Bizden değil kıyamet ve senaryoları…
Bizden değil kanayan memesi annelerin
Babaların alnındaki uçurumlar.
İsyanlar, toplu ölümler, toplu öldürmeler
Gerçek kurşun sesleri, gerçek bıçak yarası
Gerçek dünya yarası, kanla oynanan poker
Çöplerdeki ekmekler
Ekmeğin Kaf dağına kaçtığı Afrikalar…
Yahut uzak Asyalar…
Kaçmak nereye kadar?
Ve insan neden kaçar adı güzel Allah’ım!
Gökyüzü çöktüğünde, ülkeler çöktüğünde,
Çöktüğünde evlerimiz, bahçelerimiz
Annemizin gözbebeklerinde bir çukur
Dünyanın dibine kadar, İsa’nın doğumuna
Tam 2015 sene öncesine kadar bir çukur:
O çukurda hiç bize sorulmadan kavgalar
Hiç bize sorulmadan altınlar
Hiç bize sorulmadan sırtlanlar.
Şimdi bu gün, bu saatte, bu saniyede
Teknelerde boğulan, tekneleri boğulan
Göçüklerde boğulan, kolsuz kanatsız kalan
Diri diri yakılan, bizler, akranlarımız
Kanadından tutuşan annelerimiz
Saatleri her döndükçe akrep doğuran
Zamanı geri sarıp öyle ölmek isteyen
Gibi karışık şeyler,
Gibi çok korkunç şeyler,
Gibi çok acı şeyler.
Sahi nereye kadar?
Yalnız esenlik varsa yüzümüzün ülkesi
Yüzümüzün yasasında ne varsa esenlik
Göçülecek tek ülke
Sığınacak tek ada!
2-Doğurulduğumuz gibi doğruluğumuz.
Ay doğar, güneş doğar, yıldızlar doğar.
Her gün bizim günümüz, Âdem’den beri
Cennette oynamasından, dünyaya gelişinden
Dünyanın bir oyun yeri olmasından bu yana
Her gün bizim, ay gibi, gün gibi, yıldız gibi
Bizden alınan günler, bizden çalınan güneşler
Öyle çok borçlu ki bize büyüklerimiz
Kurumlar, kuruluşlar, devletler
Ortak akıl sahipleri, ortak akıllar
Bir çiçeğin kaç yaprak olduğunu bilmeyenler
Karıncanın yolunu, arının şarkısını
Toprağın renklerini,
Rüzgârın bir esişte bir milyon öptüğünü
Gün batarken, gün doğarken dağların giysisini
Her ırmağın bir mavi çizgiden daha fazla…
Bilmeyenler hepsinin annesi olduğunu
Bilip de bilmeyenler, düşünmeyeneler
Düşünüp de hemen unutuverenler
Doğurulmuş olduğunu ve doğru olduğunu!
Öyle çok borçlu ki bize, ödeyebilmez!
Alacaklı kalıyoruz rüyalarımız kadar!
3-Bir anlaşma anıtı dilimiz!
İnsanla konuşuruz her dilden, eşyayla
Doğayla konuşuruz, oyunlarımız
Kentlerin damarında biraz insanlık varsa
Biraz sıcaklık varsa gülüşümüzden
Biraz hatırlatma varsa nasırlaşan gözlere
Her şeyle konuşuruz, metalsiz, plastiksiz
Her masalın daha bir gerçek olduğuna
Her rüyanın korkusuz, saf, ışıklı
Dünyanın yorgunluğunu, kederini, yasını
Silebilmek için daha pıtraksız kelimeler
Kumdan, ahşaptan, topraktan kurduğumuz bahçeler
O bahçeler içinde kumdan, topraktan evler
O evlerin yüzünde dünyada kaç çocuk varsa,
O kadar pencereler! Ve o kadar kapılar!
Temizle yeryüzünü bütün pasaklarından
Kalbimizle birlikte
Bir dil, bir anıt çıkar!
4-Yargı cümlesi!
Öyle sahipsiz duruyor çocukluğun çağrısı!
Ve biraz aşk kaldıysa, biraz hayret, temizlik
Ve peygamber sözleri dilimizdeyse hala
İnsan kalabilmek için, bir ümit, bir ışıltı;
Bizde adres tarifi!