“Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz de buna mani olamazdınız.” (69/44-47)
Türkiye’de her darbeden sonra tarihte yapılmış ne kadar küllenmiş tartışma veya ihtilaf konusu varsa gündeme taşınıp İslâmî camia çatıştırılmak, düşman kamplara bölünmek ve çatışmanın sonunda da yorgun savaşçı durumuna düşürülmek istenmiştir. Bunun en canlı örneği 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra yaşanmıştır. O gün tartışmaya samimiyetle dalanlar, her nedense sorunları açıklığa kavuşturamamışlar, tartışmanın çözüme kavuşturulmadan gündemden düşmesine de tepki vermemişlerdir. Bu tecrübeyi çok canlı yaşayan, birbirine küsen, kırılan bir nesil bugün yaşamaktadır.
15 Temmuz 2016 FETÖ Askerî Darbe teşebbüsünden sonra da benzer bir durum yaşanmaktadır. FETÖ’nün özel durumundan dolayı, tartışma, tarikatlar, cemaatler ve fertler bazına indirgenmiştir. Bir taraftan her geçen gün tartışma Allah, Cebrail, Kur’an ve Peygamber düzleminde yapılarak, insanların deizme, hatta ateizme kaymasına, yönelmesine sebebiyet verecek bir zemin hazırlanırken; diğer taraftan sorumluluk sahibi ve önder konumunda olan birileri de değişik ihbar, tehdit, karalama ve söylemleri ile camia arasında kin, nefret, düşmanlık yaymakta ve güven bunalımına sebebiyet vermektedirler.
Özellikle son günlerde “Özel bir kayıt ortamında özel bir gruba yapılan bir konuşmanın” (40-45 dakika civarında) aradan belli bir zaman, 1- 1,5 yıl geçtikten sonra, “Allah, Kur’an ve Peygamber muhtevalı belli bir bölümünün” alınarak (1-2 dakika ve 9 dakika civarında” iki ayrı kayıt) medya, sosyal medya ve özel sosyal medya platformlarında servis edilmesi, çok ciddi, sert ve kaba tartışmaların başlatılmasına neden olmuştur. Medya, sosyal medya platformlarında genellikle konuşmanın muhtevasından ziyade, ilgili şahsa karşı gösterilen tepkiler üzerinden, itici ve sert tartışmaların yapılmış olması son derece yanlıştır.
Bu tür durumların öncelikle şu boyutlarda ele alınıp değerlendirilmesi daha doğru ve
yararlıdır:
1. Amaç Nedir?
2. Muhteva Nedir?
3. Zaman ve Mekân Uygun mudur?
4. Kime / Neye Fayda ve Zarar Vermektedir.
5. Doğal mı Yoksa Bir Şer İttifakının Strateji ve Taktiklerinin Sonucu mudur?
11 Eylül 2001’de ABD’deki İkiz Kulelerin, ABD derin devleti tarafından vurulmasından sonra, El Kaide’den dolayı önce Afganistan ardından Irak’ın işgal edilmesi ile birlikte “21. Asır ABD Asrı Olacak”, “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Büyük İsrail Projesi”, “Küresel Siyonist Devlet Projesi”, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”, “Dünya Nüfusunun Azaltılması Projesi”, “Kaos Teorisi Projesi” ve “İslâm’ın İslâm’la Savaşması Projesi” gibi projeler, öncelikli olmak üzere yürürlüğe sokulmuştur. Ayrıca El Kaide üzerinden ‘Cihat’ ile ‘Kıtal’ kavramları özdeş kılınarak “Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması (!)” hatta “Kur’an’ın Tarihselliği (!)” tartışması başlatılmıştır. Aynı zamanda, bu amaçla, değişik İslâm ülkelerinden “50 civarında ilahiyatçı ABD’ye davet edilerek Kur’an üzerinde özel bir çalışma grubu oluşturulmuştur.”
Samuel P. Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezinde ABD için 1. “Askerî ve ekonomik bakımdan Çin”, 2. “Değer sistemi, kültür ve medeniyet kodları ve hayat tarzı açısından İslâm” düşman / rakip ilan edilip “hedef tahtasına” konmuştur.
Siyonizm’in, “tek din, tek devlet, tek hükümet, tek hukuk, tek para sistemi, tek ordu ve tek merkez bankası olan bir küresel sistem kurma projesini” göz önüne aldığımızda İslâm, İslâmî düşünce, Siyonizm’in ana hedeflerinden biridir. Koronavirüs üzerinden başlatılıp yürütülen biyolojik savaş, Siyonizm’in “küresel bir sistem kurma” aracı olarak kullanılmak istenmektedir. Böyle bir dönemde Türkiye’de değişik şahıslar üzerinden dinî merkezli başlayan veya başlatılan tartışmalar rastgele değildir. Son bir iki ay içerisinde (Kasım- Aralık 2020) Fransa Cumhurbaşkanı, Emmanuel Macron’un “İslâm’ın yeniden yapılandırılması, bazı Kur’an ayetlerinin yeniden yazılması gerekir.” sözlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.
Bütün bu proje ve çalışmaların ortak hedefi, alternatif bir değer sistemi, hayat tarzı sunan İslâm’ın itibarsızlaştırılarak gözden düşürülmesidir. Buna hizmet edebilecek her malzemeyi alıp kullanmaktan çekinmemektedirler. Dün hadislere saldırarak yapmak istediklerini, bugün Kur’an’a saldırarak, saldırılmasına vesile yapmak istemektedirler.
Bunların kullanabileceği malzemeyi üretenler, üretilmesine farkına varmadan yardımcı olanlar, üretilen malzeme üzerinden olumlu ya da olumsuz boyutları şekil olarak ve çok kötü bir dil-üslupla tartışanlar, çok samimi olabilirler. Şer ittifakı ile hiçbir ilişkisi olmayabilir; hatta ona karşı savaş da açmış olabilirler. Bu şer ittifakı için önemli değildir. Önemli olan, tartışmanın seviyesiz ve zamansız bir şekilde yapılması, derinleşmesi, kin ve nefretin etrafa yayılması, insanların kafasının karma karışık edilip şüphe denizine düşmesidir. Onlar için de önemli olan budur. Şer ittifakının çizdiği stratejinin ana hedefi budur.
İslâmî camiada, bu konuların rastgele tartışılması ve tartışma boyutunu aşarak sonucunda kırgınlıkların meydana gelmesi, şer ittifakının satranç tahtasında kurulan oyuna hizmet mi ediyor yoksa kurulan oyunu bozuyor mu buna dikkat edilmelidir. Bu konuda ne kadar hassasiyet gösterilse azdır. Çünkü şer ittifakının saflarına itilen her şahıs, bizim için bir kayıptır.
Bu yazıda üzerinde durulan konu, “Allah, Cebrail, Kur’an, Vahiy ve Peygamber” ile ilgili farklı görüşler söyleyenlerin ve bunu çeşitli sosyal medya platformlarında tartışmaya açanların samimiyetlerini sorgulamak değildir. Dikkat çekmek istediğimiz husus, bu malzemenin, bu tartışmaların ve tartışmalardaki dilin, ne gibi sonuçlar doğuracağı ve kimin işine yarayacağı olgusunun göz önüne alınmasıdır.