5. NESİL KADİFE DARBE SÜRECİNDE BİRİNCİ AŞAMA: BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ PROVOKASYONU

Güncel
21. yüzyıl, “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörülmekte, bu nedenle “büyük sıfırlama” (Big Reset) stratejisi uygulamaya sokulmak istenmektedir. Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail) Covid-19 ...
EMOJİLE

21. yüzyıl, “dijital dönüşüm” yüzyılı olarak öngörülmekte, bu nedenle “büyük sıfırlama” (Big Reset) stratejisi uygulamaya sokulmak istenmektedir. Şer İttifakı (Siyonizm-ABD-İngiltere-İsrail) Covid-19 Pandemi Sürecini bu amaca dönük olarak değerlendirmektedir. Bunun için tüm dünyada var olan yönetimler / hükümetler, ekonomik krizle diz çöktürülerek kadife darbelere uygun bir gayrimemnun kitlesi inşa edilip tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Siyonizm ile dünyadaki ulusal yönetimler arasında ciddi bir hesaplaşma dönemi başlamıştır. ABD’de Biden ile başlayan döneme bu açıdan bakılmasında fayda vardır.

ABD’de Trump’ın temsil ettiği Amerikan milliyetçileri (WASP ÇILAR) ile Siyonist hareket arasında kavganın ana nedeni, pandeminin “tek merkezden” ve “tek bir dünya hükümeti” tarafından yönetilmesi olgusuydu. Siyonist hareke tin sözcüleri olarak Henry Kissenger, Bill Gates, Yuval Noah Harari bu tezi seslendirmiş, savunmuşlar ve Trump’ın bunu gerçekleştirmesini istemişlerdi. Pandemi ile mücadele için öngörülen böyle bir yapılanma ile Siyonizm’in öngördüğü “tek dünya hükümeti”, “tek dünya devleti”, “tek para sistemi”, “tek hukuk sistemi” ve “tek din” projesini hayata geçirebilecekti. Ancak pandemi sürecinin yönetilme stratejisi üzerinde iki yapı anlaşamamış; Trump’ın temsil ettiği yapı , buna, tam tersini yaparak yani ABD’yi içe kapatarak cevap vermiştir. O andan itibaren bir taraftan Soros’un kadife darbeci ekibi eyaletlerde kadife darbe sürecini (4. Nesil Kadife Darbe Süreci) başlatırken; diğer taraftan Siyonist sermaye ABD’yi ekonomik krizin içine çekmeye ve krizi derinleştirmeye çalışmıştır. Muhtemelen ABD’de Kongre binasının siviller tarafından işgal edilmesi hadisesi çok güçlü ve derin bir yapının eseri olmalıdır.

Dünyayı kasıp kavuran istihbarat ağları ile örülü ABD’nin bir işgal hadisesini öngörememesi veya buna mâni olamaması, bize 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerin sivil yolcu uçakları ile vurulmasını hatırlatmaktadır. “11 Eylül” ABD provokasyonu önce Afganistan’ın sonra da Irak’ın işgalini getirmiştir. O nedenle gerek eyaletlerdeki eylemlere ve gerekse Kongre Sarayının işgal operasyonuna, gelecek yüzyılın şekillenmesinde öngörülen eylemler için, yapılmış testler, modellemeler olarak bakılmalı ve bu boyutta değerlendirilmelidir.

1968-69 döneminde dünyayı kasıp kavuran ve seçimle iş başına gelmiş birçok hükümetin devrilmesine neden olan “gençlik hadiseleri”, önce ABD’de başlatılarak test edilmiş, modellenmiş ve ardından Avrupa’ya taşınmıştır. Daha sonra da Avrupa’dan Türkiye’ye getirilmiş ve gençlik eylemleri adı altında yığınla provokatif eylemler zinciri ve iki darbe (12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi) gerçekleştirilerek Türkiye’nin kalkınması, güçlenmesi, sanayileşmesi ve bağımsız politikalar uygulaması engellenmiştir.

Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi olarak Türkiye açısından bu süreci biz, 5. Nesil Kadife Darbe Süreci olarak isimlendirip değerlendirmekteyiz.

Kadife Darbeler

Sovyetler sonrası yeni Soğuk savaşta Sert Güç (Hard Power)’, ‘Yumuşak Güç (Soft Power)’ ve ‘akıllı Güç’ (Smart Power) olarak isimlendirilen üç farklı güç kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Kadife darbelerde kullanılan güç, genel olarak yumuşak güçtür. Yumuşak Güç, başkalarını ikna ederek öngörülen hedefleri benimsemelerini sağlamak ve istenileni elde etme becerisi olarak tanımlanabilir. Yumuşak güç kullanımında esas olan şiddet, baskı kullanmak olmayıp muhatabı ikna edip işbirliği yapabilmedir. Özünde birtakım değerler vardır. Giyim tarzı, düşünme tarzı, eğlence, film, tiyatro, müzik, ibadet ve değerler yumuşak gücün silahlarıdır. Bu silahlar, İnsanların kalplerine, gönüllerine ve nefislerine yönelmişlerdir.

Kadife Darbelerin teorisi, diktatörlüklerin yıkılması üzerine inşa edilmiştir. Teorinin uygulanabilirliği ve cazibesi, diktatörün varlığından kaynaklanmaktadır. Kadife darbeler, diktatörün varlığını esas alan ve şiddet içermeyen uzun vadeli büyük bir stratejiye dayanırlar. İnsanlar, genel olarak diktatörlerden nefret ederler ve korkarlar. Kadife darbeci teoriye göre bütün mesele, bu korkuyu yıkmak ve halka güven vermektir. Bunun için farklı eylem türleri ile diktatörün imajını ve gücünü zayıflatmak gerekmektedir. Teoriye göre Diktatörün gücü, itibari azaldıkça ona itaatsizlik edecek olan bürokratların ve güvenlik güçlerinin sayısı da artacaktır. Bu durum kritik bir seviyeye ulaştığında ise diktatör iktidarı kaybedecektir. (Umran Dergisi’ndeki konuyla ilgili yazılara bakabilirsiniz.)

Kadife darbeler, hazırlık dahil yaklaşık beş yıllık bir döneme göre seçim endeksli olarak planlanır. Genel olarak siyasi iktidara asıl darbe, seçim sonuçlarına yapılan itirazlarla birlikte başlatılan eylemlerle vurulmak istenir. O zamana kadar yapılan her şey, son darbe için psikolojik bir alt yapı hazırlamak, gayrimemnun kitlelerin sayısını artırmak, kitleleri sokağa dökmeye hazır hale getirmekle ilgilidir. Siyasi iktidarı ittifaklarından kopararak yalnızlaştırmak, çok önemli bir hedeftir. Bu nedenle bürokrasiyi kararsızlaştırmak, sindirmek ve siyasi iktidara karşı tavır almasını sağlamak amaçlanır. Öncelikli hedef, yargı ve emniyetin desteğini sağlamak ya da tarafsızlaştırmaktır. Askeri darbe görüntüsü vermemek için askerin açık desteğinden ziyade gizli desteğini sağlamak ya da tarafsızlaştırmak önemlidir.

Hedefe konan yönetimin kadife darbenin stratejisini anlayamaması, çözememesi için dolaylı harp stratejisi uygulanır; sağ gösterilip sol vurulur. Kadife darbe süreci, ana bir stratejiye uygun olarak farklı aşama ve evreleri ihtiva eder. Her bir aşama ve evrede, ana stratejinin ön gördüğü farklı hedefleri elde etmek için farklı taktikler uygulanır. Aşamalar arasında meydana gelen olaylar ve söylemler, birbirinden bağımsız ve kopuk olmayıp birbiri ile koordineli ve birbirini tamamlamakta ve de desteklemektedir; hattâ bir ileri aşaması olarak tasarlanmış taktiklerdir. Hedefe konan yapının strateji ve taktiklerine göre çizilen strateji ve uygulanan taktikler gözden geçirilerek yenilenmektedir. Çizilen bu stratejiye uygun olarak taktik hamleler gerçekleştirilmektedir. Burada söylenmek istenen, bu eylemlerin her biri, ana stratejinin ara hedeflerini elde etmeye dönük birer taktik eylemlerdir. Bu taktiklerin başarısı veya başarısızlığı, ana stratejiye katkısına bağlı olarak ölçülmeli ve değerlendirilmelidir. Düşülecek en büyük hata, ana stratejiyi göz önüne almadan sadece taktik hamlelere taktik hamlelerle cevap verme, karşı koyma ve başarısız kılma gayreti içerisinde olmadır. O nedenle Boğaziçi Kadife Darbesinin ana stratejisinin çok iyi anlaşılması, başlangıç aşaması olan Boğaziçi Üniversitesi aşamasındaki taktiklerin çok iyi analiz edilip sonraki aşamalardaki alternatif hamlelerin öngörülmesi gerekmektedir. Çünkü süreç özel bir ekibin yönetimi ve denetimi altında yürütülmektedir.

Kadife darbeler, gayrimemnunların ittifakı ile gerçekleştirilen, şiddete bulaşmayan, sokak hâkimiyetine dayanan ve siyasi iktidarın hatalarını iyi değerlendiren bir darbe türüdür. Yapılan eylemlerin, genel olarak, biri görünür diğerleri gizli olan -açıkça söylenmeyen- iki ana amacı vardır: Görünür amaç, icra edilen eylemin herkese açık olarak beyan edildiği, kamuoyu ile paylaşıldığı amaç iken; gizli amaçlar (açıkça ifade edilmeyen), siyasî iktidarın karşısında gayrimemnunlar ittifakı oluşturmak ve yaygınlaştırmak, siyasi iktidarı zayıflatmak, kadife darbeyi destekleyen beyin takımının isteklerine uymak ve yerine getirmek, taviz vermeye zorlamak, bazı politikalardan vazgeçmesini sağlamak veya iktidardan düşürmekle ilgilidir.

Dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan kadife darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı, Soros Merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur. Bu, Kadife Darbelerin yönetimi anlamında ilk halkayı oluşturmakta olup uygulanan ülkelerin dışında bir merkezdir. Bu nedenle hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde Kadife Darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason- Sebatayist-Siyonist-işbirlikçilerden oluşan ikinci derecede bir beyin takımı daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme / devlete karşı olan “gayrimemnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında (Taşeron Yapı) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır. Taşeron yapıda yer alan kadroların / yöneticilerin tümü, bu iş birliğinden haberi olmayabilir; ya da ortak düşmana / rakibe karşı çıkar birliği olarak meseleye bakabilirler. Kadife Darbelerde dördüncü halka o ülkedeki yönetimden memnun olmayan tüm insan unsurudur.

Taşeron yapı, ülkedeki tüm gayrimemnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen strateji ve taktikleri devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır. Stratejinin ana dayanak noktası, var olan siyasi iktidara karşı olan gayrimemnunların ittifakıdır. Gayrimemnunların rengi, dili, dini, partisi ve sınıfı ne olursa olsun önemli değildir. Önemli olan mevcut siyasi iktidara karşı eylemlere iştirak etmesi, kadife darbenin sloganlarını bayraklaştırması, huzursuzluğun gerilimin hedef ülkenin her tarafına yayılmasının sağlanmasıdır. Dindarla, ateist, komünist, eşcinsel, milliyetçinin omuz omuza bir arada olması ve güç gösterisinde yer alması siyasi iktidarın yalnızlaştırılması esastır.

Kadife Darbelerin finansörü, genellikle, ABD’li spekülatör Soros’tur. Soros, ‘Açık Toplum Vakfı’nı (Open Society) bu amaçla kurmuştur.

Kadife Darbeler stratejisi, hedef ülkeler ile ilgili iç ve dış dinamiklerin analizi üzerine oturtulmaktadır. İç dinamiklerde, hedef ülkenin; “1. Toplumsal Yapısı, 2. İktidarın Durumu, 3. Muhalefetin Durumu, 4. Kitle İletişim Araçlarının Durumu, 5. Yargı ve Güvenlik Güçlerinin Tutumu, 6. Ekonomik Yapı” göz önüne alınarak çok geniş ve gerçekçi bir analiz yapılmaktadır. Dış dinamiklerde ise, genel olarak; “1. Ülkenin Jeostratejik, Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeokültürel Durumu, 2. Dış Güçlerin (Bölgesel ve Küresel Güçlerin) Tutumu (Devletlerin, Uluslararası Kuruluşların BM, NATO, İMF, Dünya Bankası; ABD, AB; İsrail, Rusya, Çin vb.), 3. Ekonomik Manipülasyon Durumu, 4. Secim Gözleyicilerinin Tutumu, 5. Bölgesel ve Küresel Kitle İletişim Araçlarının Tutumu, 6. Yabancı Vakıfların Ülke İçerisinde Etkisi.”

Kadife Darbeler, buna benzer yapılan bir analiz ile iktidarın karşısında olanlarla ortak bir payda oluşturduktan sonra icraya sokulmaktadır. Harekete geçme anı, gerekli hazırlıkların yapılıp tamamlandığı, stratejinin uygulamaya sokulduğu andır. Süreç, stratejinin adım adım uygulanması süreci olarak yönlendirilmektedir. Kadife Darbe savunucuları, olayları, masum, rast gele olmuş  o anki olaylar olarak lanse ederek karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin farkına varılmasını engellemeye çalışırlar. Bu nokta dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biridir. İlk hamlelerin savuşturulması, sürecin bittiği anlamına gelmemelidir. Taraflardan biri tasfiye oluncaya ya da taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar mücadelenin şiddeti artarak devam edecektir.

Boğaziçi Kadife Darbe Sürecinin Birinci Aşaması: Boğaziçi Üniversitesi Eylemleri

Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektör atanmasından sonra başlayan süreci daha iyi anlayabilmek için dış dinamikleri göz önüne almamız gerekmektedir. ABD Başkanı Biden seçim sürecinde yaptığı bir konuşmada, Türkiye’deki yönetimin iktidardan darbeyle değil seçimle düşürülmesi gerektiğini açık bir şekilde belirtmiştir:

“Bence ona (Erdoğan’a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım… Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeyle ilgili sesimizi yükseltmemiz lazım, bedel ödemeli. Yani çok endişeliyim. Ama benim yaptığım gibi onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan’ı yenecek duruma gelmeleri için halâ var olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçim süreci ile… Partisi, İstanbul’dan dışarı atıldı… Bence bölgedeki müttefiklerimizle bir araya gelerek, onun bölgedeki faaliyetlerini nasıl izole edeceğimizle ilgilenmek bizim için son derece fazla iş olacak.”

Nitekim Boğaziçi Üniversitesi eylemleri “Kâbe Resmi” üzerinde yapılan LGBTIQ+ tahribatıyla kamuoyuna mal olunca ülkede gerilim arttı ve mesele hem ulusal hem de uluslararası alanda kamuoyuna mal oldu. Hem içerden hem de dışarıdan Boğaziçi eylemlerine destek veren yığınla organizasyon ortaya çıktı. Kâbe resmi üzerinden yapılan provokasyonun LGBTIQ+ ile gerçekleştirilmesinin amacı da buydu ve amaç gerçekleşmiştir.

Boğaziçi Kadife Darbe sürecinde, kadife darbelerdeki birinci ve ikinci halkadakiler değişmemiş; ancak üçüncü halkadaki taşeron örgüt olarak LGBTIQ+ öne çıkarılmıştır. Diğer sol örgütler arka planda eylemci olarak kalmışlardır.

LGBTIQ+’nın öne çıkarılmasının bir boyutu, dış dinamikleri, insan hakları bağlamında harekete geçirip Türkiye aleyhine beyanat vererek Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine dış destek sağlamakla ilgilidir. Nitekim ABD, AB, BM anında açıklama yaparak eylemlere destek vermişler, Türkiye’yi uyarmışlardır:

‘‘ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price: “Öğrencilerin ve göstericilerin gözaltına alınmasından endişe duyuyoruz. Cinsel azınlıklara karşı nefret söylemini şiddetle kınıyoruz.” …İfade özgürlüğü ve bazılarının rahatsız edici bulacağı söylevler bile işleyen bir demokrasini kritik unsurlarıdır. ABD temel demokratik özgürlükleri için mücadele edenlerle omuz omuza durmaya devam edecektir.’’

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği: ‘‘Barış yanlısı protestolara katıldıkları için gözaltına alınan öğrencilerin ve göstericilerin derhal serbest bırakılması çağrısı yapıyoruz. Yetkililerin LGBT topluluğuna karşı nefret ve ayrımcılık içeren, eşcinsellere ve trans bireylere karşı yorumlarını kınıyoruz.’’

“AB Komisyon yetkilileri: “Avrupa Birliği, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve yargı alanlarında Türkiye’de devam eden olumsuz gelişmeden ciddi şekilde endişe duymaktadır… “Meşru toplanma özgürlüğü hakkını kullanan yüzden fazla öğrencinin tutuklanması ve İstanbul Valisinin Boğaziçi Üniversitesi’ni kapsayan iki ilçede her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşü yasaklama kararının son derece kaygı verici bir durum olduğu…” “Türk yetkililerin AB değerleri ve standartlarına yönelik reform gerçekleşeceği beyanlarına da aykırılık oluşturmaktadır.”

Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine sağlanan dış destek ile hemen hemen eş zamanlı olarak başlayan eylemler, değişik illere ve üniversitelere yayılmış, kim tarafından hazırlandığı belli olmayan aynı muhtevalı yığınla bildiri kamuoyuna sunulmuştur. “Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, İÜ, YTÜ, İTÜ, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi Öğrencileri, İTÜ Fizik Mühendisliği Kulübü, Yatırım Kulübü” adına bildiri yayınlanarak eylemlere destek verilmiştir. “Boğaziçi Üniversitesi Müslüman Öğrencileri” adına hem gösteri yapılmış hem de bildiri yayınlanmıştır.

Daha da çarpıcı olanı, bildiri yayınlama düzleminde meselenin liselere intikal ettirilmiş olmasıdır. Şu ana kadar İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi, Bahçelievler Anadolu Lisesi, Galatasaray Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, İnanç Lisesi, Kabataş Lisesi, Beşiktaş Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Çapa Fen Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Şehremini Lisesi, Şair Abay Anadolu Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Gazi Osman Paşa Anadolu Lisesi öğrencileri adına bildiri yayınlanmıştır. Bu bildiriler gerçekten öğrenciler tarafından mı yayınlanmıştır, bilinmemektedir. Bu durum, 1968 olaylarında eylemlerin önce üniversitelerde başlatılıp daha sonra liselere sıçratılmış olması ile çok ciddi benzerlikler göstermektedir.

ODTÜ öğretim üyeleri adına yapılan açıklama ile Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylemlere destek verilmiştir. Ayrıca CHP, İyi Parti ve Deva Partisi eylemlere destek vermişlerdir.

Bütün bu gelişmeleri göz önüne aldığımızda mesele; “üç beş çapulcu”, “üç beş sapkın” veya “Boğaziçi Üniversitesi’ne dışardan bir rektörün atanması” meselesi değildir.

Türkiye küresel bir operasyonla karşı karşıyadır.

Bu gerçeği herkesin, öncelikle iktidarın görmesi ve kendi yapıp ettiklerini buna göre değerlendirmesi ve gerekli tedbirlerin buna göre alınması gerekir. Unutulmaması gereken gerçek , Kadife Darbeler iktidarların hataları üzerine inşa edilmektedir.

Evet iktidarın, gayrimemnunlar ittifakını çözecek içten, samimi , dostça ve kardeşçe bir dil kullanması gerekmektedir.

HENÜZ VAKİT VARKEN!
YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!

UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ