Ayhan Küflüoğlu, Seküler – Lâik Bilim ve Ders kitaplarındaki Gizli Tehlike:
Seküler – Lâik Bilim/sellik’in, Felsefe ve Epistemolojisinin Eleştirisi ve Çözüm Önerisi (1/3)
Ayhan Küflüoğlu – ayhank27@gmail.com – 26.Ekim.2021
Not: Toplam 3 bölümden oluşan bu yazı; Kütahya Dumlupınar Üniversitesinin ev sahipliğinde, 21 – 23.Ekim.2021 tarihleri arasında, beşincisi düzenlenen, Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’nde sunduğum tebliğin, birinci bölümüdür.
Fizik, kimya, biyoloji gibi bilim ve ders kitapları; Rabbimiz’in fiil ve eserlerini, konu olarak seçmişler ve O’nun icraat ve eserlerini anlatırlar. Dolayısıyle; müfredat ve okullarda, “seküler ve lâik eğitim – öğretim” diyerek; derslerin “Din dersi” ve “Fen – Sosyâl dersleri” şeklinde ayrılması; vak’âya mutabık, doğru ve gerçekçi bir ayrım değildir. Bu sahte ve sanal ayrımların bedeli; “camide müslüman – işyerinde kapitalist”, part-time müslümanlığın artmasıyla ödenmektedir. Çağımızda, “deizm”e yönelmelerde görülen artış da; bunun diğer bedelidir.
Allahû Teâlâ’nın, sadece Din Derslerinde anlatılıp; diğer derslerin “seküler ve lâik eğitim” etiketiyle; güya “tarafsız”, aslında “ateist ve natüralist” inançlara göre işlenmesinin, müslüman zihninde oluşturduğu bölünme ve travmanın bedeli ağır olmaktadır.
Hiç gereği yokken ve faydası da yokken, “Metodolojik Natüralist” olacağım diye; inancımızı askıya almanın; yani evreni, bir ateistin gözüyle tasvir etme ve açıklamaya çalışmanın zararı büyüktür! “Metodolojik Natüralizm”, sanki ‘bilimsel ve evrensel ve olgusal bir doğruymuş’ gibi, zihinlere, “ateizm”i telkin ve enjekte etmeninin zararı büyüktür!
Çünkü, bu açıklamaları okuyan zihinlerde: “Evrendeki hâdiseler, ‘deterministik – natüralist neden – sonuç’ şablon ve paradigmalarıyla açıklanabiliyorsa; benim Tanrı’ya inanmam için, aklî veya gözlemsel gerekçe ve delilim ne olabilir!?… Eğer durum buysa; ineğe tapan bir hindunun inancıyla, benim inancımın arasındaki fark nedir!?…” gibi soru ve şüphelere yol açar!
Diğer deyişle: Bilim/sellik Epistemoloji ve Felsefesi’nde yöntem olarak kullanılan bu Metodolojik Natüralist Paradigma; varlık ile Allah ve bilgi ile iman arasındaki mesafeyi derinleştirip – arttırmaya hizmet eder. Bu da zihinlerde, ateizm ve deizme giden yolları kolaylaştırır!
Çünkü: Araştırma ve gözlem sonuçlarının, ‘bilimsel bilgi’ etiketiyle; fakat ateist ve materyalist, natüralist ve determinist” arka fon ve bağlamda dizayn edildiği ve herşeyin Yatay Deterministik kalıba yerleştirildiği “bilgi ve ifadeler”in; “bilimsel ve objektif” ambalajıyla sunulduğu zihinlerde; evrende, Tanrı’ya inanmak için, aklî ve gözlemsel gerekçe ve deliller azalıp, sıfırlanmaya başlar!…
Başta dediğimiz gibi: Okullarda, “seküler – lâik eğitim” ambalajıyla verilen Fen derslerinin; din ve “Allah’tan bağımsız ve ayrı, yani seküler ve lâik” olarak anlatılabilmesi, mümkün değildir. Çünkü: Bu dersler, Rabbimiz’in, kâinattaki, hikmet ve ölçülü “fiil / faâliyet” ve sanatlı “eserleri”ni inceleyip – anlattıkları için; illâki, Rabbimiz ve O’nun eser – fiilleri hakkında, direkt – indirekt birşey diyecekler ve zaten diyorlar! Yani: Bu bilim ve dersler, dinimizin alanına illâ girerler. Girmemeleri mümkün değil.
Bu da bizi; Allah ve dinden bağımsız ve ayrı; yani “seküler ve lâik” fen ve ders müfredatının; böyle bir ders anlatımının, böyle bir bilim anlayışının mümkün olmadığına getirir.
‘İnanma – İnanmama’nın, ortası veya Dış ve Objektif noktası Yoktur
Ayrıca, önceki yazılarımızda dediğimiz gibi: “İnanıp – inanmamak”tan bağımsız ve ayrı ve bu iki şıkka tarafsız ve eşit mesafeden bakılabilen; yani nötr ve objektif bir “bilgi biçimi” ve “ifade biçimi” mümkün değildir. Çünkü: Kâinatta, gözleyip – incelediğimiz birşeye; ya “Yaratıcı ve yöneticisi var(mış)” gibi veya “yok(muş)” gibi bakabiliriz. Ve başlangıçta seçtiğimiz, bu şıkka göre; gözlem bilgilerimizi ifade ederiz. Çünkü: Dilin mantığı ve Mantığın dili icabı, bu iki şıkkın ortası veya dış gözlem ve koordinat noktası yok! Diğer deyişle: Epistemolojik ve ontolojik açıdan; seçebileceğimiz, gidebileceğimiz, bakabileceğimiz üçüncü bir alternatif, üçüncü bir şık yok!
Modern Bilim; hak – bâtıl tüm “inançlar”ı, ‘bilgi’nin nesnellik ve objektifliğini bozan bir “virüs” gibi gördüğü için; “inançsızlık” tarafına geçmiştir! Halbuki: “İnançsızlık” da, bir “subjektif” algı ve tutumun sonucudur. Yani: İnanç gibi; inançsızlık da, “subjektif” bir tutumdur!
Çağımız Bilim/sellik Felsefe ve epistemesi, bu taraflı tutumu sebebiyle; evrenden elde ettiği bilimsel gözlem – ölçüm bilgi ve verilerini; bir ateistin bakış açısına göre dizayn eder. Kâinattan topladığı “Bilimsel Bilgi”yi; ateist – materyalist – natüralist kontekst ve bağlamda, inşa ve ifade eder…
Bu, “Din dersi – Fen dersi” ayrımlarının, mantıken mümkün olmaması bir yana. Reel uygulanabilirliği ve sürdürülebilir gerçekliği olmayan; bu sahte ve sanal ayrımları, dinimiz de kabul etmez.
Yani: “Rabbimiz, Peygamber, Kitap…” sadece “Din dersi”nin konusu olmadığı gibi; “madde – enerji, uzay – zaman…” gibi, Rabbimiz’in fiil ve eserleri de; sadece “Fizik – Kimya – Biyoloji” gibi derslerin konusu değildir. Dinimizin; bütüncül ve holistik, “Tevhid Paradigma”sı, bu sahte ayrımlara izin vermez; yukarıda anlattığımız, üçüncü şıkkın muhâl olması sebebiyle; bunu reel ve mantıkî de görmez.
Bilgi (knowledge) ve Bilim (science) kavramları, Eşanlamlı değildir
Seküler – Lâik Bilim’in bu yanlış epistemoloji ve felsefesine ve bu anlayışla yazılmış bilim ve ders kitaplarına çözüm önerisi olarak; yola çıkmadan önce yapılması gereken ilk şey; doğru bir, kavram şema ve anlam haritalarımızı üretmek ve üzerlerinde mutabakat sağlamak olmalıdır.
Meselâ: “Bilgi” (ilim, veri / data – information – knowledge) ve “Bilim” (science) ayrımını yapmakla, işe başlayabiliriz. Kâinat ve içindeki “bilgi”nin (veri / data – information – knowledge), “seküler ve lâik (daha doğrusu, ‘dinden bağımsız’; daha doğrusu ‘ateist’), Bilim/sellik Kriter ve yöntemlerine göre, gözlem – ölçüm ve yorumlanması sonucu elde edilmiş, dezenformatif ve manipülâtif “filtreli bilgi”ye; yani “bilgi”nin “seküler – lâik bilimsellik” prizma ve yorum / filtresinden geçmiş hâline, “bilim” (science) diyoruz biz.
Bu tanımıyla “bilgi” (knowledge) ve “bilim” (science) farklı ve ayrı kavramlardır. Mes’elâ: Suyun, belli şartlarda hep aynı derecede kaynamaya başlaması; bir “bilgidir, ölçüm bilgisi”dir (data – knowledge); fakat “bilim” (science) değildir…
Konuya bu açıdan bakarsak; değiştirmeden ve üzerinde fazla düşünmeden, ‘Batı’dan birebir kopyalayıp – aldığımız; bu “seküler ve lâik bilim, bilimsel bilgi” dediğimiz şey; evrendeki “bilgi”nin, dar ve eksik – yanlışlarla ma’lûl, saptırılmış bir türü olabilir ancak.
Yaşanan “Bilim – Din” tartışmalarının çoğu da; (yukarıdaki örnekte verilen “bilgi” ve “bilim”in eşanlamlı zannedilmesinde görüldüğü gibi,) tartışmacıların, bazı kavram ve terminolojilere farklı anlam yüklemelerinden kaynaklanıyor. Yani yaşanan tartışmaların bir kısmı, dilsel.
Örnekteki “bilgi – bilim” ayrımından gidersek; kâinata mündemiç ve içkin ve kâinatın işaret ettiği “bilgi”; Rabbimiz’in “El Alim, Hakîm / İlim – İrade – Kudret” gibi isim / sıfatlarının tecelli ve tezahürünün bir sonucu olması nedeniyle; yani O’nun isim ve sıfatlarının, yansıma ve etkisi ve O’nun fiil ve mahlûku olması nedeniyle; zaten “mü’min – müslüman ve İslâmî”dir.
İşte kâinatta saklı olan ve fıtraten “müslüman” olan bu “bilgi”nin; gözlem – deney – ölçümler sonucunda keşfedilip, ortaya çıkartılmasında; mevcut Bilim, bize bir enstrümanlar seti ve yöntemler (Bilimsel yöntem) sunuyor. İşte bu yöntemler sayesinde, kâinattan elde edilen gözlem – deney – ölçüm veri ve bilgilerinin; eksik – yanlışlarla ma’lûl ve şu ânda “ateist – deist ve materyalist, natüralist ve determinist” kontekst / bağlamda ifade edilen hâline, “bilim” diyoruz biz.
Fakat yukarıda dediğimiz gibi; ortak kavram ve terminoloji setini paylaşmadığımız; yani literatürde aynı zemini paylaşmadığımız için, bazılarımız: “Bilim, bıçak gibidir; yani iyiye de – kötüye de yorumlanabilir ve kullanılabilir. Bunda, bilim’in suçu yok” diyor. Halbuki doğru ifade: “Bilgi’nin suçu yok” olmalı.
Yani: Aslında, kâinatta / realitede / nefsü’l emirde saklı olan “bilgi / müslüman bilgi”, (veri – data – knowledge – info) bıçak gibidir! “Bilim” (science) dediğimiz ise; insan ürünü olup, kâinattaki bu “bilgi”nin, yanlışa alet edilmiş ve eksik – yanlış yorumlanmış hâli oluyor zaten! Yani burada; doğrunun, yanlışa alet edilme durumu sözkonusu. Doğru gözlem – ölçüm bilgilerinin, yanlış ateizm ve natüralizm’e alet edilmesi sözkonusu.
Buraya kadar yazdıklarımızdan çıkan sonuçlardan birisi: Evrendeki “bilgi” değil ama bu bilginin keşfedilmesinde kullanılan “bilim ve bilimsel yöntem” denilen şey; insan ürünü ve insan çalışması sonucunda ortaya çıkan birşey. Bu sebepten; bu bilimde ve bu bilimin, bağımlı olduğu felsefe ve epistemolojisinde ve buna göre belirlediği, bilimsel yöntem ve kriterlerinde; sınırlılık ve eksikler, hata ve yanlışlar olması mümkün ve vâki. Ve zaten olmasa, şaşırtıcı olurdu!
Teşhis tamam, peki Tedavi ne?
“Modern – Seküler – Lâik Bilim/sellik”in; sınırlılık ve eksik – yanlışlarının neler olduğu konusunda, tanı – teşhisi doğru koymazsak; buna çözüm önerilerimiz de havada kalır. Üstelik: İnşa edilmiş birşeyin, hata – kusurlarını göstermek ve eleştirip yıkmak, nispeten kolaydır. Çünkü: Yıkmak, yapmaktan daha kolaydır. İşte burada sorulması gereken, doğru soru: “Yıkarsak, yerine ne koyacağımız?”dır.
Evet, mevcudu eleştirme ve hastalığı teşhis, daha başlangıç… İşte bu sebepten, dörtbaşı mâ’mur kendi Bilim anlayışımızı kurmalı ve örneklerini sunmalıyız. Ve bu da yetmez; “Neden o bilim anlayışını değil de; bu yeni bilim anlayışını seçmeli ve buna geçmeliyiz?” sorusuna da, doyurucu cevaplar verebilmeliyiz…
1600 – 1800 yıllarda şekillenip, kavram – anlam harita ve metodları oluşan ve şimdi tüm dünyada anaakım ve genel geçer olan, “Seküler – Lâik Bilim”in ve ona yol / yön veren “Bilim/sellik Epistemoloji ve Felsefesi”nin; eksik ve yanlışlar barındırdığını ve bu Bilim’in, “Ateist – Deist ve Materyalist, Natüralist ve Yatay Determinizm”e hizmet ettiğini, izah ve ispat edebilmek için; ana paradigması “Tevhid” olan, kendi Bilim anlayışımızın örneklerini sunmalıyız. Çünkü: Bazı seçimler; alternatifleri olmadığı için, mecburen yapılır.
İşte, kendi “İslâmî B/ilim” paradigmalarımızı ortaya koyamadığımız ve örnek uygulamalarını ortaya koyup, alternatif gösteremediğimiz için; mevcut “Seküler-Lâik Bilim/sellik Felsefesi ve Epistemoloji”si ve bu felsefenin ürün ve sonucu olan “Moden Bilim”in evren açıklamaları; nesnel ve evrensel, insan görüş ve değerlerinden bağımsız ve tarafsız zannediliyor.
Halbuki bu Bilim; tüm “din ve inançlardan bağımsız ve ayrı olacağım” diye, gidebileceği diğer zorunlu şık olan “inançsızlık” (ateizm – natüralizm’e) bağımlı ve taraf olmuştur! Bu sebepten; evrenden elde ettiği “Bilimsel Bilgi”yi (gözlem – ölçüm – deney veri ve keşiflerini), bir ‘ateist – materyalist – natüralist’in bakış açısı ve varlık tasavvuruna göre, kodlar ve ifade eder.
Yağmur; failsiz olarak, Kendi kendine ve Otomatik olarak mı Yağar!?
Örneğin: Günümüz Bilim/sellik Felsefesinin ürün ve sonucu olan Bilim diyor ki: “Şu şu sebep ve mekanizma ve bu bu madde ve kuvvetler sayesinde, yağmur olur ve yağar…”
Biz de diyoruz ki: Bu, hem eksik ve hem de yanlış bir tespit! Günümüz Bilim anlayışının bize dayattığı bir “inanç”, hem de “bâtıl bir inanç” bu! Çünkü: Yağmur’un olma ve yağmasında; bu sebeplerin, gerçek bir te’sir ve etkisi yoktur. Burada sadece bir “iktiran ve ardarda” gelme vardır.
Yani: Bu maddî alet – sebepleri, hareket ettirip – kullanan ve bunları birbirine bağlayıp, sebeple – sonuca, anbean dahil olup, çalıştıran ve işleten ve o kuvvetleri yönlendirip, belli sınırlarda durduran; bir “fail ve özne” vardır! O fail olmasa; bu madde ve sebep ve kuvvetlerin, değil yağmur yağdırmak; biraraya gelip – organize olmaları, ortak iş yapmaları bile mümkün değil! Yani: Bu madde ve kuvvetleri kullanıp – yönlendiren bir fail olmazsa; o sebep dedikleriniz, ‘sebep’ bile olamaz! “Ne işim var burada!?” der, her biri başka yere gider! Yani: Madde ve sebeplerin, “sebep” vasfı kazanması ve birşeylere ‘alet ve sebep’ olması bile; onları alet edevat olarak kullanan bir fail ve özneyle mümkün. Çünkü: Bu cansız madde ve zerrelerinin, fail olmadan, durup dururken yerlerinden kalkıp, kendi kendilerine iş yapmaları mümkün değil. Zaten, sanatlı bir eser – işin; “ustasız ve fiilsiz” ve fiilin de, “failsiz” olması; mantıken mümkün değil, bilâkis muhâl ve mümtenî!
Ama siz: “Evrendeki bu olayların; tesadüfün doğurduğu zorunluluklar ve / veya zorunluluğun doğurduğu tesadüflerle; otomatikman olması mümkün ve vâki” olduğunu düşünüyor ve hattâ buna inanıyorsanız; sizinle aynı inancı paylaşmak zorunda değiliz!
Bu ‘inanç’ ve / veya ‘inançsızlığınıza’ göre şematize edip – kurguladığınız, “bilimsel bilgi ve açıklama, tasvir ve ifadeleriniz”e; alttan alta bu inancı, telkin ve endoktrine eden, bilim ve ders kitaplarınızdaki, bu kirli ve virüslü “bilimsel bilgi”ye karşıyız!…
Kameranızı, ‘çeşme ve hortum’a zum yapmaktan mütevellid, kadraja girmeyen ‘bahçıvan’ı gör(e)miyorsunuz. Bahçıvan’ı göremediğinizden; evrende, ‘çeşme – hortum – sulama kanun ve mekanizması’ isminde, failsiz olarak ve kendi kendine otomatik olarak işleyen bir “otomatik mekanizma” var zannediyorsunuz!
Veya, evreni, zihninizde “süper bir bilgisayar” olarak kurgulayıp – böyle benzetip / modellediğinizden; bu evrendeki “fizik – doğa yasaları”nı da, bir “bilgisayar programı” gibi zannedip; o ‘yasaların’, madde ve enerji üzerinde, bir yaptırım kuvveti olduğunu zannediyorsunuz!…
1600 / 1700’lerde, Bilim/sellik Felsefe ve Epistemolojisine karar verirken, daha başta, “Tanrı” fikrini, gözlemlerinize sokmamaya karar verdiğinizden, bu önaksiyom ve şartlanma neticesi; evrendeki herşeyi “failsiz” ve / veya “sahte failli” açıklamaya; yani Bilimsel Gözlem Veri ve Bilgilerinizi, bu “ateist paradigma”ya göre, yapılandırmaya karar verdiniz. Bilimsel Bilgi’yi, “ateist – natüralist” kavram ve şablonlar eşliğinde, ifade etmeye karar verdiniz! Yani: Amaç ve niyetiniz, baştan belli!
İşte başlangıçta aldığınız bu karar neticesinde; sizin, evrende “Allah”ı bulmanız, zaten mu’cize olur! Çünkü: İnsan, aradığı şeyi bulur ve evrene bakarken de, sadece sorduğu soruların cevabını görür. Çünkü: O insan, aramadığı ve sormadığı şeyleri görmez; görse bile farketmez; farketse bile önemli bulmaz. Çünkü zaten, “gözlem, teoriye bağ(ım)lıdır!” Yani: Balina avına çıkmışsanız; hamsilerin, ağdan geçtiğini bile farketmeyeceksiniz demektir!”…
Varlık ve evren tasavvurunuz: Varlığın, faile hiç ihtiyaç duymadığı veya failin, sadece “İlk Neden” olduğu; yani “otomatik bir makina” veya “süper bir bilgisayar”a benzeyen, bir evren tasavvuru. Kâinatı, böyle modelliyor, metaforize ediyorsunuz. Bilimsel Bilgi’yi tasvir ve ifade ederken; yaptığınız açıklamalarda, cümlelerinizin oturduğu ana zemin ve kontekst bu! Bize, böyle bir evren tasavvuru empoze ediyorsunuz! Zihnimize, sahte ve hayalî bir “otomatik çalışan evren” modeli inşa ediyorsunuz. Evren tasavvur ve kurgu ve modeliniz böyle.
Artık, kamera ve kadrajınızı genişletin. Evrenin küçük bir karesini göstererek; bizi o resim ve parça’da boğmayın. “Tevhid”e yaklaşarak, artık filmin ve resmin tamamını gösterin.
Ey Seküler – Lâik Bilim/sellik ve bunun sözcüsü durumunda olan, biliminsanı ve uzmanlar! Gördüğünüz gibi: Eğer Bilimsel İfade ve Cümle, Açıklama ve İzahlarınıza, “Allah” gibi bir ‘fail’i eklemezseniz; otomatik olarak: “Yağmur; Allah gibi bir fail ve özneye ihtiyaç duymadan, sadece bu gösterdiğimiz / anlattığımız, otomatik mekanizma ve sebep – sonuç ilişki ve madde – enerji etkileşimleriyle yağabilir ve yağar…” gibi alt/subliminâl mesajları, bilinçaltımıza telkin ve ilka ve fısıldamış olursunuz!
Bilimsel Gözlem – Ölçüm – Deney veri ve bilgilerini, bu ateist/ik arkafon ve bağlamda kurgular; bilimsel bilgi’yi, bu şablonda kodlar ve ifade ederseniz; bilinçaltımıza, ‘ateist – natüralist’ bir evren, inanç / tasavvurunu endoktrine etmiş olursunuz! Sizin bu: “Allah’ın olmadığı (ateizm / inkâr); varsa ve olsa bile, işleyişe karışmadığı (deizm / şirk)” şeklinde özetlenebilecek; bu evren tasavvur ve inanç/sızlık’ınızı kabul etmiyoruz. Sizin, bu “ateist – deist/ik inanç/sızlık”larınızı paylaşmak zorunda değiliz!
Çünkü, sizin: “Şu fizikî olay; şu şu madde – enerji etkileşimleri ve bu bu sebep – sonuç ilişki ve mekanizmalarıyla oluyor” kalıbında kurduğunuz; her gözlem – ölçüm verisi, bu kalıp – kontekstte kurgulayıp – sunduğunuz her Bilimsel Bilgi; bilinçaltımıza şu altmesaj ve komutu fısıldıyor, şu emir ve yönlendirmeyi telkin ediyor: “Bu fizikî olayın olması için, herhangi bir faile, zaruret ve ihtiyaç yok!”
Bunun gibi; sizin “failsiz ve öznesiz” olarak eksik bıraktığınız her Bilimsel Bilgi ve bunun İfadesindeki boşlukları, zihnimiz böyle tamamlıyor! Yani: Sizin dedikleriniz kadar ve belki daha fazla, demedikleriniz de önemli!…
Böyle sizin: “Tanrı; din ve inanç, felsefe ve metafiziğin konusudur” diyerek; failsiz ve Tanrısız verdiğiniz, her bilimsel gözlem verisi; böyle, ateist kalıba dökerek sunduğunuz, her bilimsel ölçüm ve keşif bilgisi; ateizm ve deizm’e giden yolları kolaylaştırmakta!
“Tanrı; din ve inanç, felsefe ve metafiziğin konusudur” da, peki sizin bu “inanç/sızlık”ınız ve buna taraf olmanız; “bilim/sellik”in konusu mu!? Ateizm – materyalizm ve natüralizmin doğru olduğuna dair; bilimsel bir gözlem yaptınız, bilimsel bir veri mi buldunuz evrende!? Hak – bâtıl ayırmadan tüm “inançlar”ı, ‘bilgi’nin nesnellik ve objektifliğini bozan bir ‘virüs’ gibi görüyorsunuz ama bu “inanç/sızlık”ınızı, tarafsızlık ve objektifliği bozan, sizi ateizm – natüralizm’e bağımlı ve taraf yapan; bir “virüs” olarak görmüyorsunuz!
“Evrende bir fail ve özne var mı, varsa kim?” sorusunu dışlayıp; bu tür soruları, felsefe ve metafiziğe attığınız için; Bilimsel Bilgi’de, fail ve öznenin olmadığı, yani “failsiz ve kimsesiz” bir evren tasviri yapmanız; size, “bilimsel ve objektif” bir davranış olarak mı görünüyor!?
“Kim sorusu; Bilim’in konusu ve sorusu değil” diye; bilimsel gözlem verilerinizi, böyle “kimsesiz” (ateist – materyalist – natüralist) kavram ve şablonlarla modifiye etmek; size, “inanıp – inanmamak”tan bağımsız ve nötr bir davranış olarak mı görünüyor!?
Siz ‘inançtan bağımsız ve tarafsız olacaksınız’ diye; bilimsel ve objektif olmayan, ‘inançsızlık’a taraf olmanız ve bunu bilgi ve bilim’e enjekte etmeniz; hiçte etik değil! Bu tür eksik ve dezenformatif bilgilerle, zihnimizi belli yöne manüple ve kanalize etmeye ve böylece, kendi varlık ve bilgi tasavvurunuzu, bize endoktrine etmeye; bizim oralarda, ‘epistemik baskı ve şiddet’ denir!
“Bilim/sellik, tüm inanç ve inançsızlıklara tarafsız ve bağımsız ve onlara nötr ve yüksüz” dediğiniz hâlde; bir “inançsız”ın bakış açı ve nazarıyla, gözlem – ölçüm – deney veri ve bilgilerini kodluyorsunuz! Yani: Bilimsel gözlem ve keşif ve bilgilerinizi; “ateist – materyalist – natüralist – yatay determinist” kontekst / bağlam /şablon /çerçeve / kalıpta, tasvir ve kodluyor ve bu sentaks – semantikte, ifade ediyorsunuz!
Halbuki Mantığın dili ve Dilin mantığı icabı, “inanmak – inanmamak” ortası ve dışı, gidebileceğiniz ve gözlem bilgi ve sonuçlarını ifade edebileceğiniz, başka bir üçüncü ihtimâl ve şık yok. Teorik olarak bile, epistemolojik ve ontolojik, üçüncü bir “bilgi biçimi” ve “ifade biçimi” yok.
Bu, ateist ve materyalist, natüralist ve determinist kod ve değerlerle yüklü, Bilimsel Bilgi ve / ifadelerinizin altında yatan; arka fon ve altzemin ve derin, bilinçaltı mesajlarınızın; anaokulundan beri, bilinçaltımıza, defalarca telkin ve tekrar edilmesi sonucunda; bizi formatlayıp, programladınız ve hipnotize ettiniz! Bir bilgisayar virüsü, bir trojan, Truva atı gibi bilimsel bilgi’ye karıştırdığınız bu virüslü kodları temizleyecek bir antivirüs programı, çoğu kişide yok! Gösterdiğiniz; bu sahte, evren illüzyon ve sihrinizden, kurtulan çok nâdir! Çoğumuz; bu kurguyu, gerçek zannediyor! Seküler – Lâik Bilim/sellik’in bu hayalî ve sanal evrenini; çoğumuz, tarafsız ve objektif Bilimsel Bilgi zannediyor!…
Gelecek haftaki yazımız: Bilim/sellik Felsefe ve Epistemolojisinin, ‘otomatik evren’ Tasavvur ve Kurgusu