Tarihte Bugün! 27 Mayıs Tarihinde Yaşananlar..
1-) Rus Çarı I. Petro, Rus İç Savaşı sırasında Petrograd, Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak anılan Sankt-Peterburg şehrini kurdu. (1703)
2-) Tsushima Muharebesi başladı. Ertesi gün Japon Donanması’nın, Rus Donanması’nı neredeyse yok etmesiyle son buldu. Bu savaş dünya tarihinin ilk modern deniz savaşı oldu. (1905)
3-) Osmanlı Hükümeti tarafından Sevk ve İskan Kanunu kabul edildi. (1915)
4-) Amerikan F-4 Phantom II çok amaçlı avcı-bombardıman uçağı ilk uçuşunu yaptı. (1958)
5-) 27 Mayıs Darbesi: Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Millî Birlik Komitesi üstlendi. Orgeneral Cemal Gürsel, Millî Birlik Komitesi’nin başına getirildi. Millî Birlik Komitesi, ilk iş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve Hükûmeti feshetti ve her türlü siyasi faaliyeti yasakladı. (1960)
14 Mayıs 1950’de Türkiye’de gerçekleştirilen genel seçimler sonucunda Celal Bayar öncülüğünde ki Demokrat Parti %55’lik oy oranı ile seçilip iktidar olarak, 1923’ten 1950’ye dek kesintisiz bir şekilde Türkiye’yi yöneten Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarına son verdi. 22 Mayıs 1950’de Başbakanlık görevine başlayan Adnan Menderes öncülüğünde Demokrat Parti hükümeti kuruldu. Demokrat Parti’nin ilk icraatleri o döneme dek Türkçe okunan ezanı aslına çevirip Arapça okunmasını sağlayarak, o döneme kadar radyolarda Arapça mevlid ve ilahi okuma yasağını kaldırmak ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bir takım düzenlemelere gitmek oldu. Silahlı Kuvvetlerde yapılan düzenlemelerden sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman’ında aralarında olduğu 15 general ile 100’ü geçkin albay emekliye sevk edildi.
Demokrat Parti iktidarının bu adımı atmış olmasında en önemli etken askeri vesayet ile ilgili çekincesidir. Bu adımlar atıldıktan sonra iktisadi gelişimi sağlamak amacıyla bir takım çalışmalar gerçekleştirildi. Bu kapsamda Demokrat Parti iktidarının 10 yıllık süresince 1950-1954 yılları arası ”bolluk zamanları” olarak bilinmektedir. Zira bu dönemde 1950-53 yılları arasında gerçekleşmiş olan Kore savaşının etkisiyle tarım ürünlerinin fiyatı muazzam derecede artış gösterdi ve bu durum o dönemin en büyük tarım ürünleri ihracatçısı ülkelerden olan Türkiye’ye büyük paralar kazandırdı. Ayrıca o dönem Türkiye’ye ABD tarafından gönderilen Marshall yardımları kesintisiz olarak girmekle birlikte, Kore savaşı sırasında Batı blokunun yanında yer aldığı için yüksek derecede finansal krediler sağlanmıştı. Bu hususlar ülkeye büyük para akışları sağlayarak halkın refah düzeyinde önemli artışlar sağladı. Tüm bunlar olurken Adnan Menderes’in yönetiminde ki Türkiye gelişimini sağlamak için sanayi alanında bir takım yatırımlar yapmaya çalıştı. Sanayi alanında yatırımlar yapılmak istense de Türkiye’nin hammadde bakımından pek zengin bir ülke olmayışı bu yatırımların önünde ki en büyük engeli teşkil etmekteydi.
Bu durumda Türkiye hammaddeyi dışarıdan ithal etmek durumundaydı ve hammadde ithalatının sağlanması için sürekli döviz gerekmekteydi. 1955 yılından sonra bolluk yılları sona erdi ve Türkiye’nin yapmakta olduğu ihracat, ithalatını karşılamamaya başladı. İthalat ihracattan fazla olunca ülkeye giren dövizler ekseriyetle ithalata harcandığı için dövizler eridi. Bundan sebep Türkiye hammadde ithalatı yapabilmek için dış ülkelere borçlanmaya başladı ve bu borçlar bir noktadan sonra ödenemez hale gelerek 600 milyon dolara ulaştı. Bu durum ülkeyi büyük bir iktisadi krize soktu. Bu borç döngüsü içerisindeyken 1958’de Demokrat Parti hükümeti borçlarını ödeyemeyeceğini ilan ederek moratoryum ilan etti. Bunun üzerine Türkiye ile alacaklı ülkeler arasındaki konsorsiyum mutabakatı sonucunda Türkiye IMF ile ilk stand-by antlaşmasını imzaladı. Bu anlaşmaya göre paranın değerini düşürmek anlamına gelen devalüasyon politikası uygulandı. Bu uygulama ile birlikte 1 dolar 2.80 TL’ye tekabül etmek iken 9.02 TL’ye tekabül etmeye başladı. Bununla amaçlanan ihracatın arttırılarak Türkiye’nin borçlarını ödemesi hususunda kolaylık sağlanması olduysa da, paranın değersizleşmesi iç piyasada halkın alım gücünü önemli ölçüde düşürmekle birlikte işsizliği, fakirliği, iflasları beraberinde getirdi.
1955’ten sonra baş gösteren kriz sadece iktisadi olmayıp siyasi krizlerde yaşanmaya başladı. ”6-7 Eylül olayları” olarak bilinen ve Eylül 1955’te gerçekleşen şiddet olayları yaşanacak siyasi krizlerin en önemli tetikleyicilerinden birisi oldu. Cumhuriyet Gazetesi Yunanların Selanik’te Atatürk’ün evini kundakladığına dair bir haber yayınladı ancak daha sonra bu haberin asılsız olduğu ortaya çıkacaktı. Bu haber üzerine halk büyük öfkeye kapılarak Beyoğlu taraflarında kaim Rum vatandaşların ev ve işyerlerine yönelik saldırılar düzenlediler. Bu olaylar yaşanırken Demokrat Parti iktidarı olayları önleme hususunda pasif kaldı. Bu olaylar Demokrat Parti içerisinde ki liberal düşüncede olan bir takım insanların karşı tavır almasına sebep oldu. Parti içinden parti yönetimine karşı tavır alma hareketinin başını Milletvekillerinden Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Mükerrem Sarol, Fethi Çelikbaş, Feridun Ergin gibi isimler çekti. Demokrat Parti yönetiminin bu insanlara karşı takındığı sert tavır parti de bölünmeyi meydana getirdi. Bunun sonucunda 1955’te Demokrat Parti iktidarında İçişleri Bakanlığı görevinde bulunmuş Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu öncülüğünde Hürriyet Partisi kuruldu.
Ancak bu parti 1957 seçimlerinde sadece %3.83 oranında oy alabildi ve kendisini feshederek CHP ile birleşti. İktisadi şartların kötüleşmesiyle ana muhalefet partisi CHP, iktidara karşı eleştirilerin dozunu arttırdı. Ancak Demokrat Parti iktidar bu eleştirilere karşı baskıcı politikalar ile yanıt verdi. Bu kapsamda 1955’te CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek çıktığı Karadeniz gezisi esnasında tutuklandı. Yine bu politikalar kapsamında yaklaşmakta olan 1957 seçimleri için partiler arası ittifakı engelleyen kanunlar çıkarıldı ve muhalefet partilerinin devlet radyosundan yararlanmasına kısıtlama getirildi. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti %47,87, CHP %41,09, CMP %7,13 Hürriyet Partisi %3,83 oy aldı. Bu seçimlerden sonra Demokrat Parti azınlık iktidarı olarak tanımlanmaya başladı. 29 Nisan 1959’da Eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Uşak gezisi siyasi gerilimin artmasında önemli bir rol oynadı.
İsmet İnönü Uşak’a gitmek istemiş ancak İçişleri Bakanlığı’ndan gelen direktif ile Uşak Valisi İnönü’nün kente girmesine müsaade etmedi. Bu olay üzerine iktidar destekçileri ve muhalifleri arasında şiddet olayları baş gösterdi ve bu olaylar esnasında atılan bir taş İsmet İnönü’nün kafasına isabet etti. İnönü bunlara aldırış etmeyerek gezisini sürdürdü ve Uşak’tan sonra Manisa ve İzmir’e oradan İstanbul’a geçti. 4 Mayıs’ta İstanbul’a geldikten sonra halkın saldırısına uğrayan İnönü kendisine refakat eden Binbaşı Kenan Bayraktar’ın emriyle askerler tarafından saldırıdan kurtarıldı. 2 Nisan 1960’ta İsmet İnönü trenle Kayseri’ye giderek ziyaret düzenlemek istediyse de Kayseri Valisi Ahmet Kınık’ın emriyle şehre sokulmamak istendi. İnönü’nün refakatçisi Binbaşı Selahattin Çetiner valinin emrini yok saydı. 1960’ta siyasi gerilimler daha da artarak sokaklarda Demokrat Partililer ile CHP’lilerin tekmeli yumruklu kavgalara tutuştuklarına dair haberler gelmeye başladı.
CHP milletvekillerinden bir grubun darbe yapma isteğinde subaylar görüştüğüne dair bir şayia ortaya çıktı ve bunun üzerine muhalefet üzerinde ki baskı daha da arttırıldı. 18 Nisan 1960’ta muhalefetin ve basının yıkıcı ve gayrimeşru faaliyetlerini incelemek üzere yargılama yetkisiyle donanımlı, uygun bulmadığı yayın ve toplantıları yasaklama hakkına sahip ve kararları temyize götürülemeyecek Tahkikat Komisyonunu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan Komisyon, kendisinden beklenildiği üzere CHP hakkında soruşturma açmakla kalmayıp TBMM ile ilgili bütün yayın faaliyetini yasaklayınca ipler yeniden gerildi. CHP’li milletvekillerinin konuşmaları basına yansımadığından DP yönetimi, bu konuşmaların elden ele dolaştırılmasına İhtilal Beyannameleri adını taktı.
Bu gelişme taraflar arasında ki gerilimi daha da arttırmış oldu ve İsmet İnönü 27 Mayıs 1960 darbesinden kısa bir süre önce şöyle bir açıklama yapmıştı: ”gerekli şartların oluşması halinde ihtilalin gerçekleşmesi haktır. Bu yolda devam ederseniz, sizi ben bile kurtaramam.” Bu ahval içerisinde üniversitelerde yaşanan siyasi gerilimlerin dışında kalamadı ve bir takım olaylara sahne oldu. 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesinde çıkan olaylar bir öğrencinin ölümü kırk öğrencinin yaralanması ile sonuçlandı.
Daha sonra olaylar Ankara’ya sıçradı. Bu gelişmeler üzerine sıkıyönetim ilan edilerek üniversiteler kapatıldı. Demokrat Partisi destekçisi bir grup öğrenci Ankara Kızılay Meydanı’nda Menderes’e destek gösterisi düzenlemek istediyse de ”555 K” (1960’da 5. ayın (Mayıs) 5. günü (Cuma) saat 5’te Ankara Kızılay Meydanı’nda, DP’nin gerçekleştirmek istediği gösteride kullanılacak alanın Menderes aleyhtarı öğrenciler tarafından doldurulması ve bu muhalif öğrencilerin yaptığı protesto eylemi.) parolasıyla örgütlenerek meydanı dolduran muhalif öğrenciler dolayısıyla bunu gerçekleştiremediler hatta daha sonra olay yerine gelen Menderes muhalif öğrencilerce tartaklandı ve güvenlik güçleri Menderes’i güç bela olay yerinden uzaklaştırabildi. Adnan Menderes bu olayların suçlusu olarak ”Kara Cübbeliler” adını verdiği üniversite akademisyenlerini gösterdi. Tüm bu olayların en son halkası 21 Mayıs 1960’ta Ankara’da ki Harp Okulu öğrencilerinin gerçekleştirdiği yürüyüş oldu. Sessizce gerçekleşen bu yürüyüşten bir hafta sonra 27 Mayıs 1960’ta Demokrat Parti iktidarı askeri bir darbe sonucu yönetimden indirildi.